II. Meşrutiyet Sonrası Politik Ortam ve Baskın Toprak Kayıpları

Ahmet Oktay Tubadan
Zeitgeist Dergi
Published in
7 min readOct 2, 2019
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra hazırlanmış; Enver Bey, Sultan II. Abdülhamid ve Resneli Niyazi Bey’i gösteren bir kart.

Osmanlı İmparatorluğu, Türkleşmemiş toprakların fethi hareketine giriştikten sonra bu toprakları kendilerine bağlamak için iskan gibi tedbirlere başvurmuş;[1] vergiler, kanunlar gibi konularda o bölgenin yerel âdetlerine saygılı olmuş, hatta bazen o bölgenin soylularını ve yerel askerlerini mağdur etmemek için kendi ordusunda kullanmıştır.[2]

Fakat Osmanlı İmparatorluğu idaresindeki halkın ekonomik açıdan mağdur olmaya ve yerel idareciler tarafından sömürülmeye başlamasıyla birlikte daha Fransız İhtilâli’nden önce bile bir takım ayrılıkçı ve idealist fikirler yeşermeye başlamıştır.[3]

Fransız İhtilali’nden sonra, mâlum olduğu üzere bu hareketler yaygınlaşmaya başlamış, toplumlara millî bilinçlerini hatırlatan fikir adamlarının sayısı çoğalmaya başlamıştır.[4]

Osmanlı İmparatorluğu ise, değişen dünya şartlarına karşın varlığını idâme etmek için Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı gibi birçok tedbirlere başvurmuş, bu fermanlar sonucunda doğan yeni reformlar vilayetlerde yeni düzenlemelerin hayata geçirilmesine sebep olsa da bu düzenlemelerin bilhassa Balkanlar’da, Osmanlı İmparatorluğu’na fayda sağlayacak hiçbir etkisi olmamıştır. En nihayetinde I. ve II. Meşrutiyet hareketleri ortaya çıkmıştır.

İşte bizim konumuz, II. Meşrutiyet sonucunda oluşan siyasî ortamı ana hatlarıyla betimleyip, daha sonra 1908–1909 arasındaki dönemde yaşanan toprak kayıplarını izah etmek ve sonuç bölümünde bu iki konu arasındaki ilişkiyi verip, iki konuyu da ayrı ayrı değerlendirmektir.

II. Meşrutiyet ve Politik Ortam

I. Meşrutiyet’in ve Meclis-i Mebusan’ın lağvedilmesinden sonra meşrutiyet talepleri bir zaman sonra yeniden meydana çıkmaya başlamıştır, bu hareketi savunanların bir kısmı Avrupa’ya, Mısır’a sürgün edilen veya kaçan kişiler, bir kısmı ise Rumeli’de kozmopolit şehirlerde yaşayan gençlerden oluşuyordu. Bu gençlerin kurduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile yurt dışındaki aydınların kurduğu Terakki ve İttihat Cemiyeti, 27 Eylül 1907'de birleşmeye dair belgeleri imzaladılar.[5] Kısa zamanda yurt içinde huzursuzluğun ve nümayişlerin artmasıyla payitahtta bile faaliyetlerini hızlandırmaya başlayan bu cemiyet,[6] neticede silahlandı ve saraya çektiği telgraflar, yaptıkları eylemler ve ilettiği tehditler sonucu 23 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyet’i ilan ettirmeye muvaffak oldu.

