Fransa’da Çocuklar İçin Felsefe: Sende Katır İnadı Var!

Little Thinkers Society
9 min readAug 26, 2019

--

5–11 Ağustos 2019 tarihlerinde Fransa’nın La Chapelle-Saint-André köyünde düzenlenen “Felsefi Pratik” başlıklı 8 günlük seminere katıldım. Oscar Brenifier’nin kurucusu olduğu Felsefi Pratikler Enstitüsü (Institut de Pratiques Philosophiques) tarafından her yaz düzenlenen seminere çeşitli ülkelerden yaklaşık 30–40 kişi katılıyor. Seminer programı, Oscar’ın yöntemini dersler, gözlemler, uygulamalar ve grup çalışmalarıyla öğrenmenin yanı sıra, katılımcıların düzenlediği atölyelerde farklı çalışmaları deneyimleme imkanı sunuyor. Katılımcılar ağırlıklı olarak akademik felsefe, öğretmenlik, çocuklar için felsefe, felsefi danışmanlık, koçluk, sivil toplum gibi alanlarda çalışan ve mevcut işlerini geliştirmek isteyen kişilerden oluşuyor. Bunun yanı sıra, yalnızca felsefeye ya da kişisel gelişimine meraklı kişiler de seminere katılıyor. Seminerin düzenlendiği köye Paris’ten yaklaşık 3 saat tren yolculuğuyla ulaşılıyor. Toplantının ana merkezi, Oscar, eşi Isabelle (Millon), çocukları Leila ve Altidor’un yaşadığı köy evi. Tüm aile bireyleri aktif olarak seminere katılıyorlar. Sadece organizasyon işlerinde değil, seminerdeki derslerde ve uygulamalarda bizzat yer alıyorlar.

La Chapelle-Saint-André, Fransa
La Chapelle-Saint-André, Fransa

Bu seneki seminerde katılımcılar ağırlıklı olarak Çin, Rusya ve Fransa’dan olmakla birlikte, İtalya, İspanya, Romanya, Ürdün, Filistin, Tayvan, Mozambik ve Türkiye’den (ben!) katılımcılar da vardı. Köyün etkinlik merkezini de kullanarak çalışmaları iki grup halinde sürdürdük. Konaklama için Brenifier ailesinin evi, komşularının evleri ve köyün kamp alanları olmak üzere çeşitli mekanları kullandık. Başından sonuna kadar ulaşım, konaklama, yeme-içme gibi konularda samimi ve özenli bir iletişim içinde olduk.

La Chapelle-Saint-André, Fransa

Oscar, Ottowa Üniversitesi’ndeki biyoloji lisans eğitimini tamamladıktan sonra Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe doktorası yapmış. Yaklaşık 30 yıldır felsefi pratik üzerine çalışıyor. Fransız kültüründe yaygın olan kafelerde, sinemalarda, kütüphanelerde felsefe uygulamalarıyla başlayan çalışmaları, çocuklar ve yetişkinleri kapsayan atölyeler, eğitimler, kitaplarla geniş bir yelpazeye ulaşmış. Bugün geliştirdiği ve ağırlıklı olarak üzerinde çalıştığı yöntemi Felsefi Danışmanlık (Philosophical Counseling) olarak adlandırmak mümkün. Ülkemizde Çocuklar İçin Felsefe (Philosophy for Children) alanında çalışan bir isim olarak tanınıyor olmasının bu anlamda yanıltıcı olduğunu düşünüyorum. Çünkü yıllar içinde Oscar’ın çalışmaları felsefi danışmanlığa kaymış ve merkezde bu yöntem yer alıyor.

