Kendini Fethetmek

Kaosla dans etmek- Stoa felsefesi

Cemre Demir
Yetkin Yayın
5 min readNov 24, 2022

--

Stoa felsefesi, insana zarar verici duyguların üstesinden gelebilmek için irade ve metanetin geliştirilmesini öğretmeye odaklanır. “Mutluluk, dış koşullara bağlı olmamalıdır.” önermesini dile getirmişlerdir. Tüm bu ezber kavramların dışında aslında bu felsefeyi en iyi Epiktetos’un şu sözleriyle özetleyebiliriz:

“Nasıl saat günün bir parçasıysa ben de öylece bütünün bir parçasıyım. Saat gelir geçer, ben de gelir geçerim. Görevim elimde olanı yapmak ve üst yanına kulak asmamaktır. Doğaya uygun yaşam, hayatı bir yolculuk gibi yaşamak demektir. Geminin kaptanını, tayfasını, yolculuk gününü ve zamanını belirleyebilirsin. Sonra bir fırtına kopar. Senin üzerine düşen yalnızca sana ait olanı korumaktır, gerisi ise kaptanın görevidir. Gemi batarsa ne yapabilirsin? Yalnızca elinden geleni: korkuya kapılmadan, çığlık atmadan, Tanrı’yı suçlamadan ve var olan her şeyin bir gün mutlaka yok olacağını bilerek; ölümsüz bir varlık değil küçücük bir insan olduğun için, tıpkı bir günün her hangi bir saati gibi; sıran geldiğinde hazır olmalı ve sona ermen gerektiğinde sona ermelisin.”

Kıbrıslı Zenon Kimdir?

Kıbrıs, Kiton’da doğan ve yirmi iki yaşında Atina’ya gelen Zenon’u buraya getiren sebebin tüccar olarak yaptığı ticari bir gemi yolculuğunda geçirdiği kaza olduğu rivayet edilir. M.Ö. 300 tarihleri civarında burada kendi okulunu- Stoacılık Felsefe Okulu- kurduğu, yaklaşık kırk yıl ders verdiği ve geride sayısız düşünce, birçok öğrenci bırakarak tahminen yetmiş yaşında - bazı kaynaklara göre doksan- hayatına son verdiği söylenir.

Stoacılık’ın Temel Felsefesi

“Mutlu yaşam, tutku ve korku üzerinde mantığın ve düşüncenin elde ettiği bir zaferdir.” -Seneca

1)Doğa

Stoacılar için asıl olan doğaya uygun yaşamaktır. Burada bahsedilen doğa yalnız ağaçlar, böcekler değil; aynı zamanda insanın kendi doğasına da uygun davranmasıdır. Stoacı filozofların doğa hakkındaki düşüncelerine baktığımızda kendi kendine yeten, evrendeki her şeyi düzene sokan, yaratıcı akıl kavramlarıyla sıkça karşılaşırız. Çoğu stoacının panteist olduğunu düşünürsek aslında bu tutum tutarlıdır. Şimdi insanın doğadaki yerine gelelim. İnsanın doğadaki diğer varlıklardan farklı yanı aklıdır. Yani doğanın insandan beklediği belki de en önemli yeti akletmesidir.

2)Erdem

Stoacılar hayatlarının merkezine erdemli olmayı alır, iyi veya kötüyü erdemli olmaktan veya olmamaktan ibaret görürler. Erdem ve erdemsizlik dışında kalan tüm kavramlar -zenginlik, şöhret, güç- koşullara göre iki duruma da yarar sağlayabileceği için kayıtsız olarak geçer. Stoacılar erdemi tanımlarken dört temel madde kullanır:

  • Bilgelik: Epiktetos “Bilgelik; bizim olanı ve olmayanı bilmek, ona göre davranmaktır.” der. Burada karşımıza kontrol ikilemi çıkar. Neredeyse hepimiz yaşayarak öğrenmişizdir ki bazı durumları kontrol edemeyiz ancak durumlar karşısındaki davranışlarımızı kontrol edebiliriz. Yine Epiktetos “Yenilmez insan kimdir?” sorusunu şöyle yanıtlar: “Seçim alanının dışında kalan şeyler hakkında kaygılanmayan insandır.”

Stoacılara göre kontrol edemediğimiz durumlardan endişe duymak anlamsızdır çünkü kontrol edemeyiz, kontrolümüzün altındaki durumlardan endişelenmek de anlamsızdır çünkü kontrolümüz altındadır ve endişe duymak yerine kontrol etmeye çalışmak yapılması gerekendir. Bu düşünce size Nietzsche’nin eserlerinde çokça geçen “Amor Fati” ve Teizm temelli dinlerde karşılaşılan “kader” kavramını hatırlatmış olabilir. Roma imparatoru ve önemli stoacı filozoflardan biri olan Marcus Aurelius şöyle der: “Başına ne gelirse gelsin zamanın başından beri olmayı bekliyordu. Yaratılışın ve yaşayacakların, kaderin ipleri ikisini birlikte örüyor.”

