BLAB’IN HİÇ ANLATILMAMIŞ HİKAYESİ III: UZAYLI İSTİLASI

BLAB
8 min readJun 28, 2016

--

hışşşşş yaktı!

Özet:

Bir sabah uyandım ve Resimli BLAB Ansiklopedisi’ni yazmaya karar verdim.

Gerçekten böyle olmuş olsaydı havalı bir durum söz konusu olabilirdi ama ben sabahları genelde mal gibi oluyorum. Böyle bir kararı sabah uyanıp vermiş olmam pek mümkün gözükmüyor. Akşam vermiş olabilirim. İnanın bilemiyorum. Beynimiz bizden bağımsız çalışan bir organımızdır. Mesela kalan ömrümde asla kırmızı bir kedi düşünmek istemiyorum dediğimizde maalesef kalan ömrümüz kırmızı bir kedi düşünerek geçebilir. O yüzden Resimli BLAB Ansiklopedisi’nin yazılma kararı benden bağımsız alınmış olabilir. Beynim kendisine mantıklı gelen bazı nedenlerden ötürü, yazmamı uygun görmüş olabilir. Anlattığım şeylerin anlatmaya değer şeyler olduğu konusunda beni ikna etmiş olabilir. Bilemiyorum. Ertesi gün sınav varsa ve ben hiç çalışmamışsam, beynim benden bağımsız olarak uyumamı uygun görürdü mesela. Ben de sabah erken kalkarım, dinç kafayla çalışırım der uyurdum. Oysa ben sabahları genelde mal gibi oluyorum.

Ich bin Hale. Deutschland über alles.

-III-

Tayfa&Wdo’da günler benim için güzel geçiyordu. Gündelik işlerin stresinden, revizyonlarından, deadline sıkıştırmalarından uzak, yeniyi arıyor, ajans markalarına proaktif fikirler üretiyordum. Tek kişilik ekibimi genişletmiş, Hale Yılmaz’ı ekibime katmıştım. Hale Almanya’dan gelmiş, Alman disiplinine sahip bir insan. Her Alman disiplinine sahip birey gibi günün herhangi bir saatinde Türk iş yapış biçimine aşırı şaşıran bir insan. Bununla birlikte çok güzel Mercedes diyebilen bir insan. Bizden farklı olarak Medsiedes gibi bir şey diyor. Gerçekten havalı. Hale’yi de Öner işe almış ama onu ne olarak aldığını söylememiş. Kendisine sen ne yapıyorsun diye sorulduğunda hafif sinirleniyor ve strateji diyor. Çünkü Alman disiplini hafif sinirli olmayı ve lafını sakınmamayı gerektirir. Hale’den yeterli bilgi alamayınca Öner’e soruyorum. Öner, Hale’nin değişik biri olduğunu, kafasının çok yeni olduğunu, onu kullanabilirsem süper faydalı olacağına inandığını söylüyor. Kafası yeniyse neden olmasın? Ben yeninin peşinde bir insanım diyorum ve Hale’yi ekibime katıyorum. Artık iki kişiyiz. İkimiz de ne yapacağımızı tam bilmiyoruz. Bildiğimiz tek bir şey var. Biz yeninin peşindeyiz. Hem biri bize ne ayaksınız lan siz? diye çıkışırsa artık karşısında sadece beni değil Alman disiplinini de bulacak. Ayrıca Hale Mercedes diyerek karşısındakini etkisiz hale getirebilme yetisine sahip. Planım basit. Tartışma çıkar, gerginlik yükselirse Hale Mercedes diyecek ve rakibimiz Eheuhe ne biçim dedi ya! ne güzel dedi ya! Orijinali bu muymuş? Böyle mi deniyormuş vay be! gibi düşüncelerle çok farklı bir beyin seviyesine yükselerek oyundan düşecek.

Günler her ne kadar bizim için güzel geçse de ajansta birleşme kaynaklı, gözle görülür bir gerginlik var. Dolmuşta siz tam en sevdiğiniz koltukta oturmuş yolculuğun tadını çıkarırken, şoförünüzün sizi başka bir dolmuşa aktarması gibi bir gerginlik. Koltuğunuzdan oluyorsunuz, rahatınız bozuluyor, bunlar da yetmezmiş gibi diğer dolmuştakilerin rahatını bozuyorsunuz. Sevişme umutlarını dolmuşta yanına oturacak güzel kızın ondan aşırı etkilenip onu evine davet etmesine bağlayan gencin hayallerini yıkıyorsunuz.

