Sen ve Arayışın (2)

Handegül Sert
Türkçe Yayın
Published in
9 min readJun 4, 2020

Richard Hamming.

You and Your Research video notlarının devamını bulacaksınız bu yazıda;

Sen ve Arayışın- Bölüm 1 için tıklayınız.

  • Şimdi konuşmamın biraz tatsız olan bölümündeyim. Sadece işi yapmanızın yetmediği, bunu satmanızın da gerektiği gerçeğinde. “Satmak” bir bilim insanı için fazlasıyla garip bir fiildir. Çirkindir. Dünyanın sizi bekliyor olması gerekli halbuki. O işi ortaya koyduğunuzda koşarak gelip sizi alkışlaması, kutlaması gerekiyor tüm insanların. Ama gerçek böyle değildir, gerçekte herkes kendi işiyle meşguldür ve kimse sizi görmez. Ama yaptığınızı öyle güzel sunmalısınız ki, herkes yaptığı işi bırakmalı, yazdığınızı okumalı, size dönüp, “Evet, bu güzeldi.” demeli. Önerim, bir dergi aldığınızda, kendinize neden bazı makaleleri okuyup, bazılarını okumadan geçtiğinizi sormanız. Makalenizi öyle iyi yazmalısınız ki, “Physical Review”de yayımlandığında, okuyucular sizin sayfanızı okumadan geçememeli.
  • Satabilmek için yapmanız gereken 3 önemli şey var. Açık ve net şekilde yazabilmek, resmi konuşmalar yapabilmek ve resmi olmayan konuşmalarda da iyi olmak zorundasınız. Çok fazla “arka oda bilim insanları”na sahibiz. Herhangi bir konferansta sessizce otururlar, her şey bittikten 3 hafta sonra yazdıkları bir raporda önerilerini sunarlar. Tamam, ama çok geç. Ateşli bir konferansın ortasında ayağa kalkıp, “Bunu bu şekilde, tam olarak şu sebeplerden ötürü yapmalıyız!” diyemezler. Bu tarz konuşmaları yapabilmelisiniz ve ayrıca bir konuşma için hazırlık yapıp, muntazaman sunumu gerçekleştirebilmelisiniz.
  • Konuşmaya ilk başladığım zamanlarda, kelimenin tam anlamıyla hastalanıyordum, fazlasıyla gergin hissediyordum. Daha sonra anladım ki, ya adam akıllı konuşabilmeyi öğrenmeliyim ya da kariyerimi baltalamaya devam etmek ile ilgili bir sorunum olmamalı. IBM, New York’ta konuşma yapmamı istediğinde, bu konuşmaya öyle iyi hazırlandım ki, sadece teknik olmamasına, daha genele hitap edebiliyor olmasına özen gösterdim. Bu korkumun üzerinden çalışarak, öğrenerek geldim.
  • Toplantılara giderken, neden bazı makalelerin hatırlandığını, bazılarının unutulduğunu biliyordum. Teknik bir insan, fazlasıyla teknik bir konuşmayı, kısıtlı bir biçimde yapmak ister. Dinleyiciler ise, biraz daha uzun bir giriş ve anket çalışmalarının dahil olduğu daha genel bir konuşma bekler. Bu sebeple çoğu sunum verimsiz olur. Konuşmacı, konudan bahseder ve aniden çözümlerine getirir konuyu. Dinleyicilerden sadece birkaçı takip edebilir bunu. Genel bir resim çizerek, anlattığınız konunun neden önemli olduğunu ve çözümünüzün ne ifade ettiğini belirtmeniz gerek. Böylece dinleyiciler, neyden bahsettiğinizi, nasıl çözdüğünüzü ve adınızı hatırlar. Verimli konuşma böyle yapılır. Yaptığınız işi satmak fazlasıyla önemlidir.
  • Şimdi toparlamama izin verin, önemli problemler üzerinde çalışmalısınız. Tamamen şans diye bir şey yoktur, ama şansın payı vardır. Pasteur’ın “Luck favors the prepared mind.” “Şans, yalnızca hazırlıklı olan zihinlere güler.” sözünü unutmayın. Her cuma, “Büyük Düşünme Zamanları”mda, büyük şeyler düşünmeye gayret ettim. Bu zamanımın %10'unu, alanımdaki önemli problemleri düşünmeye ayırdığım anlamına gelir. Daha önceleri, inandığım tek bir şey olurdu ve tüm aksiyonlarım bu doğrultuda olurdu. Bu biraz aptalca. Eğer gerçekten yapılacak şey buysa neden başka doğrultuda ilerliyorum? Ya hedefimi ya da aldığım aksiyonları değiştirmeliyim. Bunlardan birisini değiştirdim ve asıl önemli olanı buldum, bu doğrultuda ilerledim.
