Dünya’nın Eğitim Sektöründeki Rock Star’ı: Finlandiya (Bölüm 1)

EŞREF TOKGÖZ
Yetkin Yayın
Published in
6 min readJun 17, 2022

Değerli okurum öncelikle selamlar. Bugün seni, beni ya da daha doğrusu bizi ilgilendiren en önemli meselelerden bahsetmek için buradayız. Sakın eleştirmekten, yazının herhangi bir yerinde “Haklısın Eşref” ya da “Yok bu kadar da değil yahu” demekten lütfen çekinme. Sohbet havasında 3 bölüm olarak planladığım bu güzide konuya gelin başlayalım. Önden buyurun efendim saygılar.

BÖLÜM 1: NEREDEN ÇIKTI BU EĞİTİM?

Okumak insanın doğduğu andan itibaren fıtratında var olan bir güdüdür. Fakat bunu eyleme dökmek o kadar kolay değildir. Okumak aslında her insanın hayatta öğrenmek için maksimum efor sarf ettiği sayılı eylemlerden biridir. Ortalama olarak 5–6 yaş arasında kazanılan bir yetidir. Evet okumak bir yetidir çünkü okumak için dile kolay 5–6 yaşımızı ayırmaktayız. Çevremizdeki her ögeyi dikkatle inceleyerek, taklit ve tekrar ederek okuma-konuşma-anlama-yazma-yorumlama yeteneklerimizin kazanımlarını süreç içerisinde çaba sarf ederek elde etmeye çalışıyoruz. Bu noktada eğitim ve onun asli birimi olan okulun işlevini ailemiz, dostlarımız, yakınlarımız yani çevremizin toplamını temsil ediyor. Gerçekten de insanın kişilik özelliklerini, davranışlarını tam olarak insanı tamamlayan var oluş beşgenini -okuma/anlama/yorumlama/konuşma/yazma-çevremiz tarafından mı öğreniyoruz? Çevremiz bize nasıl bunları öğretebiliyor? İnsan eğitime her yaşta her mekanda muhtaç mı?

  • İnsan Eğitime ve Öğretime Muhtaçtır!

Yukarıda gevelemekte olduğum tüm soruların cevabı koskocaman bir EVET! İnsan eğitime her an ve her yaşta muhtaçtır çünkü eğitim görüldüğü üzere insanı tamamlayan elementleri bir araya getirerek bizlere aktaran ve adapte olmamızı sağlayan bir eylemdir. Öğretim ise eğitim eyleminin yapı taşıdır. Eğitim bir uçaksa öğretim onun kanatlarıdır. Bu yüzden birçok dilde de “Eğitim ve Öğretim” olarak ayrılmaz bir ikili yapı ortaya çıkar. Eğitim ve öğretim insanı tamamlama yönünde bu denli önemli bir yer taşıdığından dolayı günümüz eğitim-öğretim kurumlarının atası olan “Okul” kurulmuştur. Fakat eğitim ve öğretime atfedilen değer zaman içerisinde çok değişkenlik göstermiştir. Platon’un Akademisindeki eğitim-öğretim anlayışı dünyanın gerçeklerini kavramak, düşünmek, üretmek, var oluşu araştırmak üzere kurulmuştu. Bu noktada eğitim-öğretim adeta yeni doğan bir çocuk misali ayaklarını yeni yeni yere basmaktaydı. Bilgi parçalar halinde toplumdaki belirli kesimlere yayılmıştı. Platon kurduğu akademiyle bilgiyi ve bilgiyi edinmek isteyenleri ortak payda da buluşturmayı amaçladı. Sanayi-Endüstri toplumunda ise durum tam tersiydi. Okul çocuklarım avutulma alanları olarak kullanırken bu şekilde anne ve baba sadece işe odaklanıp dönemin yaygın anlayışı olan “maksimum üretim” kriterine ulaşmaya çalışıyordu. Modern zamanların ilerlemesiyle eğitim-öğretim belirli kesimdeki insanların ulaşabildiği bir hizmet haline geldi. Özellikle günümüzün en önemli eğitim-öğretim kurumları olan üniversiteler saygın ailelerin çocuklarını, bilim insanları ve profesörleri içerisinde barındıran tamamen eğitim içeriği odaklı kurumlar halini aldı.

