NBC SİNEMASI

Ertuğrul Yurdakul
Zemheri
Published in
13 min readMar 3, 2019

Nuri Bilge Ceylan, Türk ve Dünya sinemasında büyük başarılar elde etmiş, günümüzün en büyük yönetmenlerinden biri. Başta Cannes Film Festivali olmak üzere birçok festivalde ödüller toplamış ve uluslararası izleyici kitlesine ulaşmış evrensel bir isim. Bu yazıda NBC sinemasının genel özellikleri ve ilk filmi Koza’dan son filmi Ahlat Ağacı’na kadar olan filmlerinden bahsedeceğim.

Nuri Bilge, taşrada büyümüş, Boğaziçi Üniversitesi elektronik mühendisliği mezunu bir fotoğrafçıdır aynı zamanda. Bu yüzden filmlerinde taşralı sorunlarına değinmesi, film yapım sürecini çok iyi planlayarak az kişiyle büyük projeler yürütmesi ve ana akım sinema olan hareket-imge sineması yerine uzun planların öne çıktığı zaman-imge sinemasını tercih etmesi şaşırılacak bir durum değil. Filmlerinde aksiyon istemeyen, günlük hayatın sıradanlığını anlatan Ceylan hayattaki ayrıntıları görmeye değer veren ve bunda haz bulan biri. İlk filmlerinde olaya değil karaktere odaklanırken Uzak ve sonraki filmlerinde belirli bir olay çevresinde gerçekleşen hikayeleri görüyoruz. Bu ilk filmlerde yuva arayışı vardır. Taşradan kaçmak isteyen bir gencin hikayesini anlatan taşra üçlemesi, aynı oyuncularla çekilen devam niteliğinde üç filmden oluşurken bu filmlerdeki karakterler farklıdır. Bu yönüyle NBC sineması Ozu’ya ve Bresson’a benzer. Mayıs Sıkıntısı’nda film, Uzak’ta fotoğraf, İklimler’de fotoğraf ve dizi, Kış Uykusu’nda tiyatro ve Ahlat Ağacı’nda edebiyat üzerinden sanat yapma sürecine değinir. Erkek dramı üzerine yoğunlaşan hikayelerde ana karakterler başarılı olamamış eylemsiz, içine kapalı mutsuz erkeklerdir. Nuri Bilge’nin en büyük başarısı ise olanı çok iyi göstermesinin yanında olmayanı da göstermesidir. Kasaba’da köy okulundaki kız öğrenciyi gösterirken bu kızın hiçbir zaman elde edemeyeceği imkanları, iklimler’de İsa ve Bahar’ı gördüğümüzde onların hiçbir zaman dördüncü mevsimi, baharı göremeyeceğini de gösterir. Karakteri anlatmak yerine seyirciyi filme dahil ederek karakterleri tanıma imkanı sunar. Uygun diyaloglarla karakterlerin geçmişi hakkında bilgiyi zaman içinde verir. Örneğin Kış Uykusu’nda İsmail (Nejat İşler) in “üç kuruşluk kira borcu için buzdolabını, televizyonu götürdünüz yetmedi mi şimdi ufacık çocuğun peşine düştünüz” repliğinden ortada bir haciz problemi olduğunu ve gerginliğin buradan kaynaklandığını öğreniriz. Özellikle Çehov ve diğer büyük yazarların hikayelerinden izler taşıyan filmlerinde Tarkovsky, Angelopoulos, Kiarostemi gibi büyük yönetmenlerden etkilendiği de kendini belli eder.

“Koza, teknik ve estetik birikimime rağmen film yapmaya bir türlü başlayamadığım ve sürekli ertelediğim için korkak ve mıymıntı olmakla suçladığım kendime ettiğim işkenceleri sona erdirmek için giriştiğim umutsuz bir denemeden başka bir şey değildi. Kendimi fırlatır gibi başladım o filmi çekmeye. Bitirdiğimde de neye benzediği konusunda gerçekten bir fikrim yoktu. Ama yine de Koza’yı çekmek, kendi yapıma uygun üretim koşullarını yaratmamı sağlayacak bütün ipuçlarını verdi bana.” Nbc

