1 + 1 = 1: Parçalanmış Karakter Yapısı

Halil Yıldırır
Türkçe Yayın
Published in
5 min readJan 20, 2023
Kutluğ Ataman — 1+1=1, video, 2002

Sanatın kavramsal ve literatüre, bilgiye ihtiyacı olan boyutu günümüzde bir güç sembolüne dönüştü. Foucault’cu bir bakış açısıyla, bilgi iktidar kavramından yola çıkarsak, bilgi toplumunda otorite bilgiyi üretenin ve onu kullananındır. Çünkü görüntülere, gördüğümüze inanırız. Algımızın sığlığı, çevremizi ve hayatı anlamlandırmamızda yanılsamalara yol açar. Gerçekten, gerçek nedir? Ya da en basitinden kendi gerçekliğimiz içinde ne kadar kurgu vardır? Görüntülerle ve onların sunduğu binlerce gerçeklikle kuşatıldığımız, onlarla yaşadığımız ve onların aracılığıyla iletişim kurduğumuz, etkilediğimiz/etkilendiğimiz bir dünyada, görüntülerin bizim üzerimizdeki manipülasyonunu ve bu binbir çeşit gerçekliğin parçalanmış karakterli yapısını, Kutluğ Ataman’ın 1+1=1 adlı video işinde deneyimleyebiliyoruz.

Kutluğ Ataman’ın 1+1=1 video yerleştirmesi 2002 İstanbul Bienali, Museum of Contemporary Art Sydney Australya ve Serpentine Gallery gibi önemli yerlerde sergilenmiştir. Kutluğ Ataman’ın internet sitesinde bu çalışma şöyle açıklanıyor: “1+1=1 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşayan Türk kökenli bir kadını (Neşe Yasin) konu almaktadır. Kadın ikiye bölünmüş bir şekilde çok duygusal hikayelerle doludur. Bir tarafı Rumların, Türkler adaya çıkarma yapmadan önce orada yaşayan Türklere yaptığı katliamlardan kaçışını anlatırken diğer tarafı da Türk ulusalcılığı altında yaşamaktan kaçışını ve çıkarmadan sonraki deneyimlerini anlatır. Kadın tıpkı adanın kendisi gibi ikiye bölünmüş, bir o tarafa bir bu tarafa gitmektedir. İki coğrafyayı bölen güvenli sınırı geçmek her ne kadar riskli olsa da sürekli olarak adanın bir tarafından diğer tarafına kaçmaktadır.”(1) Kadın videoda, kendisine küçükken anlatılan katliam hikayelerinin doğru olup olmadığını, böyle şeylerin gerçekten yaşanıp yaşanmadığını ya da bu hikayelerin ne kadarının kurgu olup olmadığını bilmemektedir. Ama bu hikayeler kadının bir parçası olmuştur ve artık onun gerçekliği konumundadır. Bu durumu daha iyi anlamak için Lucien Levy-Bruhl’ün 20.yüzyılın başlarından ortalarına doğru ilkel toplum sosyolojisine yönelik araştırmalarına bakılabilir:

… İlkel zihniyet nesnelerde dikkatini çeken şey üzerinde yoğunlaşmakta, nesnenin var oluş/kendini sunuş biçimi ve yarattığı duygusal yoğunlukla ilgilenmektedir. “

Levy-Bruhl’e göre birey kendisini grubundan ayrı bir şekilde algılayamamaktadır.(2) Ve algıyla ilgili egemen olan şey kolektif kökenle ilgili unsurlardır. Bu unsurlar videodaki kadının parçalanmış karakter yapısındaki, gerçek mi kurgu mu olduğunu bilmediği şeylerin nasıl olup da onun bir parçası, bir gerçekliği hâline geldiğini bizlere açıklar. Sanki insanın gözleri gördüğünü değil, algılaması gerekeni algılamaktadır. Zira algıladığı nesnenin içinde bulunduğu gerçeklikten bir başka gerçekliğe ait olma olasılığı çok yüksektir. Çünkü mitlerin ve geleneklerin kendisine öğrettiklerinden başka bir şeyi görmeye ya da algılamaya meyilli değildir. Bu da insanın dikkatini sıradan nesnelere değil, kendisinde duygusal açıdan yoğunlaşmaya neden olan nesnelere çekmektedir. Sonucunda da baktıklarını değil duygularının görmesi gerektiğini söylediği şeyi görür.

