Snijeg

Zamanın kar gibi usul usul aktığı film

Bekir Arslan
Yol Yemek SSK

--

İnsan ile ölüm arasında ilginç bir bağ var. Başımıza gelecek büyük bir değişimden bahsediyoruz. Öyle büyük ve köklü bir değişim ki bu, hayatımızdaki hiçbir maddi varlık yanımızda olmayacak. Hayatımızı değiştireceğine inandığımız bu en büyük olayı, başımıza gelmediği sürece fark edemiyoruz. Farkında olduğumuzu söylesek bile bilgi düzeyini geçmiyor bu varoluş. İnsan, yakınlarından biri öldüğünde ölümü biraz daha iyi anlayabiliyor. Bu bir gerçek. Ölüm gibi savaş da böyle.

Olayın bizzat içinde olmayanlar, savaşın ne demek olduğunu savaşın ortasında kalmış kişiler gibi anlayamaz. Ölüm gibi. Böyleleri için kimi zaman savaş, kağıt üzerindeki istatistik bilgiler gibi iki satırla anlatılabilecek bir şey. Başımızdan geçen bir olayı ya detaylı bir şekilde anlatmayı seçeriz ya da bizi ne hale getirdiğini hissettirmeye çalışırız. Bosnalı yönetmen Aida Begiç’in Snijeg filmi de bizi ikinci yola davet ediyor.

Snijeg, silahların olmadığı yerde konuşan tek hakikatin sessizlik olduğunun farkına varmamızı istiyor bizden. Bosna Savaşı’ndaki çatışmaların bittiği 1997 yılından kalma bir köyün yağmuru ile yıkanmamız gerektiğini hissettiriyor sanki. Yeşiller içindeki köyün sakinlerinden Alma, köydeki diğer kadınlar gibi eşi öldürülen bir insan. Sessizliği ve yalnızlığı yüzüne vuruyor. Eşinin hayali Bosna’nın yarısına yetecek kadar reçel üretmek olduğundan onun hayalini Alma gerçekleştirmeye çalışıyor. Üstelik yaşam mücadelesi vermek bir yana zengin olmayı bile istiyor her şeye rağmen. Diğer kadınlarla toplanılıp sadece reçel yapılmıyor, çeşit çeşit turşular da yapılıyor. El birliği ile tekrar hayata tutunmaya çalışıyorlar. Çevrelerinde koşan çocukların ya babaları yok ya anneleri. Ailesiz kalmış çocuklara göz kulak olan insanlar sımsıkı sarılıyor yetim ve öksüzlere. Sanki Bosna’nın öksüzlüğünü anlatır gibi. Kadınlar gibi çocuklar da huzursuz. Oyun oynarken bile hayallerine muhtemelen tazece yaşadıkları olaylar geliyor. Travmaları, bir başlarına ormana kaçmaları bu yüzden. Saçlarının kısa sürede uzaması, şahit oldukları sahneleri anlatırcasına çıkıyor bedenlerinden. Ama sessizlik devam ediyor.

Alma’nın rüyası eşinin sadece hayalini gerçekleştirmek değil elbette. Sabah namazına kalkmadan hemen önce rüyasında köyün çeşmesinden abdest alışını ve eşine gümüş renkli kapta su götürüşünü görüyor. Her sabah gördüğü rüya, ezanın “namaz uykudan daha hayırlıdır!” müjdesiyle kesiliyor. Teselli verir gibi. Savaştan çıkmış bir toplumun yeniden inşası elbette zor. Alma ve arkadaşları bazı zamanlar reçelleri tahta arabayla yola kadar taşıyarak satmaya çalışıyor. Amaçları Bosna’nın yarısına reçellerini satmak. Köyün tüm arazilerini satın almak için gelen şirketin şartları ilk başlarda cazip gelse de sonradan hatıralarını bırakıp gitmek insanlara zor geliyor.

İhtiyacımız olan her şey burada da yok mu? Neden gitmek zorundayız?

Alma’nın Rüyası

Aida Begiç, kendi yaşadığı toprakları anlatırken kendi inancından da bahsetmek istiyor bu filmde. Köyde bulunan yaşlı dede üzerinden, insanlara savaşta çekilen acıların ve kayıpların manevi boyutunu gösteriyor. Dedenin sabah namazında Asr Suresi’ni, (1) hiç konuşmayan erkek çocuğunun yanında ise Bakara Suresi’nden bazı ayetleri (2) özellikle okuması hikâyenin temellerinin “sabır” üzerine kurulduğunu gösteriyor. İnsanların savaşı hatırlamak istememesi ve bundan kimi zaman kaçmaları onları derin boşluğa itmiş gibi görünse de Allah’ın vaadi üzerinden sabretmenin en iyi ilaç olduğuna inancı var gönüllerde. Hatırlamak istememeleri sevdiklerini unuttukları manasına da gelmiyor elbette. Bu onlar için kısa dünya hayatındaki bir çıkış kapısı.

Köydeki yaşlılardan Nene ise hikâyenin bir diğer metafizik boyutunu anlatıyor. Sahneler ilerledikçe Nene’nin etrafta gördüğü bez parçalarını topladığını ve halı dokuma tezgahının başına geçtiğini görüyoruz. Begiç, bu yan hikâyenin dilini etkili kullanarak, adeta Bosna’dan arda kalan parçalarla bir kilim dokuyor. Bazen nereden geldiği bilinmeyen bir bez parçasının kilimde yer edindiğini farkediyoruz. Alma’nın rüyasından bile. Naif bir dille Bosna halkının şahsında tüm savaşların mağdurlarının rüyalarını bu kilimde topluyor. Renk ve ırk ayırt etmeden.

Kendisi de Bosnalı bir insan olarak Begiç, ölümle birlikte insanlığı sabretmeye çağırıyor. Ve mavi mağaralara girilecek o günlere özlemini kilim yaptığı köprüsüyle gideriyor. Sonunda insanlık, Asr Suresi’nin ikindi vaktinden çıkıp akşam vaktinin dinginliğini müjdelemesi gibi yağmurun sonrasında gelecek kar tanelerini bekliyor. Geçmişi kapatamasa da yeni bir yeryüzüne. Saflığa ve adalete.

(1) “Asr’a yemîn olsun! Şübhesiz ki insan, gerçekten hüsrandadır! Ancak îmân edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesnâdır.” Asr Suresi, 103:1,3

(2) “Ey îmân edenler! Sabır ve namaz ile (Allah’dan) yardım isteyin! Muhakkak ki Allah, sabredenlerle berâberdir. Ve Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin! Bil‘akis (onlar) hayatdârdırlar, fakat (siz) anlayamazsınız.” Bakara Suresi, 2:153,154

--

--

Bekir Arslan
Yol Yemek SSK

I’m a data and analytics professional who help product teams to use data science to drive better insights and growth.