Sev, Yaşa, Um / Bölüm 2

Mehmet Ege Çal
Yetkin Yayın
Published in
4 min readOct 15, 2021

Sevemedi. Sevmediler. Elinden geleni kadar sevmeye çalıştı bu dünyayı, bu şehri, insanları ve kendini. Dünya ve şehir O’nu görmedi bile. Sadece geçip giden bir sayıydı onlar için. İnsanlar dışladı O’nu. Dünya ve şehrin aksine, onlar görmesine rağmen görmemezlikten geldi. O insanları sevmeye çalışsa da eninde sonunda her tek taraflı sevgi gibi bu da sona erdi. Uzun süre çabaladı bu sevgi için. Ama çabalamaktan yorgun düştü. Ne zaman insanlara kalp verdiğinde eve dönerken çöpte görüyordu. Çöpten alıp, temizleyerek bu kalbi ve sevgiyi verecek başka insanlar aradı. Kısaca O’nun yaşadığı yalnızlık tercih edilmiş bir yalnızlık değildi. Tercih ya da tam tersi, her insan hayatının bir döneminde yalnızlık yaşar. Çocukluk, ergenlik, gençlikte, yetişkinlikte ya da yaşlılıkta. Ömrünün herhangi kesitinde. Bu çok normaldir. Ama O hiçbir zaman bu duygunun zıttını yaşamadığı için varoluşundan gelen hüzünü barındırıyordu bünyesinde. Kendisi, kendini düşman belledi. Daima zorluk ile mutsuzluğa götürmeye denedi. Dışarıya karşı mücadelesi yetmezmiş gibi bir de kendisiyle mücadele ediyordu. Aralarındaki en zor düşman kendisiydi. Yediği en sert darbeleri içeriden yerdi. Uykusuzluğa giden yolun mimarıydı kendisi. Uykusuz kalınca iyice gardını düşürürdü. Yaşayamıyordu. Buna yaşamak denemezdi. Dünyada bekliyordu. Kendini bekletiyordu. Zevkleri yoktu. Sevdiği bir işi yoktu. Sevdiği bir kimse yoktu.

Bu zamana kadar en başarılı olduğu konuydu ummak. Tek motivasyonuydu hayalleri. İleride bir gün yenecekti düşmanlarını ve talih artık O’nun için dönecekti. Her gün denemek uğruna yataktan kalkıyordu. Fakat vakti fazla değildi. Sonsuza kadar savaşacak durumda değildi. Hele ki yalnızlığın ortasındayken. Bir gün tükenecekti illaki. Ve O gün geldiğinde:

O gün şekerini düşürmüş çocuk yanında kimseyi bulamayacaktı. O gün kedinin peşinden koşan çocuk düşünce yanında kimseyi bulamayacaktı. O gün sokağa çıkan çocuk dışarıda oynayacak kimseyi bulamayacaktı. O da bir daha asla dertleşecek, konuşacak ve yardımına koşacak koca şehirde kimse bulamayacaktı.

Photo by Lasse Møller on Unsplash

Zaman ilerledi. Durumunda değişiklik yaşanmıyordu. Aynı ve hep aynıydı. Tek değişiklik vardiya zamanıydı. Akşamdan gündüze alınmıştı, her ne kadar karşı çıksa da. En azından zor zamanlarında dışarı çıkıp normal insanların arasına karışabiliyordu. Bu elinden alınmıştı. İnsanlardan git gide daha fazla kopuyordu. Topluma karşı yabancılaşıyordu. Korkmaya başlamıştı. Eskisi kadar aralarına karışamıyordu. Önceleri dışarı çıkar kalabalığın içinde yürürdü şimdi ise bu zamanlarda çalışması gerekiyordu.

