Pazar Pasajı: Amok Koşucusu — Stefan Zweig

Anıl Sekitmen
Zemheri
Published in
3 min readMay 21, 2017

Amok mu? Sanırım hatırlıyorum. Malezyalılarda görülen bir tür sarhoşluk…

“Bu sarhoşluktan daha fazla bir şey… bu delilik, bir tür insan kudurması… ölümcül, anlamsız bir saplantının krize dönüşmesi hali, bunu başka hiçbir alkol zehirlenmesiyle kıyaslayamazsınız. Orada kaldığım süre içinde bizzat ben de birkaç vakayı inceleme fırsatı buldum -söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz- ama kaynağının korkunç gizemini ortaya çıkarmayı başaramadım. Bir şekilde iklimle ilgisi vardı, ani bir patlama noktasına gelinceye kadar sinirler üzerinde bir fırtına gibi baskı yaratan o boğucu, yoğun atmosferle…”

“Sonuç olarak Amok… evet Amok, şöyle bir şey: Bir Malezyalı, son derece sade, son derece iyiliksever bir insan, içkisini içiyor. Ruhsuz, ilgisiz, donuk bir biçimde oturuyor oracıkta. Tıpkı benim odamda oturduğum gibi… Sonra ansızın ayağa fırlıyor, hançerini kapıyor, sokağa koşuyor. Dosdoğru koşuyor, dosdoğru. Nereye gittiğini bilmeden… Yoluna ne çıkarsa, insan olsun hayvan olsun, hançerini saplıyor, akan kan onu daha da çıldırtıyor. Ağzı köpürüyor, kudurmuş gibi uluyor. Ama koşuyor, koşuyor, koşuyor, ne sağa bakıyor ne sola, acı acı haykırarak, elinde kanlı hançeriyle, korkunç koşusunu sürdürüyor. Köydeki insanlar bir Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilirler. O gelirken uyarmak için ‘Amok! Amok!’ diye haykırırlar ve herkes kaçışır. Ama o, bunları hiç duymadan koşar, görmeden koşar, önüne çıkanı devirir. Sonunda kuduz bir köpeği vururcasına vurup öldürürler onu ya da o, ağzından köpükler çıkararak yere yığılıp kalır.”

“Bir keresinde böyle bir şey görmüştüm, bungalovumun penceresinden. Korkunçtu, ama sırf onu görmüş olmam sayesinde o günlerde kendimi anlayabilmiştim, zira tam öyle, tam da o şekilde ileriye dikilmiş korkunç bir bakışla, sağa ya da sola bakmaksızın, takıntılı bir şekilde koşmaya başlamıştım. O kadının arkasından… Her şeyi nasıl yaptığımı artık hatırlayamıyorum, o delice koşu, o anlamsız hız içinde her şey uçup gitti. O kadın hakkında her şeyi, adını, evini, yazgısını öğrendikten on dakika, hayır beş, hayır iki dakika sonra hemen yeni bir bisiklet ödünç alıp hızlıca eve döndüm, bavula bir takım elbise koydum, yanıma para aldım ve bir arabayla tren istasyonuna gittim, bölge sorumlusuna haber vermeden, yerime bakacak birini ayarlamadan, evi açık ve her şeyi olduğu gibi bırakarak… Etrafımı uşaklar sarmıştı, kadınlar merak içindeydi ve soruyorlardı, cevap vermiyordum, arkama dönüp bakmadım. Arabayı tren istasyonuna sürdüm ve ilk trenle şehre doğru yola çıktım. Bütün bunlar bir saat sürmüştü, kadının benim odama girişinden itibaren, varoluşumu geride bırakmış ve boşluğa doğru bir Amok koşusuna başlamıştım.”

Bu metin Stefan Zweig’ın Türkiye İş Bankası Yayınları’ndan çıkan Amok Koşucusu adlı eserinden alınmıştır.

Meraklısına:

1922'de yayınlanan kitabın farklı dillerdeki baskıları

Türkçe’ye Amok Koşucusu olarak çevrilmiş olup günümüzde sosyal kullanımı mevcuttur. Örneğin İngilizce’de “Run Amok” deyiminin karşılığı cinnet geçirmektir.

Buradan Amok Koşusu yapan birini görebilirsiniz.

Son olarak sizi Amok Koşusunun sosyal yönüne dikkat çeken bir konuşma ile baş başa bırakıyorum:

Hepimiz Potansiyel Amok Koşucuları mıyız?

--

--