  • Şimdi bana, yaptığınız iş üzerinde pek kontrol sahibi olmadığınızı söyleyebilirsiniz. Başlarda bu doğrudur. Siz bir şeyleri başardıkça, daha fazla insan sizden bir şeyler ister ve bu isteklerin bir kısmına bazen hayır diyebilirsiniz, her zaman değil. Paylaşmak istediğim bir anım var. Yöneticinizi yönetebilmek ile ilgili bir hikaye. Schelkunoff isimli bir yöneticim vardı, iyi bir arkadaşımdı, hala öyle. Bir gün, birkaç askeri personel, Cuma’ya kadar birkaç problemle ilgili cevap bulmamı istedi. Ancak zaten elimde çözmem gereken başka problemler vardı ve bunlarla uğraşıyordum. Cuma’ya kadar değil, hafta sonu da çalışarak Pazartesi günü sonuçları verebileceğimi söyledim. Yöneticime Schelkunoff’a gittiler. Schelkunoff, Cuma’ya kadar çözümü askerlere vermemi istedi. “Neden?” dedim, “Zorundasın çünkü.” dedi. “Peki” dedim, “Cuma günü sonuçları vereceğim”. Cuma günü, sonuçları ulaştırdım. Askerler de bu sonuçlarla ilgili bir şey yapmadan, ofisten çıkıp evlerine gittiler. “Gördünüz mü teğmen, ben sonuçları hazırladım ancak onlar hafta sonu bu sonuçlar üzerinde bir şey yapmayacaklar.” Pazartesi günü Schelkunoff, askerleri çağırarak, hafta sonu sonuçlar üzerinde çalışıp çalışmadıklarını sordu. Askerler “Hayır.” dedi. Bu olaydan sonra Schelkunoff bana, “Kendi önceliklemeni kendin yapacaksın, kimseden emir almayacaksın.” dedi. Yöneticilerinizi eğitebilirsiniz, bu zordur ama, bunu yapabilmeniz gerekir.
  • Şimdi konumuza dönelim. “Büyük bir bilim insanı olabilmek, bu yolda harcanan efora değer mi?” Bunu başaranlara sormalısınız. “Evet, birinci sınıf iş yapmak, ve bunu bilmek, iyi bir şarap, güzel bir kadın ve eşliğinde güzel bir şarkı kadar iyidir.” diyeceklerdir. Ya da kadınsa sorduğunuz; “İyi bir şarap, yakışıklı bir adam ve güzel bir şarkı kadar iyidir.” diyecektir. Başaramamış insanlara sormanızı önermem. Tabii ki bu, adil bir anket olmayacaktır. Ancak, yine de ben, büyük bir bilim insanı olabilmek için harcanan eforun buna değdiğini düşünüyorum. Birinci sınıf bir iş yapmaya çabalamanın, bir şeyler başarmaya çalışmanın fazlasıyla değdiğini düşünüyorum. Çünkü çabalamanın yarattığı değer, sonuca ulaşmaktan daha değerli. Başarı ve ün bu değerin yanında gelen bonuslar.
  • Peki, size nasıl yapılacağını söyledim. Neden bunca insan, bu kadar yetenek başarısız olmaya devam ediyor peki? Bell Laboratuvarı’nda benden daha yetenekli, daha parlak insanların olduğunu düşünüyorum. Ancak benim kadar üretken olamadılar. Neden böyle? Neden gelecek vaad edenlerin çoğu başarısız olur?
  • Cevaplardan ikisi, tutku ve adanmışlık. Daha az yetenekle harika işler yapan, ancak bu işe bağlı olan insanlar vardır. Çok daha yetenekli ancak gün içinde çalışan ve eve gidip başka şeyler yapan ve ertesi gün işe gelen insanlar da vardır. Ancak bu insanların gerçekten birinci sınıf işler için gerekli olan derin bir bağlılıkları yoktur. Çok iyi işler çıkarırlar, ama birinci sınıf işten bahsediyoruz biz. Bir fark var. İyi insanlar, çok yetenekli insanlar, neredeyse her zaman iyi işler çıkarırlar. Olağanüstü işten, Nobel Ödülünü alan ve tanınan işten bahsediyorsak eğer, bu tutku ve adanmışlık gerektirir.
