Tasarımcı&Müşteri İlişkilerinde “Biz Şimdi Neyiz” Sorunsalı

Her ilişkinin farklı safhaları/durumları var. Bazen yeni tabirle “ghosting”e maruz kalabilirsiniz, bazen ilişkiyi ciddileştirip sevgili olduğunuzu profiline yazarsınız. Ailelerin isteğiyle evlenebilirsiniz ya da adını hiç koymaya gerek duymayabilirsiniz. Peki ticari olarak fazlasıyla tanımlı olması beklenen tasarımcı & müşteri ilişkilerinde de “ilişki durumu” bu kadar karışık mı?

Sener Soysal
Bahtınız Açık
Published in
10 min readAug 10, 2023

--

Tasarım hizmeti alımını peynir metaforu ile açıklayan bir tasarımcı olarak, tasarımcı ile müşteri arasındaki işbirliklerine dair yazmak istedim. Maalesef kötü örnekler çok, bazı başlıklarla bunları inceleyip, olması gereken üzerine de beraber kafa yormayı kıymetli buluyorum.

“Tedarikçi”yiz ama…

İster tek başına bir tasarımcı, isterse bir ekip olsun; bir şirkete dışarıdan hizmet veren biriyseniz, teknik olarak “tedarikçi” oluyorsunuz. Anadolu Efes’in tedarikçi envanterindeyiz örneğin, komik gelse de en resmi tanım bu.

Ancak işi karıştıran birkaç şey var. Örneğin “Damacana su” gibi net bir mal ya da ofisteki elektrik kablosunun değiştirilmesi gibi net gibi net bir hizmeti tedarik etmiyoruz. Üstelik tedariğini sağladığımız “şey” şirketin değerleriyle, stratejisiyle, hedefleri ile ilişkilendiği için markanın bilinirliğini, ürünün satışını ya da çalışan mutluluğunu etkileyebiliyor.

Yaptığımız iş damacana su tedariğinden daha önemli diyemem, ama süreci, kriterleri ve sonuçlarının sudan çok farklı olduğunu görmemiz lazım. Ayrıca kolay ölçümlenemediği aşikar, tasarım becerimi pH skalası belirlemiyor.

Haliyle tasarımcıları da herhangi bir “tedarikçi” gibi görmek, yani tüm diğer hizmet alımları ile aynılaştırmak, sağlıklı bir iletişim kanalı oluşturamıyor. Üstelik tedarikçinin zorlanabilir, suçlanabilir ve gözden çıkarılabilir olduğuna dair bir algı var. Oluşan bir başarıyı üstlenip, yaşanan bir sorunun sorumlusunu sadece dışarıda (dış mihrak?) arayan bir profilden söz ediyorum. Ötekileştiren, üstenci, çözüm yerine suçlu arayan bir bakış açısı. Bilmem, tanıdık geldi mi? :) Otokratik yönetim biçimi siyasette kalmıyor, iş kültürünü de etkilediği aşikar.

Tasarımcıyı damacana gibi gören çalışanlar/yöneticiler olabilir. Ancak yerimiz ofisin kuytu bir köşesi değil, başımıza vurulduğunda sessiz ve tepkisiz kalamayız. Üstelik bir şirketin stratejisi dahilinde hedeflerine ulaşması için gereken ihtiyaçlardan birini dışarıdan sağlayan insanlarız. Yani yol aynı, yolculuk ortak. Bu bir gemi ise, sadece görevlerimiz farklı. Bu nedenle ortak bir paydaşlık içeren bu ilişkinin daha iyi bir adı olmalı, değil mi?

Sevgili yöneticiler, bahsettiğim bu yaklaşım aynı zamanda şirketinizi doğrudan etkiliyor. Şirket kültürünün bu iletişimi iyi bir noktada tutması ve çalışandan tedarikçiye bunun sürdürülmesi gerekiyor. Tamam resmiyette/muhasebede yine tedarikçi kalabiliriz, ama bahsettiğim insani iletişimin kendisi. İlişki gözünden bakarsak, devlet nezdinde bekar olabiliriz ama bu durum partner olarak sorumluluklarımızı değiştirmez.

