ÜMMET NAZARINDA AHMED B. HANBEL VE HANBELİLER

Adnan Berkay Duysak
Zeitgeist Dergi
Published in
8 min readJul 15, 2019
Ahmed b. Hanbel’in türbesinin minyatürü.

Tarih boyunca bir devletin bir şeyi dikte ettirmek istemesiyle ve karşıt görüşlere harp açmasıyla zulümler meydana gelir. Bunların neticesinde mutlaka hakkı savunan bir kahraman ortaya çıkar. Şüphesiz İslâm tarihinde bu kahramanlardan birisi de Ahmed b. Hanbel’dir [v.241]. Mu’tezile’nin etkisinde kalarak ‘‘Kur’ân mahlûktur’’ görüşünde olan Abbasi halifesi Me’mun [v.218], devlet eliyle insanlara bu görüşü zorla kabul ettirme çabasına girmiştir. Bunun ceremesini de yukarıda zikrettiğim Ahmed b. Hanbel ve arkadaşları çekmiştir. Önceki imamlara uyarak sırf ‘‘Kur’ân mahlûk değildir, Allah’ın kelâmıdır.’’ dedikleri için işkencelere maruz kalmışlar, ancak Allah’ın yardımıyla buna sebat etmiş ve elim süreçten kurtulmayı beklemişlerdi. Bu sürecin ismi Mihne’dir. Onun yâni Ahmed b. Hanbel’in o dönemdeki âlimler arasında farklı bir yönü vardı. O, hakkı söylemekten korkmamış, yolun ucunda işkenceler dahi olsa susmamış, dâvasını kararlılıkla sürdürmüştü. Kararından vazgeçmiyor, bid’atçilerin rağmına hakkı dile getiriyordu. Halife vefat ettikten sonra, başa gelen iki halife Mu’tasım [v.227] ve Vasık [v.232] dönemlerinde de bu süreç devam etti.
Bu süreçten sonra Ahmed b. Hanbel ismi daha fazla lisanlarda telâffuz edilir olmuştu. Bid’at bir görüş olan ‘‘Kur’ân mahlûktur’’ sözüne karşı Hak ehlinin görüşünü savundu, bu uğurda işkenceler gördü ve böylece Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in büyük bir imamı oldu. O zamanda ve sonrasında onun gibi bu cesaretli işi yapan yoktu. İleride göreceğimiz üzere insanlar onun Mihne’deki tutumundan överek bahsetmekteydi. Bu yazımda Ahmed b. Hanbel’in ve onun takipçilerinin ümmet nezdinde nasıl bir konuma sahip olduğunu ulemânın sözleriyle ortaya dökmek istiyorum. Maksadım ise bu büyük imamın ve takipçilerinin ümmet nezdinde nasıl bir itibara sahip olduğunu göstermektir.

A) ULEMÂNIN NEZDİNDE AHMED B. HANBEL

Bu Mihne dediğimiz süreçten sonra Ahmed b. Hanbel’in meşhur olduğunu söylesek de aslında bunun evvelinde de büyük imam olduğu ulemâ nezdinde sabittir. Onun için ‘‘Mihne süreci olmasaydı İmam Ahmed şimdiki konuma sahip olmazdı’’ sözü hem yanlış hem doğrudur. Yanlıştır, çünkü sadece bu hadiseden dolayı ulemâ nezdinde övgüye lâyık olmuştur şeklinde mütalâa edilmektedir. Oysa birazdan aktaracağım nakiller bunu aksini ispatlamakta. Doğrudur, çünkü bu süreçte Ehl-i Sünnet’in (yani selef-i salihinin) görüşünü kararlılıkla savunması ve bu imtihanı metanetle karşılaması ümmet için âdeta bir kahraman konumuna getirmiştir. Ayrıca daha bu zulümler yaşanmadan İmam Şâfiî [v.204], onun büyük imam olduğuna şöyle şahit olmuştur:
‘‘Ahmed b. Hanbel sekiz konuda imamdır: Hadiste imamdır, fıkıhta imamdır, Kur’an’da imamdır, lügatta imamdır, fakirlikte imamdır, zühdde imamdır, verada imamdır ve sünnette imamdır.’’[1]

