House M.D. S09 E01

Altug Canıtez
papazincayiri
Published in
8 min readOct 31, 2018
Ne alaka di mi? J.J. Abrams değilim, elbet bir yere bağlarım.

Bir noktada Ali Koç’un; “Comolli ile başarısızlığa da var mıyım?”, “Cocu ile sezonu kaybetmeye hazır mıyım?”, “Bu ekiple gelecekten umutlu muyum?” gibi soruları sorması ve samimi yanıtları araması gerekecek…

Bazı kararlar alınacak (olumlu / olumsuz) ve o an geldiğinde söz konusu kararların, çaresizlikle, kamuoyu baskısıyla ya da genetik kodlarımızla değil akılla, objektif değerlendirmelerle, sonrasını da düşünerek alınmasını dilerim…

5 Eylül’deki “Zor Sorular, Zor Cevaplar, Zor Kararlar” başlıklı yazımı bu şekilde bağlamış ve “Samimice söyleyebileceğim tek şey şu; Ben Ali Koç ve ekibiyle başarısızlığa da varım.” diyerek bitirmiştim.

Bahsettiğimiz noktanın bir versiyonuna geçtiğimiz hafta sonu vardık. Teknik direktör Phillip Cocu ile yollar pek de şık olmayan bir biçimde ayrıldı.

Öncelikle kabul etmek lazım; herkesin en doğru isim olduğuna hemfikir olduğu bir teknik direktörün dahi 10 maçta sadece 9 puan topladığı ve 7 golde kaldığı bir performasın ardından sabır ve destek bulması zordur… Cocu ise bu destekten çok uzaktı. Dolayısıyla bu şartlarda alınacak her olumsuz karar anlaşılabilir. Kararın doğru ya da yanlış olmasından çok, sebebini ve sonrasını konuşmak lazım. Mehmet Demirkol, Cocu ile devam etmeme kararını “Sorun Cocu değil. Ama çok belli ki çözüm de o değil.” diyerek özetlemiş… Oldukça basit gibi ama üzerinde kafa yormak, altını soğukkanlılıkla doldurmak gerekiyor.

Problemler:

Eşi benzeri görülmemiş bir maddi kriz. Önümüzdeki 3–4 sene boyunca temlik edilmiş gelirler, ipotek altındaki tesisler, ödenmesi imkansız görünen kısa vadeli borçlar. Maddi krizin uzantısı olarak, UEFA ile yapılmış olan ve hareket alanını yok eden FFP anlaşması.

2014–15 sezonundan bu yana neredeyse tamamı hatalı sportif kararlar sonucu kalite erozyonuna uğramış bir kadro. Geçtiğimiz sezon “olmayan bir para harcanarak” yapılan on yeni transfer ama sonucu hem beklenilen sportif başarıyı getirmemiş hem de yaşlı oyuncularla yapılan uzun süreli ve pahalı kontratlar neticesinde yeni sezon yapılanması bir kat daha zorlaşmış.

Üst üste başarısız sezonlar… Hiçbir kupa kazanmadan geçen 4 sene. Kötü futbol, küskün tribünler ve tükenen sabır.

Kuruma değil, şahıslara bağlı, liyakatla değil, en masum şekliyle vefayla görevlere atanmış, insiyatif kullanarak karar alabilme yetisini tamamen yitirmiş personeller ve yıllardır tek karar verici haline gelen başkanlık makamı.

Hedefler:

Bir an önce mali disiplinin sağlanması. Yeni gelir kaynakları yaratılması, kısa vadeli borçların ödenebilmesi için ivedilikle sıcak para girişi sağlanması. Markanın ayağa kaldırılması.

Bir önceki yönetim anlayışına tamamen ters, karar alabilen ve uygulama yetkisi olan profesyonellerin göreve getirilmesi… Çağdaş bir oyuncu izleme sistemi kurulması. Altyapıların yeniden organizasyonu. İdari personelde köklü bir değişim yapılması.

Taraftarın yeniden tribüne çekilmesi. İletişim kanallarının açılması ve daha şeffaf bir yönetim modeli.

Tüm bunlar olurken uzun vadeli sportif hedefler için kadronun gençleştirilmesi, mali disiplin adına kontrat yükünün azaltılması. Kısa vadeli hedefler içinse kadronun yarışmacı özelliğini koruyabilmesi, kalite erezyonunun giderilmesi.