Uzaklarda bir yerlerde, bir şeyler ses veriyor… Damacana…

Damacana tedarikçileri de alınmasın, damacana benim için önemli bir sembol. Çoğu ofiste stajyerlerin değerinin damacanadan geride olduğunu yazmıştım daha önce, kesinlikle böyle olmamalı. Bir de eski işyerimin hala ortağı olan arkadaşım hem prodüksiyon hem damacana su bayisi olmuştu son görüştüğümde. Hala öyle ise, konumu itibariyle bu yazının istisnası olacak.

Kudret & Muhtaç Dengesizliği

Belli bir anlaşma yapıyoruz, karşılığında emek vererek taahhüt ettiğimiz hizmeti sağlıyoruz ve karşılığında bir ücret alıyoruz. Haliyle hem tasarımcılar hem de şirketler karşılıklı olarak sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlüler. Bu müşteri tarafında sadece ödeme yapmak değil, brief vermek, zamanında taleplerini iletmek, planlamalara uymak da olabilir. Bunu yaparken de belli bir etik çerçeveyi ve saygı düzeyini korumalıyız.

Aslında ticaretin temelinden ve toplumsal yaşamın değerlerinden bahsediyorum, çok büyük bir iddia değil. Ancak bahsettiğim otokratik, hegamonik kültür sadece suçlu aramıyor tabi ki, bir de güç ya da egonun kendisi olarak da iyi iletişim karşısında belirebiliyor.

Müşterinin tasarımcılarla bir kudret&muhtaç ilişkisi kurabildiği ya da bunu normalleştirdiği bir dönemdeyiz. Kadının eşine ya da babasına muhtaç olduğunu düşünülen zevzek dönemler gibi… Tasarımcının muhtaç olduğu, işi kaybetmemek için ödün vereceği ya da yapılabilecek mobbing, hakaret ya da acil talepleri de sineye çekeceğini düşünülebilir. Mümkündür ki, ekonomik şartlar buna da insanları itebilir. Ancak karşısındakinin zor durumundan faydalanmaya çalışmak da, bir nevi zorbalıktır.

İşin kötü yanı, şirket içinde bir çalışan bunu diğerine yaptığında İnsan Kaynakları devreye girebilir ve işlem uygulanabilir. Ancak “tedarikçi” iseniz, bağlı olduğunuz bir İK birimi de bulunmaz. Hem olası ekonomik kaygılar, hem de bu çaresizlik hissi sömürülmek istenebilir.

Tabii ki kazanç önemli, iletişim için çaba sarf edilmeli ve birtakım fedakarlıklar yapılabilir. Bu zaten takım çalışmaları için de geçerli. Ancak sorun, takımın bir parçası gibi eşit bir hiyerarşi değil de ağa-maraba, kral-teba gibi bir formatta görülmesi. Yani emeğe dayalı bir işbirliği değil de, kudret&muhtaç odaklı bir bakış açısı.

Bunun önüne geçmenin iki yolu var. İlki, tasarımcı için her şeye rağmen hak arayışını öncelemek, örgütlenmek ve beraber talep etmekten geçiyor. Bu nedenle meslek kuruluşumuz GMK var, onun yayınladığı pek çok metin ve kılavuz var. Özellikle hukuk alanında ve sözleşme ile ilgili kitapçıkları muhakkak öneririm. Yine bu sorunların ortak olduğunu gösteren bu ve benzeri metinler yazılıyor. İkincisi ise, müşteri tarafından. Çalışanlarının hem iş arkadaşlarına hem de dışarıdan hizmet alınan her kişi ve kurum ile aynı etik değerler çerçevesinde iletişim kurmasını sağlaması gerekiyor. Bu, şirket kültürünün bir parçası haline getirildiğinde, bu konuda farkındalık ve yaptırımları oluşturulduğunda bahsettiğim bu orantısız terazi de dengeye gelebilir. Bu sağlandığında nitelik ve verimlilik için herkesin kazanacağı aşikardır.

