Ahlak Yaratan’dan, Denemesi Yaratılandan.

Murat Yıldırım
3 min readNov 25, 2014

--

Öğrenmek, keşfetmek, gözlemlemek, yorumlamak..

İnternetin öğrenme ve keşfetme disiplinimize kattıkları paha biçilmez ama işin can sıkıcı kısmı bazen bu denizde yırtık ayakkabı, muz kabuğu vs.. misali kirli bilgilere ulaşmak ve bunları doğruluğundan şüphe etmemek olabiliyor. Bu da yanlış varsayımlar peşinden yanlış gözlemleme ve yanlış yorumlama zincirini ayaklarımıza dolamamıza neden oluyor ( birde buna azıcık ön yargı serpiştirince ) ve özgürleştireceğine bizleri tutsak da edebiliyor.

Malumunuz din ile siyasetin, siyaset ile bilimin, bilim ile dinin iç içe geçtiği bir zaman dilimi içindeyiz. İnsanoğlu eskiye nazaran öğrenmeye daha aç, keşfetmeye daha bir hasret. Varsın terimler karışsın birbirine zaten hepsi de bizi bize anlatan şeyler.

Söz o ki, Medium’da okuduğum güzel bir yazıya cevap yazayım derken bir de baktım ki cevabım başlı başına konu olmuş.

Cevap yazma gereği duymama neden olan yazı ve cevabım aşağıdadır. İyi okumalar…

Uzay Kalemdar arkadaşımızın söz konusu yazısı :

Tanrı’nın var olduğuna inanmak, insanı *iyi* yapar mı?

Ve Kendisine Cevap…

Uzay Kalemdar’a ;

Öncelikle düşüncenizi ağır eleştrisel ama küfre ve sataşmaya varmadan yaptığınız için teşekkürler.

Öncelikle yazınızda straw man hatasına düştüğünüzü rahatlıkla söyleyebilirim. Düştüğünüz yanlışların sebebinin”dindarlar” ve “yaratıcı varlığı” indirgemeleri olduğu aşikar.

Gelin isterseniz ahlakı teizm ve ateizmin olmadığı yani insanın bir yaratıcıya inanma gereği duymadığı ütopik bir varsayımla inceleyelim:

Sizin köyünüzden 10 tane olsun ve bu senaryoların varsayımlarını şu şekilde paylaştıralım:

A- 2 köy: Fakirlerin zenginlere sataşması ve zenginlerin karşılık vermesi şeklinde savaş çıkıyor.

B- 3 köy : Fakirler zenginlere sataşıyor ama zenginler ego ve öcden yoksun bir şekilde karşılık vermiyor.

C- 2 köy : Fakirler açlığa göğüs geriyor var gücüyle çalışıp daha fazla varlık sahibi olmak için çalışıyor. Ama zenginler rahat durmuyor fakirlerin elindekileri alıyor.

D- 2 köy : Zenginler fakirlerle paylaşıyor dostane bir şekilde jandarmalar gelene kadar usul usul yaşıyorlar.

E- 1 köy : Köy o kadar barış ve huzur içinde yaşıyor ki köyde jandarma bile yok.

(Aslında varyasyonları çoğaltabiliriz..)

Şimdi bu varsayımlarla dinin söz konusu olmamasına rağmen, suçu kime atacaktık. Ortada suçu atabileceğimiz herhangi bir inanış silsilesi olmadığına göre suçu sadece insanlara atacaktık.

Sizin varsayımınızda ne yaptık. Suçu önce savaşı başlatana sonrada bu savaşı başlatanın “dindarlığına”. Yani anlatımda indirgemeci fakat iş bir suçlu aramaya gelince tam zıttı olan özelden genele doğru gidiyorsunuz.

Varsayımlarınızı yapar iken Yaratıcının kelamını bir kere ve yahut taksitler şeklinde ya da kötü niyetli kişilerin ağzından değilde Kelamın kendisinden (Kuran)’ den dinlemek en doğru olacak eylemdir. Zira bunu yaparsak insanları kötülüğe itecek hiç bir nasihatın olmadığını (zorlasak bile) görebiliriz.

Şunlara da dikkat edelim :

  • Her teist kötü olmayacağı gibi her ateist iyi olmaz.
  • Her teist iyi olmayacağı gibi her ateist kötü olmaz.
  • Yağmur yağıyor (şu an fena yağıyor) diye su içmemek olmaz.
  • Elmada kurt çıktı diye bir daha elma yememek olmaz.

Bir de Ahlak yaratıcıdan gelmedi ise, nereden geldi ?

Milyarlarca yıl önce yıldız tozu olan bizler şimdi nasıl oldu da ahlakı kazanmış olduk ?

Neden Güneş Terbiyesizlik Yapmıyor ?

Neden ana galaksimiz bize bir anne şevkati ile sarıp sarmalamıyor ?

Neden nebulalar yoldaşımız, Rosettamız arkamızdan koşan sevgilimiz değil ?

--

--