Nuri Bilge Ceylanın ilk filmi, aynı zamanda tek kısa filmi olan Koza Cannes Film Festivali’ne davet edilen ilk Türk kısa filmidir. Uzun süre fotoğrafçılık yapan Nuri Bilge’nin öykü anlatıcı bir yönetmene dönüşümünü temsil eder. Artık içindeki film çekme arzusunu durduramayan Bilge, elindeki imkanlarla NBC sinemasının ilk taşını koymuştur. Elindeki oyuncular anne ve babası, mekan ise onların yaşadığı köydü. İyi bir ses cihazı olmadığı için diyalogsuz bir film çekti ancak bu sessiz bir film demek değil. İnsan sesi dışındaki doğa sesleri çift arasındaki sessizliği daha belirgin kılıyor. Çünkü;

Uzun yıllardan sonra birini ilk kez gördüğümüzde, saatlerce hiç konuşmadan karşılıklı oturmak gerekecektir: Acı, sessizliğin gölgesinde kendi tadını çıkarabilsin diye…

Emile Cioran

Söylenilecek bir şeyin olmadığında, konuşmanın sadece gürültü olduğu bir anın filmi.

…Ayrıca iç dünyanın derinliği ile ağızdan çıkan söz arasındaki uçurum hep acı vermiştir bana”

nbc

Kendisinin de iyi bir film olmasının yanında Koza nın en büyük önemi Bilge nin film çekebilecek kadar sosyalleşmesine imkan sağlamasıdır.

…Sinema her zaman bir ressamın ya da yazarın yalnızlığını kıskandıracak kadar fazla ve karmaşık insan ilişkileri içeren üretim koşullarına sahip bir sanat dalı

nbc

Bu filmden sonra taşra üçlemesi olarak anılan Kasaba, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak filmleriyle ilk uzun metraj filmlerini çekti. Elbette her film/kitap biraz otobiyografiktir ama bu filmler Nuri Bilge’nin kendi içine yaptığı yolculukların bir filmidir. 3 filmde de şehir hayatında başarısız olmuş, yarı aydın kimselerin baba evine dönüşünü görüyoruz.

İlk uzun metrajı Kasaba ablası Emine Ceylan’ın Mısır Tarlaları öyküsüne dayanır. Filmin başından itibaren kasaba hayatının sıkıcılığını hissettirir. Oyuncular yine Bilge’nin akrabaları ve arkadaşlarıdır. Filmin esas kısmı tarlada büyükbabanın askerlik anılarıyla başlayan daha sonra yuva, aidiyet kavramlarının sorgulandığı sohbet sahnesidir.

Mayıs Sıkıntısı, Kasaba’nın çekim aşamasını anlatır. Bu yönüyle de NBC’nin en otobiyografik filmi diyebiliriz. Kasabaya-baba ocağına- dönen Muzaffer bir yönetmendir ve kasabalılarla bir film çekmek ister. Kasaba’da memleketine su kanalı yapan Nuri gibi Muzaffer de bir projeyle dönmüştür köyüne. Ancak bu iki karakter ve Aydın (Kış Uykusu) için oradaki halkın bir kıymeti yoktur. Onlar bir projeyle bu işi bir tercih gibi gösterirler oysa başka çareleri olmadığı için taşraya dönmüş karakterlerdir. Onlar aydın sıkıntısı içindeyken kasabalılar da geçim sıkıntısı çekmektedir.

Uzak filminde Kasaba ve Mayıs Sıkıntısı’ndaki Saffet Yusuf, Muzaffer ise Mahmut olmuştur. Tarkovsky gibi filmler çekmek için İstanbul’a gelen Mahmut bir seramik firmasının fotoğraf işlerini yapan, geçim sıkıntında bir fotoğrafçıdır. Yusuf ekonomik krizi bahane ederek iş bulmak için köyden İstanbul’a kuzenin yanına gelir. Ama çalışmaktan yana gönlü olmayan, torpil arayışındaki Yusuf’un da hayallerinden uzaklaşmış, başarısızlığı kabul etmiş yalnız ve gururlu Mahmut’un da sonunun baba ocağına dönmek olduğunu filmde göstermese de hissettirir.

