DELİ DERLER (V)

Eren Eğilmez
6 min readNov 16, 2015

--

Yuh! 5 oldu. Hep senin yüzünden

‘Neden benim yüzümden?’

Durmadan söyleniyorsun; yok çok uzun oldu, yok bilmem kaç karaktere geldik burada keselim. Kestikçe uzuyor seri…

‘Lafı böyle böyle uzatıyorsun işte, doğrudan girsene mevzuya…’

İyi, tamam nerede kaldık bari onu hatırlat.

‘Deli Derler (I)’de yaptığımız seçim analizinde 7 Haziran seçim sonuçlarının 1 Kasım’da AKP lehine değişmesinde AKP’nin iki seçim arasında yarattığı algının etkili olduğunu ve MHP ile PKK’nın da AKP’nin bu algıyı oluşturmasında AKP’ye asistanlık yaptığını söyledik. Deli Derler (II)’de bambaşka şeyler söyledik, o acayip bir şey oldu. Deli Derler (III)’de mevzunun MHP kısmını açmaya başladık. Deli Derler (IV)’de de MHP’yi tamamladık PKK’ya da giriş yaptık. Şimdi de geldik Deli Derler (V)’e işte.. Özetle böyle…’

Güzel özetledin özetlemesine de özellikle kurduğun bir cümle kelimenin tam anlamıyla özetledi meseleyi…

‘Hangisi?’

“MHP ile PKK da AKP’nin bu algıyı oluşturmasında AKP’ye asistanlık yaptı” tespitini diyorum. Tek cümlede bitirdin konuyu…

‘Keşke bitse ama bitmiyor hatta tam da burada başlıyor mevzu… Neyse madalyonun PKK yüzüne gelmiştik. Arka arkaya sorular soracağım demiş ve 90’lı yıllar diye de giriş yapmıştın, ben de orada kesmiştim seni… Evet 90’lı yıllar?’

  1. 90’lı yıllarda yapılan kamuoyu araştırmalarında Türkiye’nin en güvenilen, en prestijli kurumu sürekli olarak hangisi çıkıyordu?
  2. Bu…

‘Dur bir dakika…’

Bu sefer ne oldu, şimdi de burada mı kesiyoruz yazıyı?

‘Yok kesmiyoruz da arka arkaya sorma soruları çünkü daha birinci sorudan da anlıyorum ki bu iş tartışmalı geçecek o nedenle soru-yanıt gidelim…’

Ohoo! daha biz kendi içimizde tartışıyorsak bir de fikri başka başka olan toplumu düşün sen, millet tabi yer birbirini… Peki, soru-yanıt gidelim.

‘Önce kendi sorunun yanıtını ver; 90’lı yıllarda yapılan kamuoyu araştırmalarında Türkiye’nin en güvenilen, en prestijli kurumu sürekli olarak hangisi çıkıyordu?’

Her seferinde TSK çıkıyordu.

‘O sonuçlar doğru muydu yoksa hepsi birer psikolojik harekat dairesi çalışması mıydı? Doğruysa neden hep TSK çıkıyordu?’

Eğer hepsi PHD çalışması olsaydı Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi TSK’yı sarsan operasyonlar döneminde yapılan araştırmalarda TSK’ya güven oranları aşağıya doğru düşüş göstermezdi, aynı daire o konjonktürde de orduyu en tepede tutardı ama öyle olmadı. TSK’nın imajı sarsıldı, itibarı sarsıntı geçirdi ve bu da toplumun kanaatlerine yansıdı fakat dikkat et TSK’nın yeniden en güvenilir kurum olarak üst sıraya çıkmasıyla bu davaların birer birer terse dönmesi süreçleri de paralel işledi. Şu anda da %80’lerin üzerinde bir oranla TSK yine en üst sırada…

Sorunun ikinci kısmına yani neden hep TSK çıkıyordu soruna gelecek olursak; bunun bir sürü nedeni olabilir, o nedenleri tek tek tartışmaya açıp da lafı uzatmaya gerek yok. Bu bir veri, bu veriden hareketle başka sorulara yanıtlar arayalım.

‘Mesela?’

Askeri, ideolojik, diplomatik, iktisadi tüm stratejileri, bütün örgütlenme aşamaları ordu tarafından geliştirilmiş bir direnişin sonunda işgalden kurtulan ve kurtuluştan sonra da yine ordu kadrolarınca kuruluş sürecine geçen bir ülkedir Türkiye… Bunun böyle olmasının tarihsel nedenleri de uzun hikaye ama şöyle özetleyebiliriz. 1071’de Anadolu’nun yurt edinilmesinden tut da Osmanlı modernleşmesine oradan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar tüm tarihi orduya dayanır bu ülkenin… Ordunun ülke tarihindeki yeri basit bir devlet araçsallığı içinde değerlendirilemez. Konu bu devletin genetiğiyle ilgili bir meseledir.

