Cappadocia Ultra Trail 2019 (CUT) 119K DNF Değerlendirme

Tuğrul Peker
9 min readOct 24, 2019

--

Yoda: “The greatest teacher, failure is.”

4 aylık sıkı bir antrenman sürecinden sonra “bazen olmuyor”, “bazen bırakmak gerekiyor” muş diyerek kısa bir özetin ardından neden olmadığına dair gözlemlerimi ve neler öğrendiğimi paylaşmak istedim.

ÖZET

Geçen yıl Cappadocia U.T. 63K’yı istediğim süreye yakın koşabildikten sonra, acaba 119K’yı yapabilir miyim sorusu yıl boyu zihnimi kemirmiş ve Haziran sonu itibariyle antrenmanlara başlamıştım, hedeflediğim 1189km’lik antrenman planını 1138km olarak tamamlamak benim için büyük bir başarıydı ve yarışa da bu motiveyle gittim ama yaptığım aptal hesaplar, yanlış tercihler ve elde olmayan sebepler neticesinde 76.km de, Damsa istasyonunda yarışı bırakmaya karar verdim.

Burada istasyon istasyon yolda neler oldu anlatmayacağım, bu yazı maalesef 119 parkurunu adım adım tecrübe edeceğiniz bir rapor değil, haliyle bitiremedim:) Kısa kısa notları ve hatalarımı, kazanımlarımı paylaşacağım.

“Bana ne ulan senin Antrenman Süreci’nden” diyenlerdenseniz, doğrudan YARIŞ başlığına geçebilirsiniz.

ANTRENMAN SÜRECİ

Tahtalı Run to Sky 60K’yı 2. kez yarıda bıraktıktan sonra :)-başka bir hikaye- kendime 1 ay izin verdim ve asıl yarışa hazırlanmak için belli bir program doğrultusunda gitmek istedim, yazdım, çizdim, araştırdım derken kafalar iyice karıştı ve kendimi Ultra Kitap’ın programını birebir uygularken buldum. “Ben bunu taban alayım, gerekli değişiklikleri hafta hafta yaparım” düşüncesi baskın çıktı.

Antrenmana Kaş’ta Temmuzda başladım, Likya Yolu, Yarımada derken sıcağı tepemize tepemize yedik ama Adanalı korkar mı sıcaktan? Evet…

Tatil ertesi sıcakların daha beteri beni bekliyordu, Temmuz ve Ağustos aylarında, özellikle haftasonlarındaki back-to-back/arka arkaya koşular oldukça zorluydu.

Bazı antrenman günlerinde notlar almıştım, hem kendime arşiv hem size ek bilgi olması için paylaşıyorum:

Hafta7 Gün4- Sakatlık ibareleri notu almışım ama çok şükür büyük bir sakatlık yaşamadım. Hatırladığım, sol ayak orta parmağımda stres kırığına benzer ağrılar olduğu. Ayrıca hiç aksatmadan koşu öncesi ve koşu sonrası esnemelerime devam ettim.

Sıcak sebebiyle su, tuz ve mineral alımlarını aksatmamaya çalıştım. Özellikle maden suyu hayatımızın bir parçası haline geldi.

H8G4- Ya jeller gerçekten işe yaradı yada plasebo etkisi bilemiyorum ama kendimi gerçekten çok iyi hissediyordum. Muhtemelen bacakların yeteri kadar kuvvetli olmamasından kaynaklı bu güzel hissiyat uzun sürmedi.

H8G5-35K’nın ardına 35K koştuğum gün. Ağustosta Adana’ya gelmeyin… Vücudu gerçekten tüketen bir nem ve sıcak… Burada hatırladığım, eve dönüş yolunda gece yorgunluğa alıştım ve 7 pacelerde ilerleyebiliyordum, daha sonradan farkedecektim 60.km den sonra o pace 8'e çıkıyor… Yeterli güçlendirmelerle aşağıya çekilebilir.

Bu sırada hafta içi de 1K’lık intervallere başlamıştım, 4x1K ile başlayıp hafta hafta yükseltiyordum.

H9G4- Side plank derman olmadı maalesef, sadece bir yanılsamaymış…

H11G1- Müziğinde etkisiyle en iyi 10K performansı geldi, gelişme görmek motive ediciydi.

H11G4- İşte kırılma noktalarından biri. Az olan yokuş çalışmalarından. Burada belimin iyileşmediğini/güçlenmediğini farkettim. Moral failure…

Bu sıralar aşırı pronasyon yüzünden sol ayak baş parmak altındaki kemikte ağrı oluştu, bir kıkırdak her içe basışımda yerinden oynuyordu sanki. Yarış esnasında hala geçmemişti ve beni oldukça rahatsız etti.