Bu nakilden de anlaşılacağı gibi Mihne süreci olmadan önce de İmam Ahmed, Şer’i ilimlerde âlim, övülen bir bir zât idi. Mihne sonrasında da göstermiş olduğu kahramanlıkla beraber daha ünlenmiş, diğer mezhep imamlarına nazaran ayrı bir konuma yükselmiştir. Hadiste ve fıkıhta imam olan İshâk b. Râheveyh [v.238], İmam Ahmed’in arkadaşlarındandır. Onun hakkında şöyle der:
‘’Şâyet Ahmed b. Hanbel ve canını ortaya koyduğu üstün gayretleri olmasaydı İslâm yok olurdu.’’[2]

Birçok hadisçinin kendisinden hadis öğrendiği Züheyr b. Harb [v.234], İmam Ahmed’in musibetlere karşı gösterdiği direncinden şöyle bahseder:
‘‘Ahmed b. Hanbel’den daha yürekli birini görmüş değilim. Zira dövülme ve öldürülmelerin yaşandığı ortamda o makamda durabilmiştir. Ahmed’in yapabildiklerini kimse yapabilmiş değildir. Onca yıl musibetlere karşı karşıya kalıp yakalanmak için aranmış olmasına rağmen hiç kimsenin göstermediği kadar davasında sebat göstermiştir.’’[3]

Mâmafih bu düşünceler, Ahmed b. Hanbel’in bu şöhreti kendisine tâbi olunan, Ehl-i Sünnet’in akidesine savunan büyük imam imajı yaratmıştır. Bunun için, İmam Zehebi [v.748] dâhil birçok kimse onun hakkında “Ehl-i Sünnet’in büyük imamı” diye bahsetmişlerdir. Söz gelimi Ehl-i Sünnet’in büyük kelâmcılarından Ebu’l-Hasan el-Eş’arî [v.324], büyük imamdan şöyle bahseder:

“Bizim inandığımız ve bağlandığımız görüş, Allah’ın Kitabına ve Resûlullah ﷺ’in Sünnetine yapışmaktır. Sahâbeden, tâbiînden ve hadis imamlarından gelen rivayetlere sarıldık, Ahmed b. Hanbel’in yoluna bağlandık. Ona muhalefet edenlerden uzaklaştık. Çünkü o faziletli bir imamdır, olgun bir önderdir. Dalâlet zuhur ettiği zaman Allah onun vasıtasıyla hakkı ortaya çıkarmış, doğru yolu onunla açıklamıştır. Bid’atçilerin bid’atlarını, sapıkların gayretlerini, şüphecilerin şüphelerini onunla etkisiz hâle getirmiştir. Allah, önde gelen büyük anlayışlı bu imama rahmet etsin ve Allah’ın rahmeti müslümanların bütün imamları üzerine olsun.”[4]

Görüldüğü üzere İmam Eş’arî’ye göre Ahmed b. Hanbel, büyük bir imamdı ve Allah onun vasıtasıyla hakkı ortaya çıkarmıştı. Aynı şekilde onun (Eş’arî) mezhebinden olan Bâkıllânî [v.403] bazı eserlerinde kendini Hanbeliliğe nisbet etmiş olması kendini Ahmed b. Hanbel’e nisbet etmenin bir iftihar sebebi olduğunu göstermektedir. Hakikaten âlimler, akideye dair meselelerde onun görüşlerine uymaya itina göstermiş ve onu meşruluk gerekçesi olarak görmüşler. Mesela büyük tefsirci Taberî [v.310] Kur’ân’ın telâffuzu meselesine değinirken şöyle der:

“…Ancak sözlerinde şifa ve yeterlilik bulunan, ittibaında rüşt ve hidayet olan, bizim nezdimizde ilk dönem imamları makamında olan Ebû Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel’den aktarılan vardır.”[5]

Akabinde Ahmed b. Hanbel’den gelen rivayeti nakleder ve bunu savunur. Hâsılı Mihne’de Ehl-i Hak tarafını temsil etmiş olan Ahmed b. Hanbel, Ehl-i Sünnet’in akidesinde meşruluğunu ispatlamıştır.

