Bir Garip İmparator: Andronikos Komnenos

Ismail Can Şengül
Zeitgeist Dergi
Published in
7 min readJul 18, 2019
Andronikos Komnenos

Bin yılı aşkın Doğu Roma tarihi şüphesiz ki binlerce ilginç hayat hikayesi ile doludur ancak yüzden fazla impratorun arasında en heyecan verici maceraları yaşamış olan kişi Andronikos Komnenos olmuştur. Andronikos, Malazgirt Savaşı sonrası en büyük Roma İmparatoru olan Aleksios Komnenos’un torunu olarak yine Aleksios’un öldüğü tarih olan 1118 yılında doğdu. Ömrünün ilk dönemleri ile ilgili pek az bilgiye sahip olduğumuz Andronikos amcası Ionnes Komnenos’un İmparatorluğu altında sarayda büyüdü.

Andronikos’un sarayda yaşadığı çocukluğu boyunca aynı yaşta olduğu kuzeni Manuel Komnenos ile iyi bir ilişkisi ön plana çıkmaktaydı. Ancak birlikte büyüyen iki kuzenin kaderi 1143 yılında Ionnes Komnenos’un ölümü ile ayrılacaktı. Bütün büyük kardeşlerinin kaderin bir cilvesi ile aradan çekilmesi sonucunda Manuel imparatorluğa yürümüş Andronikos ile babasının “Sabastokrator” ünvanı ile yetinmek durumunda kalmıştı. Manuel’in en yakın erkek akrabalarından birisi olması şüphesiz ki onu pek çok iktidar mücadelesinin içerisine sürükleyecekti. Ancak Manuel aynı babası Ionnes gibi kendi aleyhinde yapılan tüm girişimlerin sonrasında büyük bir tevazu ile kuzenini bağışlayacak ancak onun kontrolünü elinden bırakmamak için elinden geleni de yapacaktı.

Manuel Komnenos

Andronikos’un ileriki yıllarda başına açılacak dertler yalnızca Manuel’in kuzeni olmasından kaynaklanmıyordu. Kaynakların belirttiğine göre oldukça yüksek bir seksapaliteye sahipti. Saray çevresinde pek çok kadın tarafından arzulandığı gibi kendisi de bu arzulara karşılık verecek kadar çapkın bir erkekti. Bu durum onun bir çok metres edinmesine ve aynı derecede başını belaya sokmasına sebep olacaktı.

1152 yılında Manuel onu saraydan uzaklaştırmak için Kilikya valiliğine atadı. Kilikya eski bir Roma arazisiydi ve Ermeni Hükümdarı Thoros’un hakimiyeti altında bulunuyordu. İmparatorluğun Antakya Haçlı Prinkepsliği ile ilişkilerinde kilit rol oynayan bu toprakların muhakkak kontrol altına alınması gerekiyordu. Burayı geri almak için görevlendirilen Andronikos bu görevinde başarısız oldu. Thoros’u hafife aldı ve iş bilmezliği yüzünden ona karşı mağlup oldu ve İstanbul’a döndü. Ancak onun İstanbul’da kalmasını istemeyen aynı zamanda ceza da vermek istemeyen Manuel, ona bu sefer de Balkanlar’da Niş valiliğini verdi.

Andronikos bu görevinde de rahat durmadı ve Macar Kralı ile Manuel’i devirmek üzere anlaştı. Bunun karşılığında Balkanlar’daki bir takım toprakları Macarlara bırakmayı önerdi. Bu anlaşmanın ardından İmparator’a bir dizi başarısız suikast girişiminde bulunan Andronikos nihayetinde Manuel tarafından dizginlenmek için hapse atıldı.

Tahminen 1154 yılında sarayda hapsedilen Andronikos yaklaşık on yıl sonra bir yolunu bulup kaçmayı başardı ve Rus Knezi Yaroslav’ın yanına gitti. Esasında Yaroslav ve Manuel’in araları oldukça iyiydi. Kısa süre sonra Macarlara karşı girişilen müşterek harekatta Andronikos da Rus kuvvetlerinin başında önemli bir mevkiide katıldı. Bu savaş iki kuzenin barışmasına da vesile oldu ve Andronikos hür bir insan olarak İstanbul’a geri döndü.

