Söz Uçar Yazı Kalır
Türklerin yazıyla olan seviyeli ilişkisi
Biz Türklerin tarih sayfalarında niçin fazla bulunmadığımızı hiç düşündünüz mü? En eski topluluklardan olduğumuzu biliyoruz ama bunun yanında yazılı anlamda bir iz bırakmadığımızı da söylüyoruz. Bunu dahi Çinlilerin bizim hakkımızda yazdıklarından yola çıkarak söylüyoruz. Bu da aslında tarih boyunca Türklerin yazıdan hep uzak kaldığını gösteriyor. Bunun haklı bir sebebi de yok değil, şöyle bir geçmişimizi ve bugünümüzün benzerliklerini incelediğimizde daha da iyi anlayacaksınız beni.
Tabii tarihler günümüze yaklaştıkça yazı da kaçınılmaz bir hal almış ve biz de mecburen yazmaya başlamışız. Ama yazarken ne yazdığımıza ve ne hakkında yazdığımıza dikkat etmemiz gerektiğinin farkındayız sonuçta. Yanlış bir yazının sonuçlarının ağır olacağını biliyoruz. Bıçak sırtımızda sonuçta değil mi?
Yazı yazmak iyi gelmemiştir bize hiçbir zaman. Bu sebeple de padişah olsak dahi mahlas kullanmışızdır.
Neden mi iyi gelmemiştir bize yazı yazmak? Birkaç farklı döneme bakalım beraber o zaman. Yazmak; şair olan Nefi’nin ölüm sebebidir mesela. Şöyle ki Dönemin padişahı IV. Murat, Nef’î’ den hiciv yazmamasını rica etmişti. Her ne kadar Nef’î , padişah IV. Murat’a bu konuda söz verse de, kalemini durduramayıp Vezir Bayram Paşa hakkında bir hicviye kaleme aldı. Bu hicviyesinden ötürü, 1635 yılında, sarayın odunluğunda kementle boğularak öldürüldü.
Tarih sahnesinde bu örnekleri çoğaltabiliriz ancak ben yazımı daha fazla uzatmamak adına diğer örnekleri sizin takdirinize bırakıyorum. Yakın tarihte Nazım Hikmetler, Yaşar Kemaller, Nihal Atsızlar en az bir kez olsun cezaevine girmiş yazarlardır. Girme sebepleri ise bu siyasi yazılardır. Haksız mıyım?
Sahi farklı düşünmek suç olabilir mi? Bunun cevabını bilmiyorum ama düşünceni paylaşmak ve bunu kalıcı bir şekilde yazarak yapmak suç olabilir. Bunu biliyorum.
Hatta yazanlardan ziyade bu yazarların kitaplarını evinde bulunduranlar dahi suçlu sayılmışlardır. Günümüze daha da yaklaştıkça bu sayı artarak devam etmiştir. Şimdi ise bu “terörist” gazeteci ve yazarlar ya yurtdışındadırlar ya da cezaevinde. Tabii günümüzde yazar olmaya gerek yok. Sosyal mecralardan yazılan bu “suç niteliğinde” yazılar dahi insanların korkulu rüyası olmaya yeter hale gelmiştir.
Herkes, “birisi veya bir ideoloji hakkında yazarken özen göstermelidir” düşüncesinden ziyade korkar hale gelmiştir. Tabii yazılar, sözler gibi unutulmadığı, unutulsa dahi silinmediği için bir devlet kurumuna, bir şirkete veya bir televizyon programına başvuran yazarlar bu yazıların güzelliğine göre alınır hale gelmiştir iş verenler tarafından. Sonuçta, Cenap Şahabettin’ in de dediği gibi:
Çok değil, güzel yazan yaşar.
Bu sebeplerle tarih boyunca yazıdan uzak kalmak bizim için hayırlısı olmuştur. Dönemin düşünenleri eski sözlerimizi bulamadığı için rahat etmişizdir. Bu nedenledir ki yazıyı ezelden sevmedik ve bu gidişle sevecek gibi değiliz. Sonuçta ne demişler “söz uçar yazı kalır”.
Ruh, yazının icadından beri ölümsüz. Kaya homurdanır, mermer gülümser, konuşan yalnız kitap.
Cemil Meriç- Bu Ülke