Peki bu iki yöntem arasında ne fark var? Şöyle açıklayabilirim: Kolaylaştırıcı olarak, Çocuklar İçin Felsefe yönteminde soruşturan kişinin öznelliğiyle (subjectivity) ilgilenmiyorken, Felsefi Danışmanlık yönteminde öncelikle bununla ilgileniyoruz. Çocuklar İçin Felsefe’de soruşturulan soru ya da kavramın açık hale gelmesi ve bu bağlamda eleştirel düşünme becerisinin gelişimi hedeflenirken, Felsefi Danışmanlık’ta soruşturan kişinin kendi gerçeğini görmesi, doğru düşünmesini engelleyen duygularını, inançlarını ve arzularını görmesi ve bu bağlamda akılcı düşünme becerisinin gelişimi hedefleniyor. Örneğin, Çocuklar İçin Felsefe’de “Korku nedir?” sorusu, Felsefi Danışmanlık’ta “Neden sürekli korku halindeyim?” şeklinde karşımıza çıkıyor. Birincisinde soru genel bir soru olarak, ikincisinde kişisel bir soru olarak açığa çıkıyor. Çocuklar İçin Felsefe’de doğru düşünme uygulamalarıyla zamanla doğru düşünmenin gelişimi birincil hedef, kişinin öz-farkındalığı zorunlu olmayan bir kazanım. Felsefi Danışmanlık’ta ise kişinin doğru düşünme aracılığıyla doğru düşünmesinin önündeki öznel engelleri fark etmesi birincil hedef, ancak bu sayede doğru düşünmeye başlayabileceği de temel varsayım. Yani Felsefi Danışmanlık yönteminin temelinde, doğru düşünmenin akılcı (rational) düşünmek olduğu, kişinin kendi sorusu karşısında akılcı-olmayan duygu, inanç ve arzularını fark etmesi, ancak bu farkındalıkla birlikte akılcı düşünmeye başlayabileceği varsayımı yatıyor. Örneğin, “Neden sürekli korku halindeyim?” sorusuyla, bunun altında yatan hata yapmamak, kurban olmak, pasif olmak, kontrol etmek, güç kazanmak, diğerlerini hoşnut etmek, sevilmek vb. duygu, inanç ve isteklerimizi görmemiz, akılcı olanla akılcı-olmayan arasındaki ayrımı fark etmemiz hedefleniyor. Bu farkındalığı harekete geçiren sorgulamalarla zaman içerisinde akılcı düşünmenin mümkün olacağı varsayılıyor.

Özge Özdemir, felsefe semineri

Bu kadar kişisel çalışmaların yapıldığı yerde sürekli gerginlik oluyor tabi. Çünkü sorgulama boyunca kişi ani ve sert şekilde kendisiyle karşılaşıyor ve buna tepki gösteriyor. Bir gece oturumunda, “Neden sürekli korku halindeyim?” sorusunu Sokratik sorularla ilerleten Oscar, bir aşamada “Bu durumda başkalarının mutluluğu için kendinden vazgeçiyorsun. Bu duruma ne ad verilir?” diye soruyor, danışan “Kendini kurban etmek,” dediğinde, “O zaman sen bir kurbansın,” diyor. “Hayır, ne alakası var?” gibi bir cevap verirseniz, işte orada sorun başlıyor. Oscar, akılcı-olmayan fakat tutarlı şekilde çalışan benlik hikayenizi bırakmamak adına akılcı tartışmadan çıktığınız için sizi baya bir hırpalıyor. Çünkü Oscar’a göre yaptığınız şey bir direnç (resistance); güvensiz (insecure) insanların akılcı-olmayan benlik kurgularını korumak için akılcı tartışmadan kaçması, tartışmayı saptırması ya da yalan söylemesi. İnsan kendisiyle ilişkisinde akılcı tartışmayı ve doğru düşünmeyi başarabilmeli ki, genel olarak da başarabilsin. Direnç göstermeyip cesur bir şekilde tartışmayı yürütenlere nadir rastlanırken, gördükleri karşısında tamamen duygusal alana geçip ağlayanlar, sonuna kadar direnerek kavga edenler şeklinde bir dolu sahneye tanıklık ediyorsunuz. 8 gün boyunca, sabah 9.00 gece 12.00 arası buna maruz kalınca, katılımcı olarak siz de biraz fenalık geçiriyorsunuz.

Peki neden tüm bunlar topluluk önünde gerçekleşiyor? İnsanın akılcı-olmayan haliyle topluluk önünde karşılaşması da sanırım yöntemin bir parçası. Örneğin “kurban olduğunu” kabul etmek kadar, başkalarının önünde bunun söylenmesini kabul etmek de büyük bir zorluk. Sıklıkla “Bu sadece bir oyun,” diyen Oscar, sanırım ısrarla tutunduğumuz benliğimizi bu kadar ciddiye almamamızı, hem kendi gözümüzde hem başkalarının gözünde “ne ya da kim olduğumuzu” bu kadar önemsememizi, esneklik kazanmamızı istiyor ve bunun da akılcı düşünmeye giden yolda önemli bir adım olduğunu düşünüyor.