‘E yani? Hayır tartışılacak çok nokta var bu dediklerinde ama bunların konumuzla ilgisi ne?’

İlgisi şu; konumuz 7 Haziran seçimleriyle 1 Kasım seçimleri arasındaki farkın AKP’nin iki seçim arasında yarattığı algı ve PKK’nın bu algıya nasıl katkıda bulunduğu değil mi?

‘Evet?’

AKP Gezi eylemlerinden beri hem psikolojik üstünlüğü kaybetmiş hem de oy oranını düşürmekte değil miydi ve bu gidişat 7 Haziran’da AKP’nin tarihinde ilk defa tek başına hükümet olamamasıyla sonuçlanmadı mı?

‘Sonuçlandı?’

Erdoğan ve AKP’nin diğer sözcüleri 2007’den 2015’e kadar 8 yıl boyunca kendilerine karşı gerçekleşecek bir darbe paranoyası içinde yaşatılmadılar mı? Hele de Gezi eylemlerine verilen uluslararası destekten, Mısır’da Mursi’nin indirilmesinden ve Suriye’de Esad’ın devrilmeyeceğinin anlaşılmasından sonra bu paranoya iyice şiddetlenmedi mi?

ABD ve Almanya’nın birlikte Türkiye’yi dinlediklerinin ortaya çıkması, Joe Biden’ın açıklamalarıyla ABD’nin devlet nezdinde Erdoğan’a dair kanaatinin açık edilmesi, Öcalan’ın darbe mekaniği ifadeleri, TSK’nın çözüm süreci aleyhinde artık çok daha açıktan yaptığı sert çıkışlar…

Emareler daha da çoğaltılabilir.

‘Neyin emareleri?’

Kendini Erdoğan’ın yerine koy. Tarih 2013 yazı…

Cumhuriyet tarihinin en geniş tabanlı ve kitlesel protestoları sana karşı gerçekleşiyor. Kendine bağlı resmi kurumların açıkladığı veriler dahi yaşanan patlamanın şiddetini gösteriyor. Yönettiğin ülkenin 80 ilinde 4 milyona yakın insan doğrudan seni hedef alarak ayaklanmış. Gayrı resmi rakamlara göre ise bu sayı 80 ilde 11 milyon kişi ve Batı medyasının tüm ağır topları dünya kamuoyuna protestocuların yanında, senin de karşında pozisyon alarak haber geçiyor.

Peki, sen ne yapmışsın? İlk şoku atlatır atmaz iki mesaj vermişsin: 1) Güvenlik kuvvetleri bu patlamayı bastırmak için her şeyi yapabilir, hepsinin arkasında olacağım 2) Muhatabım kim?

Birinci mesajın İçişleri Bakanı, vali, polis herkesçe alınmış ve büyük bir şiddet dalgası estirilmeye başlanmış hatta kendin de bu emrinin harfiyen uygulanmasının denetimini en güvendiğin kadrolara emanet etmişsin ama ikinci mesajının algılanmasında bir sıkıntı çıkmış; o mesajını muhataplarından önce başkaları üzerine alınmış, aracıların baskısıyla da onlarla görüşme yapmak zorunda kalmışsın ve o görüşmede de heyete yönelik sert tutumunla muhatabının bu heyet olmadığının farkında olduğunu asıl muhataplarına hissettirmişsin.

‘Lütfen bir dur… Acayip bir noktaya geldik biliyorum ama anlamadığım şey şu, niye bu tarihçeye girdik? Tekrar ediyorum konumuzla ilgisi ne bunların? Bir de öyle bir denklem kuruyorsun ki hepsi bıçak sırtı… Mesela son siylediklerini AKP’nin Gezi darbe girişimiydi tezlerine büksen bükülür’

Birincisi; bu tarihçe 7 Haziran ile 1 Kasım arasını doğru anlayabilmek için çok önemli, o nedenle de konumuzla yakından alakalı…

İki; Gezi bir darbe girişimiydi demek için her türlü ekonomik, sosyal, siyasal kazanımlarını AKP’ye borçlu ve bundan sonraki varlığını da onun varlığına aramağan etmiş olman gerekir çünkü Gezi eylemleri gibi devasa bir patlamayı darbeci bir odağın merkezi bir biçimde örgütlediğini iddia ederek rezil olmayı göze alman için karşılığında büyük bir çıkar elde ediyor olman lazım. O nedenle Gezi darbe girişimidir diyenle hiç polemiğe dahi girmeden kendisine ayda ne kadar alıyorsun, bunu demenin fiyatı nedir diye sorman yeter.

‘Çok sert olmadı mı? Bir de daha yeni Soros bile Gezi’ye destek verdiklerini açıkladı, turuncu devrimler herkesin malumu… İstanbul sermayesinin otelleriyle, üniversiteleriyle verdiği destek, bazı reklam verenlerin Gezi’yi görmemekte ısrar eden tv kanallarına gösterdiği reaksiyon tüm bunları yok mu sayıyorsun?’