H11G5- 30K antrenmanı. Kendimi geçen haftalara göre daha güvende ve iyi hissediyordum. Beslenme düzenini burada oturtmaya başladım.

H12G4-Bu iş olacak dediğim haftalardan. 50K antrenmanı, ertesi gün de 20K. Eylül deyip geçmeyin sıcaklık hala çok fazla… Azalmıyor. Simit, ekmek vb. midemi dengelediğini farkettim. Sürekli şekerli şeyler yemek bir yerden sonra dişlerimi ağrıtıyor ve iştahsızlığa sebebiyet veriyordu.

H13G4-Bu hafta, hafta içi mesafelerini de uzatıp toplam km’yi uzatmak istedim, Kanyonda kırıcı bir parkurda son uzunumu yaptım. Moral depoladık. Mental olarak artık tükenmeye ve sıkılmaya başladığım hafta.

H14G4- 20K antrenmanı. Hafif eğimlerde hız denemeleri.

Bu haftadan sonra artık dinlenmeye ve kendimi telkin etmeye başladım. İçimden hiç koşmak gelmiyordu ve zihnim çok yorulmuştu. Ardından klasik olarak mesafeyi azaltmanın verdiği moral bozukluğu, yetersizlik hissi baskın olmaya başladı. Saçma sapan zamanlama ve beslenme planları da yapmaya başlamıştım. Aşağıda gördüğünüz gibi.

Bu süreçte mesafelerin çoğunu asfalt zeminde yaptım ve şans eseri büyük bir sakatlık yaşamadım. Veya eski sakatlıklarımdan sonra güçlendirmelerimi iyi yapmışım… Bilemiyorum.

ek:Bu yoğunlukta bir antrenman bana en çok sabır kazandırdı 😃, daha sonra ciğer kapasitesi. Hafif yokuşları artık daha stabil koşabiliyorum, hızımda bariz iyileşmeler oldu, diz bölgemde çok ciddi sorunlar yaşamıyorum. Umarım seneye her şey daha iyi olacaktır.

Ben yaptım, siz yapmayın, tamamen cahillik. Yapsanız bile bu mesafelerde gerçekçi olun. He, bu zamanları, benden daha iyi hızlı olan diğer takım arkadaşlarım Harun, Fulya ve Mehmet tutturdu. *Bu konuya da değineceğim.
5/7 bitirme oranıyla 119 parkuruna en fazla katılım yapan Türk koşu grubu.