Josef Losey, Milos Forman, Andrei Tarkovsky, Pier Paolo Pasolini, Lars von Trier ve şimdi bu yaratıcı isimlerin arasına yeni bir yetenek katılıyor.

Nuri Bilge Ceylan ilk kez bir uzun metrajla Cannes’a gitti ve yarışmanın en büyük ikinci ödülü olan Büyük Juri Ödülü sahibi açıklanmadan önce kazanan için Sting bu sözleri söylemişti ve daha sonra Patrice Chéreau kazananı anons etti; Uzak, Nuri Bilge Ceylan. En iyi aktör ödülünü ise iki isim almıştı; Muzaffer Özdemir ve M.Emin Toprak. Ödülü almak için sahneye Ebru Ceylan çıktı ve festivale kabul edildikten bir gün sonra Emin Toprak’ın trafik kazasında hayatını kaybettiğini söyledi.

İklimler Nuri Bilge’nin ilk dijital kamerayla çektiği film ve değişen tarzının ilk habercisi olduğu için filmografisinde önemli bir yerdedir. Bundan sonra doğa daha az konuşur, odaktaki insana daha fazla iş düşer. Tek başınalığa önem veren, özgürlüğüne düşkün akademisyen İsa ile sessiz, edilgen sanat yönetmeni Bahar’ın, sınırları olmayan bir kadın ile ona sürekli sınırlar çizmeye çalışan bir adamın hikayesi. Bu kez başrollerde kendisi ve senarist eşi Ebru Ceylan var. Klasik aşk filmleri iki insanın tanışmasıyla başlayıp evlenmeleriyle biterken İklimler evli iki insanın birbirine yabancılaşması ve sonunda kopma noktasına gelen ilişkilerinin öyküsüdür. Yaz mevsiminde Kaş’ta başlayan hikaye Ağrı’da kış mevsiminde son bulur. Üç mevsim süren hikayede dördüncü mevsim bahar yoktur. Doktora tezi yarım kalan, Kaş’taki arkadaşlarını memnun edemeyen; çocuk sahibi olamadığı için annesini memnun edemeyen, hayatındaki kadının mutsuzluğuna sebep olan İsa Nuri Bilge’nin başarısız erkek karakterlerinden biridir. Filmin başlarında verdiği kısa cevaplarla pasif kalan, İsa’nın kendi için aldığı ama Bahar’ın iyiliği için aldığını söylediği kararlar onu daha da suskun bırakır. Bu iletişimsizlik iki karakterin birbirine uzaklaşmasına neden olurken birinin İstanbul’a diğerinin Ağrı’ya gitmesiyle somut bir uzaklık oluşur. İsa, İstanbul’dayken eskiden ilişkilerini olduğunu öğrendiğimiz Serap ile karşılaşınca Bahar’ın yokluğunu onunla kapatmak ister. Bir fındık tanesiyle bile başka bir kadının üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan İsa, Bahar’ın Ağrıda olduğunu öğrenince hemen onun yanına gider. Tıpkı eski arkadaşının (Zeki Demirkubuz) filminde(Masumiyet/Kader) İstanbul’dan Kars(veya Diyarbakır)’a giden Bekir gibi. Müzik kutusu sesleriyle, İsa’nın tekrar istediğini alacağı, Bahar’ın döneceği, dördüncü mevsim baharın geleceği hissi verilirken Bahar’ın “Ben yokken Serap’a gittin mi?” diye sormasıyla sadece İsa değil seyirci bile afallar ve Bahar film boyunca en sağlam çıkışını yaparak pasif kaldığı hikayeyi kendi bitiriyor. Finalde İsa’nın İstanbul’a döndüğü uçağın sesi yüzünden bölünen dizi çekimiyle İsa Bahar’ın planlarını son kez böler ve gider. Bu film ile Nuri Bilge Cannes’da FIPRESCI ödülü alır.

