Yazı Yazmak Üzerine

Hikmet Topak
Yetkin Yayın
Published in
4 min readApr 5, 2022

Yazı, insanın kendini bildiği ilk anlardan beri yaptığına emin olduğumuz eylemlerden bir tanesi. Mağaralara resimler çizmek de yazmaktır, Sümerlerin çivi yazıları da yazmaktır hatta mezar taşlarımızın üstünde olan harfler bile yazmaktır. Madem bu kadar kadim bir eylemden bahsediyoruz bazı soruları sormamız gerekiyor. Benim aklıma gelen onlarca sorudan en önemlisi tabi ki de: NEDEN YAZIYORUZ? Tabiri caizse rahatın battığı, konfor alanında sıkılmış ve kafasını sadece başının üstünde tutmaktan ziyade çalıştırmak isteyen bütün insanların sorusu.

Photo by <a href=”https://unsplash.com/@aaronburden?utm_source=unsplash&utm_medium=referral&utm_content=creditCopyText">Aaron Burden</a> on <a href=”https://unsplash.com/s/photos/blog?utm_source=unsplash&utm_medium=referral&utm_content=creditCopyText">Unsplash</a>
Photo by Aaron Burden on Unsplash

Neden Yazıyoruz?

Yazmak sandığımızdan çok daha zahmetli bir iştir. Okumak gibi değildir. Belli araçlar gerekir evvela. Eğer rahatımızı düşünüyorsak daha fazla araç gerekir ama bunlar hep işin en basit tarafı. Yazmak için kendiyle baş başa kalmaktan korkmayan bir zihin gerekir. Kendimizle baş başa kalmak… Sadece bu da yetmez. Bize bir neden lazım. Neden yazmak istiyorsun? Neden hayatını Instagram ya da Twitter’da sayfayı yenileyerek geçirmek yerine kalemi kâğıdı ya da benim şu an yaptığım gibi eline klavyeyi aldın? Herkesin kendince nedeni var tabi ki de. Kimisi bu işten para kazanıyor, kimisi şan şöhret peşinde, kimisi de sadece aklındakileri dökmek istiyor. Kimsenin sebebini tek tek ayıklayacak ya da yorumlayacak değilim.

Kendiminkilerden bahsetmek istiyorum sadece. Zihnimin kıvrımlarına davet etmek istiyorum sizleri.

Ben Siyah Beyazlara Nasıl Tutuldum?

Dediğim gibi -daha doğrusu yazdığım gibi- herkesin yazmak için sebebi var. “Daha çocukken ailem bu yönümü keşfetti ve beni bu alana yönlendirdi.” gibi bir hikayem yok. Hatta tam tersine yazı yazdığımı bırakın ailemi en yakın dostlarım bile çok geç öğrendi. Kimseye bir şey söylemedim belki de söyleyemedim. En derinde de bence bu sebep yatıyor. Söyleyememek.

Hiç kimse şu kocaman bedenlerimizin içinde hayatı tutamıyor. İllaki bir yerden hayat patlak veriyor ve içimizden akıp gidiyor. Bazıları şanslı ki bunu konuşarak yapabiliyor. Gerçi insanlar bunu da yanlış anlıyor. Konuşmak için birine ihtiyaçları varmış gibi geliyor ama bu başka bir yazımın konusu. Benim gibi konuşamayanlar da kendini başka şekilde ifade ediyor. Kimisi çiziyor, kimisi söylüyor, kimisi besteliyor ve kimisi de benim gibi yazıyor. Tek ortak noktaları içlerindeki hayatı kusmak.

Daha küçükken ben de başladım hayatla küsüp barışmaya. Olanları anlatacak birileri de yoktu etrafımda. Beni yargılayacaklar belki kızacaklar hatta dışlayacaklardı. Küçüktüm ve korkmuştum. Şu an bunlar gibi etmenleri çok rahat göğüsleyebilsem de eskiden böyle değildi. O zamanlar ben de hayattan kaçmanın tek yolunun yürüyüş yapmak ve yazmak olduğunu keşfettim.

Saatlerce yürüyüp sayfalarca yazmak… Bazen yürümek için yazmak bazen de yazmak için yürümek…

Ali Rıza Bey, Tadımız Çoktan Kaçtı.

Bir kez kendimi kağıtlara anlattığımdaysa bir daha dönüş olmadı benim için. Günlüklere yazdım küçükken. Kimse okumasın diye özellikle kilitler ya da saklardım günlüklerimi. Yaşım biraz daha ilerleyince elime geçen her deftere yazdım. Yanımdalardı genellikle o defterler o yüzden yazarken korkmadım. Acaba biri okur mu diye çekinmedim. Özgürce oynattım kalemimi. Zihnime ve kalemime kimsenin zincir vuramayacağının düşüncesi bile beni daha öz güvenli yazmaya itti. Belki de şu an bağımsızlığa bağlı oluşumun nedeni budur, kim bilir?

