Olumsuz Benlik Algısı

Cansu Altundal
Yetkin Yayın
Published in
4 min readApr 22, 2020

Hayatımızdaki olaylarla ilgili olumsuz düşünce ve algılarımız erken çocukluk döneminde yaşadığımız ihmal, (duygusal/fiziksel) istismar durumlarıyla ya da ergenlik döneminde yaşanan bozuk aile-arkadaş ilişkileri /romantik ilişkiler sonucunda gelişir. Bu dönemlerde kurduğumuz ilk ilişkiler, bizim kişiliğimiz ve dünyayla ilgili algılarımızı oluşturur. Zarar verici ilişkilerin yaşanması sonucunda, kendimizle ve dünyayla ilgili olumsuz bakış açısı oluşturup benimsemek ve çıktı olarak ,istemsizce, bu bakış açısına uygun olumsuz davranışlar sergilemek kaçınılmazdır.

Ne kadar rahatsız edici, zarar verici olsa da alışık olduğumuz ilişki tarzının içinde olmaya, aynı tarzda olumsuz ilişkiler oluşturup sürdürmeye devam ederiz. (Homeostatik Davranış)

İlk yaşantılarımız sonucunda edindiğimiz olumsuz benlik algıları bilinçaltımıza o kadar işler ki, farkında olmadan hayatımız boyunca kendimizi yanlış bakış açısına uygun davranmaya programlarız. Dolayısıyla algılarımız, iç dünyamızı yansıtır.

“Salt fiziksel bir olaydan çok daha fazla bir şeydir algı, ruhsal bir işlevdir; dolayısıyla, neyi nasıl algıladığına bakarak bir insanın iç dünyasıyla ilgili çok önemli sonuçlar çıkarabiliriz.”
Alfred Adler

Örneğin;

Aslı, çocukluk döneminde ailesinden sürekli azar işiten ve eleştirilen bir çocuk olsun. Babası tarafından sürekli “Sen beceriksizsin, sen hep hata yaparsın, sürekli sorun çıkarıyorsun, başarısızsın!” şeklinde suçlamalarla yıllarca duygusal istismara maruz kalmış olsun. Bu durumda, Aslı babasından bunları sürekli duyarak bu sıfatları kişiliğiyle istemsizce o kadar eşleştirir ki kendisiyle ilgili kişilik algısı “Ben beceriksizim, ben hep hata yaparım, ben aptal biriyim’e…” dönüşür. Böyle biri olduğunu kabul eder ve bunu bilinçaltına yerleştirir.

  • “Bir şeyi kırk kere söylersen olur.” deyiminin bilimselliği de kısmen buradan geliyor olabilir.

Aslı edindiği olumsuz benlik algısını ergenlik ve yetişkinlik hayatında kurduğu ilişkilerine yansıtır. Bunu, kendisini babası gibi eleştirecek kişileri hayatına farkında olmadan ama özellikle alarak, bu kişilerle onu değersizleştirmeye devam eden ilişkileri yaşamayı devam ettirerek ve öğrendiği gibi hatalar yaparak, sorun çıkartarak gerçekleştirir.

Aslı babasıyla kurduğu ilk ilişkide değersizliği öğrendi ve kendisiyle ilgili gerçekliği buydu. Alışık olduğu ortamı bozmamak için de aynı ilişki tarzını yaşatabilecek insanlarla ilişki kurmayı tercih etti ve homeostatik davranışı devam ettirdi.

Olumsuz yaşantılarımızdan yola çıkarak benliğimizle ilgili oluşturduğumuz gerçekliği, kendimizle ilgili algıları, örnekte olduğu gibi, ilişkimize yansıtır ve yaşarız. Bu yüzden içinde yaşadığımız ortam/ilişki ne kadar rahatsız edici olursa olsun bize güvenli gelen, yıllardır alıştığımız başka bir bağlama geçmekte zorlanırız. Daha sağlıklı bir sonuç olacağını bilsek de değişim her zaman zor gelir. Bu yüzden aynı koşulların içinde olmayı farkında olmadan özellikle tercih ederiz. Sonuç olarak; sürekli döngü şeklinde, kendimizi değersizleştirmeye devam eden, sınırların ve güvenin olmadığı, duygu iniş çıkışlarının yaşandığı, aynı tarzda kaotik ilişkiler yaşar ve benzer karakterde kişileri hayatımıza almaya devam ederiz.

