Sonbahar Erzincan’a da gelir
Dalıyor/doluyor gözlerim
ve çıkıyorum bir kır yolculuğuna
Sapsarı bir yoldayız
içimdeki çaresiz, içimdeki umutsuz ve ben
arka koltuktayız
Leylekler yürüyor boş bir tarlada;
kiremit rengi çizmeli ırgatlar gibi
elleri arkada.
Beni de alsalar aralarına ben de öyle gamsız yürürdüm
Ezilirdi ayağımın altında sıcaktan gevremiş toprak
Ve kırılırdı biçilmiş buğday sapları, çıtırdayarak
Burnuma tozlu buğday kokusu gelirdi
Çiftçi azgın değirmen daha da azgın; buğdayı ver ederdi :
“ Al ulan deli değirmen, öğüt babam öğüt! ”
O an zamanı ikiye bölüyor
Camın dış yüzünü kırbaçlayan bir söğüt
Doğuyu daha az doğuya bağlayan bir otoyola
pencerem bakıyor
Yerel radyoları dinleyerek
yolculuk edenlere ben bakıyorum
uzaktan
ve imrenerek
Sonra unutuyorum yine her şeyi
Ne uzun yollar, ne kiremit kırmızısı, ne anız çıtırtısı
Yalnızca
uykuya dalmak çekiyor içim.