“Gerçeği örtbas ederek her şeye rağmen bir arada kalmayan çalışan bir ailenin hikayesi” Uzak filminde tanıştığı Ercan Kesal’ın da senaryo ekibinde olduğu Üç Maymun filmiyle Bilge kamerasını bireyden topluma çevirdi. Muhalefet parti milletvekili adayı olan Servet seçim öncesi bir kaza yapar ve “çıkınca elinde toplu para olur” diyerek para karşılığında suçu şoförü Eyüp’ün üstlenmesini sağlar. Bu sürede Servet ile Eyüp’ün karısı Hacer arasında bir ilişki başlar. Ailenin genç oğlu İsmail olanları görür ancak çıkarları için görmezden gelir. Eyüp hapisten çıktığında, İsmail’in de Servet ile çıkar ilişkisi bitip özgür kaldığında onu öldürmesiyle Eyüp ailesini korumak için kahvede karın tokluğuna çalışan, orada yaşayan çırağa “çıkınca elinde toplu para olur” diyerek suçu üstlenmesini sağlar.

Olayların öncesini ve sonrasını göstererek zaman sıçramaları yapıp boşluk hissi yaratarak seyirciyle karakterler arasına mesafe koyar. Böylece seyirci ile karakterlerin özdeşleşmesini engeller. Hatta yabancılaşması için ses ve görüntü eşiğini bozar, renklerle oynar. Haneke’de burjuva sınıfı için gördüğümüz mesafeli ve gerçekçi anlatımı Ceylan alt sınıfa taşımıştır. Tren rayları, vantilatör, su sızıntıları gibi seslerle hatta Yıldız Tilbe’li telefon melodisiyle Koza’da olduğu gibi diyalogsuz sahnelerle gergin bir hava yaratılmıştır. Nuri Bilge bir röportajında “Bu aile için dünyada sanki onlardan başka kimse yaşamıyormuş gibi bir dünya yaratmak istedim.” diyor. Eyüp’ün hapisteyken İsmail’e söylediği “Bizden başka kimimiz var?” sözüyle ailenin neden tüm sıkıntılara rağmen bir arada kalmaya çalıştığını daha iyi anlıyoruz. Bir de ailenin ölen küçük oğlu var. Burada çocuk masumluğuyla saf gerçek imgelenmiş. Bu hayalet çocuk, gördüğünü görmezden geldiğinde İsmail’e, bildiğini bilmezden geldiğinde Eyüp’e gözükür. Hacer’e gözükmemesinin nedeni onun ailenin erkekleri gibi gerçekle yüzleşmekten kaçmamasıdır. Hatta onurunu ayaklar altına alıp yasak aşkına sahip çıkmaya çalışmasıyla erkeklerden daha cesur bir yenilgi almıştır. Bir gök gürültüsüyle başlayan film kara bulutlarla sürer ancak o boşalma hiçbir zaman gelmez. Bu film ile Cannes’da en iyi yönetmen ödülü aldı.

Ercan Kesal Kırıkkale, Keskin’de zorunlu hizmet görevindeyken bir cinayet işlenir. Yakalanınca suçlarını itiraf eden katillerle birlikte savcı, komiser vs üç araba insan gece boyunca tarla tarla dolaşarak cesedi ararlar. Bu geceden çok etkilenen Kesal bunu bir film yapmak ister. Ceylan’ı da ikna edince bu güzel film ortaya çıkar. Yazılan senaryoya göre çok fazla doğaçlama yapabilen oyuncuya ihtiyaç vardı. Çünkü bu filmin harika olmasıyla çöp olması oyuncuların doğallığına bağlıydı. Hatta sette oyuncuların haberi olmadan çekilen sahneler bile var. Bu yüzden Şampiyonlar Ligi gibi bir ekip kuruldu; Yılmaz Erdoğan, Ahmet Mümtaz Taylan, Fırat Tanış, Olgun Şimşek. Evet, Olgun Şimşek son ana kadar savcı rolü için seçilen oyuncuydu. Ancak ücrette anlaşamayınca son anda daha önce deneme çekimi yaptıkları Taner Birsel ile anlaştılar. Belki de Bilge’nin çekim sürecinde en çok zorlandığı film oldu. Çünkü oyuncu kadrosu ve kamera arkası ekip çok kalabalıktı, Nuri’nin minimalistliğine tersti. Sette bir daha böyle çalışmayacağını söylese de bu filmle yüksek bütçeli, kalabalık ekipli filmlere başlamış oldu.