Çatışma:

Görüyoruz ki, Fenerbahçe’deki problemlerin ideal çözümleri ve kısa vadeli hedefleri ayağına dolanan prangalar aslında.

Evet Fenerbahçe’nin tepeden tırnağa yeniden yapılanmaya ihtiyacı var ama bir yandan da mali açıdan rahatlayabilmesi için sportif başarı kaynaklı gelirlere ihtiyaç duyuyor…

FFP kriterlerini sağlayabilmesi için giderler azaltılmalı, kontrat yükü hafiflemeli ama şampiyonluğa oynayan rakipleri ile yarışabilmek için kadro kalitesini de yükseltmeli.

Yeniden yapılanma her birimde huzursuzluk, mutsuzluk ve güven bulanımı yaratıyor ve bu durum başarı için gereken dayanışmanın önünde önemli bir engel ama diğer taraftan eldeki insan kaynağı beklentiyi karşılamaktan çok uzak.

Taraftar ile takım arasında yeniden bir bağ kurulmalı, tribünler dolmalı, iletişim kanalları açık olmalı ve küskünlere iade-i itibar yapılmalı ama hiçbir sorumluluk taşımayanlar, karar verici pozisyona gelmemeli…

Tam bir sarmal.

Tedavi:

Mali sorunları aşabilmek adına Başkanımız Ali Koç ve ekibi büyük fedakarlıklar gösterdiler. Yoğun mesailer harcayarak, tüm bilgi birikimlerini kullanarak hatta itibarlarını riske edip milyonlarca liralık risklerin altına imzalarını atmaktan çekinmeyerek Fenerbahçe’nin zor günlerinde ellerini taşın altına soktular. Taraftar da verdiği sözü tutarak, seferberliğin bir parçası oldu. Burada bir problem yok.

Sportif kısımda ise uygulanan tedavi arzulanan hedefin çok uzağında kaldı. Bu durumun çok boyutlu sebepleri var… Ve açıkcası fazlaca subjektif. Bakış açımı teknik detaylarda boğulmadan metaforla özetlemek istiyorum;

Efsanevi tıp dizisi House M.D.’yi bilirsiniz… Ana karakter Dr. Gregory House alanında çok başarılı bir uzman olmasına karşın riskli kararlar alan ve aykırı tedavi yöntemleri uygulayan bir doktordur. Dizi boyunca tanısı koyulamayan, dolayısıyla uygulanacak tedavi konusunda herkesin ayrı bir fikri olduğu (bazen de hiç bir fikrin olmadığı) pek çok hastayı sağlığına kavuşturmaya çalışır.

Bölümler genelde belli bir şablonu takip eder. Her bölümde sorununa teşhis koyulamayan ağır bir hasta vardır. Gregory House, hastalığa teşhis koyabilmek için çeşitli testler uygular ve bir tedavi belirler. Bu anlarda çoğunlukla sektördeki diğer insanlarla da mücadele etmek zorunda kalır ve ikna etmekte zorlanır. Kendi ekibi ile de illaki problemler yaşar. Ancak idealist karakterdir ve ısrar eder. Her şey düzeliyor gibiyken, tam da hasta tedaviye olumlu cevap vermeye başlamışken korkunç bir şey olur ve hasta kriz geçirir, şoka girer, kan kusar, iki büklüm olur, ters döner, içinden şeytan çıkar falan… Görmek dahi istemeyeceğiniz, kalbinizi sıkıştıran görüntüler yani. O anlarda hasta yakınları ve “ben demiştimciler” House’u suçlarlar, yöntemlerini sorgularlar, gaza gelip akıl verenler çıkar…

İşte Fenerbahçe, House’un önüne gelmiş zor durumdaki bir hastaydı. Bünyesi güçsüzdü, yorgundu, bağışıklık sistemi çökmüştü… İhtiyacı olan tedaviyi görebilmesi ve hızlıca ayağa kalkması için gerekli ilaçları alabilecek maddi gücü yoktu. İtiraf edemesek de bir mucize bekleniyordu. Her şey çok güzel olacaktı ve zaten aksine dayanacak gücümüz kalmamıştı…

