Yalnızlık & Sağlık Sistemi
Yalnızlık, tek bir tanımı olmayacak kadar karmaşık bir kavram. İnsan yanında kimse yokken hatırına bile gelmeyen yalnızlığı, başkalarıyla birlikteyken hissedebilir. Bununla birlikte deneyimleyen kişinin bir tercihi veya çevresinin bir tavrı sonucu olmayabilir. Bazıları için tercih edilen ve istenilen bir durumken bazıları için maruz kalınmış hatta ızdırap veren bir duyguya dönüşebilir. Bu durumda yalnızlık algılanan duygu ile paralel iyi veya kötü bir hal olarak karşımıza çıkıyor.
Ancak bireyselleşen dünya, değişen değerlerimiz deneyimlediğimiz yalnızlığı daha da arttırıyor. Çünkü ekonominin işleyiş mantığının ilişkilerimize yansımasıyla birlikte bireyleri statülerine göre değerlendirme eğilimindeyiz. Ekonomik değerlerin ve çıkarların yükselişiyle artan bu yalnızlık hissi, kişilerin hayat kalitesini daha da düşürüyor.
Bireyin kendini anlayabilmesi ve sağlığı için kaliteli ilişkiler kurması çok önemli. Tarihi boyunca topluluklar halinde yaşamış insanın, sosyal ve duygusal beklentilerine karşılık bulamaması iç karartıcı ve yaralayıcıdır. Kişinin kendisini işe yaramaz ve amaçsız hissetmesine yol açar. Yaşama isteğini azaltır ve belki de yok eder. Bu nedenle yalnızlık hiç hafife alınmayacak kadar önemli bir sorun. Biliyorum son yıllarda dünya virüslerle, doğal afetlerle, küresel ısınmayla daha zorlu bir mücadele içerisinde ama yalnızlıkla yıllardır savaşıyoruz. Salgın hastalıklar nedeniyle hayatımızın bir parçası haline gelen zorunlu sosyal izolasyon ve kapitalizmin bireyci yapısının en küçük ilişki ağımıza kadar işlemesi; yalnızlığın etkilerini azaltmaya yönelik çalışmalara geçmişten daha çok ihtiyacımız olduğunun habercisi gibi görünüyor.
Peki, bu değişimlerin etkilerini tolere etmeye çalışırken kronik hastalıklarıyla da mücadele etmeye devam eden insanlar ya da zamana meydan okumaya çalışan giderek beli bükülen yaşlılarımız ne hissediyor?
Yalnızlık, artık 20’li yaşlarda hayatının baharında diyebileceğimiz bir gencin bile büyük bir problemi haline gelebiliyorken her şeyden elini çekmek zorunda kalan yaşlılarımızın yalnızlıklarını düşünelim. Bununla birlikte yaş ortalaması giderek artan dünyamızı ya da herkes Covid-19’u düşünürken vücudundaki kanserli hücrelerle hayatının en büyük savaşını veren insanları düşünelim. Gelen ataklarla vücudunun onu daha da ele geçirdiğini hisseden MS ve epilepsi hastalarını düşünelim. Kendilerini toplumun hangi grubuna ait hissedecekler? Onların yalnızlığı için doktorların veya sağlık hizmeti zincirindeki herhangi bir çalışanın önerisi var mı? Sanmıyorum.
Bence sağlık sistemimizin en çok görmezden geldiği konulardan biri; kişinin ruh hali. Ruhen iyi olmamanın birçok hastalığı tetiklediğini biliyorken maddi olarak göremediğimiz hiçbir şeyin üzerinde durmuyoruz. Psikolojinin üzerine yıkıyoruz. Ancak psikolojik problem diye tanımladığımız hastalıklar daha büyük travmalardan ve çöküntülerden oluşuyor.
Bu ara durum, ne psikolojik tedavinin içerisine tam olarak giriyor ne de tıbbi tedavinin. İçinden çıkmayı tamamen kişinin kendi çabasına bıraktığımız yalnızlık, yaşamlarımızı daha da kalitesiz hale getirirken dünyada bu soruna nasıl çözümler geliştirdiklerine baktığımda ilk önüme çıkan Curatio şirketi oldu. 2013 yılında “yalnız hasta yok” sloganıyla yola çıkmışlar. Amaçları, sağlık sisteminde hiçbir hastanın yalnız kalmamasını sağlamak.
Bunu şimdi 85 ülkede, 5 farklı dilde aynı hastalıkla mücadele eden insanları sosyal ağlar ile buluşturarak yapıyorlar. Evet, bir tür sosyal medya. Ancak bu sosyal desteği ve hastalık yönetimini, yapay zeka ve sanal hasta izleme ile birleştirme biçimiyle diğer medyalardan farklı. Geliştirdikleri uygulama ile hastalar ruh hallerini paylaşabiliyor. Yazı yazabiliyor, soru sorabiliyor, ses kaydı atabiliyor veya arkadaşlarına meydan okuyabiliyor.
Bildiğimiz sosyal ağlardan farklı olarak profesyonel ekiplerle ve aynı hastalığı yaşayan kişilerle çemberler oluşturabiliyorsunuz. Size tanımlanmış bir sağlık profesyoneli sizinle iletişime geçiyor ve her türlü sorununuzu paylaşabileceğinizi söylüyor. Sizi anlamak için görevlendirilmiş bir danışan olarak iyi gelebileceğini düşündüğü yazıları sizinle paylaşıyor. Her çemberin profesyoneli farklı olduğu gibi farklı sosyal ağlara da katılabiliyorsunuz. Demans hastalığı, kalp hastalıkları, parkinson veya “covidli günlerde birlikte güçlüyüz” adı altında kurulan topluluklara katılıp çevrenizi genişletebiliyorsunuz. Aynı zamanda takip çizelgeleri ile her gün hissettiğiniz enerji, sağlık başarısı ve modunuzu paylaşarak kendinizi takip edebiliyorsunuz. İlaç tedavilerini de çizelgeye eklediğinizde otokontrol sağlamak için ideal bir platforma dönüşüyor. Program kısmında farklı etkinlik önerileri, soru paylaşımları ve quiz’ler bulmak da mümkün. Kişiyi daha sağlıklı, enerjik ve pozitif yapmak için oluşturulmuş bir sosyal ağ fikri gayet başarılı gibi görünüyor.
Bu ağ, yalnızlığın çözümü olur mu bilmiyorum ama yalnızlıkla mücadele eden daha başarılı bir startup ile karşılaşmadım. Eğer siz biliyorsanız benimle de paylaşabilirsiniz. Sağlık yolculuğunda hiçbir hastanın yalnız kalmaması umuduyla…
Sağlıcakla kalın,
Rumeysa Balcılar