Erich Fromm | Sevme Sanatı Kitap İncelemesi

Sadiye Arsoy
Yetkin Yayın
Published in
9 min readOct 8, 2022

Sevginin içinize işlemesine ve sizi etkisi altına almasına izin verin. Hayat sevdikçe, sevildikçe ve sevgiyi paylaştıkça güzelleşiyor.

Merhaba herkese. 🙋‍♀️

Güzel ve mutluluk dolu bir gün diliyorum. 🥰

Bu yazımda Erich Fromm’un kaleminden “Sevme Sanatı”nı inceleyeceğim. Daha önce birçok platformda önerilen kitaplar arasında görmüştüm, fakat bu yıl okuma listeme alabildiğim bir kitap olduğu için henüz okuyabildim. Sevgiyi derinlemesine sorgulama ve düşünme imkanı veren harika bir eser. Kesinlikle okuyun, ailenize, arkadaşlarınıza ve çevrenizdekilere önerin. Fromm, bugünlerde çok ihtiyacımız olan ve çoğu zaman da önemsiyormuş gibi gördüğümüz sevginin, aslında varoluşumuzun temel kaynağı olduğunu ve o olmadan yaşamımızın ne kadar anlamsız olduğunu gözler önüne seriyor.

İncelememde elimden geldiğince kısaca tüm noktalara değinmeye çalıştım. Eğer atladığım bir şey olduysa kusuruma bakmayın. Bu gibi durumları belirtirseniz düzenlemek isterim. Keyifli okumalar! 🤓

1: Kitabın Künyesi

  • Kitap Adı: Sevme Sanatı
  • Yazarı: Erich Fromm
  • Sayfa Sayısı: 200
  • Türü: Psikoloji/Felsefe
  • Basım Yılı, Baskı ve Yayınevi: 2022, 7.Baskı, SAY Yayınları

2: Anahtar Kavramlar

Sevgi- Olgunluk — İnanç — Cesaret — Disiplin — Sevginin Nesneleri — Aile — Yoğunlaşma — Odaklanma — Sabır — Sevgiyi Metalaştırma — Toplumsal Yapı

3: Beğendiğim Alıntılar

“Çiçekleri sevdiğini söyleyen bir kadının çiçekleri sulamayı unuttuğunu görürsek, onun çiçek sevgisine inanmayız. Sevgi, sevdiğimiz şeyin büyümesi ve yaşaması için gösterdiğimiz etkin(aktif) ilgidir. Bu etken ilginin bulunmadığı yerde sevgi de yoktur.”

“Kim bir yaşam kurtarırsa tüm dünyayı kurtarmış olur, kim bir yaşamı yok ederse dünyayı yok etmiş olur.”

“Sevgi bir inanç eylemidir, inancı az olanın sevgisi de azdır.”

“Kişinin kendi yaşamını, mutluluğunu, gelişmesini, özgürlüğünü olumlamasının kökleri onun sevebilme yetisine bağlıdır.”

“Olgunlaşmamış sevgi, ‘Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var’ der. Olgunlaşmış sevginin söylediği ise ‘Sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum’ dur.”

4: Kısa Özet

Erich Fromm tarafından 1956 yılında kaleme alınmış bu eser, sevgiyi hem teorik hem de pratik yönüyle kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Eser dört bölümden oluşmaktadır. Her bölümde sevgiye dair farklı bakış açıları ortaya koyan ve düşünsel bir şölen sunan Fromm, sevginin de yaşam gibi sanat olduğunu ortaya koymaktadır. Anlatımıyla, verdiği örneklerle ve sevgiyi dayandırdığı kuramlarla bu konuda oldukça başarılı olduğu aşikardır. Bahsi geçen bölümleri ayrıca ele alacağız fakat ondan önce bölümlerde neler aktarıldığını özetlemek faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

Sevmek Bir Sanat Mıdır?