Bildiğimiz polisiye kalıplarının dışında bir polisiye hikayesi var Bir Zamanlar Anadolu’da filminde. Ne Agatha Christie formu olan dedektifle beraber ilerleyen, “katil kim” diye soran; ne de Columbo formu olan her şeyi baştan sona gördüğümüz, “dedektif nasıl yakalayacak” diye soran bir hikaye. Aslında, filmde cinayet kimsenin umurunda değil. Sadece hikayeyi devam ettirmeye yarayan bir MacGuffin olarak kullanılmış. Etkileyici bozkır atmosferinde, yılan sırtı yollarda ilerleyen ceset arama ekibindeki iktidar çatışmasını anlatılır. Savcı Nusret, Komiser Naci, Arap Ali, Şoför Tevfik ve kazıcılar olarak ilerleyen bir azarlama zinciri ile hiyerarşik düzen kurulmuş. Komiser Naci başladığı işi bitirme derdindeyken jandarmanın da kendine pay çıkarma mücadelesi ve Arap Ali’nin her fırsatta elma, kavun peşinde koşmasıyla herkesin kendi çıkarı peşinde olduğu bir ortam oluşturulmuş. Filmin başındaki “manda yoğurdu” muhabbeti ise Tarantino’nun Ucuz Roman’daki hamburger, Rezervuar Köpekleri’ndeki bahşiş muhabbeti kadar kaliteli.

Filmin en vurucu sahnelerinden biri de Muhtar’ın evinde geçiyor. Gece yorulan ekip yakındaki bir köye dinlenmeye Muhtar’ın evine gider. Gece olsa dahi savcıyı yakalamışken taleplerini sıralayan Muhtar rolüyle Ercan Kesal mükemmel bir oyunculuk sergilerken aynı sahnede Katil Kenan’ın kardeşi Ramazan’ın “kola var mı?” demesiyle karaktere çocuk masumiyeti eklenmiş. Elektriklerin kesilmesiyle karakterler bir köşeye çekilir. Filmde ilk defa gördüğümüz kadın, muhtarın güzel kızı Cemile, karanlık odada kendi iç sesleriyle baş başa kalmış erkek karakterlere üzerinde bir gaz lambası olan tepsiyle çay ikram eder. Cemile üzerinden birçok kadın anlatılır aslında. Bütün karakterlerin bir kadınla sorunu vardır; Komiser Naci baskın eşi tarafından ezilmektedir, Savcı Nusret’in karısı onun yüzünden intihar etmiştir, Arap Ali karısının köyünü sevmez, Kenan bir kadın için cinayet işlemiştir ve doktor hikayesini anlatmasa da arada karısıyla olan fotoğraflar gösterilerek onun da bir sıkıntısının olduğu hissettirilir. Karanlık odada yüzleri gaz lambasıyla aydınlanan karakterler Cemile’ye bakarken kendi sıkıntılarını yansıtır. Savcının doktorla aralıklı ilerleyen muhabbetinde kendi ölüm tarihini bilen kadının en sonunda savcının karısı olduğu ve onun yüzünden intihar ettiğini kendine itiraf etme süreci ince işlenmiş bir Çehov’un “Sorgu Yargıcı” uyarlamasıdır.

Bu filme Ceylan Cannes’da bir kez daha Büyük Jüri Ödülü almıştır.

Nuri Bilge’nin ilk dönemki tarzına döndüğü, çok sayıda derinlikli karakter barındıran, görsel bir roman denilen filmi Kış Uykusu. Çehov’un Karım ve İyi İnsanlar hikayelerinden esinlenerek uzun kaliteli diyaloglar içeren 185 sayfalık dev bir senaryo yazıldı. Ceylan uzun zamandır Karım’ın filmini çekmek istiyordu ancak öykü çok fazla iç düşünce ve betimleme içerdiği için bu proje gözünü korkutuyordu. Bir Zamanlar Anadolu’da filmiyle diyalog filmi çekebileceğini kanıtlayan ve bu sürede Çehov’la daha fazla haşır neşir olan Bilge, Ebru ile birlikte bu filmin senaryosunu yazmaya başladı. Uzun sahneler içeren film için usta oyunculara ihtiyaç vardı. Demet Akbağ, Melisa Sözen, Nejat İşler, Serhat Kılıç, Ayberk Pekcan, Nadir Sarıbacak gibi kalite isimlerle anlaşıldı. Ancak başrol olan Aydın karakteri için Bilge ısrarla Haluk Bilginer’i istiyordu. Oyun takviminin yoğunluğundan dolayı rolü üç kez reddeden Bilginer Ceylan’ın biz sana uyarız yeter ki oyna demesiyle filme dahil oldu.