YARIŞ

  • Yarış öncesi bir çok kişiyle konuştum ve tehlikeli ortak soru: “Hazır mısın?”
    Ortak cevap: “Bilmiyorum, galiba.” Daha da fenası, bu sorunun üzerine: “Sen galiba yükseklik antrenmanını fazla yapmadın.”
    Özgüven yerle bir, iç ses: “Yapmadım mı? Yapmadım, ee ne olacak şinci… yapabildiğin kadar koşacaksın.”
  • Hazır mısın sorusu beni bunalttı, bilmiyorum başkası için bir şey ifade etmeyebilir:)
  • Rica ediyorum yarış öncesi ve yarış esnasında, koşan arkadaşlarınıza ve kişilere karşı kelimelerinizi seçerek sarfedin:)
  • Bir kaç gün öncesinden Dropbag çantasını, yiyecekleri vs hazır etmeme rağmen yarış sabahı elim ayağıma dolaştı, saat 5'de kalkmak bana göre değilmiş daha erken olmalı. Ayrıca korku ve heyecanın birbirinin içine girmesi dehşet… Hissiyat şöyle: Ekmeğin arasına reçel sürün, 1 saat bekleyin sonra içine Nutella boca edin, afiyet olsun. İşte onun gibi bir şey… Evet o.
  • Korkulu rüyam tuvalet, o kadar denememe rağmen, son anda geldi ve mutlu son. Bir sonraki 9 saat sonra olacaktı.
  • Yarış hesaplarımı geçen sene yarışı benden 30dk daha önce bitiren Harun ile yapmıştım. Zamanlamaları 119 gibi parkurda, bilinmezlikte, istemeden Harun’u baz alarak yapmış olmam bir hata oldu.
  • <Yarım kola, yarım su>, şekerli yiyecekler ve jel bir yerden sonra midemi çok hafifde olsa rahatsız etti, Göreme’de patates, ekmek, limon ve tuz takviyesiyle sorunu çözdüm.
  • Tuz haplarını düzenli olarak kullanabildim, beslenmem dengeliydi, unutmamak için aralıkları göğüs numarasının arkasına not almıştım.
İnsan gibi yemeyi öğrenemedim. Kalçanın öne doğru duruşuna dikkat, bel yay çiziyor… Duruş bozuk.
  • Birisinin istasyonda sizi bekliyor olması müthiş bir şeymiş. Moral olarak sizi yeniliyor. Ben çantamı hemen eşime verip, beslenmeyle ilgilendim.
  • Çamurlu alanlarda insanların bastığı yere bas, dur şuradan da giderim deme. Uçhisar’a çıkmadan önce bileklerime kadar bok kokulu balçığa bulandım ve istasyonda çorap değiştireceğim diye 10 takla attım. Baya zaman kaybettirdi.
  • Uçhisar istasyonuna gelirken hızlandığımı farkettim, Ürgüp’e kadar gücümü biraz dengeli kullanmam gerekiyor sanırım derken, eşim “Serviste Aykut Hoca ile beraber geldik, ilk 60'da çok kasmasın gücünü saklasın” tavsiyesi verdiğini söyledi.
  • Daha 2. istasyonda hiç yaşamadığım bir şey: komple sırt ağrısı… Daha önce sadece sol alt kısım ağrırken, şimdi sanki, ekmeğiyle oynamışımda küçük esnaf sopalarla dalmış gibi ağrıyor. Pis…
  • Sırt ağrısını yokuşlarda ellerimi zenci kadınlar gibi belime koyup salına salına adımlar atarak çözdüm. Bu metod öyle işe yaradıki, Akdağ çıkışını nam-ı diğer Fucking climbing segmenti kendime göre iyi bir sürede çıktım, üstelik ciğerim ağzımdan çıkmadan. Bazı yerlerde “allah allah, düzgün nefes alıyorum” bile dedim.
  • Önümüzdeki sene daha fazla kuvvetlendirme antrenmanı ve cross training dedikleri bisiklet vs ile süreci desteklemem gerekiyor. Mesafe odağını kuvvetlenmeye vermem gerekiyor özellikle yokuş ve baton antrenmanlarına.
  • Baton bir çok şeyi değiştirecek gibi duruyor, Tahtalı’da batonu yanlış kullanmama rağmen belimin bu kadar ağrıdığını hatırlamıyorum. Orada farklı problemler vardı.
  • Bu mesafe ve interval antrenmanlarının kazanımlardan biri, ciğer oldu… Kapasite artmış belli.
  • Niye ciğere bu kadar atıfta bulunuyorum? 15 yıl pofur pofur sigara içtim. Bırakalı 5 yıl oldu.
  • Koşu sonrası toparlanma süremde de iyileşme olduğunu farkettim, eskiden götü başı dağıtırken, şimdi 2 güne ayaklanır oldum.
  • Göreme — Çavuşini arası yine zorladı. Ama geçen seneden daha fazla, son 3km’yi aralıksız koşabildim.
  • Kendi hızımda birileri tarafından takip edilince daha iyi, uzun süre koşabildiğimi farkettim. Aynı şey koşunun başlarında takip ettiğimde de oldu. Bu neyi fark etmemi sağladı: Antrenmanlarımı çoğunlukla yalnız yaptım belkide kendi hızımda birileriyle daha fazla koşup yarış esnasında da birisiyle ilerleyebilseydim her şey farklı olabilirdi. Kısmet, deneyeceğiz.
Mutluyuz be.
  • <Tuzlu limonlu su> büyüktür <Yarım kola, yarım su>
  • 9 saat boyunca tuvalete gitmedim, hava bu sene sıcaktı.
  • Akdağ istasyonunda Polat’ı görmek gerçekten iyi geldi, iyi göründüğümü, bitireceğimi, iyi beslenmemi söyleyerek beni uğurladı. Bir istasyon şefi nasıl olmalı…
  • Öte yandan Damsa istasyonunda başka bir görevli arkadaş, “sen geç kalmışsın” “yol ayakkabısını niye giydin, tabanı tutmaz” “yükseklik antrenmanı” gibi laflarla sağolsun sallantıda olan direncimi güzelcene kırdı. Senin kırılasın varmış Tuğrul dersen, 12 saatten sonra ne yapayım…

Yaptığımız şeyi JENGA oyununa benzetiyorum, sürekli bir şeyler eksilterek hedefe varmaya çalışıyorsun. Entropi’ye atıfta bulunabilir miyiz hocam?

  • Ürgüp’te 25dk kalırım dedim ama tuvalet, yemek, üst baş derken oldu 40dk. Eşim olmasa bu süreyi daha aza çekebilirdim sanırım, şımardım.
  • Burada bir hata yapıp, mevcut ayakkabılar çamur, toz içinde olduğundan ve biraz yenilenirim dediğim için, yanımda getirdiğim nispeten rahat olan yol ayakkabılarıyla devam etmek istedim ama ayakların şiştiğini hesaba katmadım, baş parmaklar maşallah…
  • Ürgüp sonrası Damsa’ya doğru nehir kenarı yolu bir satranç oyunu. Hava karardıktan sonra Mustafapaşa’dan ilerisi ise bitmek bilmedi. Yol geçişinde kaç km kaldı diye sorduğumuzda 6 dediler. Sormaz olaydık. Ürgüp-Damsa arası 13km olduğunu hatırlayamadım.
  • Rica ediyorum Göğüs Numaralarının üzerine istasyonun hangi km de olduğunu yazın… veya kendime rica ediyorum sen yazmayı unutma.