Özge Özdemir, felsefe semineri
Vézelay, Fransa

Bu zorlu seminerin ardından değerlendirmelerim ve eleştirilerim ise şöyle:

1- Çocuklar İçin Felsefe (P4C) yöntemi dünyanın her yerinde bir ve aynı şekilde uygulanmıyor. Hem uygulanış biçimi hem kazanımları açısından, hem zamanın ihtiyaçları hem kültürel farklılıklara bağlı olarak farklı uygulamalarla karşılaşmak mümkün. Ama yöntemin temelinde felsefi soruşturmanın eğitim alanına taşınması fikri ile çocuklarda eleştirel ve yaratıcı düşünmenin birlikte ve birbirine özen gösteren çalışmayla yürütülmesi fikri yatıyor. Bugün okullarda sürdürülen ve yaygın olan eğitim anlayışı, öznelliği değil nesnelliği ön plana alan bilimsel anlayış. Çocuklar İçin Felsefe yöntemi de bu anlayışa uygun şekilde, kişiye ve kişinin öznelliğine belli bir mesafeden yaklaşıyor. Oscar’ın Felsefi Danışmanlık yönteminin Çocuklar İçin Felsefe’den tamamen ayrı bir yöntem olduğunu ve çocuklarla uygulanmasının artı eksi sonuçlarının ölçülmesi gerektiğini düşünüyorum. Isabelle, kendisiyle yaptığımız küçük söyleşide, okullar ve çocuklarla ilgili çalışmaları ağırlıklı olarak kendisinin yürüttüğünü, Oscar’ın daha çok danışmanlık çalışmalarıyla ilgilendiğini söyledi. Ama Isabelle’in çalışmalarının ne olduğunu bu seminerde görme fırsatımız olmadı.

2- Oscar’ın “şehirde felsefe” diye başladığı felsefe pratikleri, 30 yıl içerisinde biçim değiştirmiş, ağırlık Felsefi Danışmanlık’a kaymış olabilir. O yüzden enstitünün çalışmalarını “Felsefi Pratik” gibi geniş bir başlık yerine, “Felsefi Danışmanlık” gibi daha spesifik bir başlıkla tanıtması daha doğru olabilir. Hatta “Çocuklar İçin Felsefe” adını kullanmaya çok ihtiyaçları kalmamış da olabilir. Katılımcıların çoğuyla sohbetlerimizde, Çocuklar İçin Felsefe alanında çalışıyorum dediğimde, konuyla ilgili pek bilgi sahibi olmadıklarını gördüm. Türkiye’de, Fransa’da, İngiltere’de ve Hollanda’da Oscar’ın “Çocuklar İçin Felsefe” başlıklı atölyesine katılmış olan tanıdıklarımın neredeyse hiç birinden, yapılan çalışmayla ilgili olumlu bir yorum duymadım.

3- Tüm bunlara rağmen, Oscar’ın yönteminin okullarda çocuklarla uygulanabileceği ısrarla iddia ediliyorsa, bunun bugünün modern okullarında mümkün olacağını düşünmüyorum. Kendi eğitim felsefesiyle hareket eden bağımsız bir okul içerisinde yürütülebilir.

4- Seminer boyunca, hoca karşısında titreyen ve sınıf karşısında ezilen öğrencileri izledikçe, yöntemin bizdeki geleneksel usta-çırak ilişkisine dayalı “el verme” yöntemine benzediğini düşündüm. “El vermek”, hem beceri kazanımını hem yetkin insan olmayı hedefleyen bir öğretim yöntemi ve seviyelerden oluşuyor. Birinci seviye olan çıraklıkta, ustanın emri altında çalışmaya başlanır. Bu seviye daha çok dayanıklılıkla, çırağın benliğini bir kenara koyarak ustaya tamamen teslim olmasıyla ilgili. Çırağın bütün gün çay getirerek, aynı yeri yüz kez silerek, ustanın hakaretleri ve bazen fiziksel şiddetine sessiz kalarak gelişmesi beklenir. Ardından ikinci seviye olan kalfalık gelir ve usta işinin inceliklerini yavaş yavaş öğretmeye başlar. Bu iş, oto-tamirciliği, kuaförlük, fırıncılık gibi bir meslek olabilir; oyunculuk, mücevhercilik gibi bir sanat olabilir; şifacılık, büyücülük gibi bir ezoterik beceri olabilir. Kalfa işi öğrendikçe, ustaymış gibi davranmaya başlar, ancak henüz usta değildir. Ustayı taklit eder ama çoğu zaman bunun farkında değildir. Bu aşama da tamamlandıktan sonra, bir gün usta kalfaya döner ve “Tamamdır, artık usta oldun der,” ve ona el verir. Oscar’ın yöntemi ve bunu öğretme biçiminde buna benzer bir işleyiş olduğunu düşündüm. Doğru ve akılcı düşünme becerisinin kazanımının hedeflendiği çalışmada, önce aptallığınızla, zayıflığınızla, güvensizliğinizle ve bunlara karşı dirençlerinizle karşılaşıyorsunuz. Bir tür çıraklık dönemi. Ardından yöntemin inceliklerini öğreniyorsunuz, henüz usta değilsiniz, ustaymış gibi davranıyorsunuz. Yani kalfalık dönemi. (Seminer boyunca en zorlayıcı olan kalfalarla sürdürülen çalışmalardı. Oscar’la uzun yıllardır birlikte çalışan ve yöntemin uygulayıcısı olma yolunda ilerleyen kişilerden bahsediyorum. Çünkü Oscar-mış gibi davranan ama öyle olmayan insanların sizi tuhaf şekilde analize yatırması, o sürede sizden çok kendisinin gerilmesi, hatta dinlenme zamanlarında bile sıradan bir cümlenizi analiz konusu yapmaya çalışması gibi sahneler. “Ayy yeter, bi git başımdan,” dediğinizde de, “İşte! Direnç gösteriyorsun,” diye sizi bir çıkmaz sokağa sokması gibi.) Ardından bir gün ustanız, size usta oldun diyor ve el veriyor.

