Mithat Paşa’nın Anayasalı Meşrutiyet Çabaları & Osmanlı İmparatorluğu’nun Bunalım Yılları

Ahmet Oktay Tubadan
Zeitgeist Dergi
Published in
6 min readJul 26, 2019

19. yüzyılın son çeyreğinin başlangıcı, Osmanlı tarihinin en sıkıntılı devirlerinden biridir. Bu yazıda önce 1876 itibariyle devletin içinde bulunduğu durumdan bahsedecek, ardından Mithat Paşa’nın meşrutiyet, Meclis-i Mebusan ve Kanun-i Esasî faaliyetlerini ve bu idealleri dolayısıyla Sultan II. Abdülhamid’le girdiği çatışmayı açıklayacağız.

Mithat Paşa

Başta belirttiğimiz gibi 19. Yüzyılın son çeyreği Osmanlı tarihinin en sıkıntılı devirlerinden biridir. Öyle ki, hem siyasî, hem malî anlamda devlet büyük sıkıntılar içerisindedir. İş o raddeye varmıştır ki, 1854–1874 yılları arasında devletin borçları faizlerle beraber 238 Milyon Sterlin’e ulaşmış; fakat devletin eline bu borçlardan sadece 116,01 Milyon Sterlin tutarında bir meblağ geçmiştir.[1] Neticede Osmanlı İmparatorluğu 6 Ekim 1875'de Mahmud Nedim Paşa eliyle “Tenzil-i Fâiz” ilan ederek, dış borçların faizinin yarı yarıya indirildiğini tek taraflı olarak ilan etti. Başta Birleşik Krallık ve Fransa olmak üzere birçok devlet bunu protesto etti ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki kredisi tamamen yok oldu.[2] Politik bakımdan da tam bir buhran içinde olan devlet, 1875 senesinde çıkan Hersek İsyanı’nın büyümesine engel olamamış, isyan kısa sürede Bosna ve Bulgaristan’a da yayılmıştı. Bu sıralarada Selanik’te iki konsolosun öldürülmesi, Batılıları en nihayetinde harekete geçirmiş ve “Berlin Memorandumu” denilen memorandom Rusya, Avusturya-Macaristan ve Almanya tarafından Osmanlı Devleti’ne yollanmıştı.[3] Aynı zamanda Genç Osmanlılar’ın faaliyetleri de günden güne artmaktaydı ve devlet ricali, Âlî ve Fuad Paşaların ölümlerinden sonra[4] devlet işlerine iyice müdahil olmaya başlayan Sultan Abdülaziz’den rahatsızdı.

Tüm bunlardan sonra başını Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın çektiği bir grup, Sultan Abdülaziz’i tahttan indirdi ve Şehzade Murad Efendi’yi tahta çıkardı. Kısa süre sonra Sultan V. Murad; ata ters binmek, huzuruna çıkanları kucaklayıp öpmek, padişahlık istemediğini söyleyip kendini havuza atmak gibi acayiplikler göstermeye başladı.[5]

Bu arada yazımızın öznesi ve asıl konusu olan Mithat Paşa, Sultan Abdülaziz’in indirilmesinden sonra yazılı anayasal ve meşrutî düzeni tesis etmek için çoktan çalışmalara başlamıştı fakat beklemediği engellerle karşılaşıyordu. Mithat Paşa’nın anayasa önerileri, beraber darbe yaptığı grup tarafından sürekli reddediliyordu. Bu ortamda yanında sadece Süleyman Paşa vardı. Bunun yanında Sultan V. Murad’a yeni tayin edilen sekreter Sadullah Paşa da bu süreçte şu sözleri sarf etmişti:

“Padişahımız bir millet meclisi kurulmasını istemiyor. Halkımızın bilgi ve eğitim düzeyi böyle bir adım atılmasına elverişli değildir. Yaygın güvensizliği kaldırmak için idareyi kuvvetli kanunlara bağlamak yeterlidir. Her şeyden önce maliye işlerinde reformlar yapılmalıdır. Efendimizin isteği budur.”[6]

Sultan V. Murad’ın sağlıklı kararlar alacak durumda bulunmadığı yukarıda verdiğimiz bilgiler ışığında kolayca anlaşılacağına göre bu sözler, V. Murad’ın da Mithat Paşa’nın karşısında yer alan meşrutiyet aleyhtarı kişilerin kullanımına girdiğinin kanıtı sayılabilir.

