Before Serisi- İnceleme

Aysun Güder
Yetkin Yayın
Published in
3 min readMar 1, 2024

Before serisi benim gibi romantik türde filmler izlemeyen insanları bile kendine hayran bırakacak ve defalarca izletecek bir seri. İlk filmini iki yıl önce izlediğim bu üçleme, bana hep insan hayatının dönemlerini yansıtıyormuş gibi hissettirir.

İlk film olan “Gün Doğmadan” iki gencin aynı trende karşılaşması ile başlıyor. Amerikalı bir genç olan Jesse ve Fransız bir öğrenci olan Celine trende tanışıp sohbet etmeye başlarlar ve daha sonra trenden birlikte inerler. İki genç o günü Viyana’da geçirir ve aslında tüm film bu günü yani yaşadıklarını, sohbetlerini, gezdikleri yerleri bize anlatır. Bu film, üçleme arasındaki en sevdiğim filmdi. Filmdeki karakterlerin, kıyafetlerin ve özellikle de diyalogların doğallığı filmi sevmemdeki en büyük etkendi. Jesse’nin komik kişiliği ve bana göre kendini arama yolculuğu, Celine’nin o bilgi ile harmanlanmış merak dolu konuşmaları size vaktin nasıl geçtiğini unutturuyor.

Gün Doğmadan(1995)

İkinci film olan “Gün Batmadan” bu ikilinin kısa bir zaman geçtikten sonraki hayatlarını anlatıyor. İlk filmin sonunda birbirlerine numaralarını vermeyen ve birbirlerinden hoşlanan bu iki genç ne yazık ki hiç görüşemiyorlar. Ancak ikinci filmin başında bir imza günü için Paris’e gelen Jesse burada Celine ile karşılaşıyor. Daha sonra yine ilk filmde olduğu gibi bu sefer de ikilinin Paris sokaklarındaki gezilerine ve sohbetlerine şahit oluyoruz. Bu film bende tesadüflerin aslında hayatımızda gerçekten var olduğunu ve insanlarla karşılıklı bir bağ kurduysanız ne olursa olsun tekrar bir araya geleceğiniz düşüncesini canlandırdı.

Üçüncü ve son film olan “Geceyarısından Önce” filminde ise ikilinin tanışmalarının üzerinden on sekiz yıl geçmiş ve bu kez Yunanistan’dalar. Artık daha da yaşlanan karakterlerimizin hayatı bu kez biraz daha farklı. Her filmde olan o yürüyüş eşliğinde ettikleri sohbetlere bu filmde de şahit oluyoruz ki benim için en güzel sahnelerden biridir. Oyuncuların filmler sırasındaki yaş aralıkları, diyalogları, hayatı sorgulama tarzları ve heyecanları ile oldukça uyumluydu.

Gençken bazı fikirler hakkındaki kesin yargılarımız, gelecek hakkındaki düşüncelerimiz, insanlarla olan iletişimimiz ilerleyen yıllarda nasıl tekrar şekilleniyor ve o bitmek bilmeyen enerji yerini nasıl hayatın içindeki farklı olaylara ve kişilere bırakıyor film boyunca bunu görebiliyoruz. Bu üçleme iki insanın birbirine olan sevgisinin zaman içinde nasıl bir hal aldığını, hayattaki diğer etkenlerin bu sevgiyi ve kişileri nasıl etkilediğini bizlere oldukça sade ve doğal bir şekilde anlatıyor. Gezdikleri şehirlerdeki manzaralar hakkında konuşmaları, oradaki insanlar ile deneyimleri, küçük şeylerle mutlu olmaları ve bazen de tatlı atışmaları ile Celine ve Jesse hayatın içinden iki karakterdi. Her ikisi de çok iyi yazılmış olmalarına rağmen benim favori karakterim Celine idi. Hayatta tutkulu olduğu şeyleri anlatırken ki heyecanı ve mutluluğu, hemen hemen her şeyi sorgulaması, bazen oldukça mantıklı bazen de tamamen duygusal davranışları ve tamamen kurgu olsa bile onun da siyaset bilimi okuyup yay burcu olması :) Celine’e olan sempatimi daha da arttırıyor. Tüm filmler sanki hep doğaçlama çekilmiş gibiydi ve belki de çoğumuzun bu seriyi sevme nedeni zorlama diyalogların ve diğer filmlerde olduğu gibi büyük lükslerin olmamasıdır. Hoşuma giden diğer bir detay ise, aradan kaç sene geçmiş olursa olsun ikili hala aynı samimiyetin ve özlemin içinde konuşmalarını sürdürüyor. Bana göre bu, sevginin zamandan ve mekandan oldukça bağımsız olduğunun bir göstergesi.

Hep doğal kalmak dileği ile.

--

--