Bu mit ve kurgu ya da öykücülüğe başka bir açıdan da yaklaşabiliriz. En eski yazılı öykü olan Gılgamış Destanı’nı ele alalım: Hem bir kıta tarihi, hem dini mitoloji, hem karakter gelişimi, hem de büyük fikirler içeriyor. Gılgamış’ın maceraları bize fazla fantastik bir kurgu gibi gelebilir; fakat 4000 sene sonra dahi gerçekliğimizin bir parçasını oluşturuyor. En basitinden, Nuh Tufanı’yla, en ufak ayrıntıların bile aynı olduğunu göreceksiniz.(4) “Utnapiştim’in ölümsüz olmasına gülüp, 900 yaşındaki versiyonu olan Nuh’u ciddiye alıyoruz. İştar’ın veya daha sonraları Yunan Dionysus’un yeniden dirilişlerini masal olarak okuyup, İsa’nınkini tarihsel gerçek olarak görüyoruz. Öykü ile gerçek arasındaki ayrımımız epey yapay.”(5)

Burada Kutluğ Ataman’ın, Emre Baykal’ın da belirttiği üzere; gerçeğin bir fotoğrafını, bir resmini yakalama kaygısı yoktur. O daha ziyade gerçeğin bireyler tarafından nasıl yeniden kurgulandığı, nasıl tekrar inşa edildiği ve manipüle edildiğiyle ilgilenir.

1+1=1 işi iki geniş video projeksiyondan oluşuyor ve köşeli yapıyı sağlayabilecek herhangi iki duvar üzerine yansıtılabilir. İki ekran, iki duvarın birbirini tam kestiği noktada birbirlerini keserler. Sanki aynı kadın aynı kıyafetlerle ve aynı masanın karşıt uçlarında oturup, iki figürün karşıtlıklarını anlatırken aynı zamanda kendi deneyimlerinin birleşmesini de anlatır. Bir kadın ikiye bölünmüş Kıbrıs adasının Rum kesiminde bir Kıbrıslı olarak deneyimlerini anlatırken diğer kadın da bir Kıbrıslı olarak adanın Türk kesimindeki deneyimlerini anlatır.6 Kadının parçalanmış karakterli yapısının oluşturduğu çatışmalar gerçeğin de, deneyimin de tek anlamlı sözcükler olmadığını gösterir. “Tıpkı iki deneyimin tek bir anlama sahip olması gibi iki gerçeklik de, aralarında belirgin bir fark olduğunun hissedilmesine karşın, tek bir anlama sahiptir ve gerçek de deneyim gibi tek anlama sahip ikili bir özellik göstermektedir.”(7)

Levy-Bruhl, ilkel toplumlardaki gerçeklik anlayışı hakkında ilkel insanların ikili bir gerçeklik içinde yaşadıklarını ve devindiklerini belirtmektedir. Bunlardan birincisi: “Somut bir şekilde algılanabilen, düzenli bir şekilde yinelenen zamansal olguları kapsayan gerçeklik anlayışıdır. Diğeriyse görülemeyen ve duyularla algılanamayan ancak mevcudiyetleri hissedilip, kendilerinden etkilenilen varlıklarla dolu bir gerçekliktir.”