Bu bölümde sevginin de yaşam gibi bir sanat olduğunu ifade eden Fromm, insanların sevgiye aç olduğunu fakat pek azının sevgi hakkında bir şeyler öğrenmeye istekli olduğunu savunur. İnsanların sevmekten ziyade sevilmek için çaba sarf etmesinden bahsetmektedir. Ona göre sevgiye dair bir şey öğrenmek istemeyen bu insanlar, sevilmek için çeşitli yollara başvururlar ve karşı tarafı etkilemek için uğraşıp dururlar. Çünkü onlar için önemli olan şey sevilmektir. Bununla birlikte, sevgi hakkında öğrenilecek bir şey olmadığı yanılgısına da dikkat çeken Fromm; sevginin bir sanat olduğunun farkına varmanın, atılacak ilk adım olduğunu vurgulamaktadır. Ardından hangi sanat olduğu fark etmeksizin, öğrenme sürecinde üç aşamanın temel olduğunu söylemiştir. İlk aşama kuramda (teori) ustalaşmak, ikinci aşama pratikte ustalaşmak, son aşama ise kişi için dünyada bu işten daha önemli bir iş olmadığının kabul edilmesidir.

Sevgi Kuramı:

İnsan, sosyal bir varlık olduğu için var olduğu günden beri diğer insanlarla birlikte yaşaması gerekmektedir. Bu gerekliliğin sağlanması noktasında geçmişten günümüze neler yaşandığı, hangi soruların sorulduğu, ne gibi çözümlerin ortaya atıldığı bu bölümde detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Sevgi de tam olarak bu birliktelikle ortaya çıkıyor. Fromm bu durumu kadın ve erkek bağlamında örnekler vererek açıklıyor. Diğer yandan varlığın anlam kazanması ve benliğin oluşumu bu noktada sevginin bir ifadesi olarak görülmektedir. Fromm, varoluşu yalnızlıktan kurtulma çabası ve farklı olma gereksinimi duyması açısından da ele alarak, sonucu insanın bir diğer insana sevgiyle kaynaşmasına bağlamıştır.

Sevgiyi eylem olarak gören Fromm, sevginin türlerine de “Sevginin Nesneleri” başlığı altında yer vermiştir.

  • Kardeşlik Sevgisi: Tüm sevgi çeşitlerinden önce var olan, en temel sevgi olduğu belirtiliyor. En büyük özelliği tek kişiye ait olmamasıdır. Hepimizin bir ve aynı olduğu düşüncesini taşır. Dayanışma, kaynaşma, birleşme, bilme, tanıma ve acıma gibi durumları içerisinde barındırmaktadır.
  • Anne Sevgisi: Çocuğun ihtiyaçlarının koşulsuz, şartsız karşılanması olarak ifade edilen sevgi türüdür. Bu sevgi, çocuğa dünyaya gelmek ne de iyiymiş, duygusunu vermektedir.
  • Cinsel Sevgi: Bir başka insanla tek vücut olmaya duyulan şiddetli bir istek olarak ifade edilmiştir. Bu yapısı itibariyle özel olduğu kabul edilir ve var olan sevgi türlerinin en aldatıcısı olduğu söylenir. Diğer yandan sevmenin temelini kişinin yaşamını tamamen bir diğeriyle birleştirme isteğinin ve arzusunun oluşturduğu belirtilmiştir.
  • Kendini Sevme: Geçmişte kendini sevmenin bencillikle eş tutulduğunu, kişinin kendini sevdiği oranda, başkasını daha az seveceği yargısından bahsedilmektedir. Bu bölümde farklı görüşlerden bahsedilerek söz konusu yargı çürütülmüştür. Fromm, bölümü Meister Eckhart’ın “Eğer kendinizi severseniz, başkalarını da kendiniz kadar seversiniz…” sözüyle tamamlayarak, kişilerin kendini sevmesinin önemine dikkat çekmiştir.
  • Tanrı Sevgisi: Tanrıya karşı bakış açısının anaerkil ve ataerkil toplum yapısına sahip olmakla değişiklik gösterebileceği vurgusunu yapan Fromm, kişilerin tanrı sevgisini tanrının varlığına ilişkin ulaştıkları olgunluk seviyesi şeklinde yorumlamaktadır.

Sevgi ve Çağdaş Batı Toplumunda Sevginin Yozlaştırılması:

Batı’nın toplumsal yapısının ve onun bir sonucu olarak tezahür eden ruhsal yapısının sevginin gelişimine etki edip etmediği sorgulanmaktadır. Sorgulamalara verilen yanıt genel olarak olumsuzdur, yani sevginin gelişimine katkı sunmadığı yönündedir. Aksine kapitalist düzenin topluma hâkim olmaya başlamasıyla, sevginin metalaştığı, insanların aynılaştığı ve sevgi türlerinin yok sayıldığı vurgulanmaktadır. Kapitalizmin çağdaş insanı uysallaştırdığı ve yabancılaştırdığını ileri süren Fromm, bu durumu güçlü argümanlarla destekleyerek aktarmaktadır.

