Pamuk’un Karakterleri ve Hegelyen Doğu Okuması

Savinien
Zemheri
Published in
5 min readOct 9, 2017

Bir kimsenin nereye ait olduğunu belirlemekte coğrafya bilimi yeterli mi, veya nüfus kütüğü? Bireysel zihniyeti yorumlamaya olanak tanır mı bunlar? Sanmıyorum.

Orhan Pamuk, “ben Avrupalıyım” derken fazlasını kastediyor, daha çok bir fikir dünyasını, kavrayış şeklini vurguluyor. Bu bir kültürel aidiyet meselesi. Yaşayış tarzıyla, normlarıyla, kurumlarıyla… Bunun yanısıra fildişi kulesine kapanmıyor Pamuk. Kendi kimliğini tanımlamanın peşine coğrafyasına da “Biz neden böyleyiz?” sorusunu yöneltiyor.

İlk kitabı olma özelliği taşıyan Cevdet Bey ve Oğulları, Batılı tarzda bir aile kurmak isteyen Cevdet Bey’in üç jenerasyon aile hayatını Osmanlı’nın son yıllarından 1970'lere kadar geniş bir yelpazede veriyor. Pamuk’un romanının ağırlık merkezi Cumhuriyet’in ilk yıllarında bulunuyor.

Avrupalı’nın Doğu düşüncesinde Hegel önemli bir yer tutar. Bunun nedeni çalışmalarının çok nitekli ve kapsamlı olması. Özellikle Doğu toplumları üzerine yaptığı tarihsel çalışmaların üzerinden 200 sene geçmesine rağmen hala çeşitli akademisyenlerce kaynak olarak öneriliyor. Böyle olunca Orhan Pamuk’un da Batılı karakterleri dolaylı olarak bu bakışa sahip oluyor.

Bu Hegelyen çerçeveyi üç karakter ve süreçle kişiliklerindeki değişimden yorumlamaya çalışacağım:

  • Uzun yıllar Avrupa’da mühendislik yapıp ülkesine dönen Ömer
  • İstanbul’da sakin bir aile yaşamı süren Refik
  • ve bir Alman mühendis Herr von Rudolph

İstencin/İradenin Bitimli Olması

Ömer hırsı, istenci(iradesi, itici gücü, ihtirası), eylemselliği ve “fetih” arzusuyla tam bir Batılıyı temsil eder; son derece doyumsuzdur ve her şeye sahip olmak ister. Ülkesine döndüğü zaman ilk arzusu bakir toprakları olan Anadoluyu dolaşıp oralarda müteahhitlik yaparak çok para kazanmak ve fethetmektir. Kendinin de sürekli bir “Fatih” olduğunu vurgular. Ömer’e göre evlenmek, kişinin kendini eve hapsetmesi ve başkalarına tabi kılmasıdır. Ev, aile yaşamı insanın canlılığını ve eylemselliğini ona kaybettiren yegâne şeylerdir. Bundan dolayı sakin bir yaşam süren Refik, Ömer’in sürekli alay konusu olur. Yurtdışından döndüğünde Ömer’in ağzından ilk dökülen cümlelerden biri “ben sizin gibi uyuşuk olmak istemiyorum”dur.

Hegel’in tarih yorumunda insanlığın ilerleyişi bireylerdeki özgürlük bilincinin oluşumuyla paralellik gösterir. Devlet, Hümanizm, Aydınlanma, Eşitlik gibi fikirler insanlardaki istenç/irade’nin genelleşmesi, uygulanması ile ortaya çıkmıştır.

İrade sahibi kişinin varlığı her türlü özgürlüğün birinci koşuludur. Kişinin bu iradesi öznel olarak kalmamalı ve “kendi kendini de gerçekleştirmelidir.” Ancak bu koşulla gerçek bir özgürlük söz konusu olur.(1)

İstenç kelimesi oldukça soyut bir kavram. Bu kelimeden anladığım tamamen bireysel bir keyfilik ve hiçbir etki altında kalmadan seçime, arzulama durumu.

Bu alıntı ışığında diyebiliriz ki istenci sürekli ve eylemsellik barındıran Ömer özgür bir bireydir. Kişiselleşmesini/özbilincini ve özerkliğini gerçekleştirmiştir. Fakat Refik’in özerk olmaması, eylemsiz oluşu onun iradesinin gerçekleşmesine mâni olur böylece istenci bitimli, süreksiz olur. Bu özellikler Hegel’e göre Doğulu’nun öz yapısıdır.(2) Refik de Doğuyu temsil eder.

Burayı atlamadan önce eski aile yaşamına da (bir yerde Refik’in yaşamına) göz atmak gerekiyor. Çocukların evlendikten sonra bile büyük ebeveyn ile yaşamaya devam ettiği, ilerleyen yaşına rağmen evde alınan kararlarda iradesini tam yansıtamayan bir birey tahayyülü. Bahsi geçen özgürleşememe için açık bir örnek.

Hegel Tarih Felsefesi kitabında Doğu Toplumlarındaki ataerkil/devlet baba yapısından bahseder. Orada bireyler aslında devletin varoluş nedeni olması gerekirken hepsi birer tebaa konumundadır, içinde eriyiktir. Devlet içinde söz söyleme hakkına sahip değil, korunmaya muhtaç çocuklar konumundadır. Aynı şekilde eski aile figüründe olduğu gibi.