Ölçülülük: Örnek olarak ölçüsünü kaçırmış iyimserlik olayların bazı yönlerini saklar. Halbuki iyimserlik ve kötümserlik ölçülü olarak hayata yansıtılsa olayları tüm yönleriyle görebiliriz. Marcus Aurelius, toksik iyimserliğin önüne geçmek için her sabah negatif görselleştirme adı verilen tekniği uygular. Bu teknikte amaç, başımıza gelebilecek en kötü senaryoyu düşünmek ve başımıza gelmesi halinde bu duruma karşı dik kalabilme gücünü kazanmaktır. Aurelius “Her şeyin, var olanların ve olacakların ne kadar çabuk yitip gittiğini sık sık düşün.” der. Bu durumu toksik kötümserlik olarak algılamak yanlıştır çünkü burada bir güçlenme söz konusudur.

  • Dürüstlük: Dünyadaki hiçbir çıkar, verdiğiniz sözü tutmamaya veya kendinize olan saygınızı kaybetmeye değmez.” -Marcus Aurelius
  • Cesaret: Aslında zor olduğu için cesaret edemediğimiz şeyler, biz cesaret edemediğimiz için zordur.” -Seneca

Günümüzde İngilizce’de stoic kelimesi acılara katlanan, metin, acılar karşısında kayıtsız kalmak anlamında kullanılır. Bu kadar basite indirgemek doğru olmasa da şunu söylemek mümkün ki tüm duygular doğanın işleyişinin bir parçasıdır. Acı da mutluluk da korku da doğaldır ve bu duygulara tepki göstermenin doğanın işleyişinde bir değişiklik yaratmayacağı aşikardır. O halde bizim bu duygular karşısında kontrol edebileceğimiz tek şey davranışlarımızdır. Aurelius’un dediği gibi “Harekete geçmemize engel olanlar, hareketimizi geliştirir. Yolumuzda duran şey zamanla yolun kendisi olur.”

Stoacılığın Psikolojideki Yeri

1)Akılcı Duygusal Davranışçı Terapi

Psikolog Albert Elis, bir okumasında Epiktetos’un “İnsanın hüsranı, başına gelenlerden değil başına gelenleri yorumlayışından kaynaklanır.” sözüyle karşılaşır ve bu görüşü temel alarak bir terapi metodu geliştirir. Danışanlarına yaklaşırken danışanların başlarına gelen olayları değiştirmeyeceğinin bilincine varır ve onların yorumlama biçimlerini değiştirmeye yoğunlaşır. Bu terapi psikopatolojinin temelinde insanların akılcı olmayan inançlarının olduğunu söyler. Bu davranışlardan bazıları birer örnekle kısaca şöyle sıralanır:

  • Tünel görüşü: “Diğerleri gibi bu partinin de sıkıcı olacağını düşünüyorum.”
  • Abartarak felaketleştirme: “Bu berbat otobüslerde yolculuk etmeye dayanamam.”
  • Siyah ya da beyaz: “Ya benden yanasın ya da bana karşısın.”
  • Genelleştirme: “Ben teniste asla iyi olamayacağım.”
  • Sayıltı: “Kırk yaşında olduğuma göre hayatımın doruğundayım demektir.”
  • Yansıtma: “Beni sevmediğini, benden hoşlanmadığını biliyorum.”
  • Suçlama: “Borçlu olmamız sizin hatanız.”
  • Duygusal yorumlama: “Çok sıkılıyorum, çünkü yaşam çok anlamsız.”
  • Gereklilikler: “Her zaman en iyi olmalıyım.”

2)Logoterapi

Logoterapi’nin kurucusu Viktor Emil Frankl Naziler tarafından 1942 yılında eşi ve ailesiyle toplama kampına getirilir. Bu sırada Frankl eşiyle evleneli birkaç ay olmuş ve henüz 37 yaşında önemli bir psikiyatrdır. Bu toplama kampında babası açlık ve zatürreden, annesi ve kardeşi gaz odasında ve eşi başka bir toplama kampında hayatını kaybeder. Sadece kendi içinde bulunduğu durum bile bu kadar acıyken şimdi etrafındakileri de kaybetmiştir. Bu kadar yoğun acılar karşısındaki duruşu Stoacıların felsefesiyle büyük oranda örtüşür. Kamptan kurtulduktan sonra yazdığı “İnsanın Anlam Arayışı” adlı kitabında şu sözler geçer:

“Bir insandan her şeyi alabilirsiniz, tek bir şey dışında: Bu insan özgürlüklerinin sonuncusudur — koşullar her ne olursa olsun kendi tutumunu belirlemek, kendi yolunu seçmek.”

Logoterapi logos ve terapi kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşur. Logos kelimesi stoacılıkta doğaya atfedilen kelimedir. Frankl ise logosu “anlam” olarak kullanır. Yani logoterapi yönteminde merkeze anlam alınır. Kişi hayatının merkezine anlam verdiği değeri koyar ve kendini bu anlama ne denli adarsa karşılaştığı sıkıntılara tahammül yetisi de o denli artar.

“Bana göre talihsizsin, çünkü hiçbir zaman talihsiz olmadın. Karşına çıkacak hiçbir muhalif olmadan hayattan geçtin; neler yapabilecek kapasitede olduğunu kimse bilmeyecek, sen bile.” -Seneca

--

--