Bir İstanbul Gezisi : Yorucu, Eğlenceli ve Lezzetli

Kaan Tanır
Yetkin Yayın
Published in
9 min readMay 22, 2024

Herkese merhabalar!

Umarım hepiniz iyisinizdir ve her şey yolunda gidiyordur.

Açıkçası ben mayıs ayının gelişiyle yazın da kapıda olmasından dolayı çok heyecanlıyım, hem baharı hem de yazı hissettiğimiz çok güzel bir ay mayıs. Bu yazımda sizlere aslında Amerika vize başvurum için gittiğim ama onun yanında annemle 3 güne zar zor sığdırdığımız, bol bol yediğimiz ve gezdiğimiz İstanbul gezimizden bahsedeceğim.

Yazıyı iki farklı bölüme ayırmaya karar verdim; ilk olarak, gittiğimiz 7 kültür-sanat noktasına değineceğim, sonrasında da beraber 7 yeme-içme noktasına uğrayacağız 😊.

Kültür - Sanat Durakları

📌 Salt Galata

Kültür ve sanat otobüsümüzün ilk durağı Salt Galata. Karaköy İskelesi’nden yaklaşık 10 dakikalık bir yürüme mesafesinde bulunan sanat merkezi, restorasyon çalışmalarının ardından 2011’de hizmete giriyor. Bina aslında Fransız bir mimar tarafından Bank-ı Osmanî-i Şahane (daha sonraki adıyla Osmanlı Bankası) için tasarlanıyor ve bankanın 1892–1899 arası genel merkezi olarak kullanılıyor.

Binayı dışarıdan ilk gördüğümüzde çok etkilendik çünkü hayranlık bırakan bir mimarisi var ve bu mimari içeride de titizlikle korunmuş. Zemin katta bizleri eşsiz bir kütüphane karşılıyor ve içeride çok güzel çalışma masaları organize edilmiş. Kütüphanede çok farklı kategorilerden çok farklı yıllara ait kitaplar mevcut, benim gibi kitapseverler için bulunmaz bir fırsat. Aynı katta 2024 Michelin yıldızlı Neolokal restoranı mevcut ve onun karşısında da Robinson Crusoe 389 adlı bir kitapçı var, restoran bütçeniz için uygun olmayabilir (biz de gidemedik zaten :D) ancak kitapçıya yine göz atabilirsiniz. Ayrıca giriş katındaki seyir terasından ise Haliç ve Tarihi Yarımada manzarasının tadını çıkarabilirsiniz.

Üst katta ise binanın eşsiz mimarisinin tüm ihtişamıyla karşı karşıya kalıyoruz, gördükten sonra orada kesinlikle fotoğraf çektirmek isteyeceksiniz 😊. Alt katta ise araştırmacıların özel girişle kullanabildiği bir salon ve binanın tarihine değinen Osmanlı Bankası Müzesi bulunmakta. Binanın çeşitli yerlerinde sergi, söyleşi ve etkinlik salonları var bu nedenle İstanbul’daysanız böylesine benzersiz bir alandaki etkinlikleri kaçırmayın derim.

Buradan sitesine göz atabilirsiniz :

Salt Galata’dan sonra Kamondo Merdivenleri’nden çıkıp Galata’ya biraz yokuş, Galata Kulesi, kuleyi gördükten sonra biraz yürüyüş ile İstiklal Caddesi.

Belki arkadaşlarınla

Belki de yalnız başına yürürken

Ne kadar mutlusun İstiklal’de

Birkaç mevsim renkler solunca

Tükenmez hayatının sesi

Çok mutlusun İstiklal’de

Canım Mor ve Ötesi’nin “İstiklal” şarkısı İstiklal’in onca parçasının hissettirdiği duyguyu çok iyi yansıtıyor: plakçılar, pulcular, Suriye Pasajı, başkonsolosluklar, Çiçek Pasajı, insanlar, turistler, kediler… Hepsinin muazzam bir kombinasyonu olan İstiklal’e ne zaman gitsem aynı duyguların farklı versiyonlarını paylaşıyorum. Neyse, diğer duraklarımızı daha da bekletmeyelim; İstiklal için ayrı bize yazı bile kaleme alınabilir :)

