Sınavlarla Sınavımız

Zehra Efe
Zemheri
Published in
3 min readJun 13, 2017

Hayatlarımızın kilit sınavlarından birinin eşiğinde olduğumuz şu günlerde öncelikle sınavda ter dökecek tüm arkadaşlarıma başarılar diliyor, emeklerinin karşılığını almalarını umut ediyorum. Bildiğimiz üzere eğitim sistemimiz gereği bir başka aşamaya geçebilmek için OKS, SBS, TEOG, ÖSS, ÖYS, YGS, LYS gibi birçok sınava tabi tutulmakta, sonuçlara göre de okullarımıza yerleştirilmekteyiz. Ne yazık ki bu süreçler öyle tek cümlede, girilen tüm sınavları zikredip geçmek kadar kolay olmuyor. Özellikle de günümüzde ‘kazandığın okul kadar kalitelisin’ ,’sınav sıralaman kadar değerlisin’ algısı iliklere kadar işlendiğinden; zaten öğrenmeden ezberleyerek, maksadı bir sonraki ‘level’ı görmek olan sistemde tutunmaya çalışan bireylerin omuzlarına öylesine büyük bir yük bırakılıyor ki adaylar hayatlarındaki tek gerçekliğin girecekleri sınav olduğu kanaatine kapılıyor. Dünyalarının merkezine aldıkları sınav için tüm hayatı test çözmekten ibaret olan robotlara dönüşüyor. Tam da kişiliğin şekillendiği ergenlik çağı ve ergenlik sonrası kendini tanıma-anlamlandırma dönemlerine denk gelmekte olan lise ve üniversite sınavları süreçlerinde insana ve insanlığa dair atılması gereken temeller sınavın gölgesinde kalıyor.

Peki tüm bu gelgitli süreçler son bulup sular çekildiğinde neler oluyor? Basitçe ikiye ayıracak olursak sınavın bir kazanan bir de kaybeden tarafı oluşuyor. Kazanan cephede anne-babaların hatta en uzaktan akrabalara kadar tüm tanıdıkların göğsünü kabarta kabarta ‘benim oğlum şu fen lisesini kazandı’, ‘benim kızım o tıp fakültesine yerleşti’, ‘benim kuzenin kuzeni de ilk beş bindeymiş’ gibi konuşmalara konu olan, toplumun gözünü dolduracak işlere imza atmış, artık bir şeyleri BAŞARMIŞ insanlar yer alırken hemen karşı cephede dünyanın sonuymuşçasına büyük bir hezimet söz konusudur ve bu iki cephenin damgaları tüm öğrencilik hayatı boyunca sınavzedelerin alınlarında duracaktır. Bir taraf sürekli dile getirilen okulu sayesinde sürekli pohpohlanırken diğer tarafta eğitim hayatına dair bir şeylerden bahsedilirken seslere manidar bir tonlama verilen, sırf toplumun BAŞARI ölçütlerine cevap vermediği için hep bir adım geride kalan insanlar yer alacaktır.

İnsan demişken peki bu sınav hengamesinde bireylerin insani değerleri nasıl şekillenmekte? Toplumun her türlü değer yargısının önüne aldığı okullarımız konusunda ne yazık ki herkesin olmak istediği tarafta bile sonuçlar çok parlak değil… Tüm öğrenciliği boyunca isminden önce gelen okulları, fakültesi tıpkı karşı taraf gibi BAŞARMIŞ tarafı da altında ezmiş; mesleği, statüsü olmadan kendinin bir anlam ifade edemeyeceği kanısına ulaştırmıştır. Dolayısıyla ortaya tanıştığı insanlara ismini söylerken, apartmanında evinin kapısına ismini yazdırırken, hatta çok daha acısı artık mezar taşlarında dahi insanların adından önce Prof.-Doç.- Dr. gibi niteleyicilere başvuran bireyler çıkmıştır. Bu noktada böylesi sıfatlara ihtiyacı doğuran şartlara bakılmalıdır. Daha ilkokul çağından başlayarak aşılanan ‘tek başına insan olmanın değerli olmaya yetmeyeceği’ fikri, bireyleri kendilerine değer katacak toplumsal beklentilere cevap olmaya itmiştir. Dolayısıyla neyi sevdiğini, nereye ait olduğunu bulamadan hayatta kendine biçilen rolü üstlenmiş mutsuz ve çoğu zaman da verimsiz insanlarla dolu bir toplum zemini el birliğiyle oluşturulmuştur. Yanlış anlaşılmasın, tabi ki her daim öğrenciler olarak elimizden geleni yapmalı, mümkün mertebe başarıya koşmalı, dünyaya güzel şeyler katma çabasında olmalıyız ancak neyi, niçin yaptığımızı algılayabilmemiz, kendi seçimlerimizi yaşayabilmemiz için de ailemizin, toplumuzun biraz daha esnek ve anlayışlı olmasına ihtiyacımız olduğu muhakkak. Daha 14 yaşındaki bir çocuk sırf bir lise sınavı için psikolojik sıkıntılar yaşayacak kadar ailesinden, okulundan baskı görmemeli. 18'inde bir genç ‘neresi gelirse yazıp kurtulayım’ diyerek tüm ömrünü istemediği bir meslekte saat sayarak geçirmemeli ya da yaptığı meslek toplumda fazlaca abartıldığından bir doktor, bir mühendis, bir politikacı, bir hakim tanrısal güdülere kapılıp kendi egosunda boğulmaya mahkum edilmemeli. Bizlere okumak, izlemek, gözlemlemek, değerlendirmek, seçmek için zaman verin! Tekrar tüm arkadaşlarıma başarılar diliyor, akademik hayatlara dair ifrattan da tefritten de uzak yarınlar görebilmeyi temenni ediyorum.

--

--