İlerleyen safhalarda Refik kitaplar aracılığıyla Fransız Aydınlanma düşünürleri ile tanışır, Alman Romantizmi şairlerinden Hölderlin’den Yunan düşüncesini öğrenir. İlerde konuşmasına tanık olacağımız Herr von Rudolph’un deyimiyle Refik’in içine “aklın ışığı düşer” bir kere ve artık eylemsellik kazanır, olan olmuştur. Bir daha eskisi gibi olamaz. Ruhu evin içine sığmaz, döner durur evin geniş holünde. Kendisinin seçemediği, babasından kalma işini, ailesini bırakıp uzaklaşmak ister ve halihazırda fetih için Doğu’da olan Ömer’in yanına gitmeye karar verir. Özerkliğini gerçekleştirmek üzere ailesinden kopar. Ömer’de ise o eski hırstan bir şey kalmamış, Doğu’nun zamansız, durgun yaşamıyla birlikte azmi de sönümlenmiştir.

“Birin” Özgürlüğü

(Doğulular) Birin özgür olduğunu bilirler, ama tam bu nedenle böyle özgürlük yalnızca imrenmedir(Özenç), yabanıllıktır, tutkunun körlüğüdür; ya da onun bir yumuşaklığı, evcilliğidir, ki kendisi salt bir doğa olumsallığı ya da özençtir. Bu Bir bu nedenle salt bir Despottur, özgür bir insan değil. — Özgürlük bilinci ilkin Yunanlılar arasında doğdu, ve bu yüzden onlar özgürdüler; ama, tıpkı Romalılar gibi, yalnızca kimilerinin özgür olduğunu biliyorlardı, genel olarak. İnsanın değil. (3)

Hegel’e göre Doğu’da Despotlar(Birileri), Yunanlılar ve Romalılar’da kölelik olduğu için bazı insanlar(Kimileri), kendi Hristiyan-Cermen dünyada ise herkes özgürdür (Aslında değildir). Özgürlüğün topluma yayılamaması yine toplumun istençsiz bireylerinden dolayıdır. Çünkü özgürlüğün ne olduğunu bilmezler bu da bireylerde köle bilinci yaratır.

En iyi açıklamayı düşünürü andıran karakter Rudolph ile Ömer ve Refik’in diyaloğunun yapacağını sanıyorum.

Sizin hırslarınıza bu toprak uygun değil… Çünkü düşünüyorum ki bu toprak eski ve verimsiz otlarından, dikenlerinden temizlenmedi. Balzac’ın Rastignac’ının arkasında kanlı Fransız Devrimi vardı. Burada? Burada en büyük efendi hâlâ Kerim Naci Bey… Burada bütün demiryolu inşaatının en büyük patronu bir toprak ağası… Hem toprak ağası hem de demiryolu müteahhidi hem de milletvekili… Size bir şey kalmamış dostum… Hah, ha… Yaşlı otlar, dikenler her yeri tutmuşken siz neyi fethedecesiniz Herr Fatih?

(…)

Bir süre sustu sonra (Ömer) ekledi: “Ama burada da , itiraf edin küçümsediğiniz bir şey var!”

“Evet var!” dedi Alman mühendis.” Var: Kerim Naci Bey. Nefret ediyorum ondan. İşçiler, ustalar taşeronlar herkes hayran ona… Herkes onun hakkında hikaye anlatıyor… General babam gibi… Herkes ona aşık: Ata binişini, servetini, yürüyüşünü, yakışıklılığını övüyorlar… Hem kölelik ediyorlar, hem de seviyorlar… O ne yapıyor? Hiç! Eskişehir’de gezmekle bitmeyecek toprağı vardır. İyi insanmış, milletvekiliymişi iyi nişancıymış… İyi nişancı, kölesinin başını okşayan iyi efendi! (…) On iki saat onun için çalışıyorlar, sonra ona hayran oluyorlar… Ata binişini, alçakgönüllülüğünü analtıyorlar… Ona inanıyorlar… Neredeyse onun için severek, ,inanarak çalışıyorlar… Ben bunu anlamıyorum… İşte Amerika’da bu yok!.. Orada da insanlar çalışır ama inanarak, hayran olarak değil! Orada insan başka türlü yaşayamayacağını düşünerek çalışır. (4)

Hegel’in belirlenimleri kendi dönemi ve dönemine kadar ki tarih izlenimine dayanıyor. “Doğu ve Özgürlük” bağlamında dedikleri tabii ki şu dönemde değişmiştir. Zaten kendisi de bunu, dünyanın özgürlüğe yaklaşacağını öngörür. Bundan dolayı onu bu dönemin şartları ile eleştirmek biraz abestir.

Hegel Oryantalist olmakla defalarca eleştirildi. Fakat değerli Akademisyen Çetin Türkyılmaz Hegel’in Doğulu yaftasını coğrafyaya değil bireylerin zihniyetine vurduğunu; Hegel’in Hollandalı düşünür Spinoza ve Antik Yunan düşünürü Anaximander’i de “Doğulu bir zihniyete sahip olmak” ile eleştirdiğini söyler.(5)

Bana kalırsa da fikir ve anlayış coğrafyadan bağımsız kavranır.

Gerek romana yorumlarıyla, gerekse bağıntılar üzerine sohbetiyle metni zenginleştiren Annem Rüya Cemaligil’e teşekkür ederim.

1* G.W.F Hegel - Hukuk Felsefesinin Prensipleri

2* Onur Bilge Kula - Batı Felsefesinde Oryantalizm ve Türk İmgesi (İBK Yayınları)

3* G.W.F Hegel - Tarih Felsfesi (İdea Yayınları) çev. Aziz Yardımlı

4* Orhan Pamuk - Cevdet Bey ve Oğulları (YKY Yayınları)

5* Çetin Türkyılmaz - Hegel’in Anaksimandros Okumaları (Makale)

Mustafa Cem Cemaligil

--

--