Formun Fonksiyonu Çağırdığı Yerdeyiz: Peki ya Estetik?

Ece Zeren Aydinoglu
Türkçe Yayın
Published in
4 min readMay 18, 2020

Estetik her zaman peşinden koşulan mı oldu? Elbette hayır! Her zaman ihtiyaç estetikten önce geldi. Estetik belki de çoğu zaman en son durağımız oldu ama tabii ki hep vardı.

İlk insanın hayatta kalma çabasıyla mağara duvarlarına çizdiklerinde, taştan oyduğu ev aletinin sapına yerleştirdiği bir yaprakta, tanrılarına dua ederken ettiği dansta vardı estetik, evin bahçesine ektiği çiçeklerde.

Sonra kiliselere girdi, dini yaymak ve onu kalıcılaştırmak için bu sırada heykellerle var oldu ve belki de mükemmel insan fizyolojisini tarifledi kendince… Yapılarda, metinlerde, bestelerde her yerde ve her alanda ben buradayım demeye başladı görünse de görünmese de.

Pavel Nikoranec / Unsplash

Sanat, felsefe ve edebiyat gibi alanlarla doğrudan bağlantılı olan estetik kavramı hakkında tıpkı sanatta olduğu gibi; bilim insanlarının, sanatçıların ve sanat tarihçilerinin ortak bir tanımlaması bulunmuyor. İlk defa Alman filozof Alexandre Baumgarten tarafından kullanılan bu kelime, genel olarak güzellik, beğeni kelimelerini anımsatıyor.

Eski Yunan’da “aisthesis” olarak isimlendirilen kavram, duymak algılamak ve beğenmekle bağlantılı kullanıldı. Günümüzde de hala benzer anlamlar ifade eder. Felsefeden edebiyata, mantıktan tasarıma, yemekten müziğe filme kadar aklımıza gelen her alanda estetiğin varlığından söz edebiliriz. Bu, sanatçının kaygısı ya da tavrıyla bağlantılı olduğu gibi izleyicinin duygularıyla da ilişkilidir.

Annie Spratt / Unsplash

Her ne kadar kendisi beğeni ile alakalı olsa da estetiği değerlendirirken karşıdakinin içinde bulunduğu duygu durumu, kültürel ve ekonomik yaşantısı, inançları göz önünde bulundurarak ele almak da önemlidir. Elbette ki ortak değerler, beğeniler ve trendler estetik kavramını yönetebilen ve ona atfedilen fikirlerle onu yönlendirebilen davranışlar arasında. Çünkü sanatçı da tıpkı izleyici gibi toplumun içinde yer alır. Birey olarak (aynılıkları, farklılıkları, muhaliflikleriyle) hepimiz gibi bütünün parçası olarak onu temsil eder.

Fonksiyon yani işlev konusuna geldiğimizdeyse, özellikle tasarım (mimarlık, iç mimari, takı, moda, endüstri ürünleri, grafik vd.) alanında ihtiyaçla bağlantılı olarak konumlanan bu kavramı; nesnenin gördüğü iş ya da amaç olarak da açıklayabiliriz. İşleve merhaba dediysek 20. yy ın prensiplerinden “form follow function / biçim işlevi takip eder – izler” konusuna değinmeden geçmek doğru olmayacaktır. Ki konunun da temasını belirleyen prensiplerden biri kendisi :)

Kendi döneminde özellikle modern mimarlık ve endüstri ürünleri tasarımı alanlarında geçerli olan bu prensip, tasarımın ya da yapının yalnızca işlevine göre şekillenmesi üstünden kavramlaştırılır.

Ronel Alvarez / Unsplash

1896 yılında mimar Louis Sullivan’ın yazdığı bir makalede ilk kez bahsi geçtiği düşünülen fikir, zamanla genişleyerek ve tartışılarak bir tasarım paradigması haline dönüştü. İlk etapta kulağa çok uygun gelse de bu düşünce tarzı ile form bulan tasarımlarda pratikte sorunlar olabildiği de tartışılmaya başlandı. Bu ilke, 1900’lerin başında işlevsel tasarım anlayışına öncülük etse de 1950’lerle birlikte tartışılan ve bazı akımlar tarafından anlamsız görülen bir slogan halini aldı. Eleştirmen ve yazar Reyner Banham 1960’larda biçim işlevi izler anlayışının “boş bir jingle’dan ibaret” olduğunu öne sürerek bu ilke özelinde her ne kadar işlevselciliğin biçimsel dogmaları ve rasyonel verimliliğin köşeli standartları çerçevesinde incelendiğinde pratik çözümler sunsa da bunun yetersiz bir anlayış olduğuna vurgu yaptı.

Elbette ki tasarım pratikleri arasında yer almış ve hala etkisi bulunan bu prensip, yalnız başına tüm formda ana eleman olarak kullanılmasa da bulunması gereken ilkelerden biri olarak kabul edilir.

Basittir ki olması gereken, formu sadece estetik kaygılarla hayata geçirmemek. İşlev, canlı ihtiyaçlarının başında gelmesine rağmen (hele ki bu çağda) yalnız başına düşünülmeyen bir kavram. Bunu tasarıma en sade davranış biçimiyle yaklaştığımızda bile görmemiz mümkün. Minimalizm bile en nesnel ve en yalın halde aslında bize estetiği sunuyor. (Bu alana ilgi duyuyorsanız minimalizm ile ilgili yaptığım ufak seriye göz atabilirsiniz.)

Sarah Dorweiler / Unsplash

Tüm bu yazdıklarıma ek olarak belirtmek istediğim önemli bir konu da şudur ki estetik sanatçının da izleyicinin ya da kullanıcının da istek ve ihtiyaçları ve duruşları doğrultusunda şekillenir. Estetik kaygısı gütmeyen işler sanat olarak kabul edilmese de bazı eserler topluma bir şeyler anlatma çabasıyla bizim beğeni kavramına verdiğimiz anlamın ötesinde hareket eder. Bu da aslında bir başka derin konu olan kültür, eğitim, siyaset gibi alanların sosyal hayata olan (iyi ya da kötü) dokunuşlarıyla gerçekleşir.

Minimalizm konusuyla ilgilenenler için minik bir seri bırakıyorum, devamı yolda :)

Minimalizmi İnsan Mı İstedi, Sanat Mı insanı Zorladı?

Edebiyatta Minimalizm Sınırları Aşmak Mı, Kendini Sınırlamak Mı?

Minimalist Sinemada Gerçeklik Amacından Saptı Mı?

--

--