Yıldızları Duyabilmek: Vincent van Gogh

Birsen Akyüz
Sanat, Felsefe ve Bilim
4 min readMar 4, 2022

Her sabah aynı manzaraya bakarak uyandığınızı düşünün. Hatta, küçük bir odada, her an aynı manzarayla burun buruna olduğunuzu hayal edin. O aynı noktaya her baktığınızda farklı bir şey görebilir misiniz? Benim cevabım ancak bir sanatçının aynı noktaya bakarak dünyaları görebileceği olurdu…Nitekim, bu yazıda bahsedeceğimiz kişi sıra dışı hayat hikayesi ve sırrı çözülemeyen eserleriyle Vincent van Gogh.

Vincent van Gogh’un birbirinden farklı eserlerini ortaya koyduğu odasının manzarası. Kaynak: http://artandpoliticsnow.blogspot.com/2010/06/provence-then-and-now.html

Vincent van Gogh’u anlamak sanat, felsefe ve bilim konuşmayı gerektirir. Bugün biz de bunu yapacağız.

Hepimizin bildiği üzere Vincent van Gogh, kulağını kesen ressam olarak anılmasına sebep olan psikolojik rahatsızlıklarından ötürü, tarihler 1889'u gösterdiğinde St. Remy’nin biraz dışında akıl hastanesi yatırıldı. Gogh’un aslında ilk başta Marsilya’daki bir hastaneye yatırılması düşünülmüş; fakat son anda yukarıda da fotoğrafını gördüğünüz odaya yerleştirilmiş. Eğer Marsilya’daki hastaneye yatırılsaydı, çok büyük bir ihtimalle Gogh, 30 yaşından sonra kendini keşfettiği ve eserlerini ürettiği en verimli dönemlerini yaşayamayacaktı. Sanatçının burada en az 150 eser ortaya koyduğu bilinmektedir.

“Yine de insan yukarıdaki yıldızları ve sonsuzluğu kesinlikle duyabilmeli. O zaman hayat her şeye karşın büyü gibidir.” Van Gogh

Zaman ve mekandan bağımsız olmadığımızın farkına varmamız için harika bir örnek olabilir van Gogh. Öte yandan kulağını kesmesi de yaşadığı psikolojik bozukluklar da Vincent van Gogh’un kendini dünya üzerinde bir yerde konumlandıramamasından, yani felsefenin de temelini oluşturan, kendi varlığını anlamaya yönelik sarf ettiği yoğun çabadan kaynaklanıyordu.

Tıpkı Camus’nun “saçma”sı gibi, Gogh’un hayata bakış açısının da, yaşamın beyhudeliği üzerine kurulu olduğu çıkarılabilir buradan bence. Fakat aynı zamanda, Camus’nun Sisifos Söyleni’nde geçirdiği “tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter.” fikri gibi, Vincent van Gogh’u da güneşin her doğuşu ve batışında tekrar tekrar sarıldığı fırçaları ve sanatı da yüreğini doldurmaya yetiyordu o zamanlar…

Sanatçı: Alireza Karimi Moghaddam

18 Haziran 1889'da, güneş doğmadan hemen önce, odasının penceresindeki manzarasından Yıldızlı Gece’yi resmetti Vincent van Gogh. Şimdi sanatçının Yıldızlı Gece tablosuna bir bakalım.

Yıldızlı Gece, Vincent van Gogh, 1889

Dönen bulutların, dairesel fırça hareketlerinin oluşturduğu yıldız anaforlarının bir araya gelerek oluşturduğu büyüleyici manzara eminim hepimizin aklındadır. Vincent van Gogh’un eserlerinde, tabii ki kendini dünya üzerinde konumlandıramayışından ve varlığını anlamlandıramayışından kaynaklı bir felsefe vardı; fakat eserlerinin arkasındaki bilim de bir o kadar etkileyicidir.

“Tanrıyla karşılaştığımda ona iki soru soracağım: Neden izafiyet ve neden türbülans? İlki için cevabının olacağına gerçekten inanıyorum.” Fizikçi Werner Heisenberg

Türbülans akışı kavramının henüz tanımlanmadığı bir dönemde Van Gogh türbülansı resmetmiştir. Kavramı basit haliyle açıklamak gerekirse:

Türbülans veya çalkantı bir akışkanın hareket hâlindeki düzensizliği olarak ifade edilmektedir.

2004 yılına gelindiğinde ise Van Gogh’un eserlerinin tümüyle incelenmesine neden olacak bilimsel bir gelişme yaşanıyor.

Hubble Uzay Teleskobu’nu kullanan bilim insanları, bir yıldızın etrafında, uzak bir gaz ve toz bulutunun anaforlarına rastlamışlar. Karşılaştıkları bu manzara bilim insanlarına, Van Gogh’un “Yıldızlı Gece” tablosunu hatırlatmış ve sanatçının tüm eserleri detaylıca incelenmeye başlamış.

Çoğu bilim insanı, Van Gogh tablolarında görülebilecek matematikçi Kolmogorov’un türbülans denklemine yakın modellere rastladıklarını ifade etmişler.

Sanatçı: Alireza Karimi Moghaddam

Araştırmacılar tabloları sayısallaştırdığında, Van Gogh’un psikotik sıkıntılar yaşadığı dönemde resmettiği tablolarında belirgin şekilde akışkan türbülansına benzer modeller olduğunu ortaya koymuşlar. Van Gogh’un daha sakin dönemlerinde resmettiği kendi portresi gibi çalışmalarında ise benzer bir duruma rastlamamışlar.

Sanatçı: Alireza Karimi Moghaddam

Van Gogh’un yalnızlığa terkedildiği, psikolojik problemlerle boğuştuğu ve acı hissettiği böyle bir dönemde, bilimin bile henüz tam anlamıyla kavrayamadığı konuları, heyecan verici bir şekilde resmetmesi merak uyandırıcı.

Vincent van Gogh’un hikayesini okurken, insan psikolojisiyle ilgili henüz keşfedilmemiş kim bilir ne kadar çok şey olduğunu düşündüm ve aynı hedefe her bakışımızda farklı şeyler görebileceğimizi öğrendim.

Umarım, sizin için de bakış açınızı farklılaştıran bir yazı olmuştur. Düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın!

Kullandığım ve faydalanabileceğiniz kaynaklar:

1- https://bit.ly/35QlwTD

2- https://www.youtube.com/watch?v=pA8sGl3bdqk

3- https://www.youtube.com/watch?v=wk9L1N9bRRE

4- https://www.youtube.com/watch?v=opw7aqRGuck

Yazarlık Başvuru Formuna erişmek için tıklayın!

--

--

Birsen Akyüz
Sanat, Felsefe ve Bilim

Content Creator | YouTube (birsnakyuz) | LinkedIn (birsenakyuz) | Address: birsnakyuz@gmail.com | Instagram: birsenakyuzz