İksv Medea Oyunu Sahneleme ve Metne Dair
Yaklaşık 2500 yıl önce yazılan bir oyunun uyarlamasını sanki bugün yazılmış gibi sahnede izleyebiliyor olmak çok kıymetli ve heyecan vericiydi. Çünkü Medea oyunu yazıldığı dönemde izleyicisine yeni sorular sordurduğu gibi bugünün insanını da düşünmeye itiyor. Sahneye her konulduğunda insana ait olan ve hala bir çözüme kavuşamamış temel meselelerle ilgilendiğini hatırlatıyor.
17 Kasım tarihinde Zorlu Gösteri Sanatları Merkezi’nde, İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında “ITA” tarafından sahneye konulan Medea uyarlamasını izledikten sonra metnin ne kadar güçlü olduğunu yeniden anladım. Sahneleme, bir tiyatro gösterisinden çok, oyunun ölümsüzlüğünün kutlaması gibiydi. Tüm olayların, diyalogların yeniden yazıldığı modern bir uyarlama ortaya konulmuştu.
M.Ö 432 yılında Euripides tarafından kaleme alınmış asıl metin, genç ve yetenekli Medea ’nın eşi İason’un başka bir yunan prensesi ile evlenme kararından sonraki olayları konu alır. Medea başka bir krallığın prensesidir. Yani yabancıdır. Ancak zamanında İason’a büyü güçleriyle yardım etmiş onu birçok tehlikeden kurtarmıştır. İason’un onu terk etmesini kabullenemez. Ondan intikam almak ister. Önce prensesi daha sonra iki çocuğunu öldürür.
Asıl metinde büyü güçleri ve zekâsıyla ön planda olan Medea, uyarlamada Anna isimli başarılı bir doktor olarak karşımıza çıkıyor. Yetenekli ve zeki biri olduğunu oyun ilerledikçe daha iyi anlıyoruz. İason’u ise Lucas adında başarılı bir adam olarak tanıyoruz. Ancak geçmişte Anna’nın asistanı olduğunu, Anna ile evlenmek için ona kur yaptığını ve onun sayesinde kariyerinde yükseldiğini çözüm kısmında öğreniyoruz. Bu açıdan metinle paralel bir oyun akışı ve karakter dizilimi olduğunu söyleyebiliriz.
İason’un evlenmek istediği prenses ise önemli bir iş adamının kızı Clara olarak yerini alıyor. Asıl metinde krallık; güç, aidiyet, yönetim ve para’yı ifade ederken uyarlamada bunun yerini sadece “para” olgusu dolduruyor. Bu açıdan yeni metnin bir kapitalizm eleştirisi yaptığını söyleyebilir miyiz? Oyunda McDonalds, popüler diziler, YouTube konuları ile hayatın içerisindeki kapitalizm ve küresel bir dünyanın izlerini görmek bu fikre yaklaştırır bizi. Para o kadar güçlü bir şekilde karşımıza çıkıyor ki Lucas yapacağı evlilikten hiç vazgeçmiyor. İşin garip kısmı kendine de bunu net bir şekilde itiraf edemiyor. Orijinal metinde Medea ’ya bu evliliği neden yapması gerektiğini, çocuklarını, soyunu düşündüğünü ifade ediyordu. Lucas ise yeni evliliği ile ilgili açıklama yapmaktan geri duruyor ve yalnızca tatmin etmeyen bir tavırla heyecan duygusundan söz ediyor. Tüm bunları baz alarak 21.yy’a hâkim materyalist ve kapital düşüncenin oyunun uyarlamasında hikâyeyi bu şekilde evrilmesine imkân tanıdığını söylemek mümkün.
