Gülümseme, Kahkaha ve Ağlamanın Anlatılmayan Kökenleri

Bir Biyologun Gözünden Hayatta Kalma İçgüdüsünün Karanlık Tarafı Üzerine

Sinem Karakuş
Yazı Rehberi
5 min readOct 24, 2023

--

Bir bilim insanının asıl görevi karanlıkta kalmış insanlara ışık olup yollarını aydınlatmaktır. -S.K.

Evet, üstteki alıntıda yer alan cümleyi ben yazdım. Bir şekilde tarihe geçmek lazım değil mi? Sanki çoktan biliniyormuşum, sözlerim alıntı yapılıyormuş gibi yapacağım ki bir noktada bu, gerçek olsun. Ne demişler, başarana kadar öyleymiş gibi davran. O zaman öyleymiş gibi yapmakta bir sakınca yok bence.

Bugün karşınıza çıkma sebebim yine duygulara dayanıyor. Duyguların bütün duygusallığını ortadan kaldırdığım yazımı henüz okumadıysanız benim görüşlerimle ilgili fikir sahibi olmanız için o yazıyı da okumanızı tavsiye ederim. Bu yazıda da duygulara biraz yer verecek olsam da bu sefer duygularımızın dışavurumunu ele alıyorum.

Photo by Omar Lopez on Unsplash

Sizi karanlık tarafa çekmeye gelmiş olabilirim. Bu doğru ama korkmayın, sizi karanlığa çekecek olsam da ışığınız yine ben olacağım.

Hiç düşündünüz mü? Neden üzüldüğümüzde gözlerimizden tuzlu bir sıvı akar? Ya da neden arkadaşça yaklaştığımızı, saldırgan olmadığımızı belirtmek için ağzımızı açıp dişlerimizi gösterir ve yüzümüzü buruştururuz?

Defansif mimik teorisine göre, gelişmiş insan duygularının ve bu duygular sonucu gösterdiğimiz tepkilerin temeli vücut yüzeyini en hızlı şekilde korumak için gösterdiğimiz mimiklerin evrimleşmesinden geliyor. Evet, yine bir konunun sebebini hayatta kalma içgüdümüze bağlamış bulunmaktayım.

Evrimsel sürece bakıldığı zaman, canlıların hayatta kalmak için gösterdiği savunma refleksleri oldukça önemli bir yere sahiptir. Doğal denge bu sayede sağlanmıştır. Canlılar birbirlerinin savunma reflekslerini gözlemleyip ona göre saldırı davranışları geliştirebilir ya da avcı türün saldırı davranışlarını gözlemleyerek bunu avantaja çevirebilir ve kendilerini kurtarabilecek savunma refleksleri geliştirebilirler.

İşte bu etkileşim sayesinde insanlar yüzyıllar içerisinde gülmek, ağlamak ve kahkaha atmak gibi duygusal refleksler geliştirmiştir.

Not: Duygusal refleks diyorum fakat bu belki böyle tanımlanmıyor olabilir. O yüzden sadece bu yazı kapsamında değerlendirin ❤

Hadi gelin, bu duygusal reflekslerden en öne çıkanlarını biraz inceleyelim.

1. Gülümsemek

Gülümsemek günümüzde mutluluk ve neşe karşısında ortaya çıkan bir yüz ifadesi olarak karşımıza çıkıyor fakat gülümsemenin evrimsel tarihine baktığımız zaman bunun böyle olmadığı, aksine korku karşısında gösterdiğimiz bir refleks olduğunuz görüyoruz.

Nasıl mı?

Gülümsemeyle ilgili en eski çalışmalardan birinde bu yüz ifadesinin “korkulu sırıtma” veya “sessizce çıplak dişler gösterme” tanımlandığı bilinmektedir. Diş göstermek, hayvanlar arasında şiddeti ve saldırıyı temsil etmektedir.

