Dede Olacağım!

Vahit Fatih Küçükiba
Yetkin Yayın
Published in
3 min readJun 20, 2020

Annelik kariyerinden gidenler ve gidecekler bu konuda üzülmesinler. Mesele cinsiyetle ilgili değil, tamamen bilimsel. Dede olmak için öncelikle baba olmak gerekiyor. Baba olduktan sonra çocuğunuzun da; ya anne ya da baba olması gerekiyor ki siz dede olasınız. Aslında dede olmak bir hayal değil, sürece karşı sabırlı ve hayatta olabilmekle ilgili gözüküyor.

Dede olup hala çocuk kalabilmek mümkün mü? Elbette. Hatta çocukluk her insanda bir ölçüde olmalı ki kendisinden sonra geleni anlayabilsin, onunla anlaşabilsin ve onu yetiştirebilsin.

Bizim hikaye babasına baba olmak isteyen çocuğun hikayesi… Bilindiği gibi, çocuklar gördüklerini tekrar ederek öğrenirler. Babalığın tekrarını ise ilk öğrendiği kişide uygulamak isteyen geleceğin dedesi, babasına şöyle demiş:

“Büyüyünce dede olacağım. Dolayısıyla senin de baban olacağım, babacığım.”

Photo by Kelli McClintock on Unsplash

Baba olmak için çocuğunuz olması gerekiyor. Bir çocuğa sahip olmanın yaptığı etki nasıl bir duygu ki; o kişiyi olgunlaştırıyor ve ileride dede olmanın eteğine getirebiliyor.

İnsan başkası için yaşarsa büyür. Kendine yaşayan hep çocuktur.

Toplumsal, vicdani ya da bilimsel metotla açıklanacak olursa olsun; yaşamak için kendimizden başkalarına muhtaç oluyoruz. Mesela, temel gıdamız ekmek için; tarladan ekine çalışan çiftçiye, hasattan değirmene un yapan emekçiye, fırından evimize ter kurutan ustaya kadar neredeyse ekmeğin kırıntıları kadar insana muhtaç oluyoruz. Diğer tükettiğimiz gıdalar ve pasta için de benzer şekilde…

Kendimize yettiğimizi düşündüğümüz bir şehir hayatında elimizdeki imkanların yanımıza gelmesine dair yine düşünelim: kaç el yine iş başında? Kısacası, bir başımıza yaşayamıyoruz. Tek başına yaşayanlar vardır elbet. Peki kim bunlar? Yaşlılar, yetimler, öksüzler ve kimsesizler mi? Hayır, hayır… Bundan bahsetmiyorum. Kendi için yaşayanlardan bahsediyorum. Aslında anlam yeterince açık, bencil yaşam da denebilir.

İnsanlık hali, arada iç sesimize kulak verebiliyoruz ve bazen de biraz daha şahsi taleplerimizi yerine getirmekle uğraşıyoruz. Ancak, ne kadar kendi kabuğumuzun faydasına odaklanırsak, o kadar hassaslaşıyor ve dışarıya bakışımız daralmaya başlıyor. Çabuk üzülüyor, erken acıkıyor, çok uyuyor, ve alınganlaşıyoruz: yani, çocuklaşıyoruz.

Photo by Dmitry Ratushny on Unsplash

Başkası için yaşamanın arkasında saklanan nedir?

Sorumluluk iksiri ile büyüyoruz. Elimizi taşın altına soktuğumuzda bakış açımız olaylara karşı daha anlayışlı oluyor. Anlayış yeteneğimizi geliştirdikçe çevremizi, toplumdaki bireyleri yargılayıp yadırgamadan önce iletişime geçip adil davranmaya başlıyoruz. Biraz daha sabırlı oluyoruz. Bir hata yapan çocuğa karşı anne ve baba gibi oluyoruz.

Bir çocuğun birinci öğretmeni anne ve babasıdır. Ancak, ilk çocuk için anne ve babanın da bu kariyerde öğretmeni o çocuktur. Yani, öğretim karşılıklı oluşur. Etkiye tepki prensibine benzer şekilde; öğretirken nasıl öğretmemiz gerektiğinden tutalım da, öğrenenin konuya iştahını artırabilmek için neler yapmamız gerektiğini de öğreniriz. Öğretmeye çalışırken tarz, usül ya da yöntemleri de öğreniriz.

Bütün mesleklerin çıraklığından bu şekilde atlanabiliyor. Aslında, bilmeyen nasıl öğreteceğini kavrayıp eline de kaynak aldıktan sonra öğretmen ve usta olabiliyor.

Photo by Priscilla Du Preez on Unsplash

Ne öğretirim değil, Nasıl öğretirim!

Aslında öğretirim de değil. Anlatırım demeliyiz. Kendimizi dağın eteğinden zirvesine bir anda çıkarmadan önce çocuklaşan dede gibi olmamız gerekiyor: anlamak, anlaşmak ve yetiştirebilmek için…

İşte o zaman dede olabiliriz.

--

--