Geceler kabusların ortaya çıkışıdır. Aklı onunla dalga geçiyordu. Zifiri karanlıkta var oluyordu. Her şeyi denedi uykularda kaybolmak için. Huzurlu olmak istedi. Yine de ilaçlar O’na huzurlu bir uykuyu deneyimletemiyordu. En derin korkularıyla yüzleşiyordu artık. Gecenin dördünde çığlıklar eşliğinde uyanıyordu. Terli, bağırmaktan kızarmış hatta morarmış bir surat ve kısılmış bir ses. Her gün O’na vaat edilen gece buydu. Bu süreçte daha da içine kapanmıştı. Umudu daha da azalmıştı. Umudu elinden alınan bir insanın denemek isteyeceği herhangi bir şey kalmaz.

Artık yalnızlığa bağımlı olmuştu. Yalnızlık O’nun gölgesi haline gelmişti her yerde takip ediyordu. *Filmdeki gibi: O tanrının yalnız adamıydı. Uzun yıllar mücadele etmişti ve doğal olarak yorulmuştu. Belki de daha fazla denemek istemiyordu. Tükenmişti. Sıkılmıştı. Yorgun düşmüştü bu savaşta. Her ne kadar ondan kurtulmak istese de kutunun içine hapsolmuştu. Artık dış dünyadan korktuğu için saklandığı delik olmuştu. Kendini koruma sistemi olarak kullanıyordu. Hayal kırıklıklarından, insanlardan, onların ikiyüzlülüklerinden ve soğuk davranışlarından. Hayal etmeyi bırakmıştı. Ne var oluşun amacını arıyordu ne de mutlu olmaya. Koca evrende sadece dolanıyordu. Sonsuzluğun çölünde susuz olması beklenirken son derece dinç şekilde yürüyordu. O’nun asıl sorunu fiziksel değildi. İleri de her hastalıklı kafanın da yaşadığı sıkıntıyı yaşayacaktı vücudunda elbette. Fakat şu an değil.

Yalnızlığın verdiği korku, insanlara ve topluma karşı olan korkusundan daha ağır gelecekti. Rutinden ve yalnızlıktan sonsuza kadar kurtulamamak. Yakında yaşayacağı şey buydu. Ne kadar korkutucu öyle değil mi? Sonsuz bir döngünün içine hapsolmak. Dönüp dolaşıp aynı yere dönmek. Uzun uğraşların hiçbir işe yaramaması. Ve bunun yanında, sinir bozucu olaylardan kimseye bahsedememek. Karşısında O’na yardım edecek bir muhatap bulamamak. Uzun süre bunları düşünüyordu geceleri. Eskisi kadar cesur ya da güçlü değildi. Son zamanlarda oyalanamaması ve kabuslar, O günün yaklaştığının habercisiydi. Yakında son bir savaş verecekti. Son bir savaş. Tüm ömrü boyunca tutsak edildiği yalnızlık zincirini kırmak için özgürlüğüne kavuşmak için son kez. Tükenmişliğine rağmen. Sıkılmasına rağmen. Son kez deneyecekti. Tüm beyniyle, tüm kalbiyle, tüm benliğiyle, tüm var oluşuyla. Diğer insanlar gibi olmak uğruna. Son kez, son atış…

İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU

DEVAM EDECEK…

İkinci Bölüm Üzerine Notlar:

1.* : Taxi Driver (Taksi şoförü)/ 1976/ Martin Scorsese

Hikayede kesin olarak zaman ve yer kısımlarının kesin olarak verilmemesinin sebebi:

Yalnızlığın zamanı ve yeri olmadığıdır.

Hikayede ana karakterden sürekli “O” diye bahsedilmesinin sebebi:

Hikayenin ana karakterinde ilham alınan kişinin; toplum tarafından değer verilmemesinin ardından şimdi hikayeye ilham olunacak kadar yalnızlık yaşamasına sebep olan topluma, adını bahşetmeyi şiddetle reddetmektedir.

Fakat yazarın sürekli O diye bahsetmesinden yorulmasından dolayı, hikayenin devamındaki bölümlerinde ana karakterimize “Yalnız” kelimesinin kökü olan “Yalın” olarak bahsedilmesine karar verilmiştir.

Hikayenin önceki bölümü için:

Somniator / Bölüm 1
https://medium.com/yetkingencler/somniator-b%C3%B6l%C3%BCm-1-aba4f2fe024a

--

--