Bordro Savaşları / İş Arkadaşının İş Arkadaşına Yaptığı

İlişkisinde arkadaşının yakasından tutup onu dibe çeken kankaları hatırladınız mı? Muhakkak böyle birileri vardır ve zaman zaman onu yanlışa teşvik eder, zaman zaman ilişkisini noktalamasını “ayrıl kanka boşver” diyerek telkin eder. Durum sadece ilişki ile kalmaz, yaşamına da müdahil olanlar vardır. Kimisi kıskanır ve üstü kapalı imalar, sözler ya da davranışları ile bir nevi mobbing yapar. Dediğim gibi, bunu yapan ortak noktalar olan bir arkadaştır, tepeden biri değil.

Çalışanlardaki olumsuz tavırların da sadece uzmanlığı, yöneticiliği, ortaklığı ile statü sahibi çalışanlar tarafından yapıldığı düşünülür. Fakat bu kişinin çalışma vizyonu ve şirket kültürü ile alakalıdır vezaten iyi yöneticiler, doğru yaklaşımın bu olmadığının farkındadırlar.

Öte yandan tıpkı toksik iletişimi benimseyen bir arkadaş gibi, projeleri beraber sürdürmeniz gereken departman çalışanları da önceki bölümlerde bahsettiğim “tedarikçi” sıfatına sığınabiliyor ya da kudret ile ilgili tavrı sergileyebiliyor. Aslında karşılıklı olarak işveren çalışanı ile tasarımcı arasında bir “iş arkadaşlığı” söz konusu. Sahiden de, herhangi bir iş arkadaşından tek farkı birimizin şirkette bordrosu olması ve SGK’lı olması, diğerimizin dışarıdan faturaya istinaden hizmet vermesi.

Bordrolunun, tasarımcıya tepeden bakması can sıkıcı. Hele ki, bir müşterinin bordrolu çalışanının, bir tasarım stüdyosunun bordrolu çalışanına bunu yapması en fenası. Emekçinin emekçiyi ezmeye çalışması da, ne bileyim…

Yanlış anlaşılmasın, bir stüdyonun kurucu ortağı olmam bir şey değiştirmiyor. Bir emekçi olarak, telefonda beni azarlamak isteyen bir müşteri çalışanı da oldu. Kendisiyle işin tanımı, bütçe ve yönetimine dair hiçbir süreçte bir iletişimimiz olmamasına rağmen… Sorumlu iş arkadaşından numaramı alarak aradığı için, teknik olarak KVKK’ya da uyulmadığını da söyleyebilirim ama zaten tüm süreç (iletişim kurma biçiminden, “wording” seçimine ve yetki süreçlerine kadar) başlı başına hatalıydı. Bu durumun uzunca bir şekilde bizimle anlaşma sağlayan yönetime raporladık. Ve o kişi ile hala konuşmuyoruz:)

Bizim için ilişkiler ❤

Her anlatım, yaşanan gerçek vakaların yarattığı durumlar ile olgunlaşıyor. Bu metin de benzer bir referansla doğdu. Bazı kötü deneyimler, edinilen tecrübeler ve alınan reaksiyonlar… Bu nedenle metin boyunca anlatabileceğim pek çok farklı örnek hikaye olsa da, daha geniş kapsamlı bir yaklaşım çizmeyi tercih ediyorum. Bunun daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Yine de üstteki hikayeyi anlattım, hem içimde kalmasın diye, hem de bu metnin yazım fikri için dolan bardağı taşıran son damla olduğu için.