Bu gerçeklikle daha yakından ilgilenmektedirler, çünkü bünyesinde gizlediği ve ne zaman ortaya çıkacakları bilinemeyen doğaüstü güçlerin nasıl davranacağını öngörebilmek çok güç hatta olanaksız bir şeydir. Zaten bu iki gerçeklik, bir sınır çizgisiyle ortadan bölünebilen, birbirlerini dışlayan iki ayrı dünya şeklinde değildirler. İlkel insanların arada nasıl bir fark gördüklerini açıklayabilmek için uzamsal imgelere başvurulması yanlıştır. Tam tersine doğa ve doğaüstünü birbirine karışmış bir şekilde görmektedirler. Farklı şeyler olduklarını hissetmelerine karşın, bunu, hem pozitif ya da sıradan (algılanabilir gerçeklik, doğa) deneyim hem de mistik deneyimin (görünmez güçler, doğaüstü) birlikte yer aldıkları tekil/biricik ve bütünsel bir deneyim şeklinde yaşamaktadırlar.”8

Yani Levy-Bruhl ilkel insanlar için gerçekleştiğini hissettikleri olayın, görmeden ya da ona tanık olma gereksinimi duymadan “gerçek” olduğunu söyler. Nihayetinde videodaki kadının kendisine küçükken anlatılan katliam hikayelerinin doğru olup olmadığını, böyle şeylerin gerçekten yaşanıp yaşanmadığını ya da bu hikayelerin ne kadarının kurgu olup olmadığını bilmemesi bu hikayelerin kadının bir parçası ve gerçekliği olmasını engellememiştir. “The Storytelling Animal9 kitabında, bizim Homo Sapiens değil, Homo Fictus olduğumuzdan bahsedilir. Sapiens Latince “akıllı” demek, fictus ise fictio’dan geliyor, yani “hayali-kurgu””.10 Zekamızın evrimsel gelişimi -ve öykücülüğün gücü- beynimizin çalışmasıyla ilgili, nörobilimci Uri Hasson’un ‘This is Your Brain on Communication’(11) adlı TED konuşmasında özetle: “İyi bir öyküyü dinlerken, beyin olan biteni hakikaten tecrübe ettiğini sanıyor. Anlatılanları bizzat yaşayan biriyle, onları dinleyenin fMRI sonuçları aynı çıkıyor.”(12) deniliyor. Öyküyü anlatan da, dinleyenler de aynı gerçekliğe giriyorlar. Zira normalde beyin aktiviteleri tamamen farklı olan bu insanlar, hikaye başlar başlamaz aktivitelerini senkronize ediyorlar. Sonuçta 1+1=1 video yerleştirmesindeki kadın bu ikililiği parçalanmış bir karakter yapısında, kendisine anlatılanlarla senkronize olmuş biçimde sunmakta ve Ataman’da gerçeğin bireyler tarafından nasıl yeniden kurgulandığı, nasıl tekrar inşa edildiği, aktarıldığı ve manipüle edildiğini göstermektedir.

Bu makalenin orijinal hali Plato Sanat, Aralık 2017 tarihinde, Blog Bölümünde yayımlanmıştır.

Makaleyi beğendiyseniz aşağıdaki 👏🏻‘a istediğiniz kadar tıklayabilir ve yazının diğer insanlara ulaşmasına daha fazla katkıda bulunabilirsiniz.

Yararlanılan Kaynaklar:

[1],[6]http://www.kutlugataman.com/site/artworks/work/56/

http://kutlugataman.com/uploads/ART_FORUM_FEB_2003_web.pdf

[2],[7]Lucien Levy-Bruhl, Les Carnets preface de M Leenhardt, PUF, Paris, 1949, Edit. Electronique Class des Sc.Sociales, syf — 21,22,69–136

[3],[8]Oğuz Adanır, İlkel Toplumlardan Melodramlar Evrenine, Hayalperest Yayınları, İstanbul, 2012, syf –22,23–27,30

4, http://www.religioustolerance.org/noah_com.htm

5, 10, 12 https://medium.com/@imTolstoyevski/sim%C3%BClasyon-teorisi-1-181a89fccee6

9, https://www.amazon.com/Storytelling-Animal-Stories-Make-Human/dp/0544002342

11, https://www.ted.com/talks/uri_hasson_this_is_your_brain_on_communication

--

--

Halil Yıldırır
Türkçe Yayın

Visual Artist | Poet | Art Critic — [member of AICA Tr] | PhD in Art