Ajansta herkes, vücudunun kaldırabileceğinden fazla hormon salgılamış genç gibi. Korkutucu. Tayfalılar, Wdoluları sevmiyor. Wdolular da Tayfalıları. Ben ve ekibim herkesi seviyoruz. Herkese eşit mesafede duruyoruz. Hale zaten Alman sayılır. Almanlar, Alman usülü hesap ödeme sistemini bulmuş ve geliştirmiş bir millet olduğundan Hale bu konuda pek zorluk çekmiyor, herkese eşit şekilde hafif sinirli davranıyor. Ne olursa olsun, böyle bir gerginlikte çalışması zor. Bir mucize olmasını bekliyoruz. Oluyor. Üç patronumuz Redbull konkuruna davet edildiğimizi açıklıyor. Güngör Abi, bu konkuru ajansın kaynaşması için bir şans olarak gördüğünü belirtiyor ki ben de aynı fikirdeyim. Bir uzaylı istilası söz konusu olduğunda insan olduğumuzu yeniden hatırlayan; din, dil, ırk ayırt etmeden kaynaşan milletler gibi olabiliriz. Büyük bir düşman için aramızdaki küçük anlaşmazlıkları bir kenara bırakabiliriz. İçimizden biri uzaylıları öldürmenin bir yolunu bulup diğerlerine haber verebilir. Sudan tiksiniyorlar, uzaylı görürseniz üzerine su atın bilgisi tüm dünyayı ve Tayfa&Wdo’yu kurtarabilir.

Redbull konkuru ilginç bir konkur. Konkur sunumunu değerlendirecek insanlar Türkiye’de değiller. Yani herhangi bir yüz yüze sunum mümkün olamayacak. Fikirler görsellenecek, altlarına İngilizce açıklamaları yerleştirilecek, mail ya da ftp yoluyla yurtdışına gönderilecek.

Hep birlikte yaratıcı ekibin bulunduğu ikinci katta toplanıyoruz. Nasıl bir sunum yapmalıyız konusu tartışılmaya başlanıyor. Yok şöyle yapalım yok böyle yapalım filan diye konuşulurken ben söz alıyorum. Acaba diyorum bunlar bize gelmiş gibi davransak ya diyorum. Yani Redbull ekibi ajansımıza bizi dinlemeye gelmiş olsa, kamera Redbull ekibinin POV’si yani gözü olmuş olsa, kapıyı çalmış olsalar, biz onları toplantı odamıza buyur etmiş olsak. Artık ne fikir bulduysak onları tek tek kameraya anlatsak diyorum, nasıl olur? diyorum. Bence yeni bir şey olur diye de ekliyorum. Fikrim kabul görüyor. Ancak sunumu koordine etme görevi de tarafıma kilitleniveriyor.

Redbull fikirleri duvara asılıyor. Kadrajda Gizem Şengüler, Onur Ünal, Hale Yılmaz ve Öner Şahin var.
Duvardaki fikirlere çok bakıyoruz. Kadrajda Erdem Güler, Onur, Hale, Gizem ve ben varız.
Ama aşırı bakıyoruz. Kadrajda Erdem, Ozan Yurtsever, Onur ve ben varız.
Ancak Ayşem Erk nedense kendisine baktığımızı düşünüyor.

İki hafta boyunca çılgınca çalışıyoruz. Ara ara küçük alevlenmeler olsa da tahmin edildiği gibi gerginlikler rafa kaldırılıyor. Onlarca fikir buluyoruz, onlarcasını eliyoruz. İyi fikirleri bile eliyoruz. Geriye sadece muhteşem fikirler kalıyor. O güne kadar, bu kadar geniş çaplı fikirsel katılımın gerçekleştiği başka bir konkur sürecinde bulunmamışım, şaşırıyorum. Deneyimli deneyimsiz, art yazar herkes ama herkes fikir buluyor. Fikirler diğer fikirleri tetikliyor. Elimizde öyle fikirler birikiyor ki günün sonunda bu biriken fikirleri iki ajansa rastgele dağıtsak, iki ajans da bu konkuru kazanabilir. Ben bu süreçte daha sonra BLAB’da sürekli uygulayacağım çıta fikir koyma durumuna uyanıyorum. İyi fikir, daha iyisini bulma konusunda insanları motive eder. Bu yüzden birbirleriyle değil, ortadaki fikirle rekabet eden, ondan daha iyisini bulmak için motive olan bir ekibinizin olması gerekir. Sizin de geçilmesi gereken çıta fikrini ortaya koymanız.

