VÜCUDUMDAKİ DENGELER DEĞİŞİYOR!

Et yemek dünyaya ve bedenimize ne kadar zarar verebilir ki?

Helin Gençoğlu
yemekyemek
4 min readMay 2, 2021

--

Kaynak-Dribbble

Sizler de her geçen yıl, hatta her geçen gün bedeniniz ile alakalı yeni şeyler keşfediyor musunuz?

Uzun zamandır kendi vücudum ile alakalı belli belirsiz gözlemler yapıyorum. Yemek yeme alışkanlıklarımı tamamen değiştirmek istediğim ve bu yolda kendimi izlediğim bir sene oluyor. Geçmiş senelerde bu konu ile alakalı küçük bir girişimim olmuştu. Mesela üç aylık vejeteryan olma maceram, konu ile ilgili bilinçsizliğimden dolayı son bulmuştu. Şimdilerde, yani bahsettiğim keşif süresince vücudumu bu açıdan izlemeye özen gösteriyorum.

Son bir senedir özellikle COVID-19 salgınının da etkisiyle, içimde et tüketimine karşı büyük bir antipati oluştu. Belki farketmişsinizdir, Instagram sayfamız ‘yemekyemekofficial’ ve blog yazılarımda sebze içerikli tariflere ve besinlere ağırlık veriyorum. Aslında keşif sürecim tam olarak bu yüzden başladı diyebilirim. Kendi hayatımdan deneyimler sunarken, bu deneyimlerin sadece sebze içerikli olmaya başladığını gördüm. Farkında olmaksızın evrildiğim bu hâl, beni bambaşka şeyler araştırmaya sevk etti.

Nereden, nereye?

Kaynak-Maryanne(dribbble)

Vücudumun, et tüketimini benden talep etmemeye başlamasını fark edeli neredeyse bir yıl oluyor. Sanırım görerek, okuyarak ve araştırarak bilinç altıma yerleşen bilgiler, artık bilinç altımdan çıkarak vücudumu harekete geçirdi. Çoğu beslenme uzmanı ve diyetisyenin de dediği gibi, yeni bir yemek yeme alışkanlığına ilk önce zihninizden başlamalısınız. Psikolojik olarak kendinize kabul ettirdiğiniz her şey, siz farketmeden hayatınızda kendiliğinden uygulamaya geçiyor zaten.

Yavaş yavaş hem zihinsel hem de bedenen et tüketiminden uzaklaştığımı farkettiğim anda araştırmalara başladım. Gerçekte neler oluyor? Tamam, benim vücudum bunu istemiyor ama ‘et yemeyi hayatımdan çıkarırsam nelere yönelebilirim?’ sorusunu sürekli kafamda döndürdüm durdum. Fastfood yemeği çok seven biriyim, yıllarca et tüketen bir ailede büyüdüm ve çevremdeki kimse buna karşı gelmeye çalışmıyor. Yüzlerce düşünceyi kafamdan geçirirken, araştırmalarımın sonucunda yirmi üç yaşımda bir genç kadın olarak pesketaryen olmaya karar verdim. Hâlen et tüketimini bu kadarla sınırlayabileceğimi ve bu beslenme şeklinin benim için en uygun geçiş olduğunu düşünüyorum. Hazır yeri gelmişken, pesketaryen beslenmeye dair merakınız varsa Nisan Yavuz’un ‘Pesketaryen misiniz?’ yazısına göz atabilirsiniz.

Kaynak-Well+Good

Hangi araştırmalarım beni bu noktaya getirdi?

Her konuda olduğu gibi Google’da herhangi bir konuyu araştırmaya başladığınızda, başladığınız yer ile araştırmayı bitirdiğiniz yer asla aynı olmuyor. Vejeteryanlık özelinde başladığım araştırmam beni endüstriyel hayvancılığa, oradan iklim değişikliği krizine ve son olarak pesketaryenliğe getirdi.

Ülkemizdeki hayvan yetiştiriciliğinden, bu durumun bizlerin sağlığına olan etkisinden, insanların yanı sıra hayvanlara ve dünyaya olan etkisinden bahsetmek istiyorum.

Kaynak-DNAMAG

“Hayvancılığın ayak izi: Yüzde 18 kalori uğruna tarım arazilerinin yüzde 83'ü gezegenden çalınıyor.”

Kafa karıştıran bir haber başlığı olduğunu söylemek mümkün, ama haberi okudukça keşke kafam karışık kalsaymış diyebileceğimiz bir konu ne yazık ki. En basit şekilde anlatmam gerekirse: Et, süt ve süt ürünleri üretimi için hayvancılığa ayırılan doğal alanların tesisleşmesi nedeniyle, dünyada bulunan doğal alanların hızla azalması hem doğaya zarar veriyor, hem de doğal yaşamdaki canlı türlerinin neslinin tükenmesine neden oluyor. Bunun yanı sıra doğaya verilen bu kasti zararlar, küresel ısınmayı büyük ölçüde hızlandırarak bizler için geri dönüşü olmayan bir sonu hazırlıyor.

Kısaca benim pesketaryen olmam bu yolda atılmış neredeyse en zayıf adımlardan biri. En güçlü olduğunu düşündüğüm adım ise veganlık. Çünkü vegan bireyler süt ve süt ürünlerini de tüketmedikleri için dünyamıza esas katkıyı yapıyorlar.

Kaynak-technologyreview.com

Günümüzde duymaya, görmeye ve okumaya aşina olmadığımız bu beslenme şekilleri ancak trend olabildiği ölçüde yayıldığı için sanırım bu noktadayız.

8 Ekim 2018'de Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nde yayınlanan rapora göre, geri dönüşü olmayan bu sona yalnızca 12 yılımız kalmıştı. Şimdi ise elde kaldı 9.

Bu işin bir de sağlık tarafı var!

Kaynak-EatingWell

yemekyemek’te en önem verdiğimiz şeylerden biri sağlıklı ve doğal besinler tüketmek. Endüstriyel hayvancılık ve tarımın geldiğimiz noktada doğal olandan oldukça uzaklaştığını söylemek mümkün. Yetiştirilen hayvanların daha hızlı büyümeleri ve daha iri olması için verilen ilaçlar ve diğer kimyasal enjekteler, dolaylı yoldan bizlerin genetiğine tesir ediyor. Doğal olanın seyrine insan müdahalesi karıştığında ortaya çıkan sonuçlara az çok hakimiz.

Uzun yazımın kısası!

Bu hafta sizlerle her zaman olduğu gibi bir diyet deneyimi paylaşmaktansa, daha kökten bir değişiklik yapacağımın müjdesini verdim. Neticede, yediklerimiz aynı zamanda karakterimizin de yansıtıyor.

Ayrıca, bu beslenme tarzına uyum sağlamaya yardımcı olacak tarifler içeren yeni bir dergi keşfettim. Dergi vegan beslenmeye odaklı bir tarifler içeriyor olsa da, sebze ağırlıklı bir yaşama en iyi şekilde yardımcı olacağına eminim. Tarifler, şimdiden tavsiyelerim arasına girdi bile.

Bu haftadan itibaren sizlerle paylaşacağım diyet deneyimlerimin içeriğini kendi beslenme şeklime göre şekilledireceğim. Her zaman olduğu gibi, diyetlerimi sizlerle paylaşırken besin içeriğini değiştirmeyeceğimden emin olabilirsiniz.

Sağlıkla kalın, sağlıklı kalın!

--

--