Stoacı Gibi Düşünmek

Fatih Başar Kutlu
Türkçe Yayın
Published in
7 min readJun 30, 2021

Yazılarımızda sürekli bahsi geçen felsefi akım Stoacılık. Birçok yönüyle daha önceki yazılarımızda bize hangi konularda yardımı dokunabileceğini, nasıl ortaya çıktığını, neler önerdiğini ele aldık. Ama uzun yıllar birçok önemli isme ilham kaynağı olmuş bu felsefenin bize önerdiği en önemli şeylerden biri de “Hayat felsefeni açıklama. Yaşayarak temsil et.” Peki nasıl?

Kaynak: Unsplash

Medium üzerinden yazılarıma başladığımdan bu yana, ilk olarak Stoacılık size nasıl yardım edebilir? ve devam yazısı ile daha sonra Memento Mori, Amor Fati, Öfke Kontrolü ve Stoacılık ve birçok diğer yazılarım neticesinde sizlerle birlikte Stoacılık’ı ve özellikle pandemi gibi herkesin hayatını etkileyen bu beklenmedik süreçte Stoacı yaklaşımın hayatımızı nasıl yönlendirebileceğini ele aldık.

Ancak sürekli değindiğimiz Epiktetos’un “Hayat felsefeni açıklama. Yaşayarak temsil et.” ve Marcus Aurelius’un da “Nasıl iyi bir insan olunabileceği hakkında daha fazla konuşma, iyi bir insan ol!” dediği üzere, artık Stoacılık’ın hayatımızın farklı alanlarına nasıl etki edebileceğini yazmaktan ziyade nasıl Stoacı olabileceğimizi ele almamızın vakti geldi.

Gelin, 5 adımda nasıl bir Stoacı gibi düşünebileceğimizi ve uygulayabileceğimizi inceleyelim.

1) Elinizde olana odaklanın.

Belki de her yazımızda tekrar ettiğimiz, Stoacı düşünce sisteminin bir numaralı kuralı, ilk olarak Epiktetos’un ortaya koyduğu ve diğer Stoacı filozoflar tarafından tekrar tekrar dile getirilen; yaşamda kontrol edemediğimiz unsurların bulunduğu ve yaşantımızı kontrol edebileceklerimiz üzerine kurmamız gerekliliğidir.

“Zenginlik, çok fazla şeye sahip olmak değil, çok az isteğe sahip olmaktır.” — Epiktetos

Eğer elimizde olmayan konulara yaklaşımımızı düzenlemezsek ve bunlardan ötürü seviniyor ya da üzülüyorsak, o zaman üzüntümüz ya da sevincimizin kontrolü bizim elimizde değildir. Dolayısıyla bir noktada özgürlüğümüz de aynı şekilde bizim kontrolümüz dışındadır.

“Benim efendim kimdir? Benim isteklerimi ve beğenmediklerimi kontrol edebilendir.” — Epiktetos

Dolayısıyla kontrolümüz dışındaki olaylar için düşünce sistemimize yaklaşımımızı şu şekilde düzenlememiz gerekir:

- Yaşadığımız durumu değiştirmek bizim elimizde mi?

  • Evet, öyleyse duruma dair kaygı gütmemize gerek yoktur. Elimizde olanları yaparız ve aleyhimize olan durumu sonlandırırız.
  • Hayır, öyleyse yine duruma dair kaygı gütmemiz anlamsızdır. Çünkü tıpkı “Korkunun ecele faydası yoktur” atasözümüz gibi elimizde olmayan durum hakkında kaygılanmamız da, yalnızca elimizdekilere dair sergileyeceğimiz performansı düşürecektir.

