Pazar Pasajı: Altıncı Koğuş-Anton Çehov

Anıl Sekitmen
Zemheri
Published in
2 min readJan 13, 2019

Üniversitede okuduğu yıllarda tıbbın, simya ve metafizik dalları ile aynı kaderi paylaşacağını sanırdı; oysa şimdi, geceleri okuduğu zamanlar tıp bilimi yüreğine dokunuyor; içinde şaşkınlık, hatta sevinç uyandırıyordu. Gerçekten de, ne beklenmedik bir parıltı, ne devrimdi bu! Büyük Pirogov’un* in spe** bile yapılmasını imkansız gördüğü ameliyatlar antisepsi sayesinde yapılabiliyordu.Sıradan köy hekimleri bile diz kapağı rezeksiyonunu gerçekleştirmeyi göze alabiliyorlardı. Laparatomi ameliyatlarında ölüm oranı sadece yüzde birdi. Taş hastalığı ise o kadar önemsiz sayılıyordu ki, hakkında yazmıyorlardı bile. Sifilis tamamıyla iyileştirilebiliyordu. Ya kalıtım teorisi, hipnoz, Pasteur ve Koch’un buluşları, hijyene dair istatistikler ve yerel tıptaki gelişmeler? Psikiyatride bugünkü sınıflandırmalar, teşhis ve tedavi yöntemleri; geçmişle kıyaslandığında yaşanan bütün bu gelişmeler Elbruz Dağı*** kadardı. Artık akıl hastalarının kafasından aşağı soğuk su dökmüyorlar, üzerlerine deli gömleği geçirmiyorlardı. İnsanca muamele görüyorlar, hatta gazetelerde de yazıldığı gibi onlar için gösteriler, balolar düzenleniyordu. Andrey Yefimıç altıncı koğuş gibi tiksinç bir yerin bugünkü görüş ve zevklere göre, ancak orta sınıf belediye başkanı ve meclis üyelerinin yarım yamalak okuma yazma bildiği, ağızlarından içeri eritilmiş kalay dökse bile doktora gözü kapalı güvenilmesi gereken bir keşiş olarak bakıldığı, demiryolundan iki yüz verst ötede, bir kasabada var olabileceğini biliyordu. Başka bir yerde olsaydı halk ve gazeteler, bu küçük Bastille Hapishanesi’ni paramparça ederlerdi.

Andrey Yefimıç gözlerini açarak “Ne var ki bunda?” diye sorardı kendi kendine. “Ne çıkar ki bu durumdan? Evet antisepsi var, Koch ve Pasteur’ün buluşları var, ancak işin özü değişmedi ki.Hastalıklara yakalanma ve ölüm oranları hâlâ aynı. Deliler için balolar, gösteriler düzenliyorlar, ama yine de kendi iradeleriyle dışarı çıkmalarına izin verilmiyor. Demek ki bunların hepsi saçmalık ve gösterişten ibaret. En iyi Viyana kliniği ve benim hastanem arasında öz itibariyle bir fark yok.”

Ancak keder ve kıskançlığa benzer bir duygu, bütün bunlara kayıtsız kalmasına engel oluyordu. Yorgun olduğu için böyle olmalıydı. Ağırlaşan başı kitabın üzerine düştüğünde, ağırlığı hafifletmek için kolunu başının altına dayayıp şöyle düşünürdü:

“Zararlı bir işe hizmet ediyorum ve aldattığım insanlar için aylık alıyorum. Namuslu değilim, ama ben tek başıma bir hiçim, kaçınılmaz olan sosyal kötülüğün küçük bir parçasıyım sadece. İlçedeki bütün memurlar da zararlı kişiler ve hepsi havadan para alıyorlar. Demek ki namuslu olmamamın suçlusu ben değilim, zaman. İki yüz yıl sonra doğsaydım bambaşka biri olabilirdim.”

Saat üçü vurduğunda lambayı kapatıp yatak odasına giderdi. Canı uyumak istemezdi.

*On dokuzuncu yüzyılda yaşamış en ünlü Rus operatörlerden biri.

**Gelecekte.

***Kafkaslar’ın ve Rusya’nın en yüksek dağı.

Altıncı Koğuş / Türkiye İş Bankası Yayınları / s26–27

--

--