Aydın(yarı aydın) emekli olduktan sonra Kapadokya’ya-baba ocağına-dönmüş eski bir tiyatrocudur. Buradaki babadan kalma ev ve otellerin gelirleriyle geçinen, varlığından kimsenin haberi olmadığı yerel gazetede bilgiç yazılar yazan, ”Belki benim krallığım küçük ama hiç değilse orada ben kralım” diyen biri. İklimler’deki İsa veya Nuri Bilge’nin kendisi gibi kendinden çok genç biriyle evlenmiş bir karakter.

Necla, Aydın’ın kardeşi, eşinden boşandıktan sonra babasından kalan mirasın ve kardeşinin yanına yerleşen, boşanmanın etkisini atlatamamış paradigmaları ters yüz etmeye çalışan kafası karışık, mutsuz, gerçekleşmeyecek beklentiler içinde bir karakter.

Nihal, Aydın’ın karısı, zamanında kendine güvenli bir liman bulduğu düşüncesiyle kendinden bir hayli yaşlı biriyle evlenmiş ve daha sonra hayatının en değerli zamanlarını ıssız bir limanda geçirdiğini fark eden, taşrada eriyip yok olmaktan korkan güzel bir kadın.

Hamdi, sevdiklerini korumak için gururunu ayaklar altına alan, her daim orta yolu bulmaya çalışan bir imam. Aydın ve ailesi dünyevi hazlara gömülmüş yaşamı içindeyken Hamdi ve ailesi birlikteliklerini korumak için yeri geldiğinde eğilip bükülen, geçim sıkıntısı çeken bir ailedir. Aydın kendini kral gibi hissetmek için ailesini kırmaktan çekinmezken Hamdi sevdiklerini korumak için kendini kurban eder. Yani Hamdi Aydın’ın ötekisidir. Aydın’ın evindeki davetleri görürken bir yandan da Hamdi’nin evindeki sıkıntılı atmosferi hissediyoruz. Filmin finalinde Aydın’ın Nihal’e sadece baktığı ve iç sesini duyduğumuz tirad sahnesi, iç dünyanın derinliğiyle ağızdan çıkan sözler arasındaki uçurumun verdiği acıyı net bir şekilde hissettiriyor.

Filmin posteri, Dostoyevski’nin ilk romanı ”Netochka Nezvanova” için I. Glazunov tarafından yapılan kitap kapağından esinlenilerek yapıldı. Aynı resim Nihal’in odasında da vardı. Müzik olarak Bresson’un “Au Hazard Balthazar” filminin de müziği olan Schubert’ten “Piano Sonata in A Major,D959” kullanıldı.Filmde açık hava sahneleri Kapadokya’da çekilirken oda sahneleri Haluk Bilginer’in oyun programına uymak için İstanbul’da stüdyoda çekildi. Tren garı ve bazı karlar sahneler bölgede yeterince kar olmaması nedeniyle Erzurum ve Kars’ta çekildi. Toplam 200 saat süren çekim kaydı Nuri’nin çalışmasıyla 4.30 daha sonra 3.16 saate indirilip uzun diyaloglar, uzak plan manzara çekimleri içeren bu tiyatral film ortaya çıkmış. Cannes yetkilileri filmi kısaltmasını isteseler de kırpmadan yolluyor filmi Ceylan. Tük sinemasının 100.yılında Nuri Bilge Ceylan Kış Uykusu filmiyle Cannes Film Festivali’nin en büyük ödülü olan Altın Palmiye’yi alıyor. Kış Uykusu Altın Palmiye’yi kazanan en uzun filmdir.