  • Başarısızlığın ikinci nedeni, sistem ile çalışmayı öğrenememektir. Yani bence, kişilik kusurları sorunudur. Şimdi Irvine’de tanıştığım bir adamdan bahsedeceğim. Bir bilgi işlem merkezinin başkanıydı ve geçici olarak üniversite başkanına özel bir asistan olarak görevlendirilmişti. Harika bir geleceği olan bir işi olduğu belliydi. Beni bir kez ofisine götürdü ve mektup yazma yöntemini ve yazışmalarıyla nasıl ilgilendiğini gösterdi. Sekreterin ne kadar verimsiz olduğuna dikkat çekti. Bütün mektuplarını odasında yığılmış halde tutuyordu; her şeyin nerede olduğunu sadece kendisi biliyordu. Sekreterin müdahalesi olmadan ne kadar muhteşem olduğunu ve çok daha fazla işi nasıl yapabileceğinden bahsetti. Arkasından sekreteriyle konuştum. Sekreteri, “Tabii ki ona yardım edemem; postalarını alamıyorum. Bana herhangi bir yetki vermiyor. Postalarını nereye koymam gerektiğini bilmiyorum. Ona yardımcı olmamı istemiyor.” Ben de ona gittim ve şöyle dedim: “Bak, eğer şu andaki yöntemi benimsiyorsan ve tek başına yapabileceğin şeyi yaparsan, tek başına yapabileceğinden çok daha fazlasını yapamazsın. Sistemle çalışmayı öğrenmen gerekli, sistemin seni destekleyebileceği kadar ileri gidebilirsin.” Ve asla daha ileri gitmedi. Tam kontrol sahibi olmayı isteyen bir kişiliği vardı ve sistemin desteğine ihtiyacı olduğunu kabul etmeye istekli değildi.
  • Bunu tekrar tekrar görürsünüz; iyi bilim insanları sistemle çalışmayı öğrenmek yerine sistemle savaşır ve sistemin sunduğu avantajlardan faydalanamaz. Sistemi nasıl kullanılacağını öğrenirseniz size vereceği çok şey var. Sabır gerektirir, ancak öğrenebilirsiniz. Sonuçta, bir “Hayır’’ cevabı istiyorsanız, sadece patronunuza gidin ve “Hayır’’ı basitçe elde edin. Bir şey yapmak istiyorsanız, sormayın, yapın. Onu başarılı bir sonuç olarak sunun. Patronunuza size hayır demesi için bir şans vermeyin. Ancak bir “Hayır’’ istiyorsanız, bir “Hayır’’ almak kolaydır.
  • Başarısızlığa sebep olan bir diğer kişilik sorunu da egodur. Kendi deneyimlerimden bahsedeceğim burada. Los Alamos’tan gelmiştim ve ilk günlerde New York’ta 590 Madison Avenue’da kiraladığımız bir makine kullanıyordum. Hala batılı kıyafetler giyiyordum, büyük cepler, bir bolo vs. Diğer insanlar kadar iyi hizmet alamadığımı bir şekilde fark ettim. Böylece dikkat etmeye başladım. İçeri giriyorum ve sıramı bekliyorum, adil bir şekilde davranılmadığımı fark ettim. Kendi kendime dedim ki, “Neden? IBM’in hiçbir Başkan Yardımcısı “Hamming’e kötü bir slot verin’’ demiş olamaz. Bunu yapan sekreterler. Bir slot göründüğünde, içeri girecek birini bulmak için acele ediyorlar, ama dışarı çıkıp başka birini buluyorlar. Neden ben değil? Onlara kötü bir muamele de yapmadım. Cevap: Bu durumda birinin giyinmesi gerektiği gibi giyinmiyordum. Karar vermek zorunda kaldım — egomun desteklediği gibi yani istediğim gibi giyinmeye devam mı etmeliydim yoksa duruma uygun görünecek şekilde mi giyinip avantaj elde etmeliydim? Uygun şekilde görünmek için çaba göstereceğime karar verdim. Bunu yaptığım an çok daha iyi hizmet aldım. Ve şimdi, bir de biraz renkli karakterim sayesinde diğer insanlardan daha iyi hizmet alıyorum.
  • Konuştuğunuz kitlenin beklentilerine göre giyinmelisiniz. MIT bilgisayar merkezinde bir ders vereceksem, bir bolo ve bir kadife ceket ya da benzer şeyler giyinirim. Kıyafetlerimin, görünüşümün ya da davranışlarımın yapmam gereken şeylerden rol çalmasına izin vermeyecek kadar biliyorum oyunu. Çok sayıda bilim adamı egolarını savunmaları ve işlerini kendi yollarıyla yapmaları gerektiğini düşünüyor. Bunu yapabilirsiniz, ancak bedelini de ödersiniz.
