Edebî Eserde Mekân Kurmacası Üzerine

m.güneş
Türkçe Yayın

--

Bireyselliğin en görünür olduğu alanlardandır mekânlar; kişiler içinde bulundukları mekânlardan etkilenir ve onları etkilerler. Bireyi içinde bulunduğu mekândan ayrı düşünmek bu nedenle dar bir bakış açısı olacaktır. Dolayısıyla kişilerin ürettiği ve kişileri anlatan kurmaca eserlerde de -tıpkı yaşamlarımızda olduğu gibi- mekânlar ile karakterler arası bağlantılar kurmak pekâlâ mümkündür. Bu yazıda Refik Halid Karay’ın “Yatık Emine”, Sait Faik Abasıyanık’ın “Lüzumsuz Adam” adlı öyküleri ve Nâzım Hikmet Ran’ın “Vasiyet” adlı şiirindeki kurgulanan mekânları ve bunların eserlerdeki diğer unsurlarla ilişkisi incelenmeye çalışılacaktır.

Başlarken dikkat çekilmesi önemli bir husus olarak şu hatırlatılabilir: Karay, “Yatık Emine”yi ve Memleket Hikâyeleri adlı kitabındaki diğer öyküleri sürgündeyken yazmıştır. Başka bir deyişle, yaşam alanının dışına atılan yazarın yeni tanıştığı mekânları ve sakinlerini anlattığı öyküler yazması zaten mekân-eser ilişkisi üzerine bir örnek teşkil etmektedir. Tabii, bu ilişkiyi yalnızca gerçeklik ve kurmaca arası bir bağlantıdan ibaret görmek hatalı olacaktır. “Yatık Emine” kendi içinde de mekânın önemine dair deliller sunan bir eserdir.

Öykü, jandarma teğmenine “uygunsuz takımından Yatık Emine”nin (Karay, 11) valilikçe teğmenin çalıştığı kasabaya sürüldüğü haberinin ulaşmasıyla başlar. Bir sonraki sayfada ise yazar, detaylıca bu kasabayı betimlemeye başlar: İzole bir konumda ve ulaşılması güç bir yerdedir. Bu nedenle de dünyanın geri kalanıyla iletişim kuramayan ahali “geri, uyuşuk, atılımsız”; ahaliden kadınlar ise -ayrıca- “duygusuz ve hareketsiz” kalmıştır (Karay, 12). Yani, denebilir ki mekân, ahalinin kişilik özelliklerin bir nedeni olarak sunulmuş ve kurgulanmıştır. Dahası kasaba betimlemesinin bir önemi daha vardır: Emine’nin hikâyenin devamında yaşayacaklarını okuyucuya önceden sezdirir. Mesela, binbir zahmetle “…gelindiği halde orada oturulacak bir kahve, yatacak bir han bulunmaz…”(Karay, 12) derken yazar sanki onca çile çekecek olan Emine’nin kasaba sakinlerinden hiçbir zaman düzgün bir muamele görmeyeceğini imlemektedir. Zaten öykü de Emine’nin cesedinin -kendisine tahsis edilen “ücra [bir] mahallenin en izbe bir köşesinde”ki “bomboş” (Karay, 24) evde, ölümünden günler sonra- bulunmasıyla ve bulanların -hâlâ dahi- “akıllarından kötü şeyler” (Karay, 38) geçirmesiyle kapanır.

İnceleyeceğimiz ikinci eser olan “Lüzumsuz Adam”da ise mekânların daha farklı bir işlevi vardır. İncelemeye başlamadan önce şunu da eklemekte fayda var: Anlatıcıları nedeniyle Halman tarafından “aylak bir şehir gezgini ve bir gizli seyirci (‘voyeur’)” olarak tanımlanan (Güven, 55) Abasıyanık’ın öykülerinde çok fazla mekân görmek mümkündür çünkü anlatıcılar “mekansal değişimi daha çok kişiyi ‘sey(i)r’etmek” (Güneş) üzere kullanır. Dahası, kişilere ulaşmak için -anlatıcı tarafından- araçsallaştırılan mekânların -anlatıcının zihninde- seyredilen kişilerle ilişkilendirilmesi -hatta özdeşleşmesi- de bunun pek tabii bir sonuçtur.