Tüm bu yaşananlara ve ilerlemekte olan yaşına rağmen Andronikos pek değişmiş gibi durmuyordu. Andronikos’un geri dönüşünden kısa süre sonra Manuel’in büyük kardeşi Isaakios’un kızı olan Eudokia ile gayrimeşru bir ilişki içerisinde olduğu dedikoduları yayılmaya başladı. Yaklaşık 45 yaşında olan Andronikos çekiciliğinden pek bir şey kaybetmemiş gibi duruyordu. Rivayetlere göre Manuel de kendi yeğeni olan Eudokia’ya karşı bazı hisler beslemekteydi. Bu durum ikili arasında bir kıskançlık krizine yol açtı. Bu sebeple Andronikos’un tekrar saraydan uzaklaştırılması gündeme geldi. 1166 yılında bir süre önce ele geçirilen Kilikya topraklarına tekrar vali olarak atandı.

Andronikos göreve başlamasından kısa süre sonra Antakya’yı ziyaret etme fırsatı yakaladı. Burada Antakya Prinkeps’i III. Bohemund’un genç ve güzel kardeşi Philippa ile karşılaştı. Kısa süre içerisinde bu genç kızı baştan çıkarmayı başardı ancak III. Bohemund bu durumdan kesinlikle memnun olmadı. Yüksek hakim olarak tanıdığı Manuel’e Andronikos’u şikayet etti. Manuel bu söz dinlemez adamı İstanbul’a çağırarak yerine başka bir vali atadı.

İmparatorluk bünyesinde bir geleceğinin olmadığını kavrayan Andronikos Kilikya ve Kıbrıs’taki devlet hazinesine büyükçe bir vurgun yaparak ve genç sevgilisi Philippa’yı gözü yaşlı arkada bırakarak Kudüs’e kaçtı. Kudüs Kralı Amaury’nin yanına gitti ve ona tâbi olmaya karar verdi. Amaury böyle büyük bir soydan gelen önemli bir zatı reddemezdi ve ona o esnada efendisiz olan Beyrut topraklarını bahşetti.

İkta’ını devralan Andronikos yol üzerinde bulunan komşusu sayılacak Akka şehrine uğradı. Bu şehrin sahibi sabık Kral III. Baudouin’in dul eşi aynı zamanda Eudokia’nın da kardeşi olan Theodora Komnena idi. Theodora o esnada 22 yaşında ve oldukça güzel bir hanımefendiydi. İkili birbirini gördükleri anda aşık oldular ve evlilik dışı bir ilişki yaşamaya başladılar.

Zamanla yaşadıkları bu uygunsuz ilişki duyulmaya başladı ve bu Manuel’in kulağına kadar gitti. Kral Amaury’nin Nureddin Zengi’ye karşı tek kuvvetli müttefiki konumunda olan Manuel, Andronikos’un İmparatorluğa teslim edilmesini talep eden bir mektup yazarak Kudüs’e gönderdi. Ancak Theodora bir şekilde bu mektuba kraldan evvel ulaşmayı başardı. Amaury’nin kayıtsız şartsız Andronikos’u teslim edeceğini bildiğinden ikisi de tüm mallarını ve mülklerini geride bırakarak Dımaşk’a kaçtılar. Nureddin Zengi onları dostça karşıladı ve krallara layık bir şekilde ağırladı. Çift bu tarihten sonra Bağdat dahil tüm müslüman memleketlerini birer birer dolaştılar.

