Wassily Kandinsky’den Tek Merkez

Güzide Akkulak
Yetkin Yayın
Published in
3 min readJun 14, 2021
Resim, One Center, Wassily Kandinsky.
Resim, One Center, Wassily Kandinsky.

Bugünden milyarlar yıl önce evrenin kurallarına göre bir araya gelen atomlar yaşamı oluştururken insan gibi karmaşık bir sistemin ortaya çıkacağının farkında değillerdi. İnsanlar da kendilerini oluşturan milyarlarca atom gibi bir araya gelerek, etkileşimler kurarak tek ve büyük bir hikayenin parçası oluyorlar. Kaotik bir zincirin halkaları gibi renkleri, boyutları ve şekilleri ne olursa olsun herkes birer halka ve birbirleriyle etkileşim halinde. Aynı “Tek Merkez” resmindeki birbiriyle iç içe geçince yeni boyutlar kazanan farklı renklerdeki farklı şekillerin harmonisi gibi. Bu kaotik zincir her geçen gün çoğalıyor veya eksiliyor ama yine de sonsuzluğa doğru süzülüyor. Tek bir halkası, tek bir parçası eksik olsa, bütünün hiçbir anlamı olmuyor. Resimdeki pembe bir kare olmasa mesela veya bebek mavisi yarım bir daire… DNA’mızda eksilecek tek bir bazın bizi artık biz yapmayacağı gibi yaşama gözlerini açmış tek bir insanın hiçbir zaman var olmamış olması bütün düzeni alt üst etmeye yeterdi. O yüzden birer birey ve bu koca kaosun yine birer parçası olarak olmasaydık olmazdı. Birimiz güneş, öbürümüz ay… Birimiz o küçük su molekülü, birimiz göldeki bir larva ve biz, hiçbirimiz olmasaydı olmazdı.

Gökada.

Bazen gelmiş geçmiş tüm insanların ve hayatlarının ne kadar farklı ve ne kadar geniş bir çeşitlilik havuzunda olduğunu düşünüyorum. Bunu düşünmek, görmek ve tüm bunların zihnime doluşması gözlerimin kararmasına ve bu sonsuzluğun karşısında zihnimin bulunduğum o tek konumdan, noktadan yükselerek uzaklaşıp sırayla önce tüm insanları, yıldızları ve ardından galaksileri dolaşmasına ve başımı döndürmesine sebep oluyor. En küçük parçacıklarımızdan bize, bizden gökadalara ve onlardan da daha fazlasına hepsi daha büyük bütünleri oluşturuyor ve tüm bunların sayısız çeşitliliğinden kendi kaotik zincirimize döndüğümüzde bile her birimizin ne kadar farklı olduğunu görmek göz kamaştırıcı, hayranlık uyandırıcı.

Belki tam da bu yüzden anlam veremiyorum insanların farklı olma arayışlarına veya sıradanlığı benimseyişlerine. Oysa sadece köşelerini, ayaklarını bastıkları yerleri, rüzgarlarının hangi yönden estiğini görmek ve benimsemek onları yer yüzündeki en eşsiz birey haline getiriyor. İnsanları sadece atalarından kalan miraslar değil; etkilendikleri en ufak bir değişim, yanlarından gelip geçen insanlar, hızla ilerleyen bir arabada gözlerine çarpan birkaç tabela ve daha fazlası onları oldukları kişi, kendileri yapıyor. Ve işte olan, oluşan, değişen her insan hem benliğini hem de bu sonsuz ve rengarenk zincir kümesini fark ederek var oluşa biraz daha yaklaşabilir ve yaşadığı anı daha fazla hissedebilir.

Fakat sonra bir an geliyor, insanların özünde o kadar da farklı olmadıklarını görüyorum. Ne kadar çeşitli ve bambaşka olursa olsunlar, benzer durumlarda benzer tepkiler veriyorlar, bir yerde benzer yollardan geçip benzer zorluklarla yüzleşiyorlar. İnsanları tanıdıkça ve gözlemledikçe her ne kadar aynı yollardan geçmeseler de eğer geçecek olsalardı benzer tepkileri vereceklerini görüyorsun. İşte o zaman fark ediyorum, bu uzayıp giden kaotik zincir aslında tek bir noktaya, tek bir merkeze çöküyor; insan olmak, sadece insan olarak var olmak, tüm çıplaklığıyla. Resmin göbeğinde olmasına rağmen rengarenk şekillerin göz alıcılığının etkisiyle sonradan fark edilen o tek merkez, bir kara delik gibi etrafındaki farklı renklerdeki, eşi benzeri olmayan halkaları yutuyor ve onları tek bir bütün haline, insanlık ruhuna dönüştürüyor. İşte orada benzersiz renkler, şekiller veya boyutlar yok artık, köşeler veya rastgelelikler de yok; yalnızca insan olmak var. Bu zamana kadar olan tüm evrimiyle, bütün yaşanmışlıklarıyla, acılarıyla ve güzellikleriyle… Hepsiyle ama hiçbiriyle. Belki de nirvana dedikleri işte tam da o an yaşanıyor; renklerinden ve gölgelerinden arınıp o tek merkeze varanlar yani insanlığa ulaşanlar artık tüm gizemi çözerek neyin ne olduğunu görebiliyor, işitebiliyor. İnsanlığın ruhundan paylarını alıp tek bir bedene, gerçekliğe kavuşuyorlar. Gerçeklik ise dışarıdan bakıldığı gibi onları yutmuyor, var ediyor.

Bilkent Üniversitesi TURK101 dersi için yazdığım bir şeyler.

Daha fazlası için diğer blog yazılarıma göz atmayı unutmayın! :)

instagram: @atm0sthere

--

--

Güzide Akkulak
Yetkin Yayın

Graphic design student who loves thinking, learning and creating. atmosthere.com