  • Amerika’nın Eğitimde Saklı Madenleri: Howard Gardner

Şu ana kadar anlatılan hiçbir yapıda okulun bireye kattığı sosyal-toplumsal bir yönün varlığını göremedik. Göremememiz gayet normal çünkü okulu sadece bilgi ile eşleştiren zihniyetlerin eseriydi gördüklerimiz. Bunun üzerine bir de cereyan eden dünya savaşıyla birlikte eğitim-öğretim süreçleri ve okullar adeta çıkmaz sokak halini aldı. İnsan haklarının ve sosyal refah devleti anlayışını gelişimine paralel olarak eğitim-öğretime verilen değer artmaya başladı. İnsanlar gerçekten de bu zamana kadar eğitimin fonksiyonlarını tam olarak belirleyememişlerdi. Masanın başına oturanlar sürekli aynı noktada takılıyordu. Amerika her alanda olduğu gibi burada da ilk adımı atmayı bildi. Howard Gardner’in bilgiyi edinmede zekayı esas alan anlayıştan duyusal-modaliteler anlayışa geçme noktasındaki kuramı dünyadaki en iyi eğitim-öğretime sahip ülkenin yani Finlandiya’yı zirveye taşıyacak en önemli yöntemlerden biri olacaktı. Gardner her çocuğun birbirine yakınsa da farklı zeka türlerine sahip olduğunu ve bunun geliştirilmesini imkan sağlamanın kendilerine uygun mesleklere, akademik hedeflere ulaşma yolunda etkili olacağını savundu. Finlandiya Amerika’da rağbet görmeyen Gardner’in teorisini 1980’li yıllarda eğitim sistemine uygulamaya başladı bile.

  • Amerika’nın Eğitimde Saklı Madenleri: John Dewey

John Dewey ise öğrencilerin büyük sınıflar yerine küçük gruplarla hayata dair konuların konuştuklarında daha iyi öğrendiklerini ileri sürdü. İlerici eğitim modeline göre gruplar arasındaki etkileşim, düşünme yolları ve elde edilen sonuç her grup üyesine adeta dokunmaktaydı. Öğrenme sürecinde geri kalan grup üyesi diğerleriyle kurduğu etkileşim neticesinde grubun ortalama çıktı, başarı düzeyine yaklaşıyordu. Dolayısıyla eğitim-öğretim süreci sürekli olarak geri de kalan bireyi başarıya doğru çekerek kendini geliştirmekteydi. Dewey ortaya attığı teorinin neleri şekillendirdiğini görse emin olun kendi de şaşırırdı. İlerici eğitim modeli günümüzde “işbirlikçi öğrenme” modeline karşılık gelmekteydi. Bu model sadece küçük gruplara bölünmeye karşılık gelmiyordu. Başarı ya da başarısızlık tamamen gruba aitti. Bu şekilde grup başarısızlığa giden yolu deneyimleyerek başarıya giden yolda dümeni yine kendi kontrol etmekteydi. Amerika’da yeteri kadar değer görmeyen Dewey’in İlerici Eğitim Modelini Finlandiya eğitim reformuna 1980’li yıllarda kendinden çok emin bir şekilde uyguladı.

  • Amerika’nın Eğitimde Saklı Madenleri: Seymour Sarason

Seymour Sarason ise Finlandiya eğitim reformunda etkili olan bir diğer isimdi. Sarason’a göre okul sadece öğrencilerin bilgiyi öğrendikleri bir yer değildi. Bunun yanı sıra öğretmenlerinde öğrendikleri bir yerdi. Okul Finlandiya için adeta bir karşılıklı edinim sahasıydı. Sarason’un bu modele bir isim vermesi gerekiyordu. Sihirli sözcükler “Akran Koçluğu” oldu. Akran koçluğu öğretmenlerin eğitim-öğretim modellerini birlikte tartışarak akranlarından farklı ve aynı yaptıkları uygulamaları değerlendirmek, daha verimlisini ortaya koymak için geçirdikleri bir süreçti. Fakat bunun önündeki en büyük engel öğretmenin ders dışındaki zamanıydı. Standart eğitim modellerinde öğretmenler 6–9 saat arası ders verdikten sonra kendilerini geliştirebilecekleri ve öğrenebilecekleri bir zaman kalmıyordu. İlerleyen bölümlerde bu sorun karşısında Finlandiya’nın mükemmel çözümlerinden bahsedeceğiz ama gelin şimdi devam edelim.

Görüldüğü üzere aslında Amerika eğitimde devrimi gerçekleştiren eğitim bilimcilerine ve modellerine sahip. Peki Amerika eğitim devrimini gerçekleştirebildi mi? Tüm fikirlerin kaynağı olan bu ülke dünya sıralamasında kaçıncı

,

Sıralama bize şunları söylüyor:

· Amerika eğitim sisteminde devrim niteliğinde eğitim bilimcilere yuva olmuş fakat gerektiği kadar değer vermemiştir.