Tünel tarafından kısa bir yürüyüşle bir diğer durağımıza varıyoruz:

📌 Casa Botter

İstanbul’un Art Nouveau tarzındaki ilk binası olma özelliğini taşıyan Casa Botter, padişah II. Abdülhamit döneminde sarayın terzisi ve modacısı olan Hollandalı Casa Botter için İtalyan Mimar Raimondo D’Aromco tarafından 1901 yılında tamamlanıyor. Bunun yanında bina, İstanbul’un ilk modaevi olma özelliğini de bulunduruyor. Dışarıdan enfes bir görüntüye sahip olan bina, binanın üst katlarının kullanıma açılmamasından dolayı şimdilik çok amaçlı bir kültür-sanat merkezi olarak kullanılmakta. İlk gittiğimde cumhuriyetin 100. yılıyla alakalı bir sergi vardı ancak son gittiğimizde önemli ressamlarımızdan Selma Gürbüz’ün eserlerinden oluşan bir sergi vardı, bu nedenle kalıcı bir sergi şimdilik yok. Ancak binayı ziyaret etmek için bunlara ihtiyacınız yok, gidin ve bırakın eski İstanbul sizi esir alsın; içinize dolsun.

Bina ayrıca edebiyata da konu olmuş, Ayşe Övür’ün “Botter Apartmanı” buna güzel bir örnek. Kitabı okudum ve çok beğendiğimi söyleyebilirim, hem binanın tarihini öğreniyorsunuz hem özgün bir geçmiş-gelecek kurgusu ile bir çırpıda kitabı okuyorsunuz.

Kitabı okuduktan sonra burayı ziyaret etmenizi kesinlikle öneriyorum, binanın güzelliğine ek olarak romanın bir karakteriymiş gibi gezmek ve mekanı anlamak çok farklı hissettiriyor.

Daha fazlası için:

Yine İstiklal’deyiz, kısa bir yürüyüşten sonra Salt Galata’nın ikiziyle baş başa kalıyoruz, bir kardeşi ziyaret etmişken diğerini ziyaret etmemek olmazdı:

📌 Salt Beyoğlu

Salt ailesinin bir diğer üyesi Salt Beyoğlu, özgün dış tasarımıyla İstiklal’in kalabalığında selamlıyor bizleri. İçeriye girince bambaşka bir dünya ile karşılaşıyorsunuz; kitapçısıyla, sinema salonuyla, sergisiyle, kış bahçesiyle sizinle yaşayan bir bina.

Özellikle binadaki sergiye değinmek istiyorum çünkü böyle bir sergiye hayatınızda bir kez olsun bile gitmediğinizin garantisini verebilirim.

“Havaya Dair” adlı sergi, hava kirliliğine bir tepki oluşturuyor ve birden fazla duyu organımıza hitap eden kurgusuyla tepkisini temele oturtmakta başarılı oluyor. Gelin bir de Salt kendi sitesine sergiden nasıl bahsetmiş ona bakalım:

Milano merkezli disiplinlerarası tasarım stüdyosu 2050+ tarafından Salt Beyoğlu’ndaki Forum alanı için tasarlanan Havaya Dair, maddi, işitsel ve görsel deneyler aracılığıyla hava kirliliğinin toplumsal ve ekolojik boyutlarını odağına alıyor.

Sergi üzerine daha çok konuşmak istemiyorum çünkü “Havaya Dair”, herkesin tek başına deneyimlemesi ve çözümlemesi gereken bir ambiyansa sahip, serginin iklim farkındalığımızı farklı bir boyuta taşıması da cabası.

Binanın üst katlarında önceden de bahsettiğim Robinson Crusoe 389 kitapçısını ziyaret edebilir, gösterime giren filmleri sinema salonunda izleyebilir ve en üst katta bulunan küçük ama tatlı kış bahçesinin tadını çıkarabilirsiniz.

