Gelecek Kaygısı Olanlar El Kaldırsın!
Muhtemelen hepimizin- genci yaşlısı- geçmişte yaptığımız hatalar, bugün yapmakta olduğumuz hatalar ve aldığımız yanlış kararlar veya bizden bağımsız gelişen olaylar gelecek kaygısı gütmemize sebep oluyor. Bu nedenle kaygı unsuru hayatımızı kötü etkiliyor. Normalde yazmaya alışık olmadığım bir anlatım stili ile kaleme aldığım bu yazımın odaklandığı konu da tam olarak bu. Keyifli okumalar dilerim.
Yine masasının başına oturmuştu. İçten içe huzursuz hissediyordu. Adını koyamadığı o iç karartıcı hislerin kaynağını derinlemesine düşünmeye başladıktan sonra kendini adeta düşünceler yumağı ile bezenmiş bir yığının içinde buluyordu. Bu duruma düşeceğini tahayyül ettiğinden çareyi içine oturmuş olan adını koyamadığım dediği kaygılar bütününü her seferinde halı altına süpürmekte buluyordu.
Kafasındaki düşünceleri artık susturamadığı bir anda masasından kalktı ve saate baktı. Gece yarısını devirmişti. Her hareketini düşünen bu kişi hiç düşünmeden üzerine bir şeyler alıp dışarı çıktı. Öyle ya artık dayanamıyordu. Hava almalıydı. Dışarısı sessizdi. Kafasının içinin hiç olmadığı kadar. Bu sessizlik onun da yeniden düşünmesine yol açmıştı. Geleceğe dair beyninin etini yiyen tüm düşüncelerin “anda” olmadığına işaret ettiğini fark etmişti yaptığı bir dizi iç konuşmanın ardından. Tüm dertleri aslında şu anda değil, gelecekte titizlikle kurgulanmış olan ve tüm sokaklarında çıkmaz yazan bir tabela ile son buluyordu. Fark etmişti. Bu da bir şey ya, fark etmişti. Bunu her zaman yaptığını düşünür ama yapamazdı. Yapmadığı ve her defasında bahanelerle geçiştirdiği o idealist düşünceleri, parlak fikirler hurdalığında yerini almak üzere o henüz düşünmeye başlarken yerini alıyordu her defasında. Düşünmek zahmetsiz ya diyordu içinden. Her şeye duyarsızlaşmasına da sebep olan o miskinliğiyle.
Normalde yapmadığı şeyleri yapıyordu ya bu akşam. Bunlara bir yenisini daha ekledi. Sorun tespit etmekten bıkmıştı. Ne yapmayı istiyordu bu hayatta. “Bulunduğum anın tadını çıkarmak mı istiyorum?” diye sordu kendine. Çözümleri karmaşık ve afili sözlerden çekip çıkarmasına gerek yoktu. Basit bir cümle de yeterdi durumunu anlamaya ve anlatmaya. İzlediği basit bir çocuk animasyonundan duyduğu şu sözler onun düşüncelerini değiştirebilirdi:
Bu tip anları genelde geçiştirirdi. Hep de kızardı bu yüzden kendine. Duygularını ve düşüncelerini o an irdelemektense üşenip halı altına süpürmekte bulurdu çaresini. Zamanı geçince bu hisler kuruyordu bir göl gibi. Belki de ilk defa hislerini kurutmadan zamanında irdelemişti. Artık daha huzurluyum dedi ve ekledi günün ilk ışıkları karanlıkta kalan o dünyasını aydınlatırken:
Güle güle dün, hoş geldin bugün!