“Life is short, have dessert first.” Joan Smith

Tatlı Yemeyi Nasıl Bıraktım?

Ya da o beni nasıl bıraktı?

Berk Üstünel
Türkçe Yayın
Published in
6 min readOct 29, 2016

--

Sade bir bireyin gıda tüketimi üzerine kişisel bir değerlendirme

Baştan söyleyeyim sebebi Canan Karatay değil, hayır! Şükür ki diyabet hastası da değilim. Ancak sorunun cevabını açıklamadan önce geçmişimi incelemekte fayda var. Beni yakından tanıyanlar bilir, fazlaca iştahlı biriyimdir. Kendimi bildiğimden beri böyleyim. Ama esas sebebi, beş yaşında geçirdiğim bademcik ve geniz eti ameliyatının bana etkisi. Bademciğim varken devamlı hasta olan, tıfıl ve güçsüz bir çocuktum. Ameliyat sırasında alınması sebebiyle iştahım çok açıldı ve yıldan yıla vücut kütle endeksi grafiğimde büyük bir yükseliş oldu. İlkokul boyunca “şişko” benzeri lakaplar tarafıma çokça takıldı. Sonrasında biraz daha bilinçlendim, kendimi bazı noktalarda durdurmaya çalıştım. Büyük bir diyet aklınıza getirmeyin, sadece ekmeği akşam yemeğinde yemeyi kestim.

O yaşlardaki pişmanlığım ya da keşke yapsaydım dediğim şeylerden biri de spor olmuştu. Yaşıtlarımın bir kısmı aktif olarak hafta sonları veya hafta içi okul çıkışlarında bir spor kursuna gidiyorlardı. Küçük bir kısmı da yelken ve yüzme gibi su sporlarıyla ilgileniyordu. İlerleyen yıllarda bunun eksikliğini çok hissedecektim. Aslında sokaklarda ve boş arsalarda futbol oynayan 90’lı yılların şanslı çocuklarından biriydim. Az çok hareketli yaşıyordum. Ancak bizim nesilde Atarilerle başlayan, Playstationlarla devam eden ve bilgisayarlarla top noktasına gelen sanal oyun kültürünün kurbanlarından biri ben de oldum. Saatlerimi ekran başında hunharca harcayıp gece gece yağlı gıdalar tüketiyordum. Zaten OKS falan girince herkes gibi benim de günlerim evde, dershanede, o zamanki “abi evleri”nde test çözmekle geçiyordu. Ne kötü günlerdi bakıyorum da geriye. Gelişme çağında olan bir çocuk olarak spordan ve egzersizden ayrı kalarak geçen yıllar… Düşünebiliyor musunuz? Ben toplum olarak bu eksikliğimizin de şu anki sorunların sebeplerinden biri olduğuna inanıyorum. Ama o başka bir yazının konusu.

Türkiye’ye geldiğim günden beri ne bir baklava ne bir sütlaç ne bir çikolata yedim.

Geçen dönem, Erasmus yaparken gezdiğim ülkelerde paramı idareli kullanmak için gereksiz abur cubur tüketmekten kaçınıyordum. Mümkün olduğu kadar sadece ihtiyacım olan besinleri tüketiyordum. Özellikle şekerli, çikolatalı ürünlere para vermeyi kestim. Sonrasında Türkiye’ye geri döndüğümde de bu alışkanlığımı devam ettirdim. Ama bundan öncesinde de şekeri az tüketiyordum. Yaklaşık 10 yıldır çay ve kahveme şeker atmıyorum. Filtre kahve ve Espresso dışındaki kahveleri de tüketmiyorum. Asitli içecekler deseniz zorunlu kalmadıkça içmem. Sade maden suyu tüketirim onların yerine. Tatlı tüketmediğim kadar acı tüketiyorum bir de. Neredeyse her yemeğe pul biber, karabiber falan atarım. Tuz pek tüketmem ama baharatlar benim için vazgeçilmezdir. Erasmusta iken alkolün dibine vurduğumuzdan Türkiye’de bu kadar pahalıya içmek herkes gibi bana da çok koyuyor. O yüzden alkol tüketimimi bile geçmişe göre daha dengelediğimi düşünüyorum. Gece uzunsa alkol dışında enerji içeceği tüketirim o kadar. Erasmus sağ olsun bana içmeden veya az içerek de moda girilebileceğini öğretti.