Baht’ı benimsediğimiz değerlere göre tasarım üretmek, inandığımız çalışma kültürüyle işimizi yapabilmek için kurduk. Haliyle müşterilerimiz ve ben dahil ekip arkadaşlarımız arasında bir denge kuruyoruz. Bu dengeyi biz kendi lehimize bozmadığımız gibi, müşterimizin de bozmasını istemiyoruz. Her zaman anlaşmazlıklar olabilir. Her zaman sorunlar çıkabilir, çözüm üretilebilir. Ancak ezmeye çalışmak, azarlamak, mobbing, mansplanning ve benzeri şeyler herhangi bir şirkette çözüme katkı sağlamaz. Gerçekten olmaz. Plansızlık kaynaklı sorunların hepsini bir gecede mesaiyle hiçbir ekip çözemez. Her iş “acil” olamaz, öyle olursa an gelir fareli köyün kavalcısı gibi olursunuz. Bir de kırbaç, Indiana Jones’un elinde havalı ve güzel bir araçtır. Pozitif iletişim kurmak, karşılıklı güven duymak güzeldir.

Çiçek dalında, kırbaç Indie’de güzel.

Dediğim gibi hepimiz aynı yoldayız ve iyisiyle kötüsüyle her şeyi beraber üstlenebiliriz. Bu başarıları paylaşmak olduğu gibi, aynı zamanda bir kriz anında herkesin elbirliğiyle çözüm üretmesi demek. Yani gereksiz bir “acil”likten değil, gerçekten acil durumda özveri ile çözüm üretecek ekiplerden, tedarikçilerden, paydaşlardan bahsediyorum. Baht olarak tam da böyle yaklaşıyoruz.

Diğer türlüsünü (ötekileştirmek, ezmek, azarlamak, güçten yararlanmak, mobbing, mansplanning ve benzeri şeyler) faydalı bir yöntem gibi gören herhangi bir şirketin müşterimiz olması da mümkün değil. Yukarıda bahsettiğim gibi çalışandan kaynaklı bir durum varsa da, bize işi veren yöneticilerle durumu detaylı biçimde paylaşıyoruz. Bu tavırdaki çalışanına ne diyeceği şirkete ait bir karar. Ama beraber çalışsak da aynı mailde bile yer almadığımız insanlar oluyor, bu da bizim kararımız.

İlişki dediğin karşılıklı bir durum. Peki ya müşteri gözünden, biz şimdi neyiz?

Dedim ya amaç, iyiyi anlatmak, aramak, bulmak üzerine. Bu nedenle Türkiye’deki farklı alan ve ölçeklerdeki bazı müşterilerimize “Biz şimdi neyiz?” sorusunu sormak istedik. Özellikle müşteri tarafından farklı görüşlerin bu sorunsala olumlu katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Melon Rebranding projesinden bir detay. Tüm proje şu linkte.

İlk sorumuz, şirket kültürü ve liderlik üzerine çalışan danışmanlık Şirketi Melon’un kurucusu Sure Ulutaş’a.

“Uzmanlığınız kültür, liderlik ve ekip ile ilgili. O yüzden bahsettiğim sorunlara fazlasıyla hakimsinizdir. Size göre kısaca ne yapmak gerekiyor? Ve biz şimdi neyiz?:)”

Baht’la çalışan bir müşteri olarak, tedarikçi müşteri ilişkisine bizim bakış açımızla ilgili birkaç yorumda bulunmak istiyorum. Tasarımcılardan oluşan bir ekip ya da hizmet aldığımız başka alanda bir ekip olması farketmeksizin, biz Melon olarak bu tür bir ilişkinin merkezinde ortak amaca doğru birlikte yürüyebileceğimiz bir işbirliği ve karşılıklı güvene dayanan bir ortamın olmasını çok önemsiyoruz..