Çiftin kaçak hayatları Saltukoğulları’nın yanına geldiğinde sona erdi. Saltuklu Bey’i onlara Karadeniz’e yakın Bizans sınırında küçük bir kale armağan etti. Burada ikamet ettiği süre boyunca İmparatorluk arazisine yağma akınlarında bulundu. Kısa bir süre sonra Trabzon valisi bir baskın yaparak Theodora ve ondan olan iki çocuğunu ele geçirip İstanbul’a gönderdi. Her ne kadar tüm yaptıklarından sonra İstanbul’a dönmek onun sonu gibi gözükse de ailesi için onurunu ayaklar altına alarak ve canını riske atarak af dilemek için İstanbul’a hareket etti.

İki kuzen uzun yıllar sonra tekrar bir araya gelmişti. İkisi de artık altmış yaşlarını devirmişti. Şüphesizki bu o dönem için oldukça uzun bir ömür demekti. Manuel 1176 yılında Miryokefalon’da mağlup olmuş ve hayatını adadığı “Evrensel İmparatoluk” iddiası sönüp gitmiş bir ayağı çukurda yorgun bir hükümdardı. Ancak yıpratıcı yıllar kuzenine karşı duyduğu ilginç şefkati gölgelememişti. Andronikos’u bir kez daha affetti. Bu sefer ne İstanbul’da kalmasına ne de başka bir yerde valilik görevi yapmasına izin vermeyecekti. Onu Karadeniz kıyısında ailesi ile birlikte emeklilik hayatını yaşaması için tüm ünvanlarını geri alıp gönderdi. Andronikos burada ölümü bekleyebilirdi artık.

Antakyalı Maria

Andronikos’un yeni ve tasasız hayatına başlamasından kısa bir süre sonra 1180 yılının sonbaharında Manuel hayata gözlerini yumdu. Hatrı sayılır derecede uzun süre tahtta kalan imparatorun ölümü İmparatorluk çapında bir infiale yol açacaktı çünkü yerine geçecek reşit bir vârisi yoktu. Tahta oğlu, çocuk yaştaki II. Aleksios geçti ve naibliğini annesi Maria üstlendi. Maria Antakyalı bir Norman’dı. Bu durumu ne Bizans bürokrasisi ne de halkı kabul edebilirdi. Manuel hayatı boyunca Batı’da Norman tehlikesi ile uğraşmış Doğu’da ise Antakya’nın hakimiyetini ele almak için çalışmıştı. Adeta bir ironi olarak ölümünden sonra tahtı Antakyalı bir Norman’a kalmıştı.

Kısa süre içerisinde İstanbul’da ayaklanmalar çıktı. Özellikle ticaretin büyük kısmının Latinlerin elinde olmasından şikayetçi olan halk Maria’yı bahane ederek Latin tüccarlara ve vatandaşlara saldırmaya başladılar. İstanbul’da büyük bir kaos hakim oldu. Maria kendisine düzenlenen suikast yüzünden sarayı terk edip Ayasofya’ya sığındı. Gözü dönmüş halk mekanın kutsallığına aldırmaksızın kiliseyi kuşattılar. Halk ve Maria’ya bağlı paralı askerler arasında aylar süren çatışmalar yaşandı. Maria’nın karmaşık akrabalık ilişkileri sebebiyle bu iç savaş Macarların ve Haçlıların da dahil olmasıyla bir dış probleme dönüştü.

Andronikos Komnenos işlerin bu raddeye gelmesi sebebiyle artık bu duruma el koymanın gerektiğini düşündü ve toparlayabildiği adamlarıyla beraber İstanbul’a doğru hareket etti. İstanbul’daki halk onu bir kurtarıcı gibi karşıladı. Saray bürokrasisi de onu desteklemekteydi. 1181'de kolayca şehre giren Andronikos tüm ipleri kısa sürede eline aldı. II. Aleksios’un duruma müdahale edecek kuvveti yoktu ve amcasının hükmü altına girdi. Andronikos küçük yaştaki çocuğa annesi dahil pek çok muhalifin idam femanını imzalattıktan sonra kendisini ortak imparator ilan ettirdi. Andronikos’un taç giymesinden kısa süre sonra II. Aleksios nedeni bilinmeyen bir şekilde öldü ve Andronikos tek başına İmparator oldu.