Damsa yolu kırdı geçirdi, doğal olarak reflektörlü işaretleri daha uzun aralıklarla yerleştiriyorlar ve karanlıkta kafa feneriyle baktığınızda, işaret sanki 1km ötedeymiş gibi gözüküyor. Beni oldukça etkiledi. Hele tepede bir işaret gördüğünüzde… küfürler gırla.

  • Toz… Cem Ayhan’ın raporunu şimdi anlıyorum. Daha Damsa yolunda öksürmeye başlayan ben ileride ne olurdum düşünemiyorum.

12 saatten sonra karanlıkta tek fenerle yol aldığınızda, algı kayboluyormuş. önümdeki taşı kaç kere görmedim…

  • Ayağım 2–3 kere ıslandı, Damsa’ya doğru sol tabanım belli su topladı acıyor. Ayak ıslanması canımı sıkıyor buna karşı irademi kuvvetlendirmem lazım ve su toplamaması için çözüm bulmak. Manavgat’ta sürekli ıslak ayakla koşmama rağmen 70km hiç bir problem yaşamadım ayakkabımı çıkarmadım çorap değiştirmedim. Üstelik gündüz kurumasına rağmen akşama doğru son bir nehir geçisinden geçmiştik ve yağmur yağıyordu. Kapadokya’da ise tam tersini yaşadım…
  • Ne oluyorsa sol bacakta, sol ayakta oluyor, bunun sebebi güç dengesizliği, sol taraf daha kuvvetli. Süreçte bunu tek taraflı ağırlık çalışmalarıyla düzeltmeye çalıştım ama yeterli olmadı.
  • Damsa yolunda karşılaştığım grup arkadaşımın durumu pek iyi değildi ve haliyle söylenmeye başladı. “Dur abi beni de düşürme rica ediyorum” desemde zehir bir kere vücuda girdi. İstasyonda belki bırakabileceğinden bahsetti. (Kendisini kesinlikle suçlamıyorum)Damsa’ya geldiğimizde çorabımı son kez değiştirip devam edeyim dedim. Ağır hareketler vs derken şakayla karışık: “Eşimi bir arayım belki bırak der” dedim ve aradım. Sen bilirsin dedi ama belli ki içinden bırak diyor — gerçekten öyleymiş, beni gps izinde hareket etmiyor görünce endişelenmiş, karanlık da basınca engelleyememiş endişesini, sonra diğer arkadaşları da öyle görse de, endişe bir kere başladı — Niye aramadı ben niye aramadım haber vermedim mesaj atmadım bilmiyorum kafa çalışmamış, bu güzel bir tecrübe oldu.
  • Biz çoğunlukla eşimle yarış içerisinde haberleşmeyiz ama böyle uzun yarışlarda iletişimde olmak gerekiyormuş, konuşurken de dikkatli.
  • Damsa’da tam çıkmak üzereyken bir üşüme geldi, grubumuzdan Ceyhun Abi hadi Tuğrul dedi, beraber yola koyulduk ama benim içim rahat değil. Ben yarış öncesi maks 2–3 gibi bitiririm demiştim ama şimdi belli ki o 5 olacak, karımı bu duruma sokmaya değer mi( bazı sağlık sorunları mevcut) ayağım, moralin, daha 45km, derken, istasyona geri dönüp, yarıştan çekildim.

Görüldüğü gibi yarışı bırakmanın tek bir sebebi olmuyor, ufak ayrıntılar sizi yarışta da tutabilir, bıraktırabilir de bildiğiniz gibi. Ben parkurun ilerisini yaşamak ve yaşatmak istemediğim bırakmaya karar verdim. Şimdiye kadar en çok tecrübe edindiğim yarış bu oldu, seneye daha iyilerini koşmak üzere.

Sevgili koşu grubum BiKoşuAdana’ya, Team Run.Bo’ya (t-shirt için teşekkürler Bike!), Sevgili AnkaraKoşuyor ve Can’a, Polat Dede’ye, Aykut Çelikbaş’a, üşenmeden fotoğraflarımızı çeken Nilgün Saktanber’e Argeus ekibine ve eşime teşekkürler.

Buraya kadar okuduysanız, helal. ❤️

--

--