Hayatı Abartarak Yaşamak

Hakkını vererek bir hayat nasıl yaşanır?

Ferhan Kır
Türkçe Yayın
5 min readJun 23, 2024

--

Hayat, yaşamak, insan olmak, mutlu olmak ve daha nicesi! İnsanlığın ilk zamanlarından beri ortak olarak sorduğumuz, düşündüğümüz fakat asla tam olarak cevaplarına nail olamadığımız kavramlar bunlar. Yine de üzerine düşünmekten hiçbir zaman pes etmediğimiz, uğruna bir ömür harcadığımız kavramlar…

“Bir hayat nasıl yaşanır?” sorusu üzerine engin bilgilerini paylaşan çok önemli bilim insanlarımız var; Doğal Cüceloğlu, Sinan Canan, İlber Ortaylı gibi, onların öğretilerini dinlemeyi, öğrenmeyi çok seviyorum fakat bugün benim sorum biraz daha farklı: “Bir hayatı hakkını vererek nasıl yaşarız?”

Farklı zaman dilimlerinde farklı kişilerin hikayelerine tanık olarak bu soruyu kendime hep sordum durdum, bir cevap bulmaya çalıştım. Uzunca süredir ceplerimde biriktirdiğim bilgileri bir araya getirdiğimde karşıma tek bir cevap çıkıyordu.

Cevaba gelmeden önce biraz bu cevaba gidiş yolumdan bahsetmek istiyorum.

Ben Ferhan Kır, Ergoterapistim, 25 yaşındayım. İstanbul-Antalya arasında mekik dokuduğum, kimine göre sıradan, kimine göre “deli bu kız” dedirten bir hayatım var. WellZone adında ebeveynlerin hem kendileri hem de çocukları için profesyonel danışmanlık aldıkları bir start-up’ın kurucu ortağıyım. 2021 yılındaki mezuniyetimle birlikte bilinmezlikler ve sürprizlerle dolu girişimcilik yolculuğuna adımımı attım. Ergoterapi mesleğini çok seviyordum ve bu meslekteki öğretilerimi girişimcilikle taçlandırıp insanlığa faydalı bir iş kurabilmenin hayaliyle kollarımı sıvadım. Benim bu çılgın tercihimde sırtımı sıvazlayan arkadaşlarım, ailem ve hocalarım vardı.

WellZone’u ortağımla hayata geçirirken başlangıç noktamız ebeveynleri tarafından ihmal edilen çocuklardı. Çocuklar bilinçli ebeveynler tarafından yetiştirilsin ve yarının özgüvenli, başarılı, sağlıklı gençlerine WellZone ile ulaşalım istedik. Öte yandan anne babalarla görüşmeler yaparak ebeveynlik sürecinin ne kadar zorlu bir yolculuk olduğunu öğrenerek ebeveynlerin iyi olma hallerine odaklandık ve dedik ki “anne babalar iyi olsun ki çocuklarına iyi gelebilsinler, özgüvenli nesiller yetiştirebilsinler.” Böylece kendi denklemimizi kurmuş olduk ve temeli teknoloji ve nörobilime dayanan, yeni nesil bir online danışmanlık platformu olarak WellZone’u hayata geçirdik.

Ebeveynlerin iyi olma hallerini sağlayarak onlara yeni bir konfor alanı inşa ettik ve ingilizcede Well-being ve comfort zone olarak ifade edilen bu kavramlardan “Well” ve “Zone” kelimelerini bir araya getirerek WellZone’u ortaya çıkardık.

İyi olma hali benim kişisel yaşamımda da çok önem verdiğim bir konu. Bundan yaklaşık 2 yıl önce yazdığım iyi olmak ve kaliteli yaşamak hakkında yazdığım “Bir Yaşamı Kaliteli Yapan Nedir?” başlıklı yazımın bugün hala okunuyor olması buna bir işaret bence.

İyi olmaya, kaliteli bir yaşam yaşamaya, hayattaki amacımı bulmaya kafayı takmış biriyim. Bu konularda bu kadar diretmemin bir sebebinin yetiştiriliş biçimi ve bakım verenlerim olduğunu düşünüyorum. Bir istediği iki edilmeyen bir çocukluk geçirmedim, aksine, bir şeyler elde etmek için önce emek vermem gerektiği öğretildi bana. Çok çalışkan bir anne ve babaya sahiptim, bugün 25 yaşındaki halimle onların bu çalışma azimlerini hala şaşkınlıkla izliyorum. Öte yandan çocukluğumda sık sık babaannemlerle vakit geçirirdim, bana rol model olan diğer kişiler de elbette ki babaannem ve dedem olmuştu. Çocukluğumda babaannem hasta bir kadındı, sürekli dizlerini yağlar ve yalnızca ev içindeki işleri yapmaya gücü yeterdi. Gençliğindeki yaşamı biraz keder biraz da özlemle anlatırdı zaman zaman. Yörük hayatını yaşayan son temsilcilerden biriydi kendisi. Konargöçer hayatta bir yerden bir yere taşınmak için günlerce yol yürüdüğünden, yörük çadırlarından ve oradaki zorluklardan bahsederdi.

Bir diğer yandan dedem, babaannemin tam tersiydi. Bir yörük ağasının oğlu olarak dünyaya gelen dedemin hayatında da pek çok ilginç hikaye ve pek çok zorluk vardı. Fakat dedem babaannemin aksine cefa çekmek ya da önceki kötü deneyimlerinden yakınmak yerine bugününe bakar ve kendi konforunu sağlardı. Küçük büyük demez karşısına çıkan zorlukları bir şekilde kolaylaştırırdı. Basit bir örnek olarak; mutfaktaki masasını daha kolay hareket ettirebilmek için masanın ayaklarına birer tekerlek monte etmişti, böylelikle masayı dilediği yere kaydırabiliyordu ve günlük yaşamında basit gibi görünen ama küçük çerçeveden bakılınca hayat kalitesini önemli ölçüde iyileştiren bir şey yapmıştı.

Çevremde örnek aldığım büyüklere bakınca anlıyorum ki aslında hepsi kendi yolculuklarında en iyi hayat standardına ulaşmaya çalışıyorlardı. Örneğin küçükken babamın çok çalıştığını görünce onun çok yorulduğunu ve bunu zorla yaptığını düşünürdüm ama aradan 20 yıl geçtikten sonra babamın aynı performansla çalışmaya devam ettiğini görünce bunu zorunluluktan değil, bilinçli olarak isteyerek çalıştığını anlayabiliyorum. Babam bir gereklilikten ötürü değil yaptığı iş ona anlamlı geldiği için bu kadar süredir bitmeyen bir azimle çalışıyordu.

Kaliteli bir hayat denince insanın aklına ilk olarak iş hayatının yoğun olmadığı, kendine daha fazla zaman ayırdığın ve hatta maddi kaygıların olmadığı, lüks içinde bir yaşam geliyor. Fakat bu konuyu meslek edinen biri olarak söyleyebilirim ki bu tanım çok yanlış. Bir insanın “ben yaşadım bu hayatı” diyebilmesi için kendi için anlamlı bir işte/çevrede/hayatta bulunması gerektiğine inanıyorum. Kaliteli bir yaşamın reçetesinde dolgun bir cüzdan değil, bu hayattaki anlamını bulan bir insan vardır. Bu noktadan bakınca özellikle dedem ve babam kesinlikle bu hayatı abartarak yaşayan kişilerdi.

Pablo Picasso’nun çok sevdiğim bir sözü var;

Hayatın anlamı hediyeni bulmaktır. Hayatın amacı ise onu vermektir.”

Hayatının anlamını arayanlar için ne güzel bir söz. 25 yıllık hayat deneyimimde benim hediyemin “düşünmek” olduğuna inanıyorum. Babaanneme baktığımda stresli, cefalı bir hayat içinde kendini unutmanın ne kadar büyük bir risk olduğunu gördüm. Kendini unutmak demek hayatının kontrolünü de başkalarına bırakmak demekti. Dedeme baktığımdaysa konforlu bir hayat yaşamak için ne istediğini bilmenin önemini gördüm. Dedem ne istediğini bilen ve buna uygun yaşayan biriydi. Babamın incelediğimde gördüğüm şey ise kaliteli bir yaşamın lüks içinde keyif çatmak değil, kendin için anlamlı şeyi yapmak olduğunu öğrendim.

Hayatta bana verilen hediyenin yalnızca bir tane olduğunu düşünmüyorum, zaman içerisinde bakış açımın değişeceğini ve bana bahşedilen diğer hediyeleri bulacağıma da inanıyorum, ne de olsa hayat bitmeyen bir yolculuk, öyle değil mi?

Benim yolculuğumda şu an ki bakış açıma göre bir hayatı abartarak yaşamak için bana anlamlı gelen bir hayat yolculuğunda olmanın, bunun ise insanlığa faydalı işlerde bulunmak, düşünmeye devam etmek ve bunu insanlarla paylaşmak ve de tüm bunları yapmaya devam etmek için çok çalışmak olduğunu söyleyebilirim. Bu reçeteyi çıkarırken tabi ki tercihlerimde baş rolü oynayan büyüklerimi de saymamak olmaz.

Hayatı abartarak yaşama serüvenimde boğazda lüks bir yatım olmasa da hala metrobüste köprüden geçerken heyecanla boğazı izliyorum. Bu heyecanı her köprüden geçişimde yaşamanın hayat kaliteme önemli ölçüde etkisi olduğunu söyleyebilirim. 😄

Zamanın bu durdurulamaz hızı içerisinde insan yalnızca bulunduğu anda yaşadığını unutuyor, bir sonraki adımı düşünmekten çoğumuz hayal ettiğimiz geleceklerde yaşıyoruz. Oysa ki hayat aldığımız tek bir nefesten ibarettir, o nefesin önemini fark etmeli ve kendimiz için en anlamlı şekilde o nefesi verebilmeliyiz.

Kendi hayatlarınızın anlamını bulup doyasıya yaşadığınız günleriniz olsun, sevgiyle kalın.

--

--

Ferhan Kır
Türkçe Yayın

Yaşama dair farkındalıklarımı yazıyorum. Profilime hoşgeldin! Substack'te de yazıyorum: https://konubendegilim.substack.com mail: ferhankr28@gmail.com