Kalbi gibi Dev Adam: Fúsi

Çevremizdeki bedenlerden sadece biri

Berk Üstünel

--

Dikkat! Bu film incelemesi spoiler içerebilir.

“Film incelemesi yapmak senin neyine?” diye sorabilirsiniz. Haklısınız. Lisedeyken çok ilgilendiğim sinema, üniversiteye geçtikten sonra hayli ilgimin söndüğü bir alan oldu. Başka ilgi alanlarına yönelmiş olduğumdan, sinemayı kitaplığımın en üstündeki tozlu raflara saklamış oldum. Ancak hala beni etkileyen filmler üzerine birkaç kelam etmek içimi rahatlatırken tozlu rafları da biraz olsun süpürmüş oluyorum. İşte size evlerimize tıkıldığımız soğuk karlı günleri değerlendirmek adına güzel bir film sunuyorum.

Dünya çapındaki çeşitli festivallerden ödüllerle dönen ve 34. İstanbul Film Festivali’nde de yayınlanan Dagur Kári imzalı 2015 yapımı film, 43 yaşında bakir ve annesiyle beraber toplumdan biraz soyut yaşayan ama birçok hobisi ve yeteneği olan Fusi adında İzlandalı bir adamı konu alıyor. Küçük bir İzlanda şehrinde geçtiğini tahmin ettiğimiz film, ufak kadrosu ama dev gibi mükemmel anlatımıyla ilk andan itibaren izleyeni filmin içine sokuyor. Filmin uluslararası adının Virgin Mountain yani Bakir Dev olarak belirlenmesi aslında, ne filmdeki ciddi ve hüzünlü havayı yansıtıyor ne de karakterimizin güçlü ve onurlu yapısına oturuyor. Sanki Hollywood-vari bir filmmiş gibi bu ismin seçilmesi gerçekten ayıp olmuş Fusi’nin kendisine.

Kimseye zararı dokunmadan, kendi bildiğini okuyan, karıncayı bile incitemeyecek kadar sakin bir hayat yaşayan Fúsi, çevresinde gelişen olaylar sebebiyle artık bir şeylerin, kendi yaşantısını da etkilediğini hissediyor. Bir yandan toplumun isteklerini gerçekleştiremediği için (evlenmek gibi) kendisini buruk hissediyor, bir yandan da bunlara önem vermeyip kendi oyuncakları ve alet takımıyla hayal dünyasını yaşamaya devam ediyor. Günlük rutini arasında; kahvaltısında sütle mısır gevreği tüketmek, evin önündeki karları temizlemek, çalışma alanı olan yer hizmetlerinde uçaklara bavulları taşımak, evde çok sevdiği İkinci Dünya Savaşı temalı savaş alanı minyatüründe askerleri savaştırmak, favori radyo programını dinleyerek istek parça iletmek ve bazen de müdavimi olduğu Thai Restoranında çok sevdiği yemeği sipariş etmek yer alıyor. Ayrıca kendisi ev işlerinden, marangozluğa, boya-badana işlerinden, motor bakımına kadar birçok alanda da hünerli bir kişiliğe sahip. Hatta yemek yapmaktan da geri kalmıyor.

Hayatını bütün saflığıyla ve temizliğiyle kendi çapında yaşayan, istenildiği taktirde karşılıksız iyilikler yapan Fúsi; özellikle iş ortamında dalga geçilen, aşağılanan ve hatta fiziksel şiddete maruz kalan, pedofil yaftası bile yiyen dev yürekli ama toplumun ezdiği “yabancı” ve “garip” bir bireyi temsil ediyor. Kendisine yapılan her haksızlığa kafası eğik bir biçimde eyvallah çekmesi ve kin beslememesi onun ne kadar sabırlı bir insan olduğunun da kanıtı. Birçok kez yabancılaşma ve toplumdan soyutlanma temalarının işlendiği edebiyat ve sinema dünyasında, Fúsi de kendine yer bulmuş gibi görünüyor.

Film, İzlanda nüfusunun “sample size”ı olarak hazırlanan kadrosuyla, karakterlerinin sırıtmadan birbiriyle olan mükemmel uyumuyla ve aynı zamanda derin anlatımlı güzel kurgusuyla bembeyaz atmosferi tamamlıyor. Ki bence Fúsi’nin kendisi tek kişilik dev bir kadro olarak görev yapıyor. Arka planda bulunan iki karakter restaurant işletmecisi ve radyo programcısı, işyerindeki amiri, komşusu küçük kız ve mahallede yaşıtı olan tek arkadaşı Mordur da Fúsi’nin hayatındaki önemli manevi destekleyicilerden birkaçı. Toplumdan tam olarak soyut yaşamıyor belki ancak çok sınırlı bir çevresi bulunuyor. Yeni insanlarla tanışmak onun için zorlu bir süreç oluyor haliyle. Bunu bilen annesi ve sevgilisi Rolf, yeni insanlarla tanışıp sosyalleşmesi amacıyla Fúsi’yi dans kursuna kayıt ettiriyor. Israrlar üzerine başladığı dans kursunun daha ilk gününden çekingenliği sebebiyle dersten çıkmasına rağmen, kader ona da gülümsüyor ve onu Sjöfn ile tanıştırıyor.

S: Would you like to come in for some tea? -F: I don’t drink tea.

