Lara Ozlen
İş Hayatında LGBTİ+
8 min readMay 21, 2020

--

“Meğer benim istediğim, ama dışarıdaki karşılaşmaların bana yapamayacağımı söylediği şeymiş oyunculuk”

Birkaç senedir kendini oyunculuğa ve performansa adayan Bulut’la aşağı yukarı bir buçuk ay önce, gönüllü karantinalarımızın başında çevrimiçi olarak buluşmuştuk. Aynı mahallede, çok yakın oturuyor olduğumuzu fotoğraf çekimi için evine gittiğimde farkettim.

İstanbullu ve esasında işletme bitirmiş olan Bulut, kendine uyan işin tiyatroculuk olduğuna beş yıl önce işten ayrılıp ve oyunculuk kurslarına başladığında çoktan karar vermiş. O da koronavirüs karantinası ve önlemleri sebebiyle işleri ciddi olarak sekteye uğrayan insanlardan. Malum tiyatrolar ve sinemalar Mart ortasından beri kapalı ve iki sektör de Haziran ayında geleceği düşünülen normalleşmeyi bekliyor. Hal böyleyken, özellikle bağımsız tiyatrolar için mekan kirası vermek, açık kalmaya devam edebilmek bir mesele haline geldi. Tiyatromuz Yaşasın gibi inisiyatifler ve Bizde Yerin Ayrı gibi kampanyalar kültür alanında devlet desteğinin her alana eşit bir şekilde dağıtılması gerektiğinin ve yeni dayanışma yolları bulmanın aciliyetinin altını çiziyor.

Fotoğraf: Şener Yılmaz Aslan

Bulut bu süreçten önce senede bir kez organize edilen bir sanat etkinliği içinde bir proje geliştirme programına seçilmiş ve “normal koşullarda” Nisan başında performansını sergileyecekmiş. Bundan 5 sene önce iş hayatının bambaşka bir yerinde, bambaşka bir halde olduğundan ve bunun bir noktadan sonra onun için ne kadar dayanılmaz bir hale geldiğinden bahsediyor. 15 seneye yakın çağrı merkezi yöneticiliği yapmış ve 2015’te çok istediğini kabul ettiği oyunculuğa başlamaya karar vermiş, Şahika Tekand ve Stüdyo Oyuncuları’yla çalışmaya başlamış: “‘Ne yapacağım, kendim için ne istiyorum’ diye sormaya başlamıştım. ‘Ben aslında oyunculuk istiyorum’ dedim ve bu çok uç bir hayaldi. Asla ve asla olacağını düşünmedim. Kendimi saklamaya ve göstermemeye alışmış biri olduğum için…Kaygıları endişeleri bırakıp daldım. İstifa ettim. Çok korkuyordum sahneye çıkmaya. 2 ay sonra bir modern dans seçmesine girdim. 3 ay sonra Aksanat’taki bir afişte fotoğrafım vardı…inanamıyordum yapabildiğime…” Bulut’u ilk performanslarından biri olan Dislokasyon’da izlemiş ve çok rahat olduğunu düşünmüştüm. Neden kafasında böyle bir bariyer olduğunu açıklarken, kendisi için yaptığı iki önemli şeyin birbiriyle paralel olduğundan da bahsediyor. Oyunculuğa eğilmeye karar vermesiyle mastektomi ameliyatının aynı zamanlarda olması onun önünü açan, onu rahatlatan iki şey olmuş: “Bütün engel memelermiş gibi oldu. Zaten büyüklerdi, kimseye özellikle açılmam gerekmedi. Ameliyattan sonrası hızlı hızlı geldi. Meğer benim kafamda, istediğim, için için bildiğim ama dışardaki karşılaşmaların hep bana yapamayacağımı söylediği şeymiş oyunculuk.” Aslında insanın kendi iradesinin, isteklerinin önünde ne kadar çok toplumsal bariyerin olabileceğinin altını çiziyor. LGBTİ+ bireyler için bu durum, dış dünyada “kendine benzer kimseyi görememek,” dolayısıyla bazı alanların “normatif olmayan” kendileri gibi bireylere ve performanslara kapalı olduğuna inanmak şeklinde tezahür edebiliyor: “Uzun yıllar tiyatro oyununa gitmedim mesela. Çünkü o kadar normatif, o kadar senin gibi olmayan şeylerle dolu ki, senin orada yerin olmadığını düşünüyorsun. Dans da öyle, kadınlar — erkekler net çizgiler… Şimdi adını cis-seksist[1] koyuyoruz, ama o zaman seni iten şeyler bunlar oluyor.” Na-trans[2] görünürlüğün çoğunluk oluşu özellikle Amerika’da son yıllarda yükselen LGBTİ+, özellikle trans görünürlüğüyle ufak ufak değişmeye başlıyor. Trans bireylerin dizi ve filmlerde trans ve na-trans karakterleri oynamaya, dolayısıyla kendilerine sektörde bir alan açmaya başlaması Orange Is the New Black, Transparent gibi dizilerle başlamıştı[3]. Şimdi Pose, Sense gibi daha pek çok dizi üretilmeye başlandı.