Tasarımcıları sadece bir “tedarikçi” gibi görmek ise bu ilişkiden iyi bir sonuç çıkması için en kötü başlangıç olur diye düşünüyoruz. Özellikle tasarım gibi yaratıcılık gerektiren bir ekiple çalışırken, bu ekibin bir paydaş olarak görülmesi, fikirlerinin dikkate alınması, ekibin uzmanlığına saygı duyulması en önemli hususlar. Böyle bir ilişkide, müşteri olarak bizim sorumluluklarımız ise, en doğru brief’i vermek, bir proje planı takip ederek talepleri zamanında iletmek, aksamaları önden görerek ekibi doğru bilgilendirmek ve bir paydaş gibi davranmak. Melon & Baht işbirliğinden başarılı bir tasarım hikayesinin çıkmasında Melon olarak bizim katkımız ise, Baht’ın uzmanlığına saygı duyup, onlara yaratıcı kalabilmeleri için gerekli esnekliği sağlayabilmemiz ve de çalışmayı projelendirmek ve tarihleri önden belirlemek ve ödevlerimizi yapmak konuların gösterdiğimiz özendi.

Sonuç olarak, tasarımcı ve müşteri ilişkilerinde sağlıklı bir iletişim ve işbirliği ortamının oluşturulması, her iki tarafın da sorumluluğu. Eşitlik, saygı ve karşılıklı anlayış, başarılı bir işbirliği için çok önemli. Bu prensipler etrafında yürüttüğümüz bir tasarım projesinin ne kadar başarılı sonuçlandığını görmekten de ayrıca çok memnunuz.

Marmara Belediyeler Birliği için hazırladığımız web sitesi: www.marmara.gov.tr

Benzer bir soruyu, iletişim biçimini biz dahil her paydaşının çok sevdiği, Marmara Belediyeler Birliği Kurumsal İletişim’inden Emrehan Furkan Düzgiden’e sorduk.

“Furkan Bey, bir kamu kurumu ile çalışırken şartname, hakediş gibi bir sürü kelimeye aşinayız. Sanırım sözleşmemizde de “Hizmet Veren” olarak geçiyoruz. Bizim gibi farklı ekiplerle de çalışıyorsunuz ve hem ekiplerin mutlu, hem de çıktıların gayet tatminkar olduğunu görüyorum. Peki biz şimdi neyiz? ve neyi farklı yapıyorsunuz?”

Bu soruya Dale Carnegie’nin şu sözüyle başlamak isterim: “Yaptığı işte eğlenmeyen kişiler nadiren başarılı olur.”

Aslında konuyu benim için baştan sona özetleyen bir söz. Olumlu, eğlenceli ve şeffaf bir süreç, karşılıklı anlayışla ve olumlu yaklaşımla da harmanlanınca tüm problemlerin üstesinden gelinebildiğini düşünüyorum.

Masanın bu tarafında oturanlar için görevin aslında kimseye yansımayan problemlerin aşılması olduğunu söyleyebilirim. Bu da kişiden kişiye farklılık gösterse de ister istemez stres yönetimi konusunu gündeme getiriyor. Stresle baş etmenin en iyi yönetimi de bana göre içinde bulunduğun durumun farkında olmaktır. Böylelikle kırmadan, dökmeden, samimi bir şekilde iletişimi sağlamaya odaklanılabilir.

Buradan yola çıkarak ilk soruya cevap vermek gerekirse biz bir dans ekibiyiz. Etrafta ne kadar gürültü olursa olsun, özgün bir koreografi ile yeni fikirlerin etrafında dans ediyor, her adımda farklı bir ritim yakalayıp yaratıcı projelere imza atıyoruz. Tüm dansçılar değişse bile…

CBC Law rebranding projemizden bir detay. www.cbclaw.com.tr

Durumun hukuki ve etik tarafı da olduğu için, bir sorumuz da hukuk bürosu olan müşterimiz CBC Law’dan Ayşe Anaeli’ye idi.

“Ayşe Hanım, sizinle CBC Law’ın marka kimliği yenileme sürecinde beraber çalıştık. İş hukukunda uzman bir ofis olarak, bu konunun mevzuatına da hakimsiniz. Sizinle İşbirliğimizin/iletişimimizin hukuki karşılığını ve size göre nasıl tanımlandığını sormak isteriz.”