Akın Aksu’nun hikayesinden etkilenen Nuri Bilge, bu hikayeyi film çekmeye değer buluyor. Akın ve Ebru ile beraber senaryoyu yazmaya başlıyorlar. Akın’ın oğluyla konuştukça hikayeyi oğul üzerinden anlatmak daha mantıklı geliyor. Yıllar sonra memleketi Çanakkale’de tekrar film çekecekti. Oyuncu kadrosunda Doğu Demirkol, Murat Cemcir gibi dram ve festival filmlerine uzak isimleri görünce hepimiz şaşırsak da filmdeki performanslarını görünce ne kadar doğru tercihler olduğuna kanaat getiriyoruz. Ceylan, Demirkol’un Yetenek Sizsiniz’de yuhalanmasına rağmen sahnede kalıp laf sokmaya çalışmasını görünce Sinan karakteri için uygun olduğunu düşünmüş.

Gençliğini doğunun taşrasında çürütmüş, topluma göre değişik bir insan olan öğretmen bir babanın zamanla elindekileri hatta itibarını bile kaybederek uçan kuşa borcunun olduğu, çocuklarını bile utandırdığı bir dönemde oğlu Sinan Karasu atama bekleyen yeni mezunbir öğretmen olarak evine geri döner. Yazdığı kitabı bastırmak için paraya ihtiyaç duyan Sinan parayı bulmak için kapı kapı gezse de kimseye karşı eğilip bükülmeyen, hatta onların düşüncelerini hor görerek her kapıdan eli boş dönen bir karakter. Gururunu baş tacı yapmış Sinan’ın aksine oğlunun cebindeki paraya bile göz diken, alacaklılar tarafından çarşı ortasında tartaklanmayı umursamayan biri İdris.

Sinan’ın bu kitabı bastırmak istemesinin asıl nedeni babası olmadığını kanıtlamak. Babası İdris ise babası olmadığını kanıtlamak için on metreye kadar kazdığı kuyudan su çıkartarak kanıtlamaya çalışıyor. Yani Bergman’ın Güz Sonatı filminde geçen “Kızının felaketi, annenin zaferi midir? Benim kederim senin saklı zevkin mi?” repliğini üç kuşağa uyarlıyor. Filmin finalinde Turgenyev’in “Babalar ve Oğullar”ındaki gibi babayı eleştiren oğlun zamanla babaya dönüştüğünü görüyoruz. Kuyuya girerek Sinan’ın ölüp artık İdris’e dönüştüğü sahnedeki kullanılan plan Metin Erksan’ın “Susuz Yaz” filmine selam gönderir nitelikte. Film boyunca yürüyerek,seyahat ederek Sinan’ın anlam arayışı simgelenirken kuyuyla insanın kendi derinliklerine seyahati anlatılmış.

Derin karakterli Kış Uykusu filminin aksine bu filmdeki tek karakterin Sinan olduğunu, diğer herkesin tip oluğunu söylemek yanlış olmaz. Bu klişe tiplerle Sinan’ın çatışmaları hem Sinan’ın ne kadar toplumdan farklı biri olduğunu belirginleştirilmiş hem de farklı konulardaki görüşlerini göstererek karakteri daha iyi tanımamız sağlanmış. Eski aşkıyla, köyün imamıyla ve küçük beldede kendini büyük gören aydınlarla aşk, din, edebiyat, yerel değerler gibi konularda girilen derin diyaloglarda Kuran-ı Kerim’den, Mevlana’dan, Peyami Safa’dan alıntılar yapılmış.İlk filmlerinde insandan çok doğayı konuşturan Bilge, 3 saat 8 dakikalık Cannes’da dakikalarca alkışlanacak bir diyalog filmi yapmıştı.

Kaynak:

Rabarba Dergi 16.Sayı

Ercan Kesal,Evvel Zaman. İletişim yayınları,2018

Hasan Yılmaz,Sinema Sadece Sinema Değildir.Sokak Kitapları Yayınları,2016

Youtube/NBC

nbcfilm.com

--

--