Ana noktamıza gelecek olursak yaklaşık 4 ay önce tatlı yemeyi kesin olarak bıraktım. Şu an önüme bol fıstıklı Antep baklavalarını, bol şerbetli şekerpareleri, mis gibi kokan bol peynirli künefeleri, kaymaklı ekmek kadayıflarını, bol çikolata aromalı pudingleri, frambuazlı trileçeleri, Nutella ve Oreo ile kaplı bilumum kekleri, buz gibi Maraş dondurmalarını koysanız nafile. Geçen 30 Temmuzdaki doğum günümde bile arkadaşlarımın getirdiği sürpriz pastayı yemedim. Hani tatlıyı sağlıklı olmak adına bırakmadım ama şekerin tadı da günden güne beni rahatsız etmeye başladı. Ha tabi istesem yerim, bendeki bir iğrenme durumu değil. Sadece tatlıya ihtiyaç duymadığımın bilincinde olduğum için yemeyi tercih etmiyorum. Aslında kendimi psikolojik olarak o kadar şartladım ki canım bile çekmiyor, hiç tatlı krizi geçirmiyorum. Hiç mi yemiyorum? Hem evet hem hayır. Tahinli gıdaları sevdiğimden helva yemeye devam ediyorum. Acil bir durumda evdeki hurma ve kuru üzüm gibi doğal gıdalar bana yetiyor. Bazen Türk Kahvesinin yanındaki lokum da iyi gidiyor.

Evdeki hurma ve kuru üzüm gibi doğal gıdalar bana yetiyor.

Öyle bir durum ki birkaç senedir meyve de çok düzgün tüketmiyorum. Gün içinde çok nadir yerim. Bunun sebebi de ara öğün yemeyi pek sevmemem. Genellikle günde 2 veya 3 öğün yemek yiyorum. Kahvaltıda veya öğle yemeğinde meyve tüketmeyi kendime hiç alıştıramadım. Akşam yemeği sonrası yatmadan önce yenen meyvenin de benim gibi kilolu insanlara faydadan çok zararı var. İçerdiği fruktoz vücutta bir süre sonra yağa dönüşüyor. Karatay bu konuda haklı en azından.

Türkiye’ye geldiğim günden beri ne bir baklava ne bir sütlaç ne bir çikolata yedim. Geçen aylarda babamın geçirmiş olduğu kanser tedavisi boyunca evde zaten hiç tatlı bulundurmuyorduk. Bilmeyenler için: şeker tüketmek kanser hücrelerinin beslenerek yayılmasına sebep olur. Bu yüzden kanser hastalarına şeker tüketmemeleri yönünde uyarılar verilir. Evde kahvaltı için bal, nutella ve reçel de dahil hiç tatlı olmayınca dışarıda da yemeye gerek duymadım bir süre. Bu da net olarak bırakmama sebep olan önemli faktörlerden biri. Allah’tan şu an kendisi iyi durumda. Hastalığın şu an için tekrar nüksetme durumu yok. Hatta tatlı yemeye bile başladı. Alem adam gerçekten.

Tatlı yemeden de tatlı konuşan insanları yakın çevremde bulundurmaya çalışıyorum. Bu kesinlikle işe yarıyor. Gözlemlediğim kadarıyla tatlı –özellikle çikolata– mutsuzluğa bir çare olarak görülüyor. Regl olan kadın-Nutella ikilisini de buna ekleyebiliriz. Bence tamamen kanıksanmış plasebo etkisi yaratan bir olay. İnsanlardaki bu psikolojik şartlanma, insanları mutsuz olduğu anlarda tatlı yemeye yöneltiyor. Çoğu çikolata reklamına baktığımızda gülen yüzler ve mutlu insanlar görüyoruz. Bu da işin pazarlama kısmı. Doğru, Endorfin hormonunu yükselttiği bilimin bize aktardığı kadarıyla gerçek. Ancak bu hormon yalnız tatlı tüketerek artmıyor. Araştırsanız birçok farklı yolu var. Mesela sevişmek gibi ❤

Tatlı yemeden de tatlı konuşan insanları yakın çevremde bulundurmaya çalışıyorum.