📌 Bulgur Palas

İstanbul’un yedi tepesinden birinde bulunan Bulgur Palas, geçtiğimiz yıllarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyona alındı ve bu yıl hizmete sunuldu. Bina, yedinci tepede tüm canlılığıyla ölümsüzlüğünü sürdürüyor; kütüphanesiyle, sergi salonuyla, benzersiz mimarisi ile ve en güzeli nefes kesen bir İstanbul manzarası sunmasıyla Fatih tarafındaysanız kaçırmamanız gereken bir fırsat.

Bina, ismini zamanında sahibi Bolu mebusu Habib Bey’in mebuslukla birlikte verilen ticaret izniyle birlikte bulgur ithal etmesine borçlu.

Palas’ın yanında yer alan uygun fiyatlı yiyecek ve içecek fırsatları sunan Beltur Cafe’de mola verebilirsiniz ya da palasın içinde bir ücretsiz kahve hakkınız ile deneyiminizi tatlandırabilirsiniz.

📌 Minoa Pera

Kitapseverlerin bir kez gittikten sonra sürekli gitmeyi isteyeceği bir kitapçı olan Minoa Pera, hem kafesindeki birbirinden güzel pasta seçenekleriyle hem yüzlerce yabancı kitabı bulundurmasından vazgeçilmez bir yer haline geliyor. Mekan, tatlı ve sürekli etrafa bakmanızı sağlayan iç tasarımı ile de deneyiminize farklı bir katman ekliyor. Ne yalan söyleyeyim, gözüm bütün yabancı kitaplarda kaldı ancak malum fiyatlar gereği ellerimiz boş çıktık :(

📌 Feriköy Antika Pazarı

Her Pazar kurulan ve Türkiye’nin en büyük antika pazarı olan Feriköy Antika Pazarı, tam anlamıyla bir antika mabedi. Aklınıza bile gelmeyecek birçok antika ürünü burada bulabilir, satıcılarla sohbet edebilir ve mahalle kültürünü yakından deneyimleyebilirsiniz. Pazar günleri için çok eğlenceli bir aktivite olduğunu düşünüyorum açıkçası, biz gezerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık; her bir ürünle zaman çizgisinde bir gidip bir geldik. Pazarın içinde tam buğday unuyla yapılan gözleme ve demleme çay ile enfes bir ara verebilirsiniz, demedi demeyin 😊.

Pazarın ruhunu daha güçlü hissetmek isterseniz:

Antika pazarından çıktıktan sonra biraz yürüyerek son durağımıza geliyoruz:

📌 Bomontiada/Ara Güler Müzesi

Yüksek yüksek binaların arasında “kurtarılmış” bir bölge olan Bomontiada, tarihi bina fabrikasının yerleşkesinde kafeler, sergiler, performans merkezi ve Ara Güler Müzesi bulunuyor. Açıkçası bu ortamda açık hava konserine katılmanın çok keyifli bir deneyim sunacağını tahmin edebiliyorum. Alanı biraz dolandıktan sonra uzun zamandır gitmeyi planlayıp bir türlü gidemediğimiz Ara Güler Müzesi’ne giriyoruz.

Müzeye girişler ücretsiz. Müze gayet kompakt bir yapıya sahip o nedenle çok vaktinizi almıyor müzeyi gezmek. Özellikle müzedeki güncel sergi olan “Kumkapı Balıkçıları”nı kaçırmamanızı öneririm, sergi 27 Ekim’e kadar açık. Ara Güler’in bu zamana kadar sergilenmemiş ,1950'lerin İstanbul’una bir bakış geliştiren fotoğraflardan biz çok etkilendik.

Serginin içeriği hakkında detaylar için:

Ayrıca Bomonti semtinin kültürüne biraz daha aşina olmak isterseniz 140journos’un Bomonti semti hakkındaki videosu ve yazısına buradan ulaşabilirsiniz:

Şimdi geldik çok beklenen 7 harika lezzet durağına, sizin de beklediğinizi görür gibiyim. Elbette daha onlarcası var ancak biz gezimize bu kadarını sığdırabildik 😊. Her durağa kısa kısa uğrayacağız, zaten hepsinde yediklerimiz gayet lezzetliydi o nedenle nasıl olduklarından ziyade mekanları tanıtmak amacıyla bu bölümü yazıyorum. Son olarak, direkt yemeye daldığımız için çektiğim fotoğraflar biraz kötü olabilir, onun için kusura bakmayın :)