5- Varsayalım sonunda usta oluyorsunuz. Yani artık Oscar gibi sıra dışı zekanız, analiz etme beceriniz, bitmez tükenmez tartışma ve çekişme arzunuz var; ayrıca felsefe bilginiz, psikoloji bilimindeki kişilik örüntüleri ve şemalara dair kavrayışınız, insanların cümlelerindeki ya da vücut dillerindeki bazı gizli işaretleri okuma merakınız var. Birincisi, kaç kişi böyle bir usta olabilir? Okullarda çocuklarla yapılacak felsefi düşünme çalışmasını eğer öğretmenler yürütecekse, böyle bir öğretmen beklentisi gerçekdışı bir beklenti olmaz mı? İkincisi, böyle bir eğitim buna uygun bir kültürel ortamda ya da ekosistemde yapılabilir. Örneğin, Kapalı Çarşı’da ustalar ve çıraklar, bir yaşam tarzı olarak oranın içindedirler. Oscar seminer boyunca felsefi sorgulamanın “bir yaşam tarzı” (way of living) olduğunu söylüyordu. Ama biz böyle topluluklar ya da kurumlar içerisinde yaşamıyoruz. Bu sorgulama biçimini hayatımızın her alanına taşıdığımızda, yaşadığımız şey muhtemelen uyumsuzluk ve yalnızlık olacaktır. Düşünsenize, evde aile bireylerinizle, üniversitede meslektaşlarınızla, okullarda çocuklarla sürekli öznelliklerine dokunan tartışmalar yaparak iletişim kuruyorsunuz. Sonuç her gün tartışma, çekişme, gerilim. Eğer bu yöntem bir yaşam tarzı olacaksa, Kapalı Çarşı gibi kültürel ortamlar yaratılması gerekir. Yani kendi eğitim felsefesiyle hareket eden bağımsız bir okul kurar ve bu yöntemi orada işletebilirsiniz. Büyük ihtimal o zaman da bizim gibi ülkelerde “tarikat” olduğunuzla ilgili söylentiler alır başını gider. Üçüncüsü, felsefi danışmanlık kişinin doğru ve akılcı düşünmesini, öz-farkındalığının gelişmesini, sahici ben’iyle karşılaşmasını hedefleyen yöntemlerden yalnızca bir tanesi. Tek ve en doğru yöntemmiş gibi görülmesi, buna karşı çıkanların, katılmayanların ya da başka yolları izleyenlerin küçümsenmesi, yöntemi fazlasıyla spiritüel/dinsel alana kaydırıyor.

6- Oscar’ın konuşmalarında Doğu’daki Sufizm ve Taoizm gibi yaşam felsefelerinden etkilendiğini görüyorsunuz. Eğer felsefi danışmanlık, Sokratik sorgulamayı böyle bir öğretim yöntemiyle birleştirme çabasıysa, dediğim gibi böyle bir şey kültürel ortam içerisinde mümkündür. Ben felsefi danışmanlık adına böyle bir kültürel ortam göremiyorum. Seminerin ardından insanlar ülkelerine geri döndüler; muhtemelen bir kısmı bir new-age deneyimle daha karşılaştıklarını düşünerek üzerlerindeki etkisini dinlediler; bir kısmı heyecanla arkadaşlarına anlattı; bir kısmı bu yolda ilerlemeye ve küçük toplulukla görüşmeye devam etmeye karar verdi.