Öncelikle ne serti? Sertlik böyle olmaz. Sertlik sokakta linç edilmenle, herkesin gözü önünde kafana kurşun sıkılmasıyla, gözlerinin kör edilmesiyle, sakat bırakılmanla, yaşlı-genç-kadın-erkek-çoluk çocuk gaza boğulmanla olur. Tüm bu vahşeti para, makam ve benzeri çıkarlar karşılığı savunanı sözle eleştirmenin ne sertliği olabilir ki? Geçelim bu sertlik bahsini…

Soros, turuncu devrimler, oteller, reklamcılar falan o kısma gelecek olursak da kim yapacaktı bu darbeyi onlar mı? Bu saydıkların darbe yapmak istediler TSK da bunlara emriniz olur dedi ve hiyerarşik bir bütünlük içinde şartların olgunlaşmasını mı bekledi? NATO da onayı verdi, nasılsa paralelcilerin kontrolünde olduğu için polis de bu ittifaka dahil oldu öyle mi? Fakat tüm bu güçlerin hesaba katmadığı güçler vardı değil mi? Kimdi onlar; tüm bu cephenin karşısında mevzilenen MİT (o da bir kısmı tüm teşkilat da değil), İBB Zabıta Müdürlüğü, Gezi parkı çevresindeki otellere konumlandırılmış kimi dış mihraklar ve evlerinde zorla tutulan yüzde elli… Bu milli irade oturdukları yerden enerji göndererek harekete geçmiş olan koskoca darbe mekaniğini durdular, yaydan çıkan oku Malkoçoğlu çevikliğiyle havada tuttular öyle mi?

Madem öyleydi de Gezi parkıyla ilgili o mahkeme kararına ne gerek vardı?

Bu darbe saçmalıklarını bir kenara bırakırsak Gezi ile ilgili şu nokta doğru: Evet büyük halk hareketleri başlayıp dev dalgalara dönüştüklerinde yerli yabancı her türlü iktidar kliği, politik özne, güç odağı kendi sörf tahtasıyla koşup o dalgaya binmeye çalışır ve bu normaldir, işin doğası gereğidir. Gezi de böyle bir dalgadır ve bu dalga çekildiğinde de tüm özneler ellerinde sörf tahtalarıyla kıçları üstüne oturmuşlardır. Gezi’nin bastırılmasında darbe yapacaktı denilen TSK da gayet aktif bir rol oynamıştır. Gezi gerek ordu gerek polis gerekse de çeşitli istihbarat birimleri için ülke çapında yapılmış büyük bir tatbikat işlevi de görmüştür. Mevzu bunlardan ibarettir.

‘Gezi de dahil son 2.5 yılda hedefine Erdoğan’ın oturtulduğu çeşitli gelişmelerden bahsediyorsun ve bunlara emareler diyorsun. Bunlar neyin emareleri? Konuya ilk girişte de TSK ile girdin, ordunun bu devletin genetiğindeki yerine, toplum nezdindeki konumuna işaret ettin. Asıl konumuzsa PKK’nın 1 Kasım seçimleri öncesi AKP’ye yaptığı asist… Bunları birbirlerine nasıl bağlayacaksın?’

Bağlarız o kolay. Bu arada son 3 yıl içindeki örnekleri paylaşmış olmam meselenin geçmişi 3 yıl ile sınırlı anlamına gelmiyor, vites o düzlükte yükseldiği için son 3 yıl… Yalnız bu arada bravo sana…

‘Niye?’

Buralara kadar sabretmezdin sen? Bilmem kaç karakter oldu der, keserdin yazıyı ne oldu?

‘Bence aktı yazı. Ayrıca bitsin artık bu beşincisi oldu…’

Altıncısı da olsa ne olur ki?

‘Yok artık! Ciddi misin?’

Bu serinin altıda biteceğinin işaretini vermiştik ki zaten…

‘Nasıl vermiştik?’

Bir önceki yazıyı, Deli Derler (IV)’ü Twitter’da paylaşırken…

‘Nasıl paylaştık?’

Merak eden baksın…

‘Bunu da öyle paylaşsak?’

Paylaaaş…

‘Ciddi ciddi burada bitti yani?’

Sanki öyle…

‘Fakat çoğu şey fazlasıyla havada kalmadı mı?’

Bilmem… Buraya kadar bizden kopmayıp hepsini sabırla okuyan delilere sor.

‘Peki sordum: Kalmadı mı ey deliler?’

Eren Eğilmez — 16 Kasım 2015

DELİ DERLER (I)

DELİ DERLER (II)

DELİ DERLER (III)

DELİ DERLER (IV)

--

--