Meşrutiyetin ciddi anlamda ilk kez görüşülmesi 8 Haziran 1876 tarihinde yapılan bir toplantıya tekabül eder. Bu toplantıda meşrutiyeti isteyenlerin başında Mithat Paşa ve Süleyman Paşa; istemeyenlerin başında Serasker Hüseyin Avni Paşa, Mütercim Rüştü Paşa ve Fetvâ Emini Halil Efendi, tarafsız olanların başında ise Ahmed Cevdet Paşa ve Şeyhülislam Hayrullah Efendi vardı. Bu toplantıda o kadar net görüş ayrılıkları vardı ki, neticede Mütercim Rüştü Paşa, Süleyman Paşa’yı “Sen askersin, böyle işlere karışma!” diyerek azarladı ve İngiliz usulü meşrutiyet taraftarı olan Namık Paşa’yı da, aşırı solculukla itham edip “Demek sen de rouge olmuşsun!” dedi.[7]

Bu arada önemli bir olay olmuş, bu toplantıdan bir hafta sonra Çerkes Hasan, Mithat Paşa’nın konağında toplanan vükelânın toplantısını basarak Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı iki kurşunla öldürmüştü. Esasen Çerkes Hasan’ın Mithat Paşa’yı da öldürmek niyetinde olduğu bilinse de bu baskından Mithat Paşa kârlı çıkmış ve meşrutiyet yolundaki bir amansız düşmanı yok olmuştu.[8]

İki tarafın da ortak paydada birleştiği tek nokta Sultan Murad’ın tahttan indirilmesi gerektiği idi. Rüştü Paşa bunu, Sultan V. Murad’ın aklî melekelerinin zayıf olmasının hükumet işlerine engel olduğundan, Mithat Paşa ise Kanun-i Esasi’nin bir an önce ilan edilmesi gerektiğinden istiyordu.

Tahta çıkmaya en büyük aday Şehzade Abdülhamid idi. Bu yüzden devlet erkânı önce ona gitti. Abdülhamid, nabza göre şerbet verme politikasını çok iyi uygulayarak tahta çıkma teklifini kabul ettiğini fakat “anayasının yapılması ve meşrutî idarenin ilân edilmesini” istedi ve böylece devlet erkânına “aradığınız adam benim” izlenimi verdi.[9][10]

II. Abdülhamid’in tahta çıkmasından sonra Mithat Paşa’nın istediği gibi Kanun-i Esasî çalışmaları hız kazandı. Önce, daha Kanun-i Esasî çalışmaları başlamadan, Abdülhamid Fransız anayasasını tercüme ettirerek nâzırlara tek tek dağıttırdı. Daha sonra anayasa çalışmalarını yürütmek üzere bir komisyon teşkil edildi. İlk toplantısını 24 Eylül 1876'da yapan komisyon, daha sonra kendi içinde bir alt komisyon oluşturdu ve bu alt komisyon anayasa taslağını hazırlayıp müzakere edilmesi için üst komisyona göndermekle görevlendirildi.[11]