Birbirleriyle kavga halinde olan köpeklerin dişlerini göstererek hırlaması, ayıların kükreyerek dişlerini göstermeleri, yılanların tehlike altında hissettiklerinde dişlerini ortaya çıkararak tıslamaları…

Gülümsemek gibi değil, değil mi?

Şimdi hayvanların normal anatomik yapılarını düşünün.

İnsanlarda gülümsemek, hangi noktada neden arkadaş canlısı bir hareket olarak algılanmaya başlandı bilmiyorum ama diğer hayvanların dişlerini gösterecek şekilde gülümsemesi çoğu zaman şiddetle veya saldırganlıkla ilişkilendirilir.

Tabii ki hayvanların yüz ifadelerini değiştirmelerinin en temel sebebi hayatta kalma içgüdüsüdür. Yüz fadesi derken de baş bölgesindeki geçici hareketlenmelerden bahsediyorum. Bu sayede gerektiğinde avını yakalamayı gerektiğinde de av olmaktan kaçınmayı sağlar.

İlk insanlarda da durumun bu şekilde olduğunu düşünmekteyim. Şahsi fikirlerimi belirtiyor olmamın sebebi genel olarak evrimsel insan tarihinde bu gibi konularda yapılan çalışmalarda ortaya konan bulgular ile düşüncelerim çoğu noktada kesişiyor.

Yani evet, atalarımız gülümsemeyi saldırı ve savunmada karşı tarafı korkutmak adına kullanıyorlardı.

2. Kahkaha Atmak

Aslına baktığımızda kahkaha atmak gülümsemenin daha ileri seviyesi olarak tanımlanabilir ama hadi gelin kahkaha attığımızda bedenimizde nasıl değişiklikler meydana geliyor, biraz inceleyelim.

Photo by Denis Agati on Unsplash

En güçlü kahkahanızı düşünün. Midenize kramplar sokan, gözlerinizden yaşlar akmasına sebep olan kahkahanız. Gözleriniz kısılır çevresindeki deri büzülür. Belki gözleriniz kapanır. Kasılan yanak kaslarınız, gözlerinizi çevrelerinde oluşan kırışıklıklar içine hapseder. Yanaklarınız yukarı doğru kıvrılırken üst dudağınız yukarı çekilir ve dişler ortaya çıkar. Omuzlar kalkar, gövde öne doğru kıvrılır, kollar ve eller karın etrafında kıvrılır ve hatta gözyaşları salgılanır. Bazen sessiz, bazen sesli olarak tekrarlanan bir oflama sesi üretilir.

Baktığımız zaman kahkaha, savunma tepkisinin gürültülü, abartılı ve uzun bir taklidi gibi görünüyor. Gözyaşları bile gözlerin refleksif savunmasıyla eşleşir. Bedenimiz aslında stres altında gösterdiği reaksiyonların birleşik bir haline bürünür.

Peki gıdıklandığımız zaman neden kahkaha atarız?

İşte yine aynı sebepten. Bedenimiz, kişisel alanımıza müdahale edildiği için stres altında hisseder ve karşı tarafı uzaklaştırmak için debelenip sesler çıkarır. Yani evrimsel bir bakış açısıyla bakarsak predatörü uzaklaştırmaya, ondan kaçmaya çalışan bir avdan farkımız yoktur.

Ya da korku ve endişe dolu anlarımızda neden istemsizce güldüğümüzü merak ettiniz mi?

Evet, hayatta kalma içgüdümüz yüzünden. Tehlikeli olduğunu düşündüğümüz durumlarda vücut refleks olarak bir takım motor hareketleri ve sesleri aktif hale getirerek kendini savunuyor aslında.

3. Ağlamak

Gülümseme ve kahkaha atmak üzerine yapılan çok sayıda çalışma bulunsa da ağlamanın kökenleri gerçekten de karanlıkta kalmış durumda. Yapılan çalışmalarda ise ağlamanın insan türüne özel olduğu düşünülüyor.