Sevginin Uygulanması:

Sevme sanatının kuramsal boyutundan sonra pratik boyutuna geçiş yapılan bölümdür. Fromm, sevmenin kişinin tek başına elde edebileceği bireysel bir deneyim olması sebebiyle, sevgiye ilişkin bilgi edinmek için doğrudan uygulama yoluna gitmenin önemine dikkat çekmektedir. Sevginin uygulanması için izlenecek yolu, sevme sanatı önermelerini ve bu konu hakkındaki yaklaşımlarla tartışmaya dökmek, daha sonra deneyimi yaşamaya geçmek önerilir. Bu amaç için yapılacak her şey yalnızca kişi tarafından uygulanabilir. Uygulama sırasında dikkat edilmesi gereken konular ise şunlardır: Disiplinli olmak, yoğunlaşmak, sabır ve ilgi. Kısacası, sevme sanatında ustalaşmak istiyorsak disiplini, yoğunlaşmayı, sabrı ve ilgiyi tüm yaşamımıza uygulamamız gerektiği vurgusu yapılmaktadır.

5: Sonuç ve Değerlendirme

Tekrar okunacak kitaplar listesine aldığım ve nerdeyse her satırını çizmek istediğim bir eserdi. Sevgiyi varoluşsal boyutuyla ele alması ve kapsamlı bir şekilde incelemesi beni çok etkiledi. Daha önce sevgiyi bu kadar derin ve açıklayıcı bir şekilde anlatan bir kitap okumamıştım. Okudukça içime işlediğini ve algılarımda yer edinmiş sevgi kavramının iyileştirilmesi, geliştirilmesi gerektiğini düşündüm. Böyle düşünmemin nedeni; bugüne kadar yaşadığım toplumsal yapının sevgiyi arama, bulma ve üzerine düşünme için bana bir alan sunmamasıdır. Amacım kesinlikle toplumu suçlamak değil, sadece bu farkındalıktan yoksun olmamızın sevgiye dair düşünme becerimizi de etkilediğini düşünüyorum. Bu doğrultuda yetiştiğimiz toplumun değer ve normlarının üzerimizde oldukça etkili olduğunu eserdeki anlatımla da daha net bir şekilde görmüş oluyoruz. Bu gerçeği inkâr edemeyiz öyle değil mi? Yaşadığımız toplum ve çevreye baktığımızda bugüne kadar hep başka şeyleri öğrenmek ve sahip olmak için güdülendiğimizi sizler de fark etmişsinizdir. Fromm’un bahsettiği gibi; başarı, para, itibar, güç faktörlerini elde edebilmek ve öğrenmek için tüm enerjimizi harcıyoruz. Fakat iş sevmeyi öğrenmeye geldiğinde ise elimizde buna verecek hiçbir şeyimiz kalmıyor. Bunun temel nedenine inmek için Fromm’un izlediği yolu izleyerek insanın varoluşuna doğru yolculuğa çıkmamız gerekiyor. İşte o zaman insanın varoluşunun sevgide saklı olduğunu fark edebiliriz ve sevgiyi içselleştirerek yaşamımızı bu sanatla zenginleştirebiliriz.

Peki, Erich Fromm bu eserinde bize ne anlatmak istiyor?

Dikkatimi çeken anahtar kelimelerden yola çıkarak genel değerlendirme ve sonuç kısmına başlıyorum!

Önsöz kısmında “Bu kitabı okuyarak sevme sanatına ilişkin bazı bilgiler edinmek isteyenler düş kırıklığına uğrayacaktır. Tam tersine bu kitap, belli bir olgunluk düzeyine erişmeden kişiye sevgiye ulaşamayacağını göstermeyi amaçlamaktadır. Burada yapılmak istenen, okura sevgiye erişmek için harcadığı tüm çabaların, kendi kişiliğini bütünüyle yaratıcı yönde geliştirmedikçe başarısız kalacağını göstermek…” yer alan bu bölüm, kitabı nasıl okumamız gerektiğiyle ilgili bizi yönlendiriyor ve sevme sanatını ciddiye almamız gerektiğini ortaya koyuyor. Bununla birlikte sevme sanatının olgunlukla doğrusal olduğunu ve harcanan çabanın kişiliğimizi bütüncül olarak geliştirmesi gerektiğini vurguluyor.