Anayasa taslakları içinde iki önemli taslak mevcuttu: Mithat Paşa’nın Kanun-i Cedîd’i ve komisyonun Kanun-i Esasî’si. Mithat Paşa’nın hazırladığı taslağın içeriğini uzun uzun tahlil etmek bu yazıda işimiz değildir. Fakat özetlemek gerekirse bu taslak; meclisin üçte ikisinin halk, üçte birinin hükumet tarafından seçilmesini, meclisin yetkilerinin, hükumetin isteği üzerine malî tedbirlerin görüşülmesi, bütçe ve vergilerin hükumetle anlaşarak tayin edilmesi olarak belirlenmesini, sadaretin kaldırılıp başvekâlet sistemine geçilmesini, her kanunun önce Şurâ-yı Devlet’te, daha sonra mecliste görüşülüp en son padişahın onayına sunulmasını, padişah tarafından onaylanmayan kanunun mebuslar yenilenmeden tekrar görüşülemeyeceğini vs. içermekteydi. Bu taslak Abdülhamid’e sunulduktan sonra o, “Memleketin usul ve istidadına uygun olmayan maddelerin bulunduğu” gerekçesiyle bu taslağı geri çevirdi.[12]

Komisyonun hazırladığı tasarı, önce padişahın ve bakanların sorumluluklarını anlatıyor, sadrazamlığın kaldırıp başvekâlet sisteminin getirileceğini, başbakanın padişah tarafından atanıp meclise ve padişaha karşı sorumlu olduğunu belirtiyor, daha sonra meclisin görevlerine geçiyordu. Bu taslağın müzakereleri sırasında önce padişahın görevlerini anlatan bölüm, padişahın görevlerinin izaha ihtiyacı olmadığı gerekçesiyle, anayasadan çıkarıldı. Daha sonra başvekâlet sistemi reddedildi ve “Osmanlı Devleti’nin dini İslam’dır.” maddesi eklendi. Bu tasarıyı hazırlayanlardan biri olan Namık Kemal bu değişikliklerden sonra şaşırmış ve “tasarının kuşa döndüğünü” söylemiştir. Fakat Namık Kemal henüz değişikliğin büyüğünü görmemişti. Tasarı bu hâliyle padişaha sunulduğunda önce bakanların yetkilerini meclis denetimine sunan 31, 32 ve 34. maddeler kaldırıldı. Padişahın değiştirmediği bir bakana karşı meclis hiçbir şey yapamazdı! Daha sonra Mithat Paşa ve arkadaşlarının sonunu getirecek olan meşhur 113. madde eklenmiş, bu madde padişaha bir kimseyi polis yahut mahkeme kararı olmadan sürgün etme yetkisi vermişti. Bu maddenin kurbanlarından olacak Namık Kemal ve Ziya Paşa bu maddenin eklenmemesi için Mithat Paşa’ya çok direndiler fakat Paşa, anayasayı Tersane Konferansı’na yetiştirmek istiyordu ve Konferans’a 10 gün kalmıştı. Bu sebeple Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın isteklerini haklı bulmasına rağmen reddetti.[13] Anayasadan çıkarılan maddeler bunlarla sınırlı değildi. Anadilde eğitimi içeren maddeler Said Paşa’nın tavsiyesiyle çıkarıldı ve devletin dilinin Türkçe olduğu, meclise girebilmek için Türkçe bilme zorunluluğu olduğu maddeleri eklendi.[14] Anayasa amacına ulaşmadığı gibi biraz abartılı bir ifadeyle padişaha yazılı kanunun olmadığı yıllardan “neredeyse” daha çok yetki vermişti! Üstüne üstlük Mithat Paşa’nın bir atışı daha karavanayı vurmuş, Mithat Paşa’nın anayasa hamlesi Tersane Konferansı’nda diğer devletler tarafından hiç ciddiye alınmamıştı![15]

Bütün bunlardan sonra, Tersane Konferansı’nın hemen ardından, Mithat Paşa sürgün edilmiş, 93 Harbi’nin ardından ise Meclis-i Mebusan “süresiz tatil edilmiştir”. Aslında bu iki hakkı da Abdülhamid’e Kanun-i Esasî veriyordu. Daha önce belirttiğimiz gibi, Abdülhamid’in 113. maddeye dayanarak Mithat Paşa’yı sürgün etme hakkı vardı. Meclis-i Mebusan’ı da istediği zaman sınırlı süre için tatil edebiliyordu. Fakat bu süre 30 yıl değil, en fazla 3 yıldı!