Photo by Tom Pumford on Unsplash

Diğer hayvanlar benzer koşullarda imdat çağrıları olarak adlandırılan sesler çıkartırken insanlar ağlar ve işte tam da bu yüzden insanlar ve diğer hayvanlar arasında karşılaştırmalı evrimi konuşmak zorlaşır.

Bu konudaki bilimsel spekülasyonlar genel olarak ağlamanın sosyal bir sinyal olarak karşı tarafta destek gösterme ve rahatlatma isteği uyandırması üzerinedir.

Bir bakıma doğru ama biz bugün evrimin tatlı yanlarını konuşmuyoruz. Bugün karanlığın derinliklerine iniyoruz. O yüzden gelin, ağlayan birini düşünelim. Bedenindeki değişikliklere odaklanalım.

Hıçkırarak ağlayan birini getirin gözlerinizin önüne.

Kişi yoğun bir şekilde gözyaşı salar, tıpkı gülümseme ve kahkahada olduğu gibi gözleri kısılır ve çevresindeki deri büzülür. Dudaklar aralanır, yanak kasları gerilir. Baş aşağı iner, omuzlar kalkar, gövde kamburlaşır ve kendimizi bir nevi koruma altına alırız. Tekrarlı bir şekilde rahatsız edici bir ses çıkartırız -rahatsız edici dememin sebebi tamamen biyolojik, yani genel olarak hayvanlarda duyduğumuz rahatsız edici inleme seslerinin farklılaşmış hali- Organlarımıza direkt erişimi engellemeye çalışmak için vücut kendini kapatır.

Bu davranış, savunma reflekslerinin gürültülü, abartılı ve sürekli bir taklidini benziyor aslında. Başka hiçbir tür de, normalde yüze sert bir darbeyle tetiklenen refleksleri taklit ederek rahatlık aramaz. Yani aslında ağlamanın gizemi, neden rahatlık sağlamak için bir sinyal geliştirdiğimizde değil, neden bu kadar spesifik bir fiziksel form geliştirdiğinde yatmaktadır.

Ben bunun tamamen evrim sürecinde insanların hayatta kalmak için geliştirdiği davranışlar olduğunu düşünüyorum. Benim gibi bir çok araştırmacı da bu konuda bazı spekülasyonlarda bulunsa da tabii yine de bunların bir kesinliği yok.

Bu da evrimin hala bilinmeyen yanlarının olduğunu ve ne kadar hayranlık uyandırıcı şeyler ortaya çıkarabileceğini gösteriyor.

Peki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce gülümsemek, kahkaha atmak ve ağlamanın ortaya çıkma sebepleri neler?

Yorumlarda fikrinizi belirtmeniz halinde bu konu üzerine tartışmayı çok isterim.

-KAYNAKLAR-

Graziano, M. S. A. (2022). The origin of smiling, laughing, and crying: The defensive mimic theory. Evolutionary Human Sciences, 4, [e10]. https://doi.org/10.1017/ehs.2022.5

Gračanin, A., Bylsma, L. M., & Vingerhoets, A. J. J. M. (2018). Why Only Humans Shed Emotional Tears : Evolutionary and Cultural Perspectives. Human nature (Hawthorne, N.Y.), 29(2), 104–133. https://doi.org/10.1007/s12110-018-9312-8

Vingerhoets, Ad, (2013).Why Only Humans Weep: Unravelling the mysteries of tears Oxford, ; online edn, Oxford Academic, 23 May 2013, https://doi.org/10.1093/acprof:oso/9780198570240.001.0001

Editör: Berfin Yeşilyurt

--

--

Sinem Karakuş
Yazı Rehberi

Bsc. Biology ESTU - Msc. Molecular Biology IU Moleküler biyolog bazen de yazar. https://www.linkedin.com/in/sinem-karakus/