Depresif ve dengesiz bir karakteri olsa da Sjöfn’den çok hoşlanıyor, kendisini ona ilk günden itibaren bütün samimiyeti ile iyilikler yaparak geçiriyor, film boyunca varını yoğunu ortaya koyuyor. Sjöfn birkaç görüşme sonrasında beraber olamayacaklarını düşünse de sonunda “Bakir Dev”in sıfatını “Milli Dev”e çeviriyor. Ancak “kadın milleti” yine her coğrafyada kendini gösteriyor. Her şey, Fúsi için güzel giderken bir anda tersine dönüyor. Bütün o kurulan romantik hayaller ve tavan yapan tutkulu beklentiler hezimete uğruyor. Ama Fúsi bu, hayatın belalı çemberleri pis bir şekilde büyüyerek insanların ruhlarını kötü bir canavara dönüştürme gayretinde olurken Fúsi’nin bedeni en azından buna karşı geliyor, ele geçirilemiyor. “Umut et ki yaşayabilesin” demişler ya, gerçekten Fúsi de sanki bunu istemsizce kendisine adapte etmiş, daimi bir iyilik yapma peşinde koşuyor filmin sonuna kadar. Bunu gerçekten Sjöfn’e hissettiği saf arkadaşça duygularla mı yoksa şehvetli hisleriyle mi yapıyor bilemiyoruz. Tabii bu arada Sjöfn’ün de geçmişinde neler olduğunu bilmediğimizden, ne gibi sıkıntılar yaşadığını birincil gözden tam olarak göremediğimizden kötü ve suçlu kadın olarak haliyle bize yansımış oluyor.

Sonunda o savaş simülasyonunda konusu geçen El Alamen Operasyonu’nun olduğu coğrafyaya, Mısır’a giden uçağa binerken kapıda son kez yıllardır direksiyon salladığı piste bakarak gözlerini ufuğa doğru yönelterek umutla bakıyor. 43 yaşında İzlanda denen buzlar ülkesinden ayrılan koca adam hayatında ilk kez yurt dışına çıkıyor…

Bu noktadan sonra tabii bir yorum yapamıyoruz ancak yaşadığımız her aşk acısından sonra veya bir derdimiz olduğunda kaçacak bir nokta arıyoruz hepimiz. En azından benim için böyle. Bu kaçış da genellikle hayallerimizde bulunan yerlere oluyor. Burada belki vurgulanan mesaj da kötü deneyimlerimizin bizi geliştirerek güçlendirmesi. “What doesn’t kill you, makes you stronger.” diyor ecnebiler. Filmin başlarındaki Fúsi ile sonlarındaki Fúsi arasında kayda değer bir gelişme var gördüğümüz kadarıyla. Fúsi artık daha kararlı, daha kendine güvenen ve biraz daha dışa yönük bir birey olarak yaşamına devam ediyor. Bundan sonra belki çoğu kez tekrar kandırılacak, aldatılacak, hakaretlere maruz gelecek ama hepsinden güçlenerek çıkıp belki de daimi mutluluğu bulacak.

Aslında, Dagur Kari her ne kadar fazla dramatize etmeyip minimal bir çerçevede realist bir senaryo yönetse de, Fúsi’yi kendime yakın hissetmenin romantizminden alıkoyamadım kendimi. Bu belki de sahip olduğum duygusal boşluktan kaynaklı bir durum. Uzun süredir hiçbir film üzerine yazmayıp Fúsi hakkında yazmak istememin sebebi de sanıyorum bu. Şahsen aşk hayatını çok buruk geçiren bir birey olarak bütün film boyunca kendimi Fúsi’nin yerindeymiş gibi hissettim ve onu yaşayarak filmi izledim. Ne zaman annesiyle tartışsa bendim o tartışan. Ne zaman o hoşlandığı kıza bir jest yapsa, bendim o yapan. Ne zaman o kız kendisini incitse, ben fazlasıyla incindim. Ne zaman aşağılansa, ben aşağılandım ve dayak yedim. Çok nadiren bir film/kitap kahramanıyla kendimi özdeştiririm ama Fúsi harika oyunculuğuyla cidden benim kalbimi kazandı. Çok yaşa dev adam!

Velhasılıkelam; festival, sanat ve dram filmleri hoşunuza gitmese de bu soğuk karlı günlerde içinizi ısıtacak bir film arıyorsanız Fúsi’ye bir şans tanıyıp izleyin ve bu dev adamın hüzünlü hikayesine ortak olun. Belki siz de onun yaşamından esintileri kendinizde bulabilir ve bizi öldürmeyen şeylerden nasıl güçlenerek çıkabileceğimize tanık olabilirsiniz.

Yazıyı beğendiyseniz yandaki 👏 ‘a istediğiniz kadar tıklayabilir ve yazının diğer insanlara ulaşmasına daha fazla katkıda bulunabilirsiniz. Yazı ve konu hakkındaki düşüncelerinizi yorumlarda belirtirseniz beni çok memnun edersiniz. Sonuna kadar okuyan herkese çok teşekkür ederim.

Benimle berk.ustunel@gmail.com adresinden veya aşağıdaki kanallardan iletişime geçebilirsiniz:

Medium | LinkedIn | Web

Ayrıca diğer yazılarıma aşağıdan ulaşabilirsiniz:

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--

Berk Üstünel

Istanbul, TR berkustunel.com business analyst, life-time learner, knowledge trader, motivation booster, tech enthusiast, animal rights activist and many more