Bize yakın ve aşırı sarışın olan Yasemin. Yasemin’e Esra Ayas ve Mustafa Hayıt eşlik ediyor.

İki haftanın sonunda fikirler son haline getirilmiş, ayrı ayrı sunumları hazırlanmış halde. Çekime hazırız. Son gün, içimizde İngilizceye en hakim olan kişi, ajansa taze katılmış deneyimli yazarımız Yasemin Aze Uzer, Redbullcuları karşılamak ve sunumları gerçekleştirmek üzere kameranın karşısına geçiyor. Çekimler 8–9 saat sürüyor, sabah oluyor. Sabah filmlerin kurgusunu yaparken Yasemin’in ilk çekimle son çekim arasında tipinin bir hayli değiştiğini farkediyoruz. Yasemin, Redbullcuları canavar gibi, enerjik karşılamış ama sonlara doğru doğal olarak kızcağız zombiye dönmüş. Buna rağmen sunum boyunca İngiliz aksanını bir an olsun elden bırakmayan, üstüne üstlük veda ederken gülümsemeyi bile başaran Yasemin’i fena halde takdir ediyoruz.

Sabah ajanstaki herkes uyumaya giderken ben sunumu son haline getirebilmek için bilgisayar başına oturuyorum. İki hafta boyunca fikir çalışmalarının yanı sıra sunum planını da yaptığımdan kendimden çok eminim. Videoları Flash’da programlayarak sunumu bir exe dosyası haline getirme ve Redbull yöneticilerinin aklını alma planım var. Her şey elimde; sunumlar, videolar. Arayüzüm bile hazır. Ancak atladığım bir şey var. Ben sabahları genelde mal gibi oluyorum. Flash önümde açık bana bakıyor, ben Flash’a bakıyorum ve o an ağlamaya çok yaklaşıyorum. Böyle anlar kahramanlar yaratır. Halime aşırı acıyan Oktay Nezih Can, bir kahraman gibi imdadıma yetişiyor. Oktay Abi, bir zamanların ünlü mizah dergisi HBR Maymun’un karikatüristlerinden. Tayfa&Wdo’ya Tayfa’dan gelmiş aşırı iyi, aşırı komik art direktör ve fikir insanı.

Bu yazıyı yazarken Fırat Yıldız bu fotoğrafı paylaştı. Hayat tatlı tesadüflerle dolu.

Tayfa&Wdo’nun ilk günlerinde bir İpragaz kampanyası briefi almıştık. Kampanyaya ben de çalışıyordum. Aklıma depo kapaklarıyla ilgili bir fikir geldi. İpragaz Tayfa ile gelen bir müşteri olduğundan, Tayfa ekibine araç gaz dolum işleminin normal depodan yapılıp yapılmadığını sordum. Oktay Abi, “Depodan yapılır elbette ya nereden yapılacak?” gibi bir cevap verdi. Kendine güveni başta ses tonu olmak üzere her halinden belli olan bu karizmatik insandan etkilenmemek, ikna olmamak elde değildi. Haliyle ben de ikna oldum. Akşam fikirlerimizi anlatmak üzere toplantı odasında toplandık. Toplantıyı Güngör Abi yönetiyordu. Herkes sırayla fikirlerini anlatmaya başladı. Sıra bana geldiğinde uzun uzun, ballandıra ballandıra fikrimi anlattım. Fikre dijital bazı açılımlar bile getirmiştim. Güngör Abi sonuna kadar dinledi. Bitirdiğimde, “Güzel fikir.” dedi, “Ama gaz depodan dolmuyor.”

Oki can derdinde.

Oktay Abiyle başlıyoruz sunumu hazırlamaya. Sabahlamamıza rağmen yüksek konsantrasyonla saatlerce çalışıyor ve sunumu bitiyoruz. Sunum nefis görünüyor. Ayrı ayrı kontrol ediyoruz. Farklı farklı bilgisayarlarda deniyoruz. Gayet güzel çalışıyor, herhangi bir sıkıntı yok. Sunumu DVD’ye yazıyor yedekliyoruz. Artık tek yapılması gereken sunucuya yüklemek. IT’den sorumlu insan bize tarif etmiş, nasıl yükleneceğini kağıda yazmış, mail filan atmış. Biz de tarifi uyguluyoruz. Dosya boyutu büyük olduğundan yükleme 2–3 saat sonra tamamlanacak. Önce beklesek filan mı diyoruz ama yorgunluktan ölmek üzereyiz. Gerekli yerlere yükleme işleminin devam ettiğini haber vererek evlerimize dağılıyoruz.