B) AHMED B. HANBEL’E VE HANBELİLERE TECSİM/TEŞBİH İSNADI

İlk olarak Mu’tezile’den bir grup Ahmed b. Hanbel ve beraberindeki hadisçileri ‘‘tecsimle’’ ve ‘‘Haşevîlikle’’ itham etmiştir. Bu ithama elbette kulak asmak ahmâklık olur. Zira hadis imamlarının kaydettiğine göre “Cehmiyye, Ehl-i Hadis’i Haşeviyye ve Müşebbihe diye çağırırlar.” Onlara göre Allah’ı Kur’ân’daki sıfatlarla tavsif etmek tecsim itikadıydı zâten! Ehl-i Sünnet’ten kelâmcılar ve hadisçiler “salih imam, Müşebbihe/Mücessime değildi” diyerek onu bu iftiradan tenzih etmiş, Ehl-i Sünnet’i temsil eden bu imamın temiz olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu hususta birkaç misal vermek uygun olur. Mâturidî Sadru’l-İslam Pezdevî [v.493], şöyle der:
Ahmed b. Hanbel salih bir kişi idi, teşbihi kabul etmemiştir.”[6]

Eş’arî kelamcısı Fahreddin er-Râzî [v. 606] ise Mu’tezileden bir grubun dile getirdiği bu iddiaları reddetmek sadediyle şunları der:
‘‘Biliniz ki, Mu’tezîle’den bir grup teşbihi İmam Ahmed b. Hanbel, İshak b. Râhûye ve Yahya b. Maîn’e nispet etmektedirler. Bu hatadır. Çünkü onlar itikatlarında teşbih (yarattıklara benzetmekten) ve ta’tîlden (sıfatları iptal etmekten) uzaktırlar. Ancak onlar, müteşâbih âyet ve hadisler konusunda konuşmazlar aksine Allah’ın bir misli ve benzeri olmadığını kesin olarak bilerek ‘biz inandık ve tasdik ettik’ derlerdi. Malûmdur ki bu itikad, teşbihten son derece uzaktır.’’[7]

Ahmed b. Hanbel vefat ettikten sonra, onun takipçileri bid’atlere karşı fazla muhafazakâr davranmışlardır. Hattâ bazıları tarafından denilmiştir ki onların olduğu bir beldede bid’atçiler barınamaz. Bid’atçilere karşı tutumları sünnete sıkıca sarılmalarıyla açıklanabilir. Zira Peygamberimiz ﷺ ‘‘her bid’at dalalettir’’ diye buyurmuştu. Ahmed b. Hanbel’in talebelerinden Ebu Bekir el-Merrûzî’nin[v.275] de bu tavizsiz tutumu gösterdiği, kelâmcılara karşı çıktığı kaydedilmektedir. el-Merrûzî’nin önemli bir yönü Bağdat’ın Hanbelî şeyhi ve bid’atçilere karşı Şerhu’s-Sünne kitabını yazmış olan el-Berbehârî’yi [v.239] yetiştirmesidir. Bağdat’ta, el-Berbehârî ve takipçilerinin ayaklanmaya benzer bir olaya dâhil olmaları, muarızlarıyla (muhalifleri genellikle Eş’arîlerdir) birtakım kelâmî meseleleri tartışmaları süreci bambaşka bir vaziyeti getirdi. Ehl-i Sünnet’e mensup olmalarına rağmen Eş’arîlerin ve Hanefilerin eleştirilerine maruz kaldılar ve eserlerinde “Mücessime, Haşevî” diye anıldılar. İşte bu durum muvacehesinde Eş’arîlerin ve Hanefîlerin bu ithamlarını değerlendirmek doğru olacak.