Sahneleme kısmına baktığımızda oyun başlamadan önce beyaz bir platform ve zemin üzerinde, biri laptopuyla oynayan, diğeri duvara yaslanmış oturan iki çocuk görülür. Metni okumuş bir seyircinin bu iki çocuğun kimler olduğunu tahmin edebilmiştir ancak bağlam merak konusudur. Oyun başladığında üçe bölünmüş olan duvarlardan ortadaki yukarı kalkıyor ve büyük bir ekrana dönüşüyor. Ekranda daha sonra çocukların kontrolünde olduğunu anlayacağımız bir kameradan oyuncular görülüyor. Seyirci olarak sanki bir sinema filmindeymiş hissiyle oyuncuların yüzlerini tek bir açıdan ve yakından izliyoruz. Çocukların kamerasında çekilen görüntüler oyun boyunca yukarıdan yansıtıldığı ve o kamera aracılığıyla sahne arkası olanları görebiliyor olmak, sahnelemeyi sinema ve tiyatro deneyimin iç içe geçirilmiş bir haline dönüştürüyor. Hiç hata yapılmayan bir film setini izlemek gibi bir atmosfer yaratılıyor. Burada kamera tutuş açılarıyla bir oyunculuk çalışması yapılması gerektiğini söylemeden geçemeyeceğim. Verilen emeğin karşılığı sahnelemede kat kat alınıyor. Çünkü kamerayı görebiliyor olmak, oyunun içerisindeki anlamını bilmek, kameranın çocukların kontrolünde çekim yapması seyirciyi uzaklaştırmaktan çok yakınlaştıran bir işleve sahipti. Seyirci daha iyi görebilsin amacından çok daha öte bir iş yapılmıştı.
İlgi çeken bir başka tercih de sahnede bir mekân tasvirinin yapılmamasıdır. Bembeyaz bir arka plan ve zemin. Sanki bir boşlukta gibidirler. Mekânın neresi olduğunu oyuncularından konuşmalarından anlaşılır. Bu açıdan mekânı oluşturmak seyirciye bırakılır. Anna’nın, Clara’nın evi zihnimizin gücüyle şekillenir.
Bir mekân olmadığı gibi bunların değiştiğini anlamak işinin seyirciye bırakılması dikkati yoğunlaştıran, sahnelemeyi her dakika yeniden üreten bir güce dönüşmüştü. Sahne geçişleri perde, dekor, ışık vs. ile anlatılmamış, sahneler bölünmekten ziyade iç içe geçirilmişti. Birkaç kadeh, şişe, bir bilgisayar ve küller haricinde herhangi bir dekorun kullanılmamış olması minimalist ve sembolist bir anlatım sunmuştu. Aynı zamanda dekorsuzluk; illüzyonist bir deneyimden ziyade olaydan uzaklaştırmış, bunun bir tiyatro olduğu gerçeğini hatırlatmıştı. Yatak olmadan yerde uyuyakalmak, telefonsuz bir telefon konuşması yapmak oyunun gerçekliğini kıran eylemler olarak karşımızdaydı.
Gösterimdeki seyirci, natüralist bir sahnelemede olduğu gibi fanusun içinde olanları incelemiş, bu olaya dışarıdan gözle mercek tutmuştur. Bu noktada; oyuncuların hiçbir zaman seyirciyle konuşmamasına rağmen Anna’nın kendi kendine yaptığı konuşmalar, oluşturulan 4. duvarı kırmaya yönelik bir girişim gibi algılanabilir. Diyaloglar gerçekçi ve tutarlı olmasıyla realist, öte yandan neredeyse hiçbir dekor kullanılmaması, mekân tasviri yapılmaması ile sembolist bir sahnelemeyi andırdığı söylenebilir.
Suçlu Anna mı? Lucas mı?
Dramatik kurguyu çözümlerken karakterlerin tercihlerini ortaya koymak gerekir. Lucas bir tercih yapıyor. Karısından ayrılıp daha genç ve zengin bir kadınla evlenmek istiyor. Anna ise bu evliliğe aldırış etmiyor gibi görünmeye çalışsa bile asla kabullenemiyor. Oyunun temel çatışması da buradan doğuyor. Clara-Lukas evliliğinin olmasını isteyen taraf Clara, Lukas ve Clara’nın babası iken, olmamasını isteyen tarafta Anna tek başınadır. O kadar güçlü bir karakterdir ki tek başına olması bile aksiyonun kurulması için yeterlidir.