Şu anda, ekrana bakmak istemediğimiz ve kafamızı çevirdiğimiz yerdeyiz. Hastanın haline üzülüyor ve suçlayacak insanlar arıyoruz. Çünkü hastamız, hastaneye yatırmadan önce daha sağlıklı gibi görünüyordu…

Tabi ki bir çoğumuzun hayatı bu kadar makro problemleri göğüsleyerek geçmiyor… Ama her birimiz, farkında olarak ya da olmayarak insanlık için küçük, kendi hayatlarımız için büyük kararlar alıyoruz. Böyle anlarda, yani mükemmele erişmenin imkansız olduğu durumlarda problemleri parçalara bölerek, çözebileceğim kısımlarına odaklanmanın daha verimli olduğuna inanırım.

Eğer yetiştirmemin imkansız olduğu görevlerim varsa, en önemlisi ve zor olanını yetiştirmeye çalışırken hiç bir şey üretememektense, yetiştirebileceğim kısımlara odaklanırım… Bu yazıya muhteşem bir giriş arayıp yazıya başlayamamaktansa, hızlıca konuya girmemi sağlayacak bir alıntı yapmam gibi. Çünkü günün sonunda muhattabınız size %100 güven ve teslimiyet içinde değilse, gerçekçi bir hedef koyup, elle tutulur, gözle görülür bir sonuç sunmak, hayallerinizi anlatmaktan iyidir.

Belki de Fenerbahçe’nin yapması gereken, (artık) en mükemmel sona ulaşmaya çalışmaktan vazgeçip, en gerçekçi hedefe yürümektir. Bu cümlenin herkesin gönlünde yatan aslana göre farklı noktalara çekileceğinin farkındayım çünkü gerçekçi hedef, kim olduğunuz, problemin neresinde durduğunuz ve büyük resme ne kadar hakim olduğunuza göre değişir…

Gregory House, her bölümün sonunda doğru tedaviyi bulur. (İyi haber.) O ana kadar yaptığı kötü tercihler tedavinin ne olmadığını anlaması açısından yararlıdır. Buradan hareketle bizim hikayemizde de vardığımız bazı sonuçlar olmalı.

Nihayet yazıya girebildim. (Şaka)

Hiçbir şampiyonluk teknik direktöre rağmen kazanılmaz. Ancak şampiyon kadrolarda teknik direktörün çözümsüz kaldığı anlarda, takımı ipten alan oyuncular vardır. Nefes aldırır, zaman kazandırır… Teknik direktöre nihai hedefe ulaşmak için kısa yollar sunar.

Yüzleşme vakti; Fenerbahçe’nin kadrosunda böyle oyuncular yok. Bu beklentiyle transfer edilen bazı oyunculardan arzulanan katkı alınamıyor. Kafa karışıklığının sebebi, takımın topladığı puan ve sıralamadaki yeri. Evet elimizdeki kadro 10 haftada 9 puan toplayacak ve 15. sıraya demir atacak bir kadro değil… Ancak hepsi bu kadar. Tablo tüm çıplaklığıyla ortada duruyor.

Geleceği planlarken, bu seneyi de kazanmaya çalıştık. Bu uğurda “yumuşak geçiş” adına geçtiğimiz haftalarda sıkça konuştuğumuz bazı hatalar da yaptık. Ama artık kısa vadeli hedeflerimizden uzaklaştığımızın farkına varıp, “sezonu kurtarmak” yerine, geleceği kurtarmak adına yeni hamleler yapabiliriz.

Yani (hangi isim olursa olsun) yeni teknik direktörle bu sezon performansından bağımsız bir kontrat, yapılan hatalardan ders çıkarılarak daha iyi hazırlanılan bir transfer dönemi… Biten sözleşmeler neticesinde açılacak bütçe ile eksikleri tamamlanan bir kadro. Önümüzde soğukkanlı kalıp, doğru adımları atmak için yeterince zaman var…

Ve hatta belki de her şeyi bir kenara bırakıp, ilk önce kaliteli tedaviyi almayı sağlayacak maddi güce “yeniden” kavuşmanın peşinde koşmalıyız. Acı ama gerçek…

Ben House olsam, bir yandan da hastanın neden bu kadar zayıf düştüğü üzerine kafa yorardım… 40'lı yaşlarda, kolesterolü yüksek, kilolu, iki kat merdiven çıktığınızda nefes alamaz hale gelen bir insansanız, bunun sebebi, kullandığınız sigaranın ya da bolca tükettiğiniz hazır gıdanın markası değildir. Ya da her kış hasta oluyorsanız, mevsim normallerini suçlayamazsınız. Kötü besleniyor, kötü yaşıyor, kendinize iyi bakmıyorsunuzdur.