Temmuz ve Ağustos aylarında, tüm vilayetlere seçimler yapılmasına dair emirlerin gönderilmesi sebebiyle büyük coşku hâkimdi, basın sansürü kaldırılmıştı.[7] Fakat 1908 sonlarına doğru muhalif hareketlerin yükselmesiyle bu coşku havası, yerini yavaş yavaş karışıklığa bırakıyordu, muhalif hareketler seslerini yükseltiyordu, Prens Sabahattin, Mizancı Murad, Said-i Nursî gibi kişiler öne çıkmıştı.[8] Yine de kamuoyu desteğinin çoğunluğunu arkasında bulunduran İttihat ve Terakkî, Kasım 1908'de yapılan seçimleri kazanmış, Prens Sabahattin’in Ahrar Cemiyeti mebus çıkaramamıştı.[9] İttihat ve Terakki Cemiyet, mecliste çoğunlukta olmasına rağmen hükumet sorumluluğunu üzerine almamıştı, fakat Said Paşa’nın İTC ile aradaki dengeyi kuramayıp istifa etmesinden sonra göreve gelen mevcut sadrazam Kâmil Paşa’nın işlerine sık sık müdahale ediyor, bakan atamalarında emir niteliğinde telkinler vermeye çalışıyordu. Buna karşılık Kâmil Paşa da İTC’yi protesto ediyor, onların hükumete ilişkin sorularına yanıt vermiyordu.[10] Kâmil Paşa ve İTC’nin bu tartışmaları sürüp giderken İTC’ye muhalefet de güçleniyor, yeni kişiler ve yeni cemiyetler ortaya çıkıyordu. En şiddetli muhaliflerden biri de Derviş Vahdetî ve Volkan gazetesi idi.[11] Derviş Vahdetî’nin bu şiddetli muhalefeti, kısa bir zaman sonra büyük bir ayaklanmaya vesile olacaktı. İşte bu karışıklıklarla ilişkilendireceğimiz toprak kayıpları, tam da bu zamanda başlamıştı.

1–) Avusturya’nın Bosna Hersek’i İlhakı

Avusturya, aslında 1878 yılında Berlin Antlaşması ile Bosna-Hersek ve Yeni Pazar’da işgal hakkına sahip olmuştu fakat bu hakkın geçici statüde olması Avusturya’yı rahatsız ediyordu. Makedonya’ya ve Balkanlar’a sahip olmak için Bosna-Hersek stratejik bir bölgeydi.[12]

Bunun için Avusturya, bu geçici statüyü kalıcı hâle çevirmek için ilhak planları hazırlamaya başladı. Boğazların Rus gemilerine açılması için uğraşan ve Balkanlarda Avusturya’ya en çok sorun çıkarabilecek taraf olan Ruslarla pazarlık masasına oturmaya karar verdi. Avusturya’nın, Rusların Boğazlarda geçiş hakkına sahip olmasını desteklemesine karşılık Ruslar da Avusturya’nın Bosna-Hersek’i işgaline ses çıkarmayacaktı. Sultan Hamid’in Balkanlar’daki hareketlerle uğraştığı 2 Temmuz 1908 günü Avusturya tarafı, Rus tarafına bu teklifi içeren bir muhtırayı ulaştırdı. Ruslar ufak değişikliklerle bu anlaşmayı kabul etti ve 15–16 Eylül 1908'de iki ülkenin dışişleri bakanları görüştüler. Bu görüşmede karar alınsa da kararlar kağıda geçirilmediğinden daha sonra Avusturya-Rusya arasında büyük bir kıyametin kopmasına zemin hazırlamıştır. Görüşmelere göre Ruslar, bir memorandum hazırlayıp Avusturya tarafına gönderecekti fakat altı hafta geçmesine rağmen ortada memorandum yoktu. Bunun üzerine Avusturya, “Biz Ekim başında ilhak edeceğimizi söyledik” diyerek memorandumun gelmesini daha fazla beklemeden Bosna-Hersek’i ilhak etti ve bu, 1914'e kadar uzayacak Avusturya-Rusya gerginliğinin bardağı taşıran damlasıydı.[13] Balkanlar’ın kaderini ilgilendiren bu olay, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun ne kadar yalnız olduğunu gösteriyordu. Düne kadar müttefik olduğu ülke can düşmanıyla pazarlık masasına oturup müttefikinin toprağına konmuştu. Osmanlı hükumeti hareketi şiddetle protesto etmişti, Balkanlar’da Avusturya ile çıkar çatışmasında olan Sırbistan, Osmanlı’dan bile daha sert muhalefet gösteriyordu, Rusya yukarıda bahsettiğimiz anlaşmazlıktan dolayı Avusturya’ya cephe almıştı.[14] Fakat bunların hiçbiri Avusturya’yı hareketinden döndüremedi.[15]

Avusturya’nın Bosna-Hersek ihakını ve aşağıda konu alacağımız Bulgaristan’ın ayrılışını konu alan bir “Le Petit Journal” karikatürü.