Yorgunum ama gururluyum. Daha çok yorgunum. Yatıyorum, hemen uyuyorum. Birkaç saat sonra telefonum acı acı çalmaya başlıyor. Uyku sersemi telefonu açıyorum. Sunucuda yeterli alan olmadığından bizim yükleme işlemimiz gerçekleşememiş. Redbull ekibi sunumu indirecekmiş indirememiş. Patronlardan biri bana çok kızmış, tabiri caizse küplere binmiş. Binsin. Bir kere sunucuda yeterli alan olmaması benim hatam değil. İkincisi sabaha kadar fikir bulmuş, çekimleri koordine etmiş, yetmemiş herkes çıktıktan sonra sunum hazırlamış bir insanım. O sunum zamanında gitmezse en çok ben üzülürüm. Kızılacaksa en çok ben kızarım. Sen akşamın makul saatlerinde haydi arkadaşlar iyi size çalışmalar diyerek ajanstan çıkacaksın, sonra çalışanın neden 40 değil de 37 saat çalıştı diye atar yapacaksın. Bunu kabul edemem. Oktay Abi’yi arıyorum. O da şaşırıyor. Atlıyoruz ajansa gidiyoruz. Biz gidene kadar zaten sunucuda gerekli yer açılmış, dosya yüklenmiş. Her ne kadar gıyabımda da olsa ben kızıldığımla kalıyorum. Oysa ben teşekkür bekliyordum.

10 gün kadar sonra konkuru kazandığımız haberi geliyor. Sunumdan çok etkilenmişler. Bizim gibi yeni düşünen bir ajansla çalışmak onları çok heyecanlandırıyormuş.

Bu Tayfa&Wdo olarak girdiğimiz ve kazandığımız ilk konkur. Bu nedenle alkışlarla pasta kesiliyor. Herkes çok mutlu. Dünya istilacı uzaylılardan temizlense aşağı yukarı bu kadar mutlu olursun. Öyle bir durum söz konusu olsa bazı işyerlerinde yine pasta kesilir. Patron yine konuşma yapar. Siz olmasaydınız bu uzaylılar hala sokakta gezecekti, türlü taşkınlıklar yapacaktı, sağa sola lazer saçacaktı filan der. Ama birlikte başardık, bu çirkinliğe birlikte bir son verdik der. Çünkü patronluk bunu gerektirir. Başarı gelmişse pasta kestireceksin, konuşma yapacaksın. Ekibine teşekkür edeceksin. Sonuç odaklı olacaksın. Beynin bir bilgisayar programı gibi çalışacak. Konkur kazanıldı mı? Evet. O zaman pasta kestir, konuşma yap. Hayır. O zaman pasta kestirme. Masraf.

Ben o gün pasta yemedim. Canım istemedi. Kutlama bana bir şey ifade etmedi. Çünkü bence kutlanacak asıl şey süreçti, sonuç değil. Ekibiniz her şeyini ortaya koyduysa, masada herkesin içine sinen iş veya işler varsa, yaptığınız şeyle gurur duyuyorsanız; işte bu kutlanır. Pasta hastasıysan pasta keserek kutlanır. Yeri gelir şampanya patlatarak kutlanır. Türlü türlü kutlanır. Şekil şekil kutlanır. Ama en güzeli de teşekkür ederek kutlanır. Çünkü yaratıcı insanlar en çok teşekkürle motive olur. Patronlarından gelen bir teşekkürle, meslektaşlarından gelen bir teşekkürle, tüketicilerinden gelen bir teşekkürle, müşterilerinden gelen bir teşekkürle. Sadece bir teşekkürle.

DEVAMI: BLAB’IN HİÇ ANLATILMAMIŞ HİKAYESİ: TAKATUKA

Yazarın Notu: Kısa yazıyorsun hemen bitiyor gibi bazı eleştiriler alıyorum. Medium’un hesaplarına göre şimdiye kadar 21 dakika okumalık yazı yazmışım. Benim hesaplarıma göre de ben her 1 dakika okumalık yazıyı, 1 saatte yazıyorum. Yani bu da, şu ana yaklaşık 1 gün boyunca hiç durmadan, yemeden, uyumadan yazmışım; hala size yaranamamışım demek. Gerçekten ayıp ediyorsunuz. Sevgiler.

--

--