Sadece Fenerbahçe’nin değil Türk Futbolunun temel sorunundan bahsediyorum. Futbolumuz sağlıksız… Kirli bir ilişkiler ağı damar çeperine yapışan plak tabakaları gibi kulüplerimize yayılmış. Hal böyleyken çözümü içeriden aramak, tercih ettiğiniz isim ne kadar doğru gibi gelirse gelsin, etrafındaki zararlıları da satın almak ve bünyenize sokmaktır.

Bu girift yaşam biçimi uygulamaya çalıştığınız her tedavinin önünde engeldir. Siz temizlenmeye, arınmaya çalıştıkça zayıf düştüğünüz bir anda içeri sızmanın bir yolunu arar. Bir kaç kez sigarayı bırakmaya çalışmış olanlar bilirler, ne kadar ara vermiş olursanız olun, mutlu, kederli ya da sinirli bir anınızda yaktığınız tek sigara ile yeniden başlar her şey. Bir süre sadece otlanırsınız… “Günde bir iki tane be abi… Şu zor dönemi bir atlatayım yeniden bırakacağım.” Sonunda bir bakmışsınız; başladığınız noktadasınız.

Ve her “radikal” tedavi zordur. Değişimler sancılıdır… Direnç çok fazladır. Kararlar alırsınız, mesela spora başlarsınız. İlk gün yaptığınız 60 dakikalık görece hafif bir antremanın sonunda gözünüz kararır… “Ne işim var burada?” diye düşünürsünüz. Ertesi gün kollarınızı kaldırmak bile bir işkencedir. Ta ki vücudunuz alışana, spor hayatınızın vazgeçilmez bir parçası olana kadar.

Siz veya bir yakınınız anksiyete tedavisi gördünüz mü? Hayatınızın bir döneminde antidepresan kullanmak zorunda kaldınız mı? İlk günler çok zordur. Endişeleriniz tavan yapar, mideniz bulanır, başınız döner… Uykusuzluk ya da aşırı uyku. “Bu ilacı kullanmaya başladığımdan beri daha kötü oldum.” diye düşünürsünüz. Çünkü ilaç tedavi etme aşamasında vücudunuzdaki tüm dengelerle oynamaktadır. Bir süre sonra taşlar yerli yerine oturur, bazı endişelerinizin azaldığını, daha kolay karar alabildiğinizi görürsünüz… Ama ne olursa olsun, sizi bu noktaya getiren sorunlarınızla yüzleşmeniz ve bir uzman eşliğinde çalışmanız gereklidir. (Burayı okuyup eczaneye koşmayın, kafanıza göre ilaç kullanmayın. Bir doktordan yardım alın.)

Gregory House değilim… Hastasını “iyileştirilme” umuduyla doktora teslim eden topluluğun bir ferdiyim sadece. Büyük resmin tamamına hakim olduğumu iddia edecek kadar kendimi kaybetmedim. Ahkam kesecek, posta koyacak kadar şaşırmadım. Hiçbir sorumluluk taşımıyorum… İşler hayalimdeki gibi gelişmezse en fazla “yanılmışım” der sıyrılırım. Ne büyük konfor.

Bırakalım da doktor işini yapsın. Bizim House’umuz meseleyi bambaşka görüyor, problemler, hedefler ve çözümleri konusunda farklı düşünüyor olabilir. Bekleyip görelim.

Fenerbahçe masada kalmaz, rahat olun.

Sağlıklı günler.

Not: Buraya bir yazı bırakıyorum… Basketboldaki yerli / yabancı tartışması üzerine 2013 yılında Yalçın Granit tarafından yazılmış. Boş bir vaktinizde okuyun lütfen. Bu konu daha çok su kaldıracak ve bolca konuşacağız.

Yazarken…

--

--