2-) Bulgaristan’ın Bağımsızlığını İlanı

Avusturya ve Rusya Dışişleri Bakanlarının görüşmelerinden 1 hafta sonra Budapeşte’ye Bulgaristan Prensi Ferdinand gitti ve Avusturya İmparatoru tarafından sanki bir imparatormuş gibi karşılandı. Avusturya Dışişleri Bakanı Aerenthal da Ferdinand’ı bağımsızlık yolunda ilerlemeleri konusunda teşvik etti. Bunu yaparak Avusturya bir taşla iki kuş vurmak istiyordu.

Birinci amacı, Avusturya’nın Balkanlar’daki can düşmanı olan Sırbistan’a bir denge unsuru olarak Bulgaristan’ı öne sürmek, ikinci amacı ise Bulgaristan’ı bağımsızlığa teşvik ederek kamuoyunu meşgul etmek ve Bosna-Hersek işgalini rahat bir ortamda yapmaktı.[16] Gerçekten de Ferdinand, 5 Ekim 1908'de, yani Avusturya’nın Bosna-Hersek işgalinden 1 gün sonra Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etti.[17] Fakat bu olay Avusturya’nın değil, Bulgaristan’ın işine yaradı. Çünkü kamuoyu Bulgaristan’ın bağımsızlığından çok Avusturya’nın Bosna-Hersek işgali ile ilgilendi. Çünkü Bosna olayındaki aktörler gerçekten çok büyük aktörlerdi, devletler arasındaki safların sıklaşması açısından da önemli bir olaydı.

3-) Girit Olayları

Osmanlı’yla en zayıf bağlara sahip olan bölgelerden biri Girit’ti. Yunan bağımsızlığından sonra Girit halkı Yunanistan’a bağlanmak için sık sık ayaklanmalar tertip ediyorlardı.

Bu isyanlardan sonra sürekli tavizkâr tedbirlerin alınması Girit’le bağları zaten iyice hafifletmişti. 1878 Halepa Sözleşmesi ile Girit Valisi’nin Hristiyan olmak zorunda olması, vali seçiminde belli devletlerin onayının alınması, yerel mecliste 49 Hristiyan, 31 Müslüman olması gibi kararlar alınmıştı, [18] en nihayetinde 1897 Türk-Yunan Savaşı’ndan sonra savaşı kazanmamıza rağmen 18 Aralık 1897'de Girit’e muhtariyet verilmiş ve bağlar iyice kopmuştu.[19]

Bosna-Hersek ve Bulgaristan olaylarından sonra Girit Rumları da harekete geçip Yunanistan’a katılma kararı vermiş, Yunanistan da bu kararı onaylamıştı. Daha sonra Yunanistan Girit Rumlarının bu kararını tanımalarını büyük devletlerden istemiş, fakat kabul edilmemişti, üstüne üstlük İtalya, İngiltere, Fransa ve Rusya Girit’ten askerlerini çekme kararı almışlardı. Buna karşılık, Suda Limanı’nda bir Osmanlı bayrağının bulundurulması ve bu bayrağı beklemek ve Müslüman halkı korumak amacıyla dört de küçük Osmanlı savaş gemisinin bulunması kararlaştırılmıştı.

Büyük devletler bu çekilme kararını verip, Osmanlı’nın varlığının da sadece bir limanla sınırlandırılması kararını vermişlerdi. Görünüşte ilhak kararını tanımamışlar, fakat Yunanistan’ın adaya girmesi için ellerinden geleni artlarına koymamışlardı.

Fakat Yunanistan’da 1909 Ağustos ve Ekim aylarındaki darbeler sonucunda bu ilhak işi uzasa da Balkan Savaşı’ndan sonra Yunanistan, Girit Adası’nı ele geçirmeye, üstelik yanında Ege’deki küçük adalarla beraber, muvaffak olacaktı.[20]

SONUÇ

Osmanlı İmparatorluğu içinde barınan farklı halkların bağımsızlık istekleri, Osmanlı İmparatorluğu’nu dünyanın değişim geçirdiği büyük bir yüzyıl boyunca meşgul etmiş, ve neticesinde malî, siyasî birçok alanda güç kaybetmesinin faktörlerinden biri olmuştur. İmparatorluk, 17–18. Yüzyıllarda nasıl tüm kaynaklarını içindeki bozgunculara harcadıysa, 19–20. Yüzyıllar boyunca da birçok kaynaklarını çeşitli milletlerin bağımsızlık hareketlerini bastırmaya sarf etmiştir.