“Rasyonel bir zihnin karakteristik özellikleri şunlardır; öz farkındalık, öz değerlendirme ve öz kararlılık. O kendi ektiğini biçer.” — Marcus Aurelius

“Bazı şeyler gücümüz dahilindedir, bazıları ise değildir. Düşüncelerimiz, motivasyonumuz, isteğimiz, hoşnutsuzluğumuz, kısacası kendi başımıza yapabileceklerimiz, gücümüz dahilinde olan şeylerdir; vücudumuz, servetimiz, mülkiyetimiz, şanımız, konumumuz, başka bir deyişle kendi başımıza yapamayacağımız şeyler ise gücümüz dışındadır.” — Epiktetos

2) Yaşadıklarınızı kabullenin.

Hayatımızı şekillendirirken, ve tabii duygularımızı, düşüncelerimi, hareketlerimizi, genel anlamıyla karakterimizi oturturken, yukarıda söylediğimiz gibi elimizde olanlara odaklanmamızın yanısıra elimizde olmayanların varlığını ve yarattıkları etkiyi de kabul etmemiz gerekir.

“Kişi, kendisini mutsuz olduğuna ikna ettiği için mutsuzdur.” — Seneca

Stoacılık felsefesinin temelini oluşturan bir diğer nokta da budur; Kader Sevgisi ya da Latince adıyla Amor Fati

“‘Ne talihsizim ki bu benim başıma geldi.’ Hayır, talihsiz değilsin, ‘Bu benim başıma geldiği için talihliyim, zira bana hiçbir zarar veremedi ve şu andaki, ya da gelecekteki yaşamım için de korkmuyorum.’ demeli. Çünkü herkesin başına talihsizlik gelebilir ama herkes talihsizliği zarar görmeden atlatamaz. Öyleyse neden talihsizlik değil, talih olmasın?” — Marcus Aurelius

İçinde bulunduğumuz yaşamda aslında hiçbir şey kendi başına iyi ya da kötü değildir. Yaşadıklarımızı iyi veya kötü olarak nitelendiren, onlar hakkında oluşturduğumuz düşünce yapımızdır. Dolayısıyla, başımıza gelen istemediğimiz şeyleri kullanabileceğimiz avantajlara çevirmek de bizim elimizdedir. Kaderci bir şükürden ziyade gerçekçi bir yaklaşım olarak değerlendirmek lazım bu durumu. Yani “ne olursa olsun şükretmeliyiz” anlamında değil, “şu an elimizde olan bu ve bu durumu lehimize çevirmeliyiz” anlamında.

“Gerçekten önceden ayarlanmış da olsa, rastgele birbirine geçmiş bir kaos da olsa her halükârda evren bir düzendir.” — Marcus Aurelius

“Şafakla birlikte, kendine şunları söyle: İşgüzar, nankör, küstah, hilekar, haset, geçimsiz kişilerle karşılaşacağım. Bu kötü özelliklerin hepsi iyi ve kötü bilgisizliğinden bu kişilerin başına geldi. Fakat ben, iyinin doğasının güzel, kötünün doğasının çirkin olduğunu gördüm. Benimle aynı soydan gelen günahkar doğalı biriyle de sadece aynı kan ya da tohumdan geldiğimizden değil, aynı aklın(Logos) ve Tanrı’nın kutsallığının bir parçası olduğumuzdan akrabayız; bu yüzden akrabaların hiçbirinden bana zarar gelmez. Çünkü ne soydaşlarımdan biri beni kötü bir şeyle çevreledi, ne ben soydaşım olan birine öfkelendim, ne de birisinden nefret ettim. Zira ayaklar, eller, gözkapakları, altlı üstlü sıralı düşeler gibi birbirimize yardım için doğduk. Yani akrabaların birbirlerine aykırı davranması doğaya aykırıdır. Dolayısıyla birbirimize sinirlenmeyi ve birbirimize darılmayı engelledik.” — Marcus Aurelius

3) Dört Temel Erdem

Stoacılık, en nihayetinde bireyin erdemli bir birey olabilmesi yolunda ona yol göstermeyi amaç edinmiş bir felsefedir. Stoacılık’a göre, erdemli olamayan ya da erdemli olmanın değerini bilmeyen kişiler, kendisine fayda sağlayamayacağı gibi toplum için de ilerleme kat edemeyecektir. Dolayısıyla erdemli olmak aslında kendini toplumdan dışlayarak mükemmeliyetçi bir yolda ilerlemek değil daha ziyade topluma daha iyi katılım sağlayabilmek adına kendinin en iyisini elde etmeye çabalamaktır.

