Tek Düşmanımız Konfor Alanımız
Geçtiğimiz yıldan bu yana insanlarda gözlemlediğim büyük bir belirsizlik ve ümitsizlik var. İnsan hayatta her şeye uyum sağlar ama belirsizliğe uyum sağlayamaz çünkü referans noktası yoktur.
Böyle durumlarda önemli olan şey belirsizliği düşünerek zaman kaybetmek yerine kendimizi nasıl bir adım daha öne çıkarabiliriz bunun için uğraşmalıyız. Unutmamalıyız ki cevherler sadece baskı altındayken ortaya çıkar. Bu süreçte de değişmekten korkmamalıyız. Bazen sınırlarımız çok zorlanıyor olabilir, konfor alanımızın dışına çıkıp kabuğumuzu bir kenara fırlattıktan sonra her şey çok daha hızlı gelişiyor ve ilerliyor.
Geçenlerde katıldığım bir etkinlikte bir konuşmacı şöyle demişti “Değişme sürecinden hoşlanan tek varlık altını pisleyen bir bebektir.”
Bu söylem benim çok hoşuma gitti ve artık kendimi değişmekten hoşlanan bir bebek gibi görmeye başladım.
Değişme sürecinde benim gözlemlediğim 2 ana unsur var. Bunlardan biri sabır bir diğeri ise dayanıklılık ve yılmazlık.
Sabır insanın en önemli duygusu bence ben kafamda şöyle bir bağlam kuruyorum kendi geleceğini belirleyen kişi araba ve bu araba ıssız, karanlık bir yolda ilerlerken sabrı arabanın farlarına benzetebiliriz. Bize bu süreçte yol gösteren ve ilerlememize yardımcı olan en önemli unsurlardan biri.
Dayanılmazlık ve yılmazlık da aslında her ne kadar karakter özelliği gibi duruyor olsa da geliştirilebilir bir kasımız. Nasıl geliştiririz diye düşündüğümüzde tek yapmamız gereken şey başarısız olmak. Başarısız olup başarısızlığı iyi analiz etmeliyiz. Basamak olarak bakacak olursak da ,
Düşmek-Kalkmak-Başarısızlık → Dayanıklılık ve Yılmazlık’ dır.
Ünlü yazar Haruki Murakami ’ ninde dediği gibi
“Fırtınadan çıktığınızda asla fırtınaya giren insan olmazsınız.”