Euripides’in Medea’sında anne olan bir kadından ziyade âşık bir kadın resmedilir. Kadın zekidir, güçlüdür. Erkeği var eden, bulunduğu konuma getirendir. Ama erkeğin ondan vazgeçişi ile kendini bir yere konumlandıramaz. Kocasının gidişiyle yok olan, hiçbir şeyi kalmayan biri olmaya başlar. Euripides’in Medea’sında kadının şehirde kalma şansı elinden alınmış; gücünden ve zekâsından korktukları için kadın, yok olmaya mecbur bırakılmıştı. Antik Yunan’da şehirden gitmek demek köle olmak anlamına geldiği için bu, tam olarak bir yok oluştur.
Uyarlama metninde ise kadının yavaş yavaş kendini yok ettiği görülmekteydi. Arka öykü açıldığında ruhsal problemler yaşadığı, evliliğinin bitişi ile girdiği melankoli girdabı anlaşılır. Medea gibi bir sürgün hayatıyla cezalandırılmaz ancak o da çocuklarından ayrılmak durumunda bırakılır. Çünkü Çin’e gidip iş bulması, orada yaşama tutunması imkânsız gibidir. Karakter asıl metindeki gibi çaresiz bırakılmıştır.
Koşullar ne olursa olsun Medea, çocuklarından ayrı yaşamak zorunda kalacaktır. Onun asıl istediği kocasının da aynı acıyı yaşamasıdır. Çocuklarını öldürerek onları ve kocasını ne kadar çok sevdiğini kanıtlamıştır. Kocasını kendisinden başka birisiyle mutlu olabilme düşüncesine katlanabilecek kadar az sevememiştir onu. Oyun boyunca onu daha az sevmeye çalışmıştır ancak yapamamıştır.
Lucas’ ın sevgisi ise tartışmalıdır. Daha önce Anna ile inşa ettiği kimliğini şimdi Clara üzerinden devam ettirmek istemektedir. Onları sevdiğini söyler ancak bu sevgi kadınların sahip oldukları zekâ, güç veya paradan mı kaynaklıdır? Sadece seviyor diyebilmek mümkün değildir. Kendi geleceği için refah getirecek tercihlerde bulunuyor gibi görünmektedir. Ama oyun sonundaki trajik olayın sorumlusudur da diyemiyoruz. Lucas suçlu mudur? Sanmıyorum ama, masum da sayılmaz.
Oyun, Aileye ve Kadına Dair Hangi Soruları Sordurtuyor?
Anne olduğu kadar âşık ve eş rolleriyle kadının duygularını eyleme döktüğü Medea metni tarihteki ilk feminist oyun olarak kabul edilir. Anne veya köle tanımının dışında güçlü, zeki bir kadın çizmek yeniden düşünmeyi gerektirir. Bu açıdan Medea oyunu aile kavramına başka pencereden bakmayı mümkün kılan bir oyundur.
Aslında, oyundaki kadın erkeğini kendi inşa etmiştir. Ondan tek beklediği şey sevgidir. Ve bu sevgiyle var olmaktır. Medea da Anna da sevmesi durumunda tüm yeteneklerini erkeğinin önüne sermiştir. Duygularının görülmesini, hissettiklerinin anlaşılmasını isteyen kadının, sevilmediğinde neler yapabileceği oyun sonunda trajik bir şekilde gösterilir. Oyundaki hamartia (trajik hata) kadın karaktere aittir. Onun aşırı sevgisi, erkeğine ulaşabilmek için kendi dâhil kimsenin hayatını önemsememesi üzerinde kurulmuştur. Bu açıdan Medea, kadına dair çok başka sorulara da kapı aralamaktadır.
Sağlıcakla,
Rumeysa Balcılar