Bildiğim En İyi Şeyi Yapıyorum
Gidiyorum…
Bana öğretilen tek şey bu hayatta gitmek kavramı. Kalmayı ben de isterdim ama nasıl kalmam gerek nerede durmam gerek hiç bilmiyorum. Öğrenmedim çünkü. Öğretmediler…
Kendimi teslim ediyorum sonsuza giden yollara. Geride bıraktığım her şeyi gecenin ufak ufak silmesine izin veriyorum. Sessizliği dinliyorum. Bana suçlu olmadığımı söylüyor her seferinde. Senin suçun değil bu tercih diyor. Ben de boyun eğip kabul ediyorum.
Yavaş yavaş adını bilmediğim, sokaklarında yürümediğim, insanlarını tanımadığım şehirlere ulaşıyorum. Yol beni buraya getirdi halbuki biliyorum. Buraya gelmek benim tercihim değildi. Gitmekti benim tercihim. Ama hayat böyle değildi tercihlerimizin de sonuçları vardı elbette. Gitmeyi tercih edersen, yabancı şehirlere gelmeyi kabul etmiş olursun.
Sanırım yaşayamayacağım daha fazla böyle. Buna yaşanmak denmez sürüklenmek denir çünkü. Nereye kadar sürükleneceğim? Her zaman o yere, o yerden bir gün gitmek üzere geliyorum. Ne zaman bir yere kalmak için gideceğim? Şimdi diyeceksin ki; kalmayı bilmediğinden bahsetmiştin bilmediğin şeyi nasıl yapacaksın? Haklısın…
Kalmak için nedenleri vardır insanların. Seni orada tutan sağlam nedenlerden bahsediyorum. Saman aleviyle yanıp gitmeyecek, pamuk ipliği gibi kopuvermeyecek, gecenin silemeyeceği kadar sağlam nedenler. Ben hiçbir zaman bu türden bir nedene sahip olamadım. İlk başta bu nedenlere sahip olmamanın getirisi büyük bir özgürlüğün bana hediyesiydi. Beni tutan hiçbir şey yoktu ve istediğim her yere istediğim vakitte gidebilirdim. Öyle de yaptım. Gidebildiğim kadar uzağa, aitlik kavramını yitirecek kadar farklı yerlere gittim. Daha sonra o yerlerden de gittim. Yollar sonsuzluğa uzanıyor demiştim daha önce. Benim için özgürlüğün ve mutluluğun doruğuna uzanıyordu.
Bir sabah uyandım. Gerçekliğe uyandım. Benim özgürlük olarak tanımladığım kurgu, benim görmek istediğim bir illüzyondan ibaretti. Büyü bozuldu. Sihir bitti. İlham perisi gitti. Geriye koca bir lanet kaldı üzerime yapışan: Aitsizlik laneti…
Kalmak için nedenim yoktu. Bunu daha önce de söyledim. Kendim bulamamıştım o nedenleri hatırlarsan. İşin kötüsü gittiğim yerdeki insanlar da bana o nedenleri vermemişti. Sadece onların hayatından öylece geçip giden alelade biriymişim meğerse. Olmasam da olurmuş. Varlığım yokluğumla bir oluvermiş. Dünlerim çoktan silinmiş, yarınlarım gizem ve belirsizlik dolu, şimdim alışık zaten hep yollarda olmaya.
Macera aramaya gerek yok. Şu saatten sonra herkes alıştığı şekliyle devam edebilir pekala hayatına. Yani yine yollar benim ait olduğum yer, tercihim sürüklenerek de olsa her zaman gitmekten yana.
Kalmak için neden bulmak bu sefer gitmelerimin amacı. “Gittiğim yerlerde bu sefer kalabilir miyim acaba?” diye düşünerek gidiyorum. İnsanların hayatına dokunmayı da yavaş yavaş öğreniyorum. Gittiğim yerlerdeki insanlara faydalı olmak için elimden geleni yapıyorum. İnsanların hayatlarından geçip gitmek değil, onların hayatlarında iyi hatırlanacak kalıcı izler bırakmanın yollarını öğrenmek önceliğim oluyor. Bir şehre yabancı geliyor evet. Ama bu gerçeği sadece ben biliyorum. Kimse benim yabancı olduğumu bilmiyor. Bu farkındalık bana daha az acıtan başka bir özgürlük kapısı açıyor.
Böyle böyle sıradanlaşıyor bu duygular. Böyle Böyle alışıyorum, unutuyorum, yaşıyorum.
Devam etmeye çalışıyorum desem daha doğru olur. Ben devam etmeye çalışıyorum ama benden bir parça bu izleri takip edip geri takılı kaldığı yere dönüyor işte. Ne olacak böyle onu bilmiyorum…