Öyküde ilk göze çarpan mekân anlatısı, ana karakterin yaşadığı mahalleyi tarif edişidir. Fazlaca tedirgin olduğu ve güvensizliğinin hayata bakışını çok etkilediğini hissettiğimiz anlatıcının yegâne güvenli alanı mahallesidir. Buna nazaran mahallesinin sokaklarını numaralandırarak onları kendisine ait kılmaya çalışmaktadır. Yine, anlatıcının bu alanın dışına çıktığında yaşadığı hissiyat da savımıza bir delil niteliği taşımaktadır:

Yedi senedir bu sokaktan gayri, İstanbul şehrinde bir yere gitmedim. Ürküyorum. Sanki döveceklermiş, linç edeceklermiş, paramı çalacaklarmış -ne bileyim bir şeyler işte- gibime geliyor da şaşırıyorum. Başka yerlerde bana bir gariplik basıyor. Her insandan korkuyorum. Kimdir bu sokakları dolduran adamlar? Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu. (Abasıyanık, 14–15)

İlginç bir diğer unsur ise mekânların özel anlam ve işlevleridir. Oğuz Güven’e göre, sinemalar hem gizli buluşma yerleri hem izleme duygusunun tatmin edildiği yerler olarak kurgulanır Abasıyanık yazınında (59). Buna istinaden bir inceleme yapacak olursak “Lüzümsuz Adam”da da şunu görürüz: Anlatıcı hikâye boyunca Yahudilere ve onların yaşadıkları mekânlara özel bir merak ve sevgi duymaktadır. Yarı Yahudi kadının işlettiği pastane ve -başka biri tarafından tehdit edildiği için girmekten korktuğu ama aslında- Yahudi hoppa bir kıza arzusundan dolayı girmeyi çok istediği sokak bunun iki örneğidir. Peki daha önce yaşadığı yerden ve dostlarından kaçıp anlatıcı neden böyle bir mahallede yaşamayı tercih etmiştir, bu mahallenin anlatıcı gözündeki anlamı nedir?

Anlatıcı modernleşen, türkleştirilen, burjuvazinin hakimiyeti ele aldığı alanlardan kaçmak istemektedir (Olpak Koç, 115). Bu değişime karşı muhafazakâr kalan anlatıcı izole edilmiş, çok kültürlü, ekonomik kaygılardan azade, evvel zamanları hatırlatan bir mekân olduğu için 5 sokaklık o mahallede yaşamayı tercih etmektedir. Bunun bir başka örneği de öyküdeki hamam unsurudur. Yıkanabileceği, temizlenebileceği çok yer varken özellikle hamamı tercih etmesi, hamam görene kadar aklından yıkanmak geçmemesi; mevzubahis kültür değişiminin anlatıcı üzerinde bıraktığı etkiden olsa gerektir.

İncelenecek son eser olan “Vasiyet”te ise mekânın farklı bir önemi vardır. Bu şiirde mekânı yazarın ideolojisinden, şiirini kuran unsurlardan, sanat anlayışının gelişiminden ayrı düşünmek imkân dâhilinde değildir. Şiirdeki mekân tasvirini incelemeden önce şair hakkında bilgi vermek yararlı olacaktır: Sol/Marksist -ya da daha sonraları “Toplumcu Gerçekçi” olarak adlandırılacak olan- edebiyat anlayışının en önemli temsilcilerinden sayılabilir Nâzım Hikmet. Okur yazar oranının düşük olduğu yıllarda akılda kalıcı, bestelenebilir, mottolaşan, duygulandıran/etkileyici şiirleri ile siyasi eleştiriler yapmış ve ideolojisini yaymaya gayret etmiştir (Yılmaz, 1094). “Vasiyet” şiiri de benzer bir üslup ile kaleme alındığından okuyucuya şairin hissiyatı sirayet etmektedir.

Bu hissiyatın temel unsuru hasrettir; özlem çekilen bir mekânın anlatısı vardır şiirde. Ran “ölürsem kurtuluştan önce yani, / alıp götürün / Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni” (1517) dizeleriyle varoluşuna müsaade edilmeyen topraklara ölümünden sonra dahi olsa getirilmek istediğini söylemektedir. Benimsediği ideoloji nedeniyle sıla hasretine mecbur edilen şair bu duygusunu bir köy mezarlığına yöneltir. Buradaki bir diğer önemli nokta da “köy” vurgusudur. Özellikle 70’lerde marksist harekette köylü önemli hale gelecektir çünkü işçi sınıfı, köylü ve küçük burjuvanın yardımıyla ancak devrimi gerçekleştirebilir, düşüncesi hakim olmaya başlar (Konuk). Ran, bu kanıyı 20 yıl önceden haber vermektedir belki de.

