Batının tıkır tıkır işleyen hayat tarzına küçük bir Hollywood katkısı

Bekir Arslan
Yol Yemek SSK
Published in
3 min readMar 1, 2015

--

Hollywood sinemasının son yüzyıl içerisinde savaşlara olan katkısı dikkatli sinema seyircileri tarafından bilinen bir durum. ABD tarafından Ortadoğu, Afrika ve kısmen Asya’da düzenlenen askeri operasyonları tüm dünya nezdinde haklı gösterme çabası büyük başarı sağladı bu noktada. Çoğu savaş filminde baş kahramanın yaptığı hareketler takdirle karşılanırken, filmin sonunda izleyici derin nefes alarak rahatlar ve başarı sağlanmış olur. Öyle ki kötüler kaybetmiş, iyiler kazanmıştır. Bu, gözle görülebilir bir gerçektir artık. Fakat Hollywood sinemasının bana göre en büyük hizmetlerinden biri de Batının hayat şartlarını tüm dünyaya ezici bir şekilde sunmasıdır. Nasıl böyle bir kanıya vardığımı bir kaç örnek üzerinde görelim:

1997 yılında, yönetmen Jonathan Mostow tarafından çekilmiş Breakdown, arabaları yolda arızalanan ve bunun sonucunda başlarına kötü hadiseler gelen iki insanın hikâyesini anlatır. Kathleen Quinlan’in canladırdığı Amy, kocasının da izniyle kasabaya yardım çağırmaya gider. Fakat onu kasabaya götüren kişi J.T. Walsh’ın oynadığı Warren ‘Red’ Barr adlı kötü adamdır ve Amy kaçırılır. Kötü adamların amaçları Amy’nin kocasından fidye almaktır. İşte hikaye bu ya kocası onu bulmaya çalışır ve büyük bir gayret sarfederek kurtarır. Ve mutlu son. İyiler her zaman kazanır. Bu normal bir hikâyedir ve aslında filmin tamamına yakınında devasa tırları, istasyonları, harika bir şekilde işleyen bir ulaşım sistemini görürüz, ve hayran kalırız.

2009 yılında vizyona giren ve usta yönetmen John Lee Hancock’ın bol ödüllü The Blind Side filminde ise varoşlarda büyüyen ve varolma çabası veren bir gencin hayatına tanık oluruz. Ve bu gence kol kanat geren, paraya başka bir şeyler diyen aşırı zengin bir ailenin, Sandra Bullock’un canlardığı Leigh Anne Tuohy’nin çevresindeki yardıma muhtaç kişileri farketme hikâyesini izleriz. Hikâye gayet duygusal ve saftır. Ve toplumsal bir mesajı vardır. Leigh Anne yakın arkadaşları ile arası açılan olaylar zincirine rağmen mutludur çünkü muhtaç durumdaki Michael Oher artık üniversite okuyabilecek seviyeye gelmiştir.

Ve bu filmde de Amerikan eğitim sisteminin tıkır tıkır işleyen sistematikliğini tüm çıplaklığı ile inceleme fırsatı buluruz. Michael’ın orta eğitimini tamamladığı kurum dini bir kurumdur ve hatrı sayılır ailelerin çocuklarını güvenle gönderdikleri bir okuldur. Türkiye’deki özel okulların bile imkan ve güzellik olarak ulaşamayacakları bir okuldur. Ve Michael, okul ragbi koçunun yardımı ile okula alınır. Yöneticiler ilk başlarda kabul etmezler çünkü Michael’ın eğitim seviyesi çok kötü durumdadır. Ve işte o sırada koç, yöneticilere o can alıcı cümleyi söyler:

Eğer siz bir Hristiyan okulu iseniz bu çocuğu okula almalısınız. Almazsanız, bilmelisiniz ki büyük bir mesuliyet altındasınız!

Büyük bir fedakarlık örneği ile karşılaşırız. Çocuk okula alınır. Tıkır tıkır işleyen bir sistem kendi başına çözüm üretir. Ve filmin sonunda yine sisteme hayran kalırız.

Son olarak 2010 yılında vizyona giren Tony Scott’ın yönetmenliğini yaptığı, başrolünde Denzel Washington’ın oynadığı Unstoppable filmini ele alalım. İzleyenler bilir ki hikâye olarak vasat bir filmdir ve aslında tipik bir kahramanlık filmidir. Vagonlarında tehlikeli maddelerin yüklü olduğu, kontrolden çıkan bir trenin durdurulma hikâyesi anlatılır. Kahramanlarımız treni büyük fedakârlıklar sergileyerek durdururlar ve insanların hayatlarını kurtarırlar. Fakat bu sırada Amerika’nın o herhangi bir eyaletindeki tren istasyonlarını, lokomotifleri, vagonları izleriz. Ufak tefek sıkıntıların da ara sıra yaşandığı ama dev bir ulaşım ağını görürüz. İnsanların işlerindeki başarılarını ve hayata tutunmalarını takdirle karşılayarak ve sisteme hayran da kalarak izleriz.

Ve bu üçünün de sonunda şu cümlenin ağzımızdan çıkması muhtemeldir: “Bu işi biliyorlar, helal olsun. Hiç bir şekilde bunlarla boy ölçüşemeyiz”. Her ne kadar bu söylenmese de hayranlığımızın temelinde bu düşünce yatar.

Benim amacım Batı medeniyetini kuru kuruya eleştirmek değil. Amacım, kurdukları bu medeniyeti sinema ile tanıtma yollarını, sinemanın uygun ve etkileyici bir araç olduğunu farketmeye ufak da olsa kapı açmak ve düşünmek. Batının her yeri belki böyle güllük gülistanlık değildir fakat sinema yoluyla tüm ülkeyi harika şartlar altında yaşayan insan topluluğu olarak algılayabiliriz.

Ve aslında sinema biraz da sine(aldat)madır.

--

--

Bekir Arslan
Yol Yemek SSK

I’m a data and analytics professional who help product teams to use data science to drive better insights and growth.