Hanbeliler, haberî sıfatlar meselesinde Kur’ân’da ve hadislerde geçen sıfatları kabul ettiği ve te’vili uygun görmedikleri için Eş’arîlerin sert saldırılarıyla karşı karşıya gelmiştir. Onların (Eş’arilerin) indinde bu tür âyet ve hadisler teşbih vehmetmektedir, bundan kaçınmak için ancak te’vile başvurmak doğru olur; Hanbeliler, sorgusuz sualsiz teslimiyet anlayışına sahip oldukları için Allahu Teâlâ’yı cisim isnat etmekten kurtulamamışlardır!
Ahmed b. Hanbel’in vefatından sonra artan bu ithamların felâkete götürdüğü muhakkaktır. Eş’arî âlim Ebu’l-Hasan Ali b. Ömer el-Kazvinî [v.442] tarafından Kadı Ebu Ya’lâ el-Ferrâ [v.458] gibi birtakım Hanbelileri haberî sıfatlarla ilgili tutumlarından dolayı tecsimle suçlaması ve bunun ardından 429/1066 yılında iki mezhep arasında Bağdat’ta çatışmalara sebep olması bu örneklerden biridir. Eski Eş’arî âlimlerin tersine haberî sıfatları mutlak sûrette te’vil etme çabalarına giren sonraki Eş’arîlerin Hanbelileri bu yönden eleştirmeleri pek tutarlı gözükmemektedir. Bir Bakillanî’nin tutumuna bir de Ebu’l-Meâli el-Cüveynî’nin [v.478] tutumuna bakarsak, bunu rahatlıkla anlayabiliriz. Şimdi, gelelim Hanbelileri ‘’tecsim’’ itikadıyla suçlayanlara:

1- İbnü’s-Selcî [v.266]: Hanefi fakihi, hadis ve kelâm âlimi. İslâm Ansiklopedisinde kaydedildiğine göre, İbnü’s-Selcî ehl-i hadise ve özellikle Hanbeli mezhebine karşı kelâm sahasında mücadele vermiştir. Ondan dolayı ki ehl-i hadis ulemâsından Osman b. Said ed-Darimî [v.280] tarafından eleştirilmiştir.

2- Ebu’l-Yüsr Pezdevi: Mâtüridî kelâmcısı. Usûlü’d-din adlı eserinde Mücessime taifesini sayarken Ahmed b. Hanbel’in ashabını da zikretmiştir.

3- Fahreddin er-Râzi [v.606]: Eş’ari kelâmcısı. Esâsü’t-Takdis isimli kitabında Hanbelileri hasımları olarak görmüş, onların Allahu Teâl’yı için cüz ve parçaları kabul ettiklerini iddia etmiştir.

4- Kadı Bedruddin b. Cemâ’a [v.744]: Muhaddis, fakih, müderris ve kadı. İzahu’d-Delil fi Kat’i Hücceci Ehli’t-Ta’til adlı eserinde bazı Hanbelilerin ‘’Allah Arş’a temas etmiştir’’ dediğini söyler ve sonra Ahmed b. Hanbel’in bundan berî olduğunu, onun görüşünün ‘’Allah’a cihet’’ nispet etmemek olduğunu nakleder.

5- Mütercim Âsım Efendi [v.1235]: Kaside-i Emâli namında Mâturidi akidesini özetleyen manzumeye yazdığıda şerhde Hanbelilerin ‘’Allah cisimdir’’ görüşünde olduğunu iddia eder.

6- Son dönem Eş’ari kelâmcılarından Şeyh Said Fude de Kadı Ebu Ya’lâ, İbn Kudame [v.620] gibi Hanbeli mezhebinin büyük isimlerini tecsimle itham eder.

Bütün bu şeylerden anladığımız şudur:

- Kelâmcılardan bazıları, Hanbelileri Mücessime grubuna dâhil etmiştir.
- Bu isnatlarının hiçbir geçerli sebebi yoktur. Çünkü Hanbeliler “Allah cisimdir” görüşünde değildir.
- Ümmet nezdinde pek kıymetli olan âlimleri ‘‘tecsim’’le itham etmek ancak taassupla açıklanabilir. Zira bu âlimler Allah’ı kusurlardan, mahlûkata benzetmekten tenzih eder ve bunun üzerinde dururlardı.

Hanbelî ulemâsından Mer’î b. Yusuf el-Kermî [v.1033] aslında her şeyi vazıh sûrette ortaya koymaktadır: ‘‘Ne gariptir ki, Hanbelî imamlarımız Selef’in görüşünü söyleyip kabul ettikleri ve Allah’ı hem kendisini vasfettiği hem de Rasûlü’nün O’nu vasfettiği şeylerle, tahrif ve ta’tîle, tekyif (sıfatların keyfiyetini soruşturmak) ve temsîle (mahlûkata benzetmek) kaçmadan vasfettikleri halde, dininde ihtiyatlı davranmayan birini, onları tecsim fikrine nispet ederken bulabiliyorsun. Halbuki imamlarımızın mezhebi, Şâfiîlerin mezhebinin tersine Mücessim olan kişinin kâfir olduğudur. Çünkü Şâfiîler nezdinde Mücessim, kâfir değildir. Buna göre Mücessime’yi tekfir eden bir topluluk (yâni Hanbeliler) nasıl olur da tecsim görüşünü söyler?’’[8]