7- Gelelim katır inadına :) Tabi ki ben de Oscar’ın öznel sorgulamasından payımı aldım. İkinci gün, “Dün seminerde yaşadıklarınıza dair fikrinizi yazın,” dedi. Birer cümle yazdık. Sıra benim cümleme geldi ve ben de “Bir fikirden (idea) çok…” diyebildim, çünkü sözümü keserek “Dur dur dur, bir fikir olmayan cümle olabilir mi?” diye sorgulamaya başladı. Diyaloğu hızlıca hali hazırda aklında olan “Türk inatçılığı”na (stubbornness) getirdi ve Türklerin Nasreddin’in eşeği gibi inatçı olduğunu, ağzı sımsıkı kapalı ayakları yere yapışmış bir adım ileri gitmeyen inatçılıkta olduklarını anlattı. Benim de böyle bir inatçılığım olduğunu, “kızı köyden çıkarabilirsin ama köyü kızın içinden çıkaramazsın” gibi deyişlerle bir güzel açıkladı. Bunu ilk etapta bir nefret söylemi olarak görmek ya da herkesin ortasında sana “Dünyanın en inatçı insanısın,” denmiş gibi algılamak mümkün. Çünkü hazırlıklı değilsin. Oysa ki kültürün de öznelliğin bir parçası olduğunu varsayan, 1 ya da 10 derece inatçı olmanın “inatçı olmak” özelliğinde hiç bir fark yaratmadığını düşünen ve politik doğruculuğu önemsemeyen bir kişi var karşınızda. Sonra Nasreddin Hoca ile Düşünmeyi Öğrenmek adlı kitabının Türkiye’de başına gelenleri anlatmamı istedi. Oscar’ın bu kitabı, “Nasreddin Hoca’nın iki eşi varmış: İlk eşi Leyla ve onun teyzesinin kızı Ceren. Leyla ile Ceren, Hoca’nın kimi daha çok sevdiği üzerine sürekli tartışır, sık sık ‘Hangimizi daha çok seviyorsun’ diye Hoca’ya sorarlarmış,” şeklinde başlayan fıkra nedeniyle ikinci kez basılamadı. Çünkü dönemin bir CHP milletvekili, kitabın ilkokul seviyesindeki öğrencilere dağıtıldığı iddiasıyla dönemin MEB Bakanı’na yazılı soru önergesi verdi. Bakanlık, kitabın Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından belirlenen tavsiye edilen eserler arasında yer almadığını ve MEB tarafından verilen hiçbir eğitim materyalinde bu tarz cinsiyetçi ifadelerin yer alamayacağını belirtti. Oscar, bu olayın da tam bir Türk inatçılığı olduğunu, Kemalistler ve Dindarlar kutuplaşmasında, pozisyonlarını muhafaza etmek adına düşüncesinde direnen, bir adım kıpırdamayan insanların katır gibi inatçılığının bir örneği olduğunu söyledi. Bu da burada bir tartışma konusu olarak dursun!

Bu yorucu çalışmanın ardından Paris’e geçtim ve şehirde bir kaç gün geçirdim. Orada Gül (Gül Çandır Saç) ve Ceylan (Yağmur Ceylan Uslu) ile tanıştım. Çocuklar İçin Felsefe alanında Fransa’da hem akademide hem sahada çalışmalar yapan iki harika insan. Onlar bana Fransa’da yapılan işleri anlattılar, ben onlara Türkiye’de yapılan işleri anlattım. Paris’teki bu karşılaşma yeni bir sayfa gibi oldu. Çünkü Fransa’da Çocuklar İçin Felsefe alanında neler yapıldığını en güncel haliyle öğrenmeme vesile oldu. Türkiye’de her ne kadar Oscar Brenifier ismi tanınıyor olsa da, bu durum Fransa gerçeğini yansıtmıyor.

Özge Özdemir, Çocuklar İçin Felsefe, Paris
Place de la Sorbonne, Paris

Fransa’da Çocuklar İçin Felsefe alanında çalışan kişi ve kurumları öğrenmek isterseniz, Gül ve Ceylan’ın anlattıklarıyla bir sonraki yazıya buyrun lütfen!

--

--

Little Thinkers Society

Çocuklar İçin Felsefe, Philosophy For Children, P4C, Little Thinkers Society, Herkes İçin Felsefe, Eğitim, Eğitmen Eğitimi, Öğretmen Eğitimi, Öğretim Yöntemleri