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra ise yukarıda izah ettiğimiz yönetimsel karışıklıklar meydana çıktıktan sonra 19. Yüzyıldan beri filizlenen bağımsızlık ve işgal hareketleri neticede tomurcuklarını saçmış ve bazıları 1 gün arayla meydana gelen, yukarıda bahsettiğimiz, toprak kayıpları vukû bulmuştur.

DİPNOTLAR

[1] Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300–1600), s. 16.

[2] Halil İnalcık, a.g.e., s. 19.

[3] İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s. 71.

[4] Özellikle Bulgarların bilinçlenmesi ilginç bir örnek teşkil eder. Bulgarlar arasından çıkan Sveti Paisii Hilendarski, Papaz Vrancheski ve Jori Venelin gibi kişiler, Rum ve Türk etkisi altındaki Bulgarların uyanışını sağlamışlardır. Yunanlardan bu isimlere Velestinli Rigas örnek verilebilir.

[5] M. Şükrü Hanioğlu, İttihat ve Terakkî Cemiyeti maddesi, İslam Ansiklopedisi, 23. Cilt, s. 480.

[6] Doç. Dr. Hasan Babacan, Mehmed Talât Paşa, s. 8.

[7] Tevfik Çavdar, İttihat ve Terakki, s. 37.

[8] Tevfik Çavdar, a.g.e., s. 40.

[9] Prof. Dr. Necdet Hayta & Doç. Dr. Uğur Ünal, Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri, s. 196.

[10] Tevfik Çavdar, a.g.e., s. 42.

[11] Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, s. 591.

[12] Öner Buçukçu, 1908–1913 Osmanlı Dış Politikası, s. 111.

[13] Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, a.g.e, s. 598–599.

[14] Sevtap Demirci, İngiliz Basınında Osmanlı’nın İki Büyük Krizi, s. 32–33.

[15] Bu vakadan sonra Sırbistan, Rusya ve Osmanlı’nın girişimleri hakkında daha fazla bilgi için bkz. Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, a.g.e, s. 596–608.

[16] Öner Buçukçu, a.g.e, s. 118.

[17] Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, a.g.e, s. 608.

[18] Dr. Zekeriya Türkmen, Girit Adası’nı Osmanlı idaresinden Ayırma Çabaları: Yunan İsyanını Takip Eden Dönemdeki Gelişmeler (1821–1869), s. 244.

[19] Emin Ünsal, Girit’in Türk Hakimiyetinden Çıkışı, s. 89.

[20] Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, a.g.e, s. 611.

KAYNAKÇA

ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789–1914), Timaş Yayınları, 17. Baskı, Kasım 2017, İstanbul.

BABACAN, Hasan, Mehmed Talât Paşa, Altınpost Yayıncılık, 1. Baskı, Kasım 2012, Ankara.

BUÇUKÇU, Öner, 1908–1913 Osmanlı Dış Politikası, Tezkire Yayıncılık, 1. Baskı, Kasım 2014, İstanbul.

ÇAVDAR, Tevfik, İttihat ve Terakki, İletişim Yayınları, 1. Basım, Temmuz 1991, İstanbul.

DEMİRCİ, Sevtap, İngiliz Basınında Osmanlı’nın İki Büyük Krizi, Tarihçi Kitabevi, 1. Baskı, Şubat 2016, İstanbul.

HANİOĞLU, M. Şükrü, İttihat ve Terakkî Cemiyeti, İslam Ansiklopedisi.

İNALCIK, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300–1600), Yapı Kredi Yayınları, 24. Baskı, Ekim 2017, İstanbul.

ORTAYLI, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Timaş Yayınları, 44. Baskı, Aralık 2016, İstanbul.

TÜRKMEN, Zekeriya, Girit Adası’nı Osmanlı idaresinden Ayırma Çabaları: Yunan İsyanını Takip Eden Dönemdeki Gelişmeler (1821–1869), Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, sayı 12.

ÜNSAL, Emin, Girit’in Türk Hakimiyetinden Çıkışı, Yüksek Lisans Tezi.

--

--