Soran olursa parktaki banktadır deyin, diyordu.

Gökyüzüne Hikayeler

Anıl Sekitmen
Zemheri
Published in
2 min readJun 6, 2017

--

Düşündü. Yapabileceği en somut şeyi yaptı. Kurşun kalemlerinden birini çıkardı ve ucunu açmaya koyuldu. Hem açarken hem de yazarken çıkardığı sesten hoşlanıyordu. Bakkaldan aldığı ve hiçbir estetik zevk barındırmayan defterini ise çoktan banka bırakmıştı. Yorgundu aslında ama eve gitmek istemiyordu. Soran olursa parktaki banktadır deyin diyordu. Hayattaki tek varlığı olan biricik eşini kaybettiğinden beri böyleydi; umursamaz, yorgun ve çocuklara aşık. Eksiksiz her gün bu parka gelir, boş bir bank bulur ve çocukları izlerdi. Bugünkü yaptığı da diğerlerinden farksızdı. O defter sayesinde, hiç çocuk sahibi olamadıkları eşine yeryüzünden hikayeler anlatıyordu kendince. O günkü anlatması bittiğinde parktaki çocukları işaret ediyordu göğe bakarak. Rahatlıyordu. Biliyordu ki onu izliyor bir yerden, mutlaka ama mutlaka işitiyordu kendisini. Sonra kapatıyordu defteri gülümseyerek, sakince. Böyleydi işte rutini, o gittikten sonra. Ama o gün farklıydı, uyandığında hissetmişti bunu. Yalnız yaşadığı evinden dışarı atarken adımını, kestaneciden gelen koku bile ayrıydı. Daha keskin ve yaşanmışlık dolu. Çocukluğu geldi gözünün önüne. Kestane çizen babasını hatırladı, kırmızı tokmaklı kapılarının çıkardığı sesi bir de. Neden sonra irkildi, biraz daha hayal kurarsa geç kalacaktı. Parka doğru yola koyuldu. Her gün bu yolu yürürken gördüğü üç beş kediye selam verirken saate baktı. Hâlâ zamanı vardı. O park onların ilk buluştuğu yerdi, buluşma saatini daha dün gibi hatırlıyor ve ölümünden sonraki her gün onu beş dakika bile olsun orada bekletmiyordu. Saatini cebine koydu, birazdan oradaydı. Banka oturdu. Düşündü. Yapabileceği en somut şeyi yaptı. Kurşun kalemlerinden birini çıkardı ve ucunu açmaya koyuldu, her zaman yaptığı gibi. Defterini açtı ve yazmaya başladı. Aynı zamanda yüksek sesle okuyordu çünkü biricik eşi göklerden yazısını okuyamayabilirdi.

“Sevgilim, sen gittikten sonra buraların tadı kalmadı biliyor musun? Hep sevdiğin orkiden bile soldu üzüntüden. Bulutlar hep ağlar oldu. Sahi sordun mu hiç bulutlara neden ağlıyorlar sana kavuştukları halde, ben bile ağlamazken?”

Durdu. Parka henüz çocuk gelmemişti. Simitçinin üşüyen ellerine kaydı gözü. Sonra devam etti.

“Ağlarlar tabi. Sana kavuşamayan beni kim görse ağlar sevgilim.”

Rüzgar hızlanmış hava da bozuyordu. Kimse gelmeyecek diye düşündü, sana anlatacak bir çocuk yok bugün. Kalemini ve defterini topladı, gidecek ve yarın gelip anlatmaya devam edecekti. Hem olur da yarın hava açarsa çoluk çocuk doluşurdu buraya. Kalkmaya yeltendi. Başı döndü ilk, sonra kalbi sıkıştı. İlk buluşmaları geldi aklına. O zaman deli gibi atan bu kalp şimdi atmam diyordu. Direnmedi, bıraktı kendini. Biliyordu bugünün farklı olacağını. Bıraktı ki Tanrı onu da alsın göklere. Hazırdı şimdi ‘yeniden ilk buluşmaya’. İstemiyordu bulutlar ağlasın arkasından, istemiyordu kedileri küssün ona. İstediği bir şey vardı ki bağırsın o parka gelen tüm çocuklar, kavuştular diye.

Gözlerini usulca kaparken hayata, sevgilim diyordu seni çok özledim.

--

--