Fromm “Sevmek bir sanat mıdır?” sorusuyla sevginin öğrenilebilecek bir sanat olduğunu ifade ediyor. Diğer sanatlarda da olduğu gibi sevgi sanatının öğrenilmesi için bilgi, disiplin, sabır ve çaba göstermemiz gerektiğini söylüyor. Devamında da sevme konusunda takındığımız tutumlardan bahsediyor. Bu tutumlara kısaca değinmek istiyorum. Birincisi, sevmeyi çoğu kişinin sevilmek olarak algılaması ve sevilmek için çaba harcamasıdır. Kişi, karşı tarafa kendini sevdirmek için çabalar. Onun için önemli olan şey, sevimli olmasıdır. İkincisi, sevmenin kolay bir şey olduğu ve sevilecek nesnenin bulunmasının zor olduğudur. Kadın ve erkekler için çekiciliğin vücut, moda, güç gibi faktörlere dayandırılması ve bu bağlamada gelişecek sevginin nesneleşmesi gerçek sevginin ortaya çıkmasını güçleştirir. Sonuncusu ise âşık olmanın sürekli, bitmeyen bir şey olarak görülmesidir. Birbirini başta çok seven fakat tanıdıktan sonra hayal kırıklığına uğrayan çiftlerde; aralarındaki bağların yerini mutsuzluk ve umutsuzluk aldığı zaman sevmekten bahsedilemez. Söz konusu tutumların, sevgiye karşı ilgimizi olumsuz etkilediğinin üzerinde duruluyor. Bu tutumların düzeltilebilmesi ve ortadan kaldırılması için sevmeyi sanat olarak kabul etmemiz ve uygulamak için adım atmamız gerekiyor.

Sevginin kuramından bahsedilen ikinci bölüme geldiğimizde, insanın varoluşundan itibaren toplumdan ayrı sayılamayacağı ve sevgiye, sevmeye, sevilmeye ihtiyaç duyduğu anlatılır. Sağlıklı bir sevginin emek istediği, sadece almak değil vermenin de önemli bir unsur olduğu sevgiden bahsediyorum. Vermek ön yargıların aksine, kişiden bir şey eksiltmez, yoksunluk oluşturmaz. Burada kişiden beklenen kendi feda etmesi değildir. Tam tersine sevdiğimiz birine aktif ilgi göstermemiz, emek vermemiz gerektiğidir. Yani, odak noktamız sadece sevilmek değil, sevmek ve yaratıcı sevgi de olmalıdır. Fromm, bu doğrultuda sağlıklı sevginin temel bileşenlerini dört başlık altında toplamıştır. Bunlar: ilgi, sorumluluk, saygı ve bilgidir. İlgi, annenin çocuğuna gösterdiği sevgide görülebilen ve sevginin özünü oluşturan emektir. Fromm’a göre, kişi emek harcadığı şeyleri sever ve kişi sevdiği şeyler için emek harcar. Sorumluluk, iradi bir edim ve yanıt vermeye hazır olmaktır. Saygı, kişiyi olduğu gibi kabul etme, görme ve özgün bireyselliği kapsamında fark edebilme yetisidir. Aynı zamanda özgürlüğün temeline dayandırılır. Bilgi ise ilgi ve saygıdan ayrı düşünülemez. İlgiyi eğer bilgi doğurmadıysa bir önemi yoktur. Ayrıca “insanın sırrını” çözebilmekle de iç içe olduğu söylenir. Dört şey de birbiriyle ilişkili ve karşılıklı olarak bağlıdır.

Fromm sevgiyi “Sevginin Nesneleri” adı altında 5 türe ayırır. Bunlar; Kardeşlik Sevgisi, Anne Sevgisi, Cinsel Sevgi, Kendini Sevme ve Tanrı Sevgisi’dir. Tüm başlıkları ayrı ayrı detaylı bir şekilde ele almıştır. Fakat özellikle parantez açmak istediğim iki sevgi türü var: Anne Sevgisi ve Kendini Sevme.

