Hayırlısı…

Olcayto Cengiz
2 min readJan 27, 2017

--

Bu aralar en favori eylemimiz bu.

Hayırlı Cumalar, Hayır mı Şer mi, Hayırlıysa olur, Şeytana Uyma Hayır De, Her işte bir Hayır vardır, vs…

“Hayır” ihtiva eden kelime/cümle komiği paylaşımlar yaparak hem tarafımızı belli etmek, hem de “Ay ne zeki çocuk” dedirtmek. Kızmayın şimdi hemen, doğrusu bu işte. Sen yaptın, ben de yaptım. Aç bak benim twitter’ımda filan da bulursun kesin böyle bir hayırlı afacanlık. Aha bak yine oldu.

Diyeceğim o ki, bunu yazıyoruz da kime yazıyoruz, kime tavır koyuyoruz, kimi aydınlatıyoruz belli değil. Arkadaş listelerimiz tamamen kendi dünya görüşümüzü paylaşan insanlardan kurulu. Tabi arada bir kaç tane farklı vardır ama onları da zaten böyle günlerde “beni arkadaşlıktan çıkartsın” diyerek dünyanın en acayip tribal cümlesi ile uzaklaştırıyoruz.

Neticede tam anlamıyla “Körler sağırlar birbirini ağırlar” durumu oluyor.

Bak bu o kadar absürd bir durum ki aslında, ikimizin de gittiği filmi birbirimize “Lan ne güzeldi bak şu sahne” diye anlatmak gibi. İkimiz de biliyoruz, aynı şeyi gördük, aynı espriye güldük. Bir de birbirimize anlatıyoruz.

Ama bu absürdlük işte insanın doğasındaki en zayıf noktalardan biri. Antropolog filan değilim. Sapiens’i de henüz tam bitiremedim. O yüzden şimdi yazacağım tamamen işkembeden. (Reklamcılar için: Gut feeling)

Bakın bu durum asker arkadaşlarında, lise arkadaşlarında, doğum yapan kadınlarda filan olur. Bilirsin ne anlatacağını, karşındakinin ne anlatacağını da bilirsin. İkiniz de birbirinizi ve konuyu milyon kere anlatıp dinlemişsinizdir, ama yine yaparsınız.

Neden?

Güvenli çünkü. Ekstradan hak iddia etmeniz gerekmiyor. Aynı fikirdesiniz. Paylaşımdan gelen ego tatmini var.

Sonuç? 35 senedir “Ay en yakın arkadaşım” dediğiniz insanla aslında 35 senedir aynı havanda aynı suyu dövüyorsunuz. Pilavı mı daha çok sever makarnayı mı fikriniz yok ama…

İşte bu aynı saçma durum şu anda sosyal medyada cereyan ediyor. Aynı fikirleri paylaştığımız insanlarla aynı fikirlerimizi paylaşıp tatmin oluyoruz, (ki bakınız biz bunu daha önce yazdık) içimizde sahte umut filizleri yeşeriyor. Doğru yaptığımıza inanıyoruz. Ama arada bir sürü tuaflıklar da oluyor.

Şu son olayda, “Evet derim hayır derim bana kalmış, istediğimi deme hürriyetim var” diyor adam mesela. Ya da başkaları evetçilere çemkiren hayırcılara “Neden insanların özgürlüğüne müdahele ediyorsunuz” diye çemkiriyor.

“Evet” diyecek olanlar anlamıyor ki o istediklerini deme hürriyetlerinin, özgürlüklerinin ellerinden alınmasına evet diyorlar. Bunu anlamıyorlar, ya da kendilerine anlatılamıyor. (Çıkarlar bu yazının konusu değildir)

Bakın konu burada Reis meis de değil. Yani tabi, çıkış noktası belli de, “Hayır” diyenler ile “Evet diyenler arasındaki en büyük fark şudur:

“Evet. Reis başkan olsun!”

“Hayır. Rejim ve anayasa değişmesin!”

Anlatabiliyor muyum?

Komple farklı iki şeyi tartışıyoruz aslında. Ve bunu aktaramıyoruz, anlatamıyoruz ya ona yanıyorum.

Ana muhalefet partisinin başkanı kendi öz kardeşine bile “hayır” demesi gerektiğini anlatamamışken, kendisinden bir yardım bekliyor olmamıza yanıyorum.

Karşı tarafa bir şeyleri sakince ve basitçe anlatmaya çalışmak yerine işin kutuplaşmaya çekilmesine çanak tutanların çanağına düşmemize yanıyorum.

Bir şey diyemiyorum, anca böyle kendi kafama göre yazıp çiziyor, “Hayırlısı” diyorum.

--

--

Olcayto Cengiz

Father, idea vending machine, respirator, keynote speaker, educator and advisor. Passionately curious.