Göz, Göre Göre Kör Olur (III/III. Kısım)

Zeynep Karatay
Yazı Rehberi
Published in
3 min readAug 9, 2023

NOT: Hikayenin I. ve II. Kısmına buradan erişebilirsiniz.

Fotoğraf

Çok uzun bir zaman uyuduğumu biliyorum. Kendime geldiğim her an dostumun ölümü ve benim görmezden gelerek işlediğim cinayetim aklıma geliyor, önceden dokunduğum her bir parçanın acısını yeniden hissediyordum.

Hiç uyanmamak tek dileğimdi ama bunu yapacak gücüm zaten yoktu. Birinin ölümüne insanın gücü hiç fark etmeden yetiyormuş, bunu istemeyerek de olsa öğrendim ama insanın kendi ölümüne gücü yeter mi? İnsan kendisine kıyabilir mi? İnsan son nefesin hangi nefes olacağına karar verebilir mi? Bunu yapmak, çoğu insan için imkansız bir cesaret gerektiriyor olmalıydı. Bu cesarete sahip miydim, bilemiyorum.

Ne halde olduğumu anlayabilmek için kendimi içten kontrole başladım. Bölge bölge bedenimi hissetmeye çalışıyordum ama hiçbir uzvumu oynatamıyordum. Sadece yaşlarım, yanaklarımdan akıyordu. Ağzımı açabilsem, içimdeki ateş dışarıya taşacak gibiydi.

Sağa sola bakmaya çalıştıkça gözlerimin kenarları ağrıyordu. Başka ağrıyan bir yerlerim var mıydı? Vücudum pek bir hissiz geliyordu bana. Özünde bana bağlı ama kendince bağımsız gibi…

Kapı çalındı. Ağrıyan gözlerimi döndürebildiğim kadar kapıya döndürdüm. Kapı açıldığında, dostum karşımda duruyordu. Uyumuş da rüya mı görüyordum? Yoksa -öyle olmasını dileyerek- ölmüş ve onunla mı buluşmuştum? Hiç emin olamıyordum. Karşımda duruyordu. Canıyla kanıyla, dimdik karşımda duruyordu ve bana bakıyordu. Bakışlarında rahatlamış bir endişe var gibiydi. Hafifçe tebessüm etti gözlerimin içine. Ben de gülümsemeye çalıştım ama dudaklarım itaat etti mi, bilmiyorum. Gözlerinden karnına indirdim gözlerimi nefes aldığından emin olabilmek için. Nefes alıyor, karnı inip şişiyordu. Böyle bir şeyin mutluluğunu daha önce hiç hissetmemiştim. Onun bakan gözleri, gülümseyen dudakları, şişip inen karnı idrakime yerleşince; dostumun yaşadığından ve karşımdaki varlığından nihayet emin olmuştum. Bu farkındalık ve emin oluş, bende yaşam belirtilerimi ve hissiz yatan bedenimi hissetmemi sağlamıştı. Boylu boyunca hareketsiz yatan bedenimin aksine benim de göğsüm, seri bir şekilde inip kalkmaya başlamıştı ve nefesim de içime yetmemeye. Hem heyecanımdan boğulacakmış gibiydim hem de dünyada hiçbir derdim kalmamışçasına rahatlamış.

Tekrar tekrar düşünmesi bile mucizeydi. Dostum karşımda duruyordu.

Her zamankinden daha merhametli bir sesle ve yumuşak bakan gözleri ile “Dostum.” dedi.

Bu kelimeyi onun ağzından, onun sesi ile duymak; içime, tüm dertlerimin yok oluş rahatlığını verdiği gibi aynı zamanda direnmesi zor bir vicdan azabı da veriyordu. Onu duymak ve görmekle hem rahatlamıştım hem de sebep olduklarımdan ötürü daha fazla üzülmüşüm. Ama… Şuan çektiğim hisler; ne kadar zor olursa olsun ne kadar rahatsız ederse etsin ya da ne kadar rahatlatırsa rahatlatsın, ne önemi vardı? Gözlerimin baktığı yerde… Dostum karşımda duruyordu.

Yanıma yaklaştı, hayretle açtığım ve ondan ayıramadığım gözlerime bakarak. Elini uzattı ve saçlarımın üstünden başımı okşadı. Oradan elleri boynumda duran kolyeyi, benim de görebileceğim kadar kaldırdı. Hayretle kolyeye bakakaldım ve kısmen görebildiğim beyaz tişörtüme.

“Annenin kolyesini daha önce hiç takmamıştın. Aynı nedenle takacağın hiç aklıma gelmezdi.” Üzerime eğilerek bana sarıldı. “Çok özür dilerim. Dostum… Seni hiçbir zaman dinlemedim. Hep yanında gibiydim ama hiçbir zaman değilmişim. Bir şeyler olduğunun farkındaydım ama ilgilenebildiğimi sandım. Çok üzgünüm. Beni affet. Benim görmezden gelmişliğim yüzünden az kalsın… Ama yine de karşımda duruyorsun. Gözlerini açtın. Karşımdasın, benim tek dostum.”

Dostumun söyledikleri, üstümde gördüğüm tişört ve kolye bende kafa karışıklığı yarattı. Sessizleşen ortamın ve dostumun kolları arasındaki güvenin ortasında, olanları baştan sona tekrar düşündüm ve yaşananlara en nihayetinde akıl sır erdirebildim.

Görmezden gelen herkes, bir yerde ve bir zamanda görmezden geliniyordu.

Her neyse… En nihayetinde tek dostum karşımda duruyordu. Ben ve o, nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde tamamen aynı duyguları paylaşıyorduk. Bir dostu, göz göre göre kaybetmenin verdiği acıyı…

*** Göre göre kör olduğumuz her şey, kendimizden birer kayıptır. En büyük kayıp da kendimizi kaybetmektir.

Ama göz enteresan bir varlıktır. Biz gerçekten yaşamasak da gözlerimiz görür. Görür ve olanın-olmayanın ardındaki anlamı idrak eder. Kör olmasın yeter!

Editör: Maia Mia

--

--

Zeynep Karatay
Yazı Rehberi

Kelimelerin aralarındaki boşlukları anlamak, okumasını bilene mahsustur ve insan, kelimelerin boşluklarında kendini dinler.