Mithat Paşa’yı sürgüne götüren şey, en başta Abdülhamid’in kendi şahsiyetidir. Abdülhamid, devlet yönetme konusundaki görüşleri ve kişiliğindeki şüphecilik sebebiyle devlette kendisinden daha etkin kişiler görmeyi istemiyor, halk ile sultan arasında da aracı olamayacağını savunarak Meclis-i Mebusan’a da karşı çıkıyordu.[16] Meclis, meşrutiyet ve anayasa kavramlarını, rakiplerinin zaaflarını da kullanarak iktidara gelmek için bir araç hâline getirdi ve anayasayı da ustaca eğip bükerek hazırlayanların aleyhine getirmeyi başardı. En sonunda tüm bu “araçların” hepsini devre dışı bırakarak egemenliği tamamen kendi eline almış oldu.

DİPNOTLAR

[1]Fatih Sefa Topçu, Sultan Abdülaziz Döneminde Yaşanan Mali Bunalım ve Uygulanan Mali Reformlar, Yüksek Lisans Tezi, s. 54–57.

[2]Yılmaz Öztuna, Bir Darbenin Anatomisi, Ötüken Neşriyat, s. 39.

[3]Cevdet Küçük, Abdülaziz, İslam Ansiklopedisi, cilt 1, s. 180.

[4]Sırasıyla 7 Eylül 1871 ve 12 Şubat 1869.

[5]Vahdettin Engin, Bir Devrin Son Sultanı II. Abdülhamid, Yeditepe Yayınevi, s. 24.

[6]Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, s. 313–314.

[7]Niyazi Berkes, a.g.e, s. 315.

[8] Yılmaz Öztuna, a.g.e, s. 203.

[9]Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, Yeditepe Yayınevi, s. 540.

[10]Niyazi Berkes, a.g.e, s. 316.

[11]Soyalp Tamçelik, Osmanlı Devleti’nde Anayasalı Yönetim Faaliyeti ve Mithat Paşa’nın Anayasa Taslağı, Erdem Dergisi, s. 1018.

[12]Soyalp Tamçelik, a.g.m, s. 1020–1021.

[13]Niyazi Berkes, a.g.e, s. 329–331.

[14]Vahdettin Engin, a.g.e, s. 31.

[15]Vahdettin Engin, a.g.e, s. 34.

[16]Orhan Koloğlu, Abdülhamid Gerçeği, Pozitif Yayınları, s. 230.

KAYNAKÇA

AFYONCU, Erhan, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, Yeditepe Yayınevi, 4. Baskı, Mart 2018.

BERKES, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, 26. Baskı, Şubat 2018.

ENGİN, Vahdettin, Bir Devrin Son Sultanı II. Abdülhamid, Yeditepe Yayınevi, 4. Baskı, Mart 2017.

KOLOĞLU, Orhan, Abdülhamid Gerçeği, Pozitif Yayınları, 10. Baskı, 2018.

KÜÇÜK, Cevdet, Abdülaziz, İslam Ansiklopedisi, cilt 1.

ÖZTUNA, Yılmaz, Bir Darbenin Anatomisi, Ötüken Neşriyat, 20. Basım, 2018.

TAMÇELİK, Soyalp, Osmanlı Devleti’nde Anayasalı Yönetim Faaliyetleri ve Mithat Paşa’nın Anayasa Taslağı, Erdem Dergisi, cilt 12, sayı 36, Mayıs 2000.

TOPÇU, Fatih Sefa, Sultan Abdülaziz Döneminde Yaşanan Mali Bunalım ve Uygulanan Mali Reformlar, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2014.

--

--