Ek olarak şiirdeki mezarlık tahayyülününe dâhil edilen “Traktörlerle türküler”, “…taze insan, yanık benzin kokusu / tarlalar orta malı, kanallarda su, / ne kuraklık, ne candarma korkusu.” (Ran, 1517) gibi unsurlar da mekân betimlemesindeki ideolojik etkiyi görmek açısından önemlidir. Şair bir ütopya kurgulamıştır; emekçinin refah içerisinde yaşadığı, üretimin özel mülkiyete bağlanmadığı, faşist devlet şiddetinin uğramadığı bir ütopyadır bu. Nitekim, bu fikirlerin ve hayallerin Ran şiirinde pek sık karşımıza çıkmasına rağmen geleneksel şiirde çok benzeri yoktur. Bu biriciklikten olsa gerek, şair çok iyi bildiği eski nazım biçimlerine sığmamış ve anlatacakları için yeni biçemler kurgulamış, geleneği kendi zamanına/ideolojisine uyarlamıştır (Öztekin, 133–134). Serbest ölçüyü Türkçe edebiyatta ilk kez kullananlardan olması ya da sürgündeyken Rus fütürizminden etkilenerek şiirler yazması da bunun bir örneği sayılabilir.

Sonuç yerine; Karay’ın “Yatık Emine”si, Abasıyanık’ın “Lüzumsuz Adam”ı ve Ran’ın “Vasiyet”i incelemelerimizden yola çıkarak söylenebilir ki kurmaca eserde çok önemli bir yer işgal eder mekân. Yazarca karakterlerin kurgusuna dayanak sağlamak amaçlı kullanılabileceği gibi anlatıcı için belli anlamlar üretme vazifesi de görebilir ya da belli başlı ideolojik semboller ve değerler ile kurgulandığına da şahit olunabilir. Ayrıca mekân, okuyucunun öyküdeki geleceği öngörmesi adına bazı ipuçları sağlamanın yanı sıra şairin kimliği hakkında da önemli şeyler söyleyebilmektedir. Tıpkı dış gerçeklikte mekânların olduğu gibi kurmacada da mekân analizi önemli imkânlar yaratır.

Kaynakça

Abasıyanık, Sait Faik. 2011. “Lüzumsuz Adam”. Lüzumsuz Adam, 15.baskı., 9–16. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Güneş, Mert. 2019. “Alemdağ’da Var Bir Yılan’a Kuir Bakış”. Medium. https://medium.com/@m.gunes/alemdağda-var-bir-yılan-a-kuir-bakış-e6d75c674520.

Güven, Oğuz. 2010. Sait Faik’in Hikâye ve Romanlarında Homoerotizm, Erkek İmgesi ve Kadın Temsilleri. Ankara: Bilkent Üniversitesi. http://www.thesis.bilkent.edu.tr/0006152.pdf.

Halman, Talât Sait. 1983. “Introduction: Fiction Of A Flâneur”. A Dot On The Map: Selected Stories And Poems, ed. İlhan Başgöz, 3–11. Amerika Birleşik Devletleri: Indiana University.

Karay, Refik Halid. 2011. “Yatık Emine”. Memleket Hikâyeleri, 11–38. İstanbul: İnkılâp Kitabevi.

Konuk, Çetin. 1998. “Türkiye Solunun Tarihsel Ve Politik Gerilimleri”. Teori ve Politika, 12. https://www.teorivepolitika.net/index.php/arsiv/itemlist/category/13-sayi-12.

Opak Koç, Canan. 2020. “Sait Faik Abasıyanık’ın Hikâyelerinde Çevreyi Kronotop Kavramıyla Okumak”. MECMUA (10): 109–121. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1012793.

Öztekin, Özge. 2008. “Modern Türk Şiirinde Geleneği Yeniden Üreten Bir Şair: Nâzım Hikmet Ve Metinlerarasılık”. Edebiyat Fakültesi Dergisi 25 (1): 129–150. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/607121.

Ran, Nâzım Hikmet. 2015. “Vasiyet”. Bütün Şiirleri, 11.baskı, 1517–1518. İstanbul: YKY Delta.

Yılmaz, Selman. 2017. “Erken Dönem Cumhuriyet Tecrübelerinin Farklı İdeolojik Kesimlerce Nasıl Hissedildiğini Şiirler Üzerinden Anlamak: Bir Nazım Hikmet Ve Necip Fazıl Karşılaştırması”. İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 6 (2): 1088–1122. http://www.itobiad.com/tr/download/article-file/312921.

--

--