Heyecanla her bir adımını kendi geliştirmeye başladığı multidisipliner performansından bahsetmeye başlıyor: “10 dakikalık ve otobiyografik bir iş, seçildiğim program bu işi çok sahiplendi, sevdi. Kasım’da sergilemeyi düşünüyorlar. Şimdilik tek kişilik, bunun devamında 20 kişiyle bir performans yapmak istiyorum. İkinci kısım da başka insanlarla dönüşüm sonrasının nasıl yaşandığına dair bir iş olacak.” Yaşının 40’a yaklaşıyor olmasını, bunun oyunculuk sektöründe çok sınırlı bir rol dağılımı alanına tekabül ettiğini ve bir şeyleri gerçekleştirmek için az zamanı olduğunu söylüyor: “Trans birinin tabii ki bu alanda var olması zor. Her rol oynanabilir, ama seçme gelmiyor bana. Çok sınırlı şeyler oluyor. Mesela 40 yaşında çocuklarına yemek yapan anne rolü…Beni buna vermezler zaten. Bana verebilecekleri bir rol algısı kafalarında yok.” Oyunculuk alanındaki na-trans domisnasyonunun da gevşeyeceğini, bir şeylerin değişeceğini, trans bireylerin her alanda olmasının insanlar için yeni olduğunu söylüyor: “En azından bizim neslimizde, potansiyeli olan ve bir şeyler yapmak isteyen insanlar için süreç böyle. Bu böyle bir dünya. Bununla savaşmaya inadına devam edeceğiz. Geçmişle kıyaslayınca insanların bu konuda daha çok ses çıkarabildiğini düşünüyorum.” Eşit istihdam, iş imkânı için çaba harcayan, kendine alan açmaya çalışan pek çok LGBTİ+ bireyin, özellikle trans komünitenin empati kurabileceği şeyler söylediğini düşünüyorum. LGBTİ+ bireyleri, dünyanın heteronormatif[4] olduğunun kabulü bir yana, iş hayatı ve kariyer öbür yana savurabiliyor. Pek çok na-trans oyuncu için iş bulma ihtimalinin daha fazla ve kolay olduğunu, LGBTİ+ bireylerin “daha kişisel ağlar,” “tanışlar” üzerinden iş bulabildiğini de ekliyor. Şimdi, kendi kendisinin patronu olduğunu ve normalde insanların kendilerini göstermek, iş bulmak için menajerleriyle yaptıkları pek çok şeyi kendi başına yapmak zorunda olduğunu söylüyor.

Heteronormativiteyi beslememek ve kendi alanlarımızı açmak

Fotoğraf: Şener Yılmaz Aslan

Oyunculuk yapmaya karar verdiğinden beri gittiği oyunculuk stüdyolarının ona çok şey öğrettiğini, neleri yapabildiğini görebilmesi açısından çok besleyici olduğunu söylüyor. Açılmasını, beslenmesini bu kadar destekleyen mekanizmaların benzer bir şekilde neden bu piyasada varolamayacağını yüzüne vurduğunu da itiraf ediyor. Örneğin oyuncuların ‘kadınlar’ ve ‘erkekler’ olarak bir performans için ayrıldığı bir anda ‘kadınlar’ bloğuna trans olduğu bilindiği halde itilmesinin onu ne kadar yaraladığından bahsediyor: “Heteronormatif tiyatrolardan çıkan işlerde trans bir oyuncu olarak ikili sistem dışına çıkmaya çalışmak, aslında sadece var olabilmek, gün boyunca uğraşacağınız bir mesele haline geliyor. Onlar için çok küçük ama aslında büyük olan meselelerden şiştim…” Daha önce konuştuğum Demir ve Deniz’in de sıklıkla bahsettiği, “küçük şeyler,” kimlikler, performanslar ya da tanımlamalar, LGBTİ+ bireyler için hayati önem taşıyabiliyor. Hayatın her alanında LGBTİ+ bireylerin önüne çıkıveren, ‘heteroseksüel olduğunun varsayılması,’ dışlanma ya da seni nereye konumlandıracağını bilememe halleri oyunculuk alanında da belirdiğinde canını sıkmış: “Profesyonel olarak oyunculuk yapmaya başladığımda tekrar çarptı o cis-seksist tutumlar ve beni, bedenimi dışarıda bırakan o durumlar… Na-trans herhangi bir kişiden nasıl 5 kat daha fazla çalışman gerektiğini gösteren durumlar, haksızlıklar, beni nefes alamayacak noktaya getirdi,” diye devam ediyor.