Anlaşıldı ki ümmet (bid’atçiler dışında) Ahmed b. Hanbel’i salih bir imam kabul edip teşbihe kaçmadığını söylerken aynı durum onun takipçileri için söz konusu değil. Bunun sebebi de imamın Mihne süreci ile beraber İslâm dünyasında meşruluk kazanmasıdır. Peki Hanbeliler için niye aynı durum söz konusu değil? Sünnî kelâmcılar -nasıl emin oluyorlarsa- Hanbelilerin ileri sürdükleri fikirlerin Ahmed b. Hanbel’e nisbetini doğru bulmazlar. Aslında hakikat onların sandığı gibi değildir, yazının konusu olmamakla beraber Hanbeliler kitaplarında onun rivayetlerini esas alarak bu meselelerde konuşmuşlardır. Ufacık bir örnek vermek gerekirse Ahmed b. Hanbel’e göre Kur’ân’ın telâffuzunun ne mahlûk ne gayrimahlûk olduğunu söylemek bid’attir. Bundan hareket eden Hanbeliler, bu konuda konuşmayı uygun görmemiş ve imamlarına tâbi olmuşlardır. Nasıl ki Hanefî-Mâturidiler Ebu Hanife’den [v.150] rivayet edilenlere dayanarak akidelerini bina etmişler, aynı durum Hanbeliler için de söz konusudur.

Hanbelilerin muhafazakâr ve sert tutumları ve Eş’arilerin kendilerine muhalif olan fikirleri haksız yere tecsime dayandırması aslında taassupluğun doğurduğu bir şeydir. Orta yolu bulmak verken hâlâ bu anlamsız çekişmenin sürmesi, iki tarafın da bunu devam ettirme isteği pek akıllıca gözükmemektedir. Şeyh Mer’înin dediği gibi Hanbeliler Mücessime’yi kâfir hesap ederken onlar nasıl Müccesime olabilir? Onun için ümmet nezdinde Hanbelilerin bu isnattan bir an evvel kurtulmasını, günümüzde âlimlerin bu kötü yarayı (ithamı)deşmemelerini arzu ediyor ve yazımı bitiriyorum.

BAŞARI ALLAH’TANDIR.

BAŞLICA KAYNAKLAR:

  • Ümit Toru, ‘‘Eş’arî Âlimlerin Nazarında Hanbelîlik ve Hanbelîler (İhtilaflar ve İthamlar)’’, Amasya İlahiyat Dergisi 6/10 (Haziran 2018): 101–144.
  • Muhyettin İğde, Siyasi-İtikadi Bir Mezhep Olarak Hanbeliliğin Teşekkül Süreci. Doktora, Atatürk Üniversitesi, 2014.

DİPNOTLAR:

[1]= İbn Kudame el-Makdisî, el-Muğnî, tahkik: Abdülmuhsin el-Türkî, 1997 s.9.
[2]= Ebu Nuaym el-İsbehânî, Hilyetu’l-Evliya, c.7, 1. baskı İstanbul, s.157.
[3]= Aynı eser, s.156.
[4]= Eş’arî, el-İbâne ‘an Usûli’d-Diyâne, Dâru’l İbn Haldun baskısı, Beyrut, s.8–9.
[5]= Lalakai, Ehli Sünnet Ve’l-Cemaatin İtikadı, 1.baskı 2017, s.91.
[6]= Ebu Yusr Muhammed Pezdevî, Ehl-i Sünnet Akaidi, 1.baskı 1980, s.362–363.
[7]= Fahreddin er-Râzî, İtikâdatu Fırkatı’l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn, nşr: Ali Sami en-Neşşar, s.66.
[8]= İbn Useymin, İsim ve Sıfat Tevhidinde Ehl-i Sünnet’in Muhaliflere Cevabı, Guraba Yayınları, 1.baskı 2001, s.14.

--

--