Art arda benzer şekilde yaşadığınız romantik ilişkiler, arkadaşlık ilişkileri var mı? Romantik ilişkinizdeki partnerinizin özellikleri babanızın veya annenizin özellikleriyle ne kadar örtüşüyor, sahip olduğunuz algıyı ne kadar doğruluyor hiç düşündünüz mü?

Kendimizle ilgili algılarımızın, hayatımızın önemli parçasını oluşturan ilişkilerde ne kadar etkili ve yönlendirici olduğunu kısaca gördük.

Peki çözüm?

Yıllarca içimize işlemiş ve kişiliğimizle bütünleşmiş olumsuz algıları olumlu hale çevirebilmek için “Şunu yap düzelir.” demek tabii ki imkansız. Bu bir süre terapi seanslarıyla ince ince işlenerek açığa çıkarılacak ve değiştirilebilecek bir konu.

Ancak tüm çözümlerin ilk adımı farkında olmaktır. Günlük hayatımızda bu durumu kendi imkanlarımızla minimum düzeyde de olsa değiştirmek mümkün olabilir.

Olayları yaşarken fark ettiğimiz ilk şey duygulardır ama duygulardan önce onları hissetmemize neden olan düşünceler vardır. Bu düşünceler olumsuz benlik algılarını besler. Farkındalık ve değişim için önemli olan ilk adım zihnimizdeki olumsuz düşüncelerin farkında olmaktır.

İkinci adım ise işlevsiz düşünceleri, işlevsel alternatif düşüncelerle değiştirmektir. Bu şekilde;

“işlevsiz düşünce →işlevsiz duygu →işlevsiz davranış” döngüsü kırılarak değişim elde edilebilir ve daha sağlıklı benlik algısı → daha sağlıklı ilişkiler kurulabilir.

İşlevsiz, çarpık düşüncelerle sorunları büyütüp kendimizi olumsuz etkilemek yerine; işlevsel alternatif -daha gerçekçi- düşünceleri devreye sokarak yaşadığımız olaylara gereğinden fazla tepki vermeyi veya olayı çok fazla kişiselleştirerek kendimize zarar vermeyi önemli düzeyde azaltabiliriz.

“Çoğu durumda öfkeniz, gizli bilişsel çarpıtmarınız tarafından oluşturulur. Depresyonda olduğu gibi, algılarınızın çoğunun anlamı saptırılmıştır; tek taraflıdır ya da sadece yanlıştır. Bu çarpıtılmış düşünceleri daha gerçekçi ve işlevsel olan diğerleriyle değiştirmeyi öğrendikçe daha az sinirli hissedecek ve kendi kontrolünüzü daha çok kazanabileceksiniz.”
David Burns

Düşünelim;

Nasıl bir benlik algısına, dünya algısına sahipsiniz?

Kendinizle ilgili olumsuz algılarınız ne kadar ve nasıl var, hangi durumlarda devreye giriyor ve neyle sonuçlanıyor; bunun yerleşmesine kimler sebep olmuş olabilir; şu anki hayatınızda bunların devam etmesine sebep olacak durumları hayatınızda ne kadar barındırıyorsunuz, kendinizle ilgili olumsuz algılarınız ilişkilerinizdeki davranışlarınızı ve tepkilerinizi ne kadar yönetiyor?

Düşüncelerinizi fark edip değiştirebilmek; değişebilmeyi ve kontrolü ele almayı, hatta daha mutlu olmayı getirebilir. Yaşadığımız olumsuzlukları ve sürekli tekrar eden durumları sorgulayarak ilk adımı atabilirsiniz.

--

--

Cansu Altundal
Yetkin Yayın

◼️Psikolojik Danışman & Özel Eğitim Öğretmeni ◼️#YetGen öğrencisi | Yetkin Yayın yazarı ◼📩pdrcansualtundal@gmail.com