  • John Tukey neredeyse her zaman çok rahat giyinmiştir. Önemli bir ofise girdiğinde ve konuşmaya başladığında diğer insanların onun birinci sınıf bir insan olduğunu ve daha iyi dinlemeleri gerektiğini fark etmesi uzun zaman alırdı. John uzun zaman boyunca bu tür bir düşmanlığın üstesinden gelmek zorunda kaldı. Ne boşuna bir çaba! Nefsinizi, herhangi bir şekilde iddia etmeyi seçtiyseniz, “Ben kendi tarzımla yapacağım” diyorsanız, tüm profesyonel kariyeriniz boyunca küçük de olsa bir sabit bedel ödersiniz. Ve bu, tüm yaşamınız boyunca, muazzam miktarda gereksiz sorun yaratır.
  • Sekreterime şakalar yapma ve biraz arkadaşça davranma gibi çabalarımın bana katkısı çok oldu. Örneğin, bir zamanlar saçma bir nedenden ötürü Murray Hill’deki tüm hizmetler durdu. Nasıl oldu bilmiyorum, ama her şey durdu. Bir şekilde çözülmesini istedim. Sekreterim Holmdel’den birini aradı, şirket arabasını atladı, bir saatlik yolculuk yaptı ve sorunu çözdü ve sonra geri geldi. Onu neşelendirmek, şakalarını anlatmak ve arkadaşça davranmak için çaba harcadığım zamanlar benim için bir kazançtı; daha sonrası için ödenen küçük ekstra işlerdi bunlar. Sistemi kullanmanız ve sistemin işinizi nasıl yapacağını öğrenmeniz gerektiğini fark ederek, sistemi isteklerinize nasıl uyarlayacağınızı öğrenirsiniz. Ya da hayatınız boyunca küçük bir kayıtdışı savaş ilan ederek istikrarlı bir şekilde bir şeylerle savaşmayı seçebilirsiniz.
  • Kütüphaneyi Murray Hill’in ortasından uzak ucuna taşıdıklarında, bir arkadaşım bisiklet talebinde bulundu. Organizasyon aptal değildi. Bir süre beklediler ve “Bu haritada hangi yolları izleyeceğinizi belirtebilir misiniz, böylece sizi kapsayan bir sigorta poliçesi yürürlüğe alabiliriz” diyerek gerekçesiyle bir harita gönderdiler. Birkaç hafta daha geçti. Daha sonra, “Bisikleti nerede saklayacaksınız ve nasıl kilitleneceksiniz?” diye sordular. Sonunda elbette bürokrasi ile uğraşmak istemediğini fark etti ve vazgeçti. Kendisi sonra Bell Laboratuvarlarının Başkanı oldu.
  • Birçok ikinci sınıf iş yapan arkadaşım, sistemin küçük bir bükülmesine kapıldı ve bunu savaşa taşıdı. Enerjilerini böyle aptalca projeler için harcadı. Şimdi bana birisinin sistemi değiştirmesi gerektiğini söyleyeceksiniz. Katılıyorum; birileri yapmak zorunda. Ama siz hangisi olmak istiyorsunuz? Sistemi değiştiren kişi mi yoksa birinci sınıf bilim yapan kişi mi? Sistemle savaşırken ve onunla mücadele ederken, ne yaptığınızın, durumun ne kadar uzayabileceğinin ve sistemle mücadele çabalarınızın sizin vaktinizden ne kadar çalacağı konusunda net olun. Benim tavsiyem, bunu başkasının yapmasına izin vermek ve birinci sınıf bir bilim insanı olmak ve bunun için çabalamak. Maalesef çok azınız hem sistemi reform etme hem de birinci sınıf bir bilim adamı olma yeteneğine sahipsiniz.
  • Öte yandan, her zaman pes edemeyiz. Belli bir isyanın mantıklı olduğu zamanlar vardır. Hemen hemen tüm bilim insanlarının sistemi, yaptıkları iş aşkı uğruna belirli bir miktar bükmekten hoşlandıklarını gözlemledim. Temel olan, diğerlerinden özgün olmadan bir alanda orijinal olamayacağınızdır. Özgünlük farklı olmaktır. Başka özgün özelliklere sahip olmadan orijinal bir bilim insanı olamazsınız. Ancak birçok bilim insanı, başka alanlardaki tuhaflıklarının, aldığı ego memnuniyeti için kendisine gerekenden çok daha fazla bedel ödetmesine izin verdi. Ben tüm ego iddialarına karşı değilim, bazılarına karşıyım.