Bu noktada erdemlilik, dört temel erdem çevresinde şekillenir;

  • Pratik Bilgelik: Karmaşık durumlar içerisinde dahi mantıklı, edinilen bilgilerimiz çerçevesinde ve sükunetimizi koruyarak kararlar alabilmek ve fevrilikten kaynaklanacak hataların önlenmesi;
  • Ölçülülük: Hayatımızın her alanında, itidalli davranmak ve aşırıya kaçmamak. Aynı zamanda kendimize dair meselelerde öz disiplin geliştirmiş olmak;
  • Adalet Anlayışı: İçinde bulunduğumuz durumu şahsi değerlendirmelerimizden ve önyargılarımızdan bağımsız olarak değerlendirebilmek ve daima adil olabilmek;
  • Cesaret: Hayatımızın her alanında, günlük meselelerimizde dahi açıklık ve dürüstlüğümüzden, doğru algımızdan taviz vermeyerek cesaret sergileyebilmek;

“İki kulağımız ve yalnızca bir ağzımızın olması daha çok dinleyip daha az konuşalım diyedir.” — Kıbrıslı Zenon

Seneca, bu noktada bizlere süreklilik gereğinden de bahsetmekte. Elbette birçok filozofun da vurguladığı şekilde, süreklilik, aslında beynimizin çalışma biçimine uygun hareket ederek doğru bulduğumuz değerleri özümseme sürecinin önemli bir parçasıdır. Seneca’ya göre bilgeliğe giden yolda her gün bir fikir, bir alıntı, bir algılayış bizim için gereklidir.

Dolayısıyla bahsi geçen bu erdemlere tek seferde erişemeyeceğimizi iyi anlayabilmemiz gerekir. Nitekim bu erdemlerin genel manasıyla şekillenerek bir felsefi sistem oluşturması Kıbrıslı Zenon’dan bu yana yaklaşık 2300 yıl almıştır.

Kaynak: Freepik

4) Zaman Yönetimi

Yaşantımız boyunca içinde bulunduğumuz tüm olay ve durumları değerlendirelim. Aslında hepsinin zaman harcanarak, zaman karşılığında elde edilen kazançlar olduğunu ya da yaşadığımız kayıpların en temelde ucunun zaman kaybına dayandığı için bizim için olumsuz olduğunu göreceğiz. Eğer bu dünyada sınırsız zamanımız olsaydı, o zaman neredeyse hiçbir şeyin anlamı olmazdı, öyle değil mi?

“İnsan malvarlığını korumak konusunda oldukça hesaplı davranır, ancak açgözlü olmanın onur vesilesi sayılacağı tek konu olan zamanın harcanmasına gelince oldukça bonkör davranır.” — Seneca

Örneğin hiç ölmeyeceğimizi düşünelim. İnsanlığın ölümsüzlüğü keşfettiği ve dünyanın şu anki haliyle sonsuza kadar yaşayacak insanların elinde olduğunu varsayalım. Böyle bir halde, bugün ne yaptığınızın bir önemi olur mu? Ya da bugünün yarından veya sonraki günden? Sizi ölüme yaklaştırmadığını bildiğiniz herhangi bir saniyenin bir diğerinden hiçbir farkı olmazdı.