Bir hukuk bürosu olarak Avukatlık Kanunu gereği reklam yasağımız olması sebebiyle markamızı, kim olduğumuzu tam anlamıyla yansıtabileceğimiz alanlar oldukça sınırlı. Bu sebeple marka kimliğimiz konusunda danışmanlık almayı ve tasarım sürecinde işin uzmanlarıyla çalışmayı oldukça önemsiyoruz. İşbirliğimizin hukuki niteliğine gelecek olursak siz ve sizler gibi hizmet aldığımız şirketleri tedarikçi kavramından ziyade üçüncü taraf iş ortaklarımız olarak daha kapsamlı şekilde ifade etmeyi tercih ediyoruz.

Bahsettiğiniz örneklerde hizmet alan tarafın hizmet veren tarafın çalışanlarına etik dışı davranışları, uyguladığı mobbing gibi konular eğer kurumsal bir şirket ile çalışıyorsanız şirketin Üçüncü Taraf Etik Kodunda taahhüt altına alınmış olabiliyor ve sözleşmenin bir parçası haline getirilebiliyor. Elbette karşılıklı olarak etik değerlere riayet edilerek tasarım sürecinin bir ekip çalışması olduğu bilinciyle hareket edilmeli. Buna aykırı davranışların olması halinde uygulanabilecek hukuki yaptırımlar somut olaydaki sözleşmesel hükümlere göre kararlaştırılmalı. Her olay için tek bir hukuki formül üzerinden ilerlemek mümkün olmayabilir. Ancak kesin olarak bu işbirliğinin İş Hukuku kapsamında değerlendirilmediğini ve arada bir işçi-işveren ilişkisinin var olmadığını söyleyebiliriz.

Acrome için hazırladığımız döküman tasarımı. Tüm proje şu linkte.

Konuya bir de girişimler cephesinden bakmak istedik ve bir süredir çalışmasak da iletişimimizin sürdüğü Acrome Robotics’in kurucu ortaklarından Efe Subaşı’ya sorduk.

Efe Bey, 2019’da beraber çalışmaya başladık. İki yıllık aktif bir ortak çalışmadan sonra ufak desteklerle devam ettik. İletişimimiz o kadar iyiydi ki, Acrome’un bir parçası olarak girişim büyüdükçe biz gururlandık. Keza pek çok müşterimize bizi bizden daha çok anlattığınız, fahri bir satış temsilcisi gibi çalıştığınız kesin. Neydik, ne olduk, şimdi neyiz? :)

Şüphesiz sizinle geçirdiğim her an, yaratıcılığınız ve özgün yaklaşımlarınız sayesinde unutulmaz bir deneyim oldu.

Fikirlerinizi tutarlı ve etkileyici bir şekilde ifade ederek, müşterilerinizi tasarımlarınızı doğru anlamalarına yardımcı oluyorsunuz. Uzlaşmacı ve dengelisiniz. Ne kafanızın dikine gidiyorsunuz ne müşterinin her istediğine olur veriyorsunuz. Projelerimize gösterdiğiniz inanç ve tutku, başarıya giden yolda motivasyonumuza omuz veren güzel bir güç oldu, sizlerle çalışmak kesinlikle stresimizi azalttı diyebilirim.

Yıllar içerisinde kendinizi yenileyen ve geliştiren bir sistematik anlayışınız var. Bu sizi özel kılıyor. Ayrıca sevilesi ve saygı duyulası kişilersiniz. Sizinle olan iletişimimiz her zaman keyifli ve samimi oldu. Sıcakkanlı ve saygın tutumunuz, iş birliğimizin bir dostluk haline gelmesine katkı sağladı.

Bu vesileyle sizinle çalışmaktan dolayı ne kadar memnun olduğumu ifade etmek istiyorum. İyi ki sizin gibi yetenekli ve tutkulu bir tasarım stüdyosu ile tanışmışım.

Ezcümle, “Biz şimdi neyiz?”e verilecek çok cevap var, çok fazla yaşanan hikaye var. Ghosting’lere, mansplaning’lere ve nicelerine maruz kalmamak dileğiyle!

--

--