Bu arada kendime belli bir diyet de uygulamıyorum. Zaman zaman kilo alıyorum, zaman zaman da veriyorum. Biraz istikrarsızım bu konuda ama iş-okul-spor dengesini kurmak için arayışlar içerisindeyim. Yıllardır vücuduma şekle sokmam gerektiğinin farkındayım ama inanın lise döneminde bir sene düzenli olarak spor salonuna gittikten sonra artık o ortamlar bana hiç zevk vermiyor. Zevk alamadığım zaman da kısa süre sonra bıkıyorum. Bence sporu, herkesin zevk alarak yapması gerek. Bir zorunluluk veya kilo verme amaçlı olmamalı yaptığımız spor ve egzersizler. Mümkün olduğunca kendi çapımda spor yapmaya çalışıyorum. Indoor yerine outdoor aktiviteleri tercih ediyorum. Düzenli olarak şu an için yapamasam da, koşu ve bisiklet kilomu en azından stabil tutabilmek için severek yaptığım spor dallarından ikisi. Sizi spor yaparken aynı zamanda çevrenizle etkileşime girerek sosyalleştiren aktiviteler. Bu konu üzerine de ilerleyen zamanlarda detaylı olarak yazmak istiyorum.

Bisiklet Sür, Yürü, Koş

Şimdi tatlı yemeden geçirdiğim şu son dört aya bakıyorum da hayatımda aldığım en mantıklı kararlardan biri. Hani vejetaryen-vegan arkadaşlar da diyetlerine ilk başladıkları zamanlar bir huzur hissederler ya, aynen o durumdayım. Bende etkisi çok olumlu oldu. Ya da kendimi huzurlu olmaya şartladım. Onu bilmiyorum ancak her iki yönden de artıdayım. Annem hala “Kek yer misin?” diye soruyor evde. Onun çok sevdiğim havuçlu ve cevizli kekine elveda diyeli çok oldu. Yeni tanıştığım insanlarla kahve içmeye gittiğimizde onların bir tabak tatlıyı gömüp benim sadece kahve içmem kimilerinde şaşkınlık uyandırıyor. “Nasıl tatlı yemezsin?” diyen pek çok insan oldu. Benim iştahımı bilenler, yarım kalmış tatlılarını işaret edip “Hadi kalmasın.” diyorlar. Artık kibarca reddedip kalsın bu sefer diyorum. Takıldıktan sonra dahi munchiesim geldiğinde sadece tuzlu gıdalar tüketiyorum –ki sonraki aşamada bunu da bırakacağım. Gerçekten aramıyorum be azizim.

Hayat bize yeterince tatlı şeyler sunuyor, bence bunları değerlendirsek yeter. Mutlu olmak için tatlıya ihtiyacımız yok. Sanırım onun da bize ihtiyacı yok. Eğer siz de tatlı tüketiminizi azaltmayı veya tamamen bırakmayı hedefleyen biriyseniz öncelikle vücudunuza giren her lokmanın size ne katkı sağlayacağını düşünmekle işe başlayabilirsiniz. Aldığınız bu lokma gerçekten size fayda sağlayacak mı? Ne yönden sizi tatmin edecek? Bunu sorgularsanız zevk unsuru, yerini bilinçlenmeye bırakıyor. Bilinçlenme de yerini iradeye. Hepinize sevdiklerinizle beraber zevkle ve afiyetle yemek yiyebileceğiniz yıllar diliyorum.

Uzun süredir yazmadığımdan konudan konuya geçişler çok yaptım ama umarım derdimi anlatabilmişimdir. Yazıyı beğendiyseniz yandaki 👏 ‘a istediğiniz kadar tıklayabilir ve yazının diğer insanlara ulaşmasına daha fazla katkıda bulunabilirsiniz. Yazı ve konu hakkındaki düşüncelerinizi yorumlarda belirtirseniz beni çok memnun edersiniz. Sonuna kadar okuyan herkese çok teşekkür ederim.

Benimle berk.ustunel@gmail.com adresinden veya aşağıdaki kanallardan iletişime geçebilirsiniz:

Medium | LinkedIn | Web

Ayrıca diğer yazılarıma aşağıdan ulaşabilirsiniz:

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--

Berk Üstünel
Türkçe Yayın

Istanbul, TR berkustunel.com business analyst, life-time learner, knowledge trader, motivation booster, tech enthusiast, animal rights activist and many more