“Yaşamı şu an terk edebilirsin. Bu farkındalık ne yaptığını, söylediğini ve düşündüğünü şekillendirmeli.” — Marcus Aurelius

Çünkü, yaşamlarımızı değerli kılan aslında bir gün nihai sona ulaşacağı düşüncesidir. Ölüm, bu noktada zamanımızın bitiş noktası olarak bizler adına bir varış hedefi olduğu için, aynı şekilde elimizdeki zamanı da anlamlı kılan yegane unsurdur.

“Zihinlerimizi yaşamımızın sonuna gelmişçesine şekillendirelim. Hiçbir şeyi ertelemeyelim. Her gün, yaşam kitabımızı dengeleyelim. (…) Her gün yaşamında son düzenlemelerini yapan kişi, asla daha fazla vakte ihtiyaç duymaz.” — Seneca

Dolayısıyla zamanımızı çok iyi değerlendirmemiz gerekir, Stoacılar’ın kendine motto edindiği üzere Memento Mori yani yaptıklarımızda ve verdiğimiz kararlarda ölümlü olduğumuzu düşünerek, bu ölümün ne zaman ve nereden geleceğini bilmediğimizi, her an ölebileceğimiz için de verdiğimiz bu kararla anılabileceğimizi hesaba katarak yaşantımıza devam etmeliyiz.

5) Pratik

Son olarak, belki de en başta bu yazıyı yazmamıza da sebebiyet veren düşünce; doğru olanı sadece söylemek ve tavsiye etmek değil aynı zamanda yaşama gerekliliği.

“Hayat felsefeni açıklama. Yaşayarak temsil et.” Epiktetos

Stoacı filozofların belki de birçok filozoftan ayrıldığı önemli noktalardan biri de gerekli gördükleri yaşantıyı hayatlarına entegre ederek kendileri için söyledikleri ve doğru buldukları değerler çerçevesinde bir gidişat belirlemeleridir.

Bu seri halinde Stoacılık’ı ele aldığımız yazılarımızda aslında gündelik yaşamın istisnai durumları haricinde neredeyse tümünü ele alan ve genel anlamda erdemlilik için gereken seviyede yaşamımızı düzenleyecek çerçeveyi oluşturmuş ve ortaya koymuş bulunmaktayız. Dolayısıyla bu noktadan sonra Stoacılık’a dair atacağımız en önemli adım ortaya koyduğumuz bu çerçeveyi kendi yaşamlarımız dahilinde özümseyerek benliğimize uygun bir çerçevede yaşadıklarımız neticesinde dışarı vurmak olacaktır.

“Nasıl iyi bir insan olunabileceği hakkında daha fazla konuşma, iyi bir insan ol!” — Marcus Aurelius

Elbette öğrenmenin sonu olmayacağı gibi böylesi köklü ve yüzyıllar boyunca inanılmaz fazla sayıda, gerek tarihe yön vermiş gerek de benlikleriyle bizlere oldukça kıymetli rehber ışıkları bırakmış kişilerin karakterini ve yaşamını şekillendirmiş bir felsefenin de burada yazdığımız kısa yazılar neticesinde tümüyle ele alınabilmesi imkansızdır. Bu sebeple Stoacılık temelinde yaşamımıza farklı bir pencereden bakma çabası gösteren yazılarımız kaldığı noktadan aynı hızla devam edecektir.

Ancak şimdilik, Stoacılık felsefesini hayatımıza nasıl uyarlayabileceğimizi incelediğimiz bu yazımızı sonlandırırken, yine Stoacı felsefeyi farklı açılardan hayatımıza uygulayarak kendimizi geliştirebileceğimiz noktalara ilişkin kaleme aldığım ve Epiktetos, Seneca, Marcus Aurelius gibi isimlerin bizlere önerdiklerine değindiğim önceki yazılarımı okumak için;

--

--

Fatih Başar Kutlu
Türkçe Yayın

I'm %99. [MSc in IR, UniMi] | — |PS: I’m using my friends Paypal Account for tips. Thanks for you attention and support! ^^ | — |