Yeme - İçme Durakları

📌 Mercan Kokoreç

Kadıköy çarşıdaki veya İstiklal’deki şubelerine gitmenizi öneririm çünkü hem yemeğin lezzetinin yanında şubelerin bulundukları sokakların canlılığı ve enerjisi sizi ayrıca keyiflendirecektir. İstanbul usulü kokoreci ne kadar tercih etmesem de (kokoreçte, sade olmasıyla bilinen İzmir usulü kokoreçten yanayım) patates kızartması ve midye tava, yorucu saatlerin ardından lezzetli bir kaçış sunuyor.

📌 İnci Pastanesi

İstiklal’e dik olan Mis Sokak’taki yeni yerinde olsa da 1944’ten beri gelen geleneği sürdürmeye devam eden İnci Pastanesi’nde kendi icatları olan profiterolü kesinlikle denemelisiniz, senelerdir yediğim onca profiterolden sonra çöldeki vaha gibiydi açıkçası.

📌 Tarihi Karadeniz Döner Salonu

Beşiktaş Çarşı’da bulunan bu dönercinin önünden geçip de dönerinden yememe şansınız yok. Bu başlığı yazarken bile acıkmaya başladım :D Fiyatlar ortalamanın biraz üzerinde olabilir ancak bu lezzeti gelip denemek için asla engel değil.

📌 Üstün Palmie Pastanesi

Kurtuluş’tayken güzel bir paskalya çöreği yemek istiyorsanız burayı şiddetle öneriyorum. Ayrıca vitrinlerine bir süre baktıktan sonra sadece paskalya çöreği sipariş etmeyeceğinize eminim ki bizde de öyle oldu 😊.

📌 Tuana Meze Evi

Yine Kurtuluş’tayız. Birkaç meze evi daha var ancak biz tercihimizi Tuana’dan yana kullandık. Vitrini gördükten sonra her mezeden tatmak istiyorsunuz. Biz topik ve ahtapot salatasını denedik ve ikisi de gayet güzeldi, özellikle önceden topik yemediyseniz denemenizi tavsiye ederim; ben de her zaman bana önerilerde bulunan annemin önerisini dikkate alarak denedim ve yine her zaman olduğu gibi hiç pişman olmadım :D

Vitrini gördükten sonra kendinizi içeriye girmemek için zor tutacaksınız :)

📌 Göreme Muhallebicisi

Evet Kurtuluş’tan çıkamıyoruz ve çıkamıyoruz 😊 Özellikle kazandibi, tavukgöğsü ve sütlaç üçlüsünden birini kesinlikle denemelisiniz, ama dikkat edin ani lezzet patlamasından sonra üçünü de yemek isteyebilirsiniz :D

Anlatılmaz, yaşanır…

📌 Baylan Pastanesi

Daha iyi bir kapanış yapamayacağımı düşünüyorum. 1923’ten beri tatlılarını sayısız insana sunmuş olan pastanenin Kup Griye tatlısı “ölmeden önce yenilmesi gerekenler” listelerinizde yerini almalı kesinlikle. Her yediğimizde benzersiz bir lezzet şöleni sunuyor Kup Griye.

İşte yemelere doyamadığımız Kup Griye!

Bunca yeri sığdırmaya çalıştığım (daha sığdıramadığım yerler de var) bu yazı umarım hoşunuza gitmiştir :)

Yazıyla alakalı düşüncelerinizi ve önerilerinizi bırakabilirsiniz, açıkçası çok da memnun olurum. Mekan önerileriniz olursa hiç de hayır demem :D

Dipnot: Amerikan vizemi de aldım! 🥳🥳 Buna ayrı olarak bir yazıda değinmeyi düşünüyorum.

Esenlikle kalın,

Sevgilerimle 🌸.

Yazımı tatlı sponsorumla birlikte bitiriyorum :))

--

--

Kaan Tanır
Yetkin Yayın

yaşadıklarını ve öğrendiklerini hevesle aktarmaya çalışan birisi.