Yaşım ilerledikçe daha çok sorunla yüzleştim herkes gibi. Sevip sevilmediğim ilişkiler, aile ile ilgili problemler ya da okuma alışkanlığım sayesinde tanıştığım kitaplardaki düşünceler… Problemlerden yine yazarak kaçtım. Düşüncelerimi beyaz kağıtlara döktüm. Sevgililerimden ayrıldığım zamanlar bunu ilk beyaz kağıtlara ve kaldırımlara anlattım. Bembeyaz kağıtlarda ağladım. Yazamadığım zamanlar ilacını alamayan sinir hastası bireyler gibi ortada dört döndüm. Okumalar daha fazla yazıyı, yazılar da daha fazla okumayı beraberinde getirdi. Tarihe, felsefeye, bilime ve edebiyata daldıkça daha da keskinleşti kalemim.

Yazmak farkındalığımı artırdı ancak bu farkındalık hep mutluluğuma saldırıp onu azalttı. Belki de bu yüzden cahillik mutluluktu.

Kalemim Oynadığında

Kalemimi her oynattığımda aslında birçok şeyi başardığımı gördüm. Kendimle yalnız kalabildiğimi gördüm en basitinden. Yazmayı bazen araç olarak da kullandım.

Birini etkilemek için ona şiirler ve hikayeler yazıp, gözlerinin içine derin derin bakmaktan daha etkili ne olabilirdi ki?

Sevmediğim insanlara olan öfkemi kalemimle anlattım, en samimi dostlarımla yazarken samimi oldum. Yazmak bana tahmin edebileceğinizden/edebileceğimden çok daha fazlasını kattı. Covid-19 yani karantina döneminde de yazdım. İnsanlar birilerini aradılar çünkü alışmışlardı sürekli bir şeyleri birilerine anlatmaya. Bense sadece klavyeye geçtim ve farklı olarak, yazdıklarımı paylaşmaya başladım insanlarla. Size burada itiraf edeyim hatta. Yıllarca kendime yazan ben başkalarının olumlu dönüşleriyle mutlu bile oldum. Gururum okşandı. Belki bu yazıyı da birileri okur. Heyecanlıyım o yüzden bu satırları yazarken. Kendime ve size saygımdan yazdıklarımı değiştirmedim. Burayı beğenirler mi diye silip düzeltme yapmadım. En yalın, en çıplak, en savunmasız halimle beni görün istedim. Sizleri gizli mabedimde ağırlamak istedim.

Sonsuzluk ve Ötesine

Bunca yazma deneyimimden size naçizane görüşlerimi aktarmak istiyorum sona yaklaşırken. Sadece kendiniz için yazdığınızı lütfen unutmayın. Kimse bizi beğenmese de olduğumuz gibi yazmakta özgürüz. Bunu söylüyorum çünkü kime bir şeyleri yazmayı tavsiye etsem “Benim öyle bir yeteneğim yok” ya da “Ama kimse beğenmez ki” şeklinde yazmaktan kaçıyor. Yazmak yetenek değil sadece pratiktir diğer her şey gibi. Eğer içinden geleni içinden geldiğince çok fazla yazarsan sen yeterince iyi bir yazarsın demektir. Çünkü deneyecek cesarete sahipsin. Kimsenin beğenmesine de ihtiyacımız yok. Belirttiğim gibi bizler sadece kendimiz için yazıyoruz.

“Yazmak adildir” derim kendime yıllardır. Yazmak kimsenin yaşına, milletine, cinsiyetine bakmaz. Kendine ne demek istiyorsan diyebilir ve dilediğin şekilde yazabilirsin. Belki de geçirdiğimiz bu iğrenç günlerde bizi buluşturan ve eşitleyen tek şeydir yazı yazmak.

Ve buraya kadar okuyan arkadaşım. Teşekkür ederim. Zihnimin kıvrımlarındaki gezintimde bana eşlik ettin. Kendimce neden yazdığımı ve yazmanın ne kadar önemli olduğunu anlattığım bu yazımda umarım kendine bir şeyler bulmuşsundur. Neredesin, nelerle uğraşıyor ve mücadele ediyorsun bilmiyorum. Ama yazmaktan korkma. Bırak aksın düşüncelerin. Emin ol beyaz kağıtlar kimseye sır vermeden en güzel çözümleri kendiliğinden sunacak sana.

Başka yazılarda görüşmek dileğiyle…

Hikmet Topak

--

--