Anne sevgisi, koşulsuzdur. Bu sevgiyi kazanmak için çocuğun çabasına gerek yoktur. Annenin çocuğunu 8 yaşına kadar bu bilinçle yetiştirmesi ve 8 yaşından sonra onun özgürleşebilmesi, bireyselleşmesi için fırsat oluşturmasının kuracağı ilişkilerden yaşayacağı hayata kadar birçok şeyi etkilediği söylenir. Öyle ki, eksikliğinde kişilerin nevrozlar yaşamasına sebep olabilmektedir. Baba sevgisine baktığımızda ise koşullu bir sevgi olduğunu görüyoruz. Çocuk yaptıklarıyla ya sevgiyi kazanır ya da kaybeder. Babanın beklentilerinin gerçekleşip, gerçekleşmemesine bağlı olarak bu durum ödüllendirme veya cezalandırma olarak çocuğa yansımaktadır. Kendini sevme, kişinin kendine değer vermesi, kendini tanımasını gerektirir. Kişi kendini ne kadar çok sevip, tanırsa karşı tarafı da o denli çok sevecek ve tanımaya çalışacaktır. Etrafımıza da bakarak bunu anlamaya çalışabiliriz; kendine değer vermeyen insanlardan bize değer vermesini, bizi sevmesini ve tanımaya çalışmasını bekleyebilir miyiz? İçindeki boşluğu doldurmak için sadece (seviyor) “-muş” gibi yapar.

Bu kısmı toparlayacak olursak; sevgi bütüncüldür, kişinin kendisine, yaptığı işe, yaşadığı hayata, bulunduğu topluma ve doğaya yönelmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Üçüncü bölüme geldiğimizde çağdaş batı toplumunda sevginin karşılığından bahsedildiğini görüyoruz. Burada temel olarak üzerinde durulan şeyler: Kapitalizm, Tüketim Toplumu, Metalaşma, Yabancılaşma’dır. Bu faktörlerin sevgi üzerindeki etkilerine dikkat çeken Fromm; insanın kendisine, doğasına, çevresine ve yaşanmışlıklarına yabancılaştırıldığını ve metaya dönüştürüldüğünü ifade eder. Kendisine yarar sağlayan şey ne ise arka planına bakmaksızın onun peşinden sürükleniyor. İnsanların birbirlerine karşı beklentiye girmesini ve hayal kırıklığı yaşamasını da ilişkilerinin nesneleşmesine bağlamıştır.

Uygulamaya gelince, ilk bölümlerde de bahsettiği gibi sevme sanatının uygulanabilmesi için hazır bir reçete, taktik veya adımlar bulunmuyor. Sevme sanatını da tıpkı diğer sanatları nasıl öğreniyorsak öyle öğreneceğiz. Emek vererek, disiplinle, sabırla ve ilgiyle üzerine düşmemiz gerekiyor. Bununla birlikte sevme sanatına ulaşabilmek için narsizimden arınarak, bu yolculuğa çıkmamız öneriliyor. Yolculuğumuz boyunca bize eşlik edecek şeyler: nesnellik, akıl, inanç ve alçakgönüllülük olmalıdır. İşte, tüm bunları esas alarak çıkacağımız sevme sanatını öğrenme yolculuğu, yaşadığımız deneyimlerin de bizi olgunlaştırması ve yüreklendirmesiyle öğrenilebilir ve yaşanılabilir olacak.

6: Sorgulama & Düşünme Alanı

→Çevrenizi dikkate alarak sevginin varlığını sorgulayın? Sevgi varsa sevginin varoluş sürecini analiz etmeye çalışın. Sevginin oluşturulmasına katkı sunan etmenler nedir? Gözlemlerinizi ve hislerinizi not edin. Eğer sevgisizlik varsa bunun toplumsal nedenlerinin inceleyin. Altında yatan neden, sevginin varlığını oluşturan etmenlerin eksikliği olabilir mi? Bu konuda hem gözlemlerinizi hem hislerinizi hem de kitaptan edindiğiniz bakış açısını harmanlayarak düşüncelerinizi yazıya dökebilirsiniz. Aklınıza gelen farklı sorular olursa yorumdan iletebilirsiniz. 🥰

Umarım okurken keyif almışsınızdır ve ufak da olsa size bir katkısı olmuştur. Görüş/öneri/yorum ve katkılarınızı paylaşmanız beni çok mutlu edecektir. İlginiz, alakanız ve vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim.

Görüşmek üzere! ✨

--

--

Sadiye Arsoy
Yetkin Yayın

Sağlık Yönetimi-Sağlık Bilişimi | Necmettin Erbakan Üniversitesi 🌎 Koordinatör - YetGen