· Amerika’da doğan fikirleri İskandinav ülkeleri eğitim reform süreçlerinde kullanmıştır.

· Finlandiya Amerika’da doğan fikirleri kendi eğitim reformlar süreçlerinde kullanmış ve ortaya çıkan sorunlara yapıcı çözümler getirerek resmi olmasa da eğitim sistemlerindeki kriterlerde birinciliği yakalamıştır.

  • Sözün Ortasından Girmek: Yurdumdan Ne Haber?

Türkiye eğitim ve öğretim alanında en büyük atılımını cumhuriyet ile sağlamıştır. Eğitimi her alana seviye belirlemeksizin ulaştırma amacıyla çıkılan bu yolda başarı sağlanmıştır. Köy enstitüleri bunun en güzel örneklerinden biridir. “İnsan öğrenmeye muhtaçtır” anlayışının toplumsal yansıması Köy Enstitüleridir. Halkı her alanda seviye belirlemeksizin eğitime davet eden bu kurumlar kapatılana kadar Finlandiya’yı eğitimde zirveye taşıyan bir kültürü bize aşılıyordu adeta. Bu kültür eğitime olan güven ve hakkaniyetli eğitimdi. Ne yazık ki Türk Eğitim Sistemi böyle güzel bir kültürü kendine tam olarak aşılayamamanın acısını günümüzde çekmekte. Merkezi idareler tarafından tüm ulusun uyması gereken ders müfredatları ve eğitim modelleriyle hem öğrenciyi hem de okulu ifade ettikleri anlamlarıyla kullanmıyoruz. Belirli eğitim kademelerinde eğitim ve öğretim süreçlerinden odaklanma ya da başarısızlık nedeniyle uzak kalan öğrencilerimiz ilerleyen kademelerde öğrenme saikini yitirerek sadece okula gidip gelmekte adeta okulu bir zaman geçirme mekanı olarak görmektedir. Burada öğrenciyi suçlamak çok büyük bir hata olur çünkü öğrenci her zaman öğrenemeyebilir. Tabi ki bu noktada öğrenme isteği bir cevherdir. Fakat eğitim sistemleri asla dışlayıcı olmamalıdır. Öğrenme isteğini ortaya çıkaracak bir yapıya büründüklerinde başarılı bir sistem halini alır. Aksi takdirde şu anki durum ortaya çıkar.

  • Peki Şu Anki Durum Ne?

· Türk Eğitim Sisteminde belirli meslekler diğer mesleklere nazaran daha iyi bir toplumsal statüye sahiptir. Bu statü bireyleri o alana yönlendirir. Alan istihdam talebinden fazla arz ile sonuçlandığında toplumsal kontenjanın genişliği sebebiyle refah ve moral bu alan özelinde düşer.

· Refah ve moral düzeyi düşen alan nitelik bakımından değersizleşir ve bu alanlara herkesin girmesi alanın kıymetini daha da aşağı düzeylere çeker.

· Türk Eğitim Sisteminde kapsayıcılık ters şekilde uygulanır. Eğitim tüm bireyleri kapsama özelliği göstermez fakat eğitime katılım başarı endeksinden uzak bir şekilde herkesi kapsama özelliğini gösterir. Yapılan merkezi sınavlara tüm bireyler girmek zorundayken eğitim süreçlerine tam olarak dahil edilmemiş bireylerde aynı değerlendirmeye tabi tutulur.

· Eğitim ve öğretim tam olarak olmasa da eşittir fakat hakkaniyetli değildir.

· Eğitim ve öğretime olan inanç yetersiz kalırken bireyler gitgide eğitim süreçlerinden ayrılmaktadır.

· Eğitime ve öğretime katılım artsa dahi eğitim-öğretim verimliliği giderek düşer.

Değerli okurum ilk bölümün sonuna geldik bile. Çayı biraz fazla kaçırmış olabiliriz. Ama bilgi henüz fazla kaçmadı. Devam ederek eğitim sisteminde ne gibi gelişmelerle Finlandiya’nın zirveye oturduğunu öğrenmek istiyorsan -samimi soruyorum, gerçekten soruyorum istiyorsan- haydi gidelim!

NOT: Aman demliğin altına dikkat. Eğitim derken evden olmayalım.

Saygılar-E.T

--

--

EŞREF TOKGÖZ
Yetkin Yayın

Yaşamın özünü aramak deliliklerden en güzelidir