Çok uzun yıllardır hayal ettiği tahta oldukça kanlı bir şekilde oturan Andronikos o sırada 62 yaşındaydı. Meşruiyetini kuvvetlendirmek adına II. Aleksios’tan dul kalan 12 yaşındaki Fransa Prensesi Agnes ile evlendi. Maalesef asıl eşi olan Theodora’nın akıbeti hakkında kaynaklar bilgi vermemektedir.

Yönetimi tamamen ele alan Andronikos ilk başta oldukça başarılı bir yönetim sergiledi. Özellikle Miryokefalon Savaşı’ndan sonra çöken toprak sistemini tekrar yoluna koydu ve Batı devletleri ile bozulan ilişkileri düzeltti. Beklenen Norman saldırısına karşı önlemler aldı. Doğu’da hakim güç olan Selahaddin Eyyübi ile bir anlaşma yaptı ve orduyu revize etti. Tüm bunları yaparken yönetimi oldukça sertti. Sarayda kimsenin yaşam garantisi yoktu. Özellikle asalet sınıfı diken üstünde yaşamaktaydı. Andronikos’un yönetimi adeta bir demir yumruktu. Şüphesiz ki bu onun sonunu hazırlayan en büyük etken olacaktı.

1185 yılında Normanların beklenen saldırısı başladığında Andronikos hala içerideki bazı sesleri susturamamış ve hazırlıksız bir haldeydi. Şehirleri hızlıca ele geçiren Normanlar kısa sürede Selanik’e kadar geldi. Şehri ele geçirdiklerinde tüm ahaliyi kılıçtan geçirdiler. Bu katliam haberi İstanbul’a ulaşınca büyük bir korku uyandı. Soyluların da desteklemesiyle kısa sürede bu korku bir isyana dönüştü. İstanbul’un savunulmasını düşünen Andronikos kendisine karşı büyüyen bu hareketten habersizdi. Isaakios Angelos’un imparator ilan edildiği haberi kendisine geldiğinde çok geçti. Gemi ile şehirden kaçmaya çalışsa da yakalandı.

Andronikos Komnenos’un Katli

Yeni imparatorun huzuruna çıkarılan Andronikos halkın nefreti ile karşılaştı. Saçları ve sakalı yolundu, dişleri kırıldı, sağ eli kesildi. Tüm bu sefalet içinde bir kaç gün sonra hipodroma götürülmek üzere zindana atıldı. Zindandan çıkarılırken bir gözü oyulan Andronikos bir deveye ters bindirilerek halkın arasından hipodroma götürüldü. Bu acı verici yolculuğu sırasında her türlü hakaret, aşağılama ve darpa maruz kaldı. Hipodromda ayaklarından bir sütuna asıldı ve burada halkın kendisini parça parça etmesine izin verildi.

Andronikos’un yaşamı diğer tüm imparatorlardan farklı ve ilginç olduğu gibi ölümü de diğerlerine kıyasla farklı ve bir o kadar vahşice olmuştu. Onun ölümüyle birlikte şatafatlı Komnenos hanedanlığı dönemi sona ermiş ve İmparatorluğun beka sorunları ile uğraşacağı zor bir çağ başlamıştı.

Kaynaklar

Ionnes Kinnamos, Historia, trc. Işın Demirkent, TTK, Ankara 2001.

Niketas Khoniates, Historia (Ionnes ve Manuel Dönemleri), trc. Fikret Işıltan, TTK, Ankara 1995.

Niketas Khoniates, Historia (1180–1195), trc. Işın Demirkent, Dünya yay., İstanbul 2004.

Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, trc. Fikret Işıltan, TTK, C.II, Ankara 1987.

John Julius Norwich, Bizans, trc. Selen Hırçın Riegel, Kabaycı yay., C.III, İstanbul 2013.

Yusuf Ayönü, “ Bizans İmparatoru I. Andronikos Komnenos’un Hayatı ve Devlet Teşkilatını Yeniden Düzenlemeye Yönelik Reformları”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XXIX/1, 2014, s.107–126.

--

--