Beyaz yaka olarak çalışırken benzer şeyler yaşayıp yaşamadığını, bu iki alanı nasıl karşılaştırdığını merak ediyorum. Yönetici olduğu için göreceli olarak ‘daha şeffaf’ ve korunaklı bir pozisyonda olduğunu kabul ediyor: “Kendim de daha pasif ve çekingendim, sürekli ‘hanım değil yalnız’ diyerek birilerini düzeltmiyordum. Yeni yeni açılıyordum, yeni biriyle tanışıyordum kendi içimde. O yüzden başkalarına ne diyeceğimi bilemiyordum.” Bir yandan şirkette taciz, ayrımcılık gibi meselelerle başa çıkmak için oluşturulan disiplin kuruluna da alınmış orada çalışırken. “…Taciz vardı, ama baş etmek için görmezden geldiğim sonradan adını koyduğum çok şey oldu. Bunlar sana hem bir şeyler katıyor hem de senden götürüyor.” Çalışma hayatında pek çok insanın empati kurabileceği bir görmezden gelme, idare etme ve patlama süreci yaşamış. Kendi durumunun hayallerinin peşinde koşacak motivasyona tutunabilmenin dışında para kazanıp biriktirebildiği için ayrıcalıklı olduğunu da kabul ediyor: “Biz [LGBTİ+ bireyler] hayatta kalabilen insanlarız. Herhangi bir na-trans oyuncu konfor alanında kalıp gelecek işleri bekleme lüksüne sahip. Ama ben başka bir şey gelmeyeceğini, ya da bana bir şey verirken benden 10 şey alacaklarını bildiğim için, bu süreçte kendim üretmek istiyorum. O yüzden bizler hep bir şekilde yolumuzu bulacağız, en azından uzun vadede…” Sürekli başa dönme, kendini yeni girdiği her alanda tekrar açıklama halinin onu çok yorduğunu, bu yüzden ‘kendi alanını yaratabilmenin’ onun için sağaltıcı olduğunu söylüyor: “10 yıl önce olsa böyle davranmazdım belki. Ama artık bu normativiteyi beslemek istemiyoruz, kendimize de başkalarına da başka kapılar açmak istiyoruz. Bizi yaralayanlar bunlar, marazlar da bunlar yüzünden.” Kendine ve başkalarına alan açabilme gücüne sahip olma arzusunu konuştuğum insanlardan sık sık duyuyorum. Bu tam da LGBTİ+ bireylerin iş hayatında, okulda, sokakta yaşadıkları şeyin münferit olmadığını bilmesinden geliyor: ayrımcılık, farklı muamele, sebepsiz yere işten kovulma, okulda alay edilme…Bunların hepsi daha sistematik problemlere, fobilere işaret ediyor.

Oyunculuk alanında yaşadığı, kimliğine dair bütün bu gerilimler onu bu konular üzerine düşünerek başka bir şeyler üretmeye itmiş: “O anda mücadele etmeye gücüm yoktu bunlarla. Ama ‘tamam’ demek de istemedim. Zaten kurumsal olarak çalışırken çok fazla yapmıştım bunu. İkili cinsiyet sistemi ve heteronormativiteyle olan savaşımdan ‘Tender gender’ hesabı çıktı…Açılmanın bu kadar yaralayıcı ve zor olacağını bilmezdim. Ama en azından yaşadığımı hissediyorum. Öyle abuk sabuk iş yerlerinde ‘… Hanım’ olarak bilindiğim bir yerden çıktım. Hiç kendimi bu kadar iyi hissetmemiştim.” Düşünceli bir şekilde hayatını etkileyen konuların açılmak, trans olmak gibi eksenlerde dolaştığından, muhtemelen bir süre daha böyle devam edeceğinden bahsediyor. Kendi kendini tanımak, kimseye olmasa bile kendine açılmak insanın özgüveni, kendisiyle barışık bir şekilde yaşayabilmesi için önemli meseleler. Deniz’in ‘kariyer meseleleri hayati başka konuları çözdükten sonra geliyor’ deyişi aklıma geliyor.

Güçlendiren, ilham veren dayanışma ağları: “Hep hayatta kalmak için yollar bulduk, yine buluruz”

Fotoğraf: Şener Yılmaz Aslan

Bedene odaklanan, translık hallerinden beslenen işlerin ne kadar az olduğundan yakınıyor sonra. “…Bu varoluşta üretimler çok yok bir yandan. Nasıl olsun? Yok ediliyor, insanda heves bırakmıyorlar.” Ayrımcılığa uğramak, tam olarak anlaşılmadığını hissetmek pek çok LGBTİ+’nın iş alanında değişiklik yapmasına sebep olabiliyor. Bulut’un oyunculuk yaparken idare edemediği şeyler onu kendi işlerine odaklanmaya, ya da anlaşabileceğine emin olduğu komüniteden insanlarla çalışmaya itmiş. Dolayısıyla işiyle ve bundan sağlayabileceği gelirle ilgili daha güvencesiz bir noktaya düşmüş: “Beni anlayabilen, geri çekilmeme sebep olmayan insanlarla çalışmak istiyorum. kendi içinde inandığın şey hep doğru oluyor…Aslında küçük bir çocukken de bazı şeyleri biliyordum. O heyecana ve ateşe sahiptim, ama büyürken alıyorlar elinden. Nasıl çocukken, kendi odamda takılırken, bir şeyleri yapabildiğimi hissediyordum; şimdi de ona tutunmaya çalışıyorum.” Aslında oyunculuğun, kendi kendine oynamaktan hoşlanmanın ne kadar çocuksu bir tarafı olduğunu hatırlatıyor söyledikleri. Neredeyse konuşmanın sonuna gelmişiz ve Bulut’un ne kadar ilham verici ve akıcı konuştuğunu o zaman farkediyorum. Bir soru sormam her şeyi birbirine bağlayan bir hikaye anlatıcısı gibi konuşmasına yetmiş neredeyse.

Konuşmanın türlü anları korona günlerindeki gelişmelerle bezeniyor. Bulut şimdilerde mahallede arkadaşlarıyla yürüyüşe çıkıyor ve evden yapabileceği, kendini geliştirebileceği iş ihtimallerine odaklanmaya çalışıyor. “Bu işlerden para kazanabilmek zor, sürekli üretmem lazım. Ama bağlantı işleri tabii bunlar, platformlar var bir şekilde bulabileceğin. Kendimi geliştirmeye çalışıyorum bedensel ifade, ses vs. konularında. Nasıl devam edilir online olarak filan onlara bakacağım.” Performans derslerine başlamış, çevrim içi olarak onlara katılıp motivasyonunu canlı tutmaya çalışıyor. Yakın zamanda da BGST’nin Her Güne Bir Vaka serisinde salgın sırasında kargo şirketinde çalışan birini canlandırdı. “Belki de motivasyonu değiştirmek lazım, ‘ne yapayım ne olacak?’ gibi değil de, kendine iyi gelmesi üzerinden bir şey yapmak belki daha iyidir.” Teknik işler hariç performansının hazır olduğunu, koronavirüs olmasa sergilemeye her anlamda hazır olduğunu ekliyor. Zamanlamayla ilgili bu şanssızlığı biraz canını sıkmış belli ki. Ama umutlu olmaktan başka seçenek de yok: “Kurduğum hayalleri başka bir şeye adapte etmek biraz zor ve zaman alacak gibi görünüyor. Bir şekilde yollar buluyoruz, hep bulduk, bundan sonra da böyle olacak” diyor. Konuşmamızın sonuna doğru ilerlerken ilham verici bir şekilde konuşmaya devam ediyor: “İnsanlar cesaret alsın istiyorum, ben yaptıysam herkes yapabilir. Ben de başka cesaretli insanlarla tanışmayla bu hale geldim.” Cesaretin, aktivizmin, birbirine alan açabilen ilişkilerin aslında ne kadar geliştirici ve bulaşıcı olduğunu farkediyoruz konuşurken.

Evden çıktığımızda havaların artık ısınmaya başladığını, “normal”e dönme umudunun ağaçlarla beraber tekrar yeşermeye yüz tuttuğunun, herkesin dışarı fırladığını görüyoruz. Nemli ve esmeyen o havaların gitgide kendini hissettirmeye başladığı, maskelerin her şeyi daha da boğucu hale getirdiği bir günün sonuna geliyoruz.

[1] https://gaiadergi.com/bir-cinsiyetcilik-bicimi-olarak-cisseksizm/

[2] Trans olmayan, cis-gender

[3] https://www.kaosgl.org/gokkusagi-forumu-kose-yazisi/odul-garantili-trans-rolleri-ve-trans-oyuncular

[4] https://www.kaosgldernegi.org/belge.php?id=sozluk

--

--