  • Başka bir hata ise öfke. Genellikle bir bilim insanları öfkelenir ve bu bir şeylerle başa çıkmanın bir yolu değildir. Eğlence, evet, öfke, hayır. Öfke yanlış yönlendirilmiştir. Her zaman, sisteme karşı mücadele etmek yerine sistemi takip etmeli ve işbirliği yapmalısınız.
  • Aramanız gereken bir diğer şey, olumsuz taraftan ziyade bir şeylerin olumlu tarafıdır. Size zaten birkaç örnek verdim ve çok, çok daha fazlası var; durum göz önüne alındığında, ona bakış açımı değiştirerek, görünüşte eksik olanı kendim için bir varlığa dönüştürdüm. Size başka bir örnek vereceğim. Ben egoist biriyim; buna hiç şüphe yok. Bir kitap yazmak için bir kafa izni alan çoğu insanın, kitabını zamanında bitirmediğini biliyordum. Bu yüzden izne ayrılmadan önce tüm arkadaşlarıma geri döndüğümde bu kitabın bitmiş olacağını söyledim! Evet, bitirmeden geri dönmek için utanırdım! Egomu, bana faydası olacak şekilde davranmak için kullandım. Bir şey hakkında övünüyordum, bu yüzden performans göstermeliydim. Birçok kez öğrendiğim gibi, gerçekten kapana kısılmış bir fare gibi kendimi sıkıştırdığımda şaşırtıcı derecede yetenekliydim. Nasıl yapılacağına dair hiçbir fikrim yokken, “Ah evet, Salı günü size cevabı ileteceğim.’’ dedim. Pazar gecesi Salı gününe kadar nasıl teslim edeceğimi düşünmekle geçerdi. Gururumu sık sık ortaya koydum ve bazen başarısız oldum, ama dediğim gibi, köşeye sıkışmış bir fare gibi, ne sıklıkla iyi bir iş yaptığımı gördüğümde, şaşırdım. Kendinizi, kendiniz için kullanmayı öğrenmeniz gerekli.
  • İnsanlarda, kendini yanıltmak çok, çok yaygın. Bir şeyi değiştirmenin ve başka bir şekilde görünmesini sağlamanın sayısız yolu vardır. “Neden böyle ve böyle yapmadın?” diye sorduğunuzda, kişinin bin tane mazareti vardır. Bilim tarihine bakarsanız, genellikle o şeyi düşünen on kişi vardır ama biz ilk önce yapmış olanı biliriz. Diğer dokuz arkadaş, “Eh, bir fikrim vardı ama şu oldu bu oldu, vb.” der. Çok fazla mazaret vardır. Neden ilk sen değildin? Neden doğru yapamadın? Bir mazeret bulmayın. Kendinizi kandırmaya çalışmayın. Diğer insanlara istediğiniz tüm bahaneleri söyleyebilirsiniz. Umurumda değil. Ama kendinize dürüst olmaya çalışın.
  • Gerçekten birinci sınıf bir bilim insanı olmak istiyorsanız, kendinizi, zayıflıklarınızı, güçlü yanlarınızı ve bencillikleriniz gibi kötü taraflarınızı bilmeniz gerekir. Bir eksikliği sizin için pozitif bir şeye nasıl dönüştürebilirsiniz? Tam olarak yapmanız gereken bir şey olduğunda, ama hareket etmek için yeterli insan gücüne sahip olmadığınız bir durumu nasıl dönüştürebilirsiniz? Tarihi çalıştığımda, başarılı bilim insanlarının bakış açısını değiştirdiğini ve kusurlarını nasıl pozitif bir şeye dönüştürdüklerini gördüm.
  • Özetle, çok yetenekli birçok insanın başarılı olmama nedenlerinden bazılarının size aktarabildiğimi düşünüyorum; alanlarında gerçekten önemli sorunlar üzerinde çalışmıyorlar, yaptıkları işe tutkuyla, duygusal olarak bağlı olmuyorlar, değişmeye çalışmıyorlar, bir şeyi yapmadıklarına kendilerine mazeret sıralamaya devam ediyorlar. Bunun bir şans meselesi olduğuna inanmaya devam ediyorlar. Size başarmanın ne kadar kolay olduğunu söyledim; ayrıca size nasıl reform yapacağınızı söyledim. Artık büyük bilim insanları olun!

Namaste.

--

--

Handegül